İkfâ Sözcüğünün Kökeni
İkfâ sözcüğü Arapça kökenlidir “kfw” [1]üçlü ( sülasi )kökünden gelir. Arapça sözcük Arapça "kifayet etti, yetti," anlamlarına gelen kafā كفا fiilinim iftiˁāl vezninden mastarı olmaktadır. Yeterli anlamında kâfi, “yetme, yetişme, yardıma yetişme" anlamında” kifayet “كفاية, "yetinme, yeterli sayma" iktifāˀ إكتفاء sözcükleri de “kfw” kökünden türemiş sözcüklerdir.
İkfâ Sözcüğünün Sözlük ve Terim Anlamı
İkfâ, sözcüğü kelime anlamı ile yeterli saymak anlamına gelmektedir. Ancak İkfâ sözcüğü edebiyatta kafiye için yeterli saymaktan kaynaklanan kafiye kısır anlamında bir yerim olarak daha sık kullanılmıştır.
İkfâ terim anlamı ile: Beyitlerde veya dörtlüklerde kafiyeyi oluşturan revî harfinin aynı veya çıkış noktaları bir birlerine çok yakın ama “revileri aynı mahreçten olmayan “ [2] neticede farklı seslerden oluşmasıdır. İkfa çıkış yerleri ( mahreçleri ) çok yakın olan sesler ile ( örneğin: td- bp, c-ç, mn, öü, ea – ح/خ , ن/ل , س/ص )[3] sesleri ile ) kafiye yapmaktan kaynaklanan kafiye kusurudur.
Arapça kökenli olan bu sözcüğün sözlüklerdeki anlamı sesleri birbirine yakın olan harflerle kafiye yapmak demektir. Bu anlamı ile edebiyatta bir terim olmaktadır. İkfa sözcüğünün terim anlamı ise eski yazıda sesleri birbirine yakın olan yazılışları farklı; okunuşları bir birlerine çok yakın “aynı cinsten olmayan harfler ile “[4]uyak yapmak” demektir.
Arap edebiyatındaki kafiye mantığında sesler kadar hareke de önemlidir. Nu nedenle kafiyeli sözcüklerin seslerinden bazıları yahut kelimenin tamamı, hatta bir önceki kelimenin sesleri de kafiyeye dâhil olabilir.
İkfa, eski dilde “uyûb-ı kâfiye denilen kafiye kusurlarından biridir. Bir beyit veya dörtlükte kafiyeyi oluşturan son harfleri, seslerinin çıkış yeri ve yazılışları aynı olmayan ama bir birlerine yakın olan sesleri aynı ses imiş gibi kabul edip bu tip sessizleri kafiyeli gibi gösterme işlemidir.
İkfâ işlemi veya ikfâ denilen kafiye kusurları hem sesli hem de sessiz harflerde gözükür. Osmanlıcada sekiz sesli harfin hepsi üç harf ile gösterilmiş olduğundan okunuşları ve sesleri farklı olduğu halde fark yokmuş gibi kafiyeli gösterilmesi mümkün oluyordu. Örneğin “derd” ile “dürd”, aynı harflerle yazılabiliyordu. Örneğin içinde u- ü – o ö sesleri ile “e”- ve “a” sesleri olan kelimler kafiyeli sayılabiliyordu. Yine b ile p sessizleri ile biten kelimeler, veya kaf ile kef , sad ile dat sesleri kafiyeli olarak kabul etmek ikfâ demekti. . Misal olarak “hâc ve haç”, “edebiyat ile tenkid”, “elim ile ben” sabâh” ile sipâh”, “hep ve mekteb “, “ĥazv”in ve “zümürrüd sözcüklerini kafiyeli kabul etmek ikfâdır.
Sair lüsün-i atîkanin hep
Menkulâtı olur müretteb
Beytinde hep ve müretteb kelimelerinin kafiyeli kabul edilmesi gibi
Birdenbire sıyrıldı gözümden çözülen bağ
Bir hâtıranın dağdaki yâdıydı bu menba' (Faruk Nafiz)
Günümüz edebiyatında ve şiirinde kafiye kurallarına pek dikkat edilmemektedir. Ayrıca Latin harflerine geçiş yapıldıktan sonra Arap alfabesindeki mahreçi yakın olan ح/خ , ن/ل , س/ص harfleri tek bir ses ile bitiyormuş gibi yazılmaya başlandığından ikfâ sorunu büyük ölçüde ortadan kalkmış gözükmektedir.
Lâyık mı ki şairim diyen zât
Fark etmeye nahreç-i hurufât Ziya Paşa , ikfâ ile yetinen şairlerieleştirmiştir.
“Kafiye göz için midir kulak için midir “ konusu içine giren bu konu Tanzimat ve sonrası dönemde çok büyük tartışmalara da yol açmış, özellikle Recai zade Mahmut Ekrem ile Muallim Naci yandaşları ve karşıtları bu olayı çok büyütmüşler edebiyatımızda çok gürültü koparan meşhur abes ve muktebes tartışmalarına sahne olmuştur.
KAYNAKÇA
[1] https://www.etimolojiturkce.com/kelime/iktifa
[2] Tahir’ül Mevlevi, Edebiyat Lügati” Enderun, İstanbul, 1973, s. 60
[3] İSMAİL DURMUŞ, MÜRSEL ÖZTÜRK, İSKENDER PALA, KAFİYE, https://islamansiklopedisi.org.tr/kafiye
[4] https://naci.cagdassozluk.com/osmanlica-turkce-sozluk-madde-2166.html