Gitme kal, biraz daha kal,
Ne olursun… Birazcık daha...
Bak göreceksin… Gözlerimde;
Mahsur kalmış milyon cümlem var,
Nakaratlara takılmış şarkılarım var,
Durağa sarılmış sarılamayışlarım var,
"Bir gün de kalsan…" diyemeyişlerim var,
Var oğlu var, var kızı var.
Ne olur daha kal, birazcık daha.
Hep böyle yaparsın,
Bir asırdır sen… Hep böyle,
Gittin, gidiyorsun, gideceksin!
Hiç gelmeden… Hiç…
Bir masal ve şiir tüten gözlerim;
Asırlardır seni arayan ellerim;
Duraklarda duran kalbim;
Hüzün salgınlarıyla boğuşuyor... Durakta,
Her gidişte…
Senin yüzünden işte!
Senin yüzünden erkenden bastırıyor karanlık,
Gök hep hüzün döküyor işte,
Yollar enkazla dolu… Kan gölü!
Artık “göğe bakmıyor” kimse,
Hep böyle, hep böyle yaparsın…
Kalmazsın biraz daha,
Bir asırdır sen… Hep gidişte…
Ne olur biraz daha, birazcık daha kal.
Belki söylerim… Belki,
Gitme, derim… Artık gel, derim… Gel,
Bir asırdır duraktayım… Daha gecikme!
Kırlarda çiçeklerin açılışını seyrederiz.
Gözlerimizde mehtabı kıskandırırız.
Yakamozu toplarız denizin üzerinden.
Bir masal yerleştiririz,
Birleşen avuçlarımızın çizgilerine.
Sarılırız, sımsıkı sarılırız, durduraksız…
Ne olur gitme, birazcık daha…
Milyon cümlem… Yine mahsur,
Yine Hüzün Durağı'nda… Ben…
Her gidişte...
Senin yüzünden işte!
Kaç asırdır hükümran duraklama devri?
Parçalanma, dağılma gelse artık,
Yıkılıversem durakta,
Bu gidişte…