İKİ AYRI TARİHÇİDEN ŞEYH BEDREDDİN İSYANI

08.03.2017

 İKİ AYRI TARİHÇİDEN ŞEYH BEDREDDİN İSYANI
 
   Şeyh Bedreddin'in bu faaliyeti Osmanlı Devletinin parçalanıp şehzadelerin birbirleriyle mücadele ettikleri zamana tesadüf etmişti,ilim ve fazileti, irfan ve kudreti etraftan duyulmuştu. Bundan dolayı Edirne’de hükümdarlığını ilan etmiş olan Musa Çelebi, Şeyh Bedreddin'i kazasker tayin etmek suretiyle bilmeyerek onun nüfuzunun yayılmasına yardım etmiş ve şeyh de bundan istifadeyi kaçırmamıştır. Onun bu çalışması hükümdarlığı elde etmekti.
Çelebi Sultan Mehmed, biraderi Musa Çelebi'ye galebe edip hükümdar olunca (816 H./1413 M.) Şeyh Bedreddin'i kazaskerlikten azlederek ilim ve faziletine hürmeten iki oğlu ve kızıyla beraber İznik'te ikamete memur etmiş ve kendisine ayda bin akçe maaş bağlamıştır.
   Bedreddin iznik'te serbest olarak yaşıyor, eser telif ediyor ve kendisini ziyarete gelenlerle görüşüyordu.
Bedreddin’in Rumeli'ye Kaçarak İsyanı
   Şeyh Bedreddin Karaburun taraflarında halîfesi Börklüce Mustafa'nın faaliyetini ilerlettiğini haber alınca bir gün hacca gitmekbahanesiyle çocuklarını İznik'te bırakarak Kastamonu'ya kaçmış ve oradan da Sinop'a giderek bir gemi ile Kefe’ye ve sonra Eflâk voyvodasının yanına gitmişti. Bedreddin'in adamlarından olup kazaskerliğinde kethüdası bulunan Börklüce Mustafa, İzmir'de Urla yarımadasının kuzey tarafındaki Karaburun'da ve müridi Yahudi dönmesi Torlak Kemal de Manisa'nın Kızılbaşlarla meskûn mıntıkalarında çalışarak Osmanlı Devletinin zaafından istifade ile onlar Anadolu tarafında ve Şeyh Bedreddin de Rumeli'de bir isyan hazırlıyorlardı.
   Şeyh Bedreddin Eflâk'ten Osmanlı topraklarına geçti; Silistre, Dobruca ve Deliorman taraflarında propaganda yaparak epey taraftar buldu; bunları başına topladı; ayaklanma mıntıkası olarak Alevilerle meskûn olan Deliorman'ı intihap etti.
Bürklüce ve Torlak Kemal İsyanları
   Bedreddin, Anadolu ve Rumeli'deki isyanlarla henüz iç mücadele sarsıntılarından kurtulmuş olan Osmanlı Devletini gafil avlayarak şeyhlikten şahlığa geçmek istedi; kendi cemiyetine başka din ve mezheplerden de adam alıyordu. Karaburun’ dan Börklüce Mustafa'nın yanında takriben beş bin kişi vardı. Îbtida (ilk önce) isyan burada
baş gösterdi, az zamanda pek korkunç bir hal aldı.Dede Sultan diye anılan Mustafa'nın üzerine mühim bir kuvvetle memur edilen İzmir sancak beyi Aleksandr bunlara mağlûp ve maktül oldu; bunun üzerine iş ehemmiyet kesbetti; Saruhan sancak beyi olan Timurtaş Paşa zade Ali Bey de bozguna uğratılıp kendisini zor kurtarıp
Manisa'ya kaçtığından durum nazikleşti ve Çelebi Mehmed, şiddetli tedbir almağa mecbur oldu; vezir-i âzam ve beylerbeyi olan Bayezid Paşa ile beraber oğlu Şehzade Murad'ı daha büyük bir kuvvetle Börklüce kuvvetleri üzerine gönderdi. Bayezid Paşa evvelâ yollardaki büyük, küçük âsi grupları temizledi ve nihayet bunların sığındıkları dağa vardı ve mukavemet edemiyerek Börklüce ve diğer âsî kuvvetleri teslim oldular; fakat Bayezid Paşa bu muvaffakiyetini elde etmek için çok kuvvet kaybetmişti.Bayezid Paşa, teslim olanları Ayasuluğ' a getirdi, sorguya çekti Ve işinbaşını anladı; âsiler Dede Sultan Bürklüce'nin gözü Önünde boğazlandı; bunlar ölürlerken "yetiş Dede Sultan" diye bağırıyorlardı.Dede Sultan elleri tahtaya mıhlanmış bir surette deve üzerine konulup şehirde teşhir edildikten sonra katledildi.Manisa taraflarındaki Torlak Kemal isyanı, Karaburun isyanı kadar
korkunç olmamakla beraber üç bin kişi kadardı; Şehzade Murad ile Bayezid Paşa, Börklüce isyanıni bastırdıktan sonra Torlak Kemal'in üzerine gitti; onun cemiyetini de dağıtıp elde ettiği Torlak ile avenesini astırmak suretiyle bu Alevî kıyamı da bastırıldı.
Şeyh Bedreddin'in Yakalanarak İdamı
   Bu alevî kıyamının asıl reisi olan Şeyh Bedreddın ise Deliorman da yerleştikten sonra etrafına adamlar ve mektuplar göndererek halkı kendi cemiyetine davet etmişti. Kendisi kazasker bulunduğu sırada Rumeli'de epey
taraftar peyda etmişti; fakat Anadolu'daki kıyamın büyümesine intizar ediyordu; Börklüce ve Torlak isyanlarının bastırılması, Bedreddin ve maiy-yetindekilerin maneviyatını sarstı.Çelebi Mehmed, bu sırada tarihlerde Düzme Mustafa denilen Yıldırım'ın oğlu Mustafa Çelebi'nin hükümdarlık iddiasiyle ortaya çıkarak Tesalya ve Selanik etrafındaki hareketlerini önlemek üzere o tarafa gidiyordu; Sultan Mehmed Serez'e gelince Bedreddin'in Deliorman’daki faaliyetini ve isyan hareketini haber aldı; belki bunu daha evvel haber alarak Bayezid Paşa'nın Anadolu'dan dönmesini bekliyordu.
   Bayezid Paşa gelince onu derhal Bedreddin üzerine sevk etti; zaten Anadolu'da ayaklanmanın bastırıldığını duymuş olan şeyhin etrafındakilerin bir kısmı dağılmıştı; bunun için küçük bir çarpışmadan sonra Şeyh kolaylıkla ele geçti ve padişahın bulunduğu Serez'e gönderildi. Kendisi Rumeli fatihleri evlâdından ve yüksek âlim ve
mütefekkir bir şahsiyet olduğundan ulemanın fetva vermesini emretti. Bedreddin'in yapmış olduğu hareketin İslâmiyet’e uygun olup olmadığı ve cezasının ne olması lâzım geleceği âlimlerden müteşekkil bir heyetten soruldu. Suçlu olduğu tesbit olunarak ulemadan Herath Mevlâna Haydar, bu mesele üzerinde Bedreddin ile ilmî münakaşa yaptı ve nihayet cemiyet nizamını bozmağa çalışan Bedreddin'i ilzam etti (susturdu)ve vermiş olduğu fetva üzerine ki rivayete göre Bedreddin'in kendisi de bunu kabul etmişti. Bedreddin Serez pazarında bir dükkânın önüne asıldı ve o taraf akıncılarının iştiraki sebebiyle Balkanlardaki akıncıların kumandni  Beğlerbeyi Mihaloğlu Mehmed Bey'den şüphelenilerek Tokat kalesine hapsolundu ve bir sene sonra Çelebi'nin vefatı ve II. Muradın cülusu üzerine hapisten çıkarıldı.
   Bu sufî tipleri içerisinde tasavvufi olgunluğunu Mısır’da Şeyh Hüseyin Ahlati’den alan Şeyh Bedreddin’in Çelebi Sultan Mehmed’e karsı isyan hareketine girişmesi ise, tasavvuf ve sufî gelenek açısından bakıldığında olumsuz bir örnektir.
 BÜYÜKOSMANLI TARİHİ (1.Cild) İsmail Hakkı Uzuncarşılı
 
Dervîş İsyanı
 
   Mehmed'in Avrupa'ya dönüşünden sonra, donanmasının Gelibolu sularında uğradığı zayiatı tamire hazırlanırken, fevkalâde mühim bir hâdise, yâni derviş isyanı zuhur ederek, tasavvurlarını uygulamağa mâni oldu. Osmanlı Devleti'nde zuhur eden isyanların en tehlikelilerinden biri olan bu isyan, asilerin hâinâne niyetlerini dinî taassup perdesi altında gizlemiş ve bunu hayrete şâyân bir sabır ve maharetle tertiple hazırlamış olmalarıyla da fevkalâde bir şeydir. Bir meczûb bu fitneye kendi ismini vermiş ise de, fesadın ruhu ulemâdan bir zât, yâni Musa'nın hezimetinden sonra İznik'e sürülmüş olan kazasker Simavlı Bedrü'd-dîn idi. Bedrü'd-dîn'in ilmî sıfatı hayâtını kurtarmış ve menfasında bir maaş tahsisine sebep olmuştu. Fakat Bedrü'd-dîn çok geçmeden sürüldüğü yerden kaçtı. Gizli niyetlerni icra mevkiine koymak için kâfi miktarda taraftar bulacağına emin olduğundan fakîh ve hakîm sofî olmak üzere hâiz bulunduğu şöhreti maharetle kullanarak harîsâne tasavvurlarını yeni bir mezhep esâsı üzerine kurdu.
   Fakat Bedrü'd-dîn'e, hareketinin mesuliyetini deruhte etmek ve ona yol açmak için bir âlet lâzımdı. Bunun için İzmir Körfezi'nin güney ucunda ve Sakız adasının karşısında Karaburun'u teşkil eden Stilarius Dağı üzerinde doğmuş aşağı tabakadan bir Türk'ü seçti. Bedrü'd-dîn, bu Türk'te-kendi mezhebinin vaizligi için lâzım olan taassup ve coşkunluk bulmuş olduğundan, kendisine kethüda, vekil, dinî nazariyelerine naşir yaptı. Börklüce Mustafa denilen bu şiddetli mutaassıp derhal kendini baba ve ruhanî sâ-bip ilân etti. Bundan dolayı taraftarları Dede Sultan adını verdiler. Bed-rü'd-dîn'e Torlak Hû-Kemâlî yahut Kemâli Hubbü'd-dîn isminde bir Yahudi mühtedîsi pekçok yardım etti. Bu Yahudi, o vakit büyük fırkalara ayrılarak ve her tarafta yeni mezhebi neşrederek Asya'da dolaşan dervişlerin başına geçti. Mezhep eşitlik ve fakr (fakirlik) kaidesi üzerine tesis edilmiş olup, kadınlar müstesna olmak üzere, her şeyde iştirak (ortaklık) talim ediyordu. Bu meczûbîler şöyle derlerdi: «Ben senin evinde kendi evim gibi otururum, sen de benim esvabımı giyer, silâhlarımı, arabalarımı kullanırsın. Yalnız kadınlar müstesnadır.»
   Bedrü'd-dîn ile mahremlerinin gizli maksatları Avrupa ve Asya'da hükümet tesis etmek olduğundan, Hıristiyanları ve bilhassa-İmparatorları Pâdişâh ile iyi geçinmekte olan Rumları elde etmekti. Şu maksada ulaşmak için dervişler, Hıristiyanların Allah'a ibâdet ettiklerini inkar edenlerin kâfir olduklarını ilân ve kendilerine iltihak için gelen Hıristiyanları semadan nazil melekler gibi kabul ettiler. Börklüce Mustafa tilmizlerinden birkaçını Sakız adasında hakimler ve râhibler arasından mühtediler (İslam dinini kabul etmiş.) celbi(Kendi tarafına çekmek.) için, oraya gönderdi.
    Bu temsilcilerden ikisi, başlan çıplak ve ayakları bir çuha parçasına sarılı olduğu halde, o vakitler Sakız'da Torlulaş Manastır'ında bulunan bir Giritli keşişi ziyarete gittiler. Temsilcilerin biri rahibe: Ben de senin gibi keşişim, senin Allah'ına ibadet ediyorum ve geceleyin deniz üzerinde ayaklarımla yürüyerek seni görmeğe geliyorum.» dedi.
   Hum keşişi buna kanâat getirmiş ve eskiden Sisam adasında beraberce bir istiğrak hayatı geçirmiş oldukları Börklüce Mustafa'nın geceleyin kendisiyle görüşmek için yürüyerek denizi geçmekte olduğunu müverrih Dukas'a te'mîn eylemiştir.
   Mehmed, fesaddan haberdar olunca, Sırb Kralı'nın oğlu ve Saruhan Vâlîsi Şişman'a bu cüretkâr mutaassıpların üzerine yürümesini emretti. Sisman altı bin müttefik tarafından müdâfaa edilen- Stilarius dağı geçitlerine sapmış olduğundan, tekmil askeriyle beraber katledildi. Ecdadının dinini terk etmiş olan bir Hıristiyan, şu suretle, Müslümanlıktan çıkmış bir güruhun darbeleri altında telef oldu. Bu muvaffakiyet, yeni mezhep sâliklerinin (tarikat mensuplarını)  cüretini artırarak, yeniden birçok kimselerin onlara tabi olmalarına sebep oldu. Eşitlik fikri yayıcıları cüretlerini Pâdişah'ın fermanları ve İslâm'ın kanunları ile teyit edilmiş bazı âdetleri men etmeğe ve birçok hususlarda kendilerini Hıristiyânlar'a benzetmeğe kadar götürdüler. Dejenere ettikleri bazı şeylerden olmak üzere, bundan sonra bir kumaştan yapılmış yalnız bir elbise giymeğe ve baş açık gezmeğe karar verdiler. Avrupa kavimleri, Yunanlılar ve Romalı Wda olduğu gibi, alınlarını kapamak âdetini bir serbestlik alâmeti addettikleri cihetle, bu dervişler bu cihetten Avrupa kavimleriyle ihtilâfa düşmüş oluyorlardı. Bundan başka, Börklüce Mustafa Müslümanlardan ziyade Hıristiyanlarca rabıta peyda etmek istediğinden, bu da pek fena bir bid'at teşkil ediyor ve bu mutaassıpların Kur'ân âyetlerine ne kadar az ehemmiyet verdiklerini gösteriyordu. Mehmed, bunların çoğalmalarından ziyade, ortaya koydukları muharebe şekillerinden haklı olarak telâş ettiğinden o aralık Saruhan ve Aydın valisi tâyin edilmiş olan- Alî Beğ'e bu iki eyâlet arazisinde toplayacağı kuvvetlerin tamamıyla âsîlerin üzerine hücum etmesini emretti. Alî Beğ'e de talih, Sisman'dan daha yaver olmadı; külliyen mağlûp olarak, ancak pek güçlükle ve askerinin birazıyla Manisa'ya kaçabildi. Bu iki mağlûbiyet Mehmed'i daha şiddetli tedbirler almağa mecbur ediyordu. Binaenaleyh Padişah, henüz on iki yaşında bulunan oğlu Murad'ı Avrupa ve Asya eyaletlerinin bütün kuvvetleriyle, bu meczûblar mezhebini tenkile memur etti. Yaşı küçük olmakla beraber pederinin Amasya valiliğini tevdi etmiş olduğu bu Şehzade-refakatinde Bâyezıd Paşa olduğu halde hareket ederek ordusunu âsîlerden ayıran derbendleri geçti. Yolunda erkek, kadın, genç ihtiyar, her kim tesadüf ettiyse askerin kılıcıyla maktul oldu. Nihayet Börklüce'nin hükümet merkezi olan Stilarius dağı yakınında katî bir muharebe vuku buldu. Daha ziyade talihin yaverliğine lâyık bir müdâfaadan sonra, Mustafa ile bu kanlı muharebede telef olmayanların hepsi esir edilerek, Ayasluğ'a götürüldüler. Mustafa'ya İslâm'a döndürmek için kullanılan en şiddetli vâsıtalar hep beyhude oldu; en müthiş işkenceler neşrettiği yeni mezhebde daha da direnmekten başka bir şeye yaramadı Mustafa çarmıha gerilerek bir deve üzerinde şehir içinde dolaştırıldı ve tilmizlerinden itikatlarını terk etmeyenler gözünün önünde katliâm edildiler. Bunlar: «Dede sultan, eriş imdadımıza!» diye kendilerini öldüren hançerlerin üzerine atılıyorlar ve mezhebi itikatlarını ve önlerinde vefat eden üstatlarına rabıtalarını bu suretle kanlarıyla te'kîd ediyorlardı. Mustafa'nın vefatı fırkasının kuvvetini kırmış olmakla beraber, arkasına kalanlar arasında onun henüz bu dünyada olduğu rivayeti dolaşıyordu. Giritli Keşiş Börklüce Mustafa'nın münzevi hayatına yeniden başlamak için çekilmiş olduğu Sisam adasında hâlâ yaşamakta olduğunu tarihçi Dukas'a söylemiştir.
   Mustafa`nin işkence ve idamından sonra, Bâyezıd Paşa, Şehzade Murad'ın ordusunu mutaassıpların müttefiki Yahudi Torlak Kemal üzerine götürerek, onu üç bin dervişiyle beraber Manisa'da mağlûp etti. Yahudi, tilmizlerinden kendisine en sâdık bir şahıs ile birlikte asıldı.Bundan sonra Asya eyaletleri ahalisi eski mezheplerine döndüler. Fakat bu kadar karışıklıkları ve bu dökülen kanların müsebbibi olan Bedrü'd-dîn Simavna-oğlu, Börklüce ile Torlak'ın Asya'da neşrini taâhhüd etmiş oldukları mezhebi Avrupa'da yaymakta bulunduğundan, bu üçlü mezhebin üçüncü bir fırkası da Balkan ormanları arasında toplanıyordu. Süleyman'ın hükümeti zamanında, Bedrü'd-dîn henüz kazasker iken, onun aracılığıyla maaş ve timar elde etmiş olanların hepsi bu asilerin son reisinin bayrağı altında saflarını tertip ediyorlardı. Murad ile Bâyezid Bosfor’u geçtiler; Bedrü'd-dîn Siroz yakınında mağlûp oldu. Bedrü'd-dîn esîr edilerek meşhur Teftazânî'nin tilmizi Herat Acem fukahâsından Mevlânâ Saîd'in bir fetvası üzerine asi sıfatıyla asıldı.
   Bedrü'd-dîn en yüksek ilmî rütbeye yükselmiş ve bugün dahî muteber addedilen eserleriyle fıkıhta derin malûmat sahibi bulunduğunu göstermiş olduğundan, bu asiye edilen şiddetli ceza halkı daha ziyade korkuttu. Zamanımızda zuhur eden Vehhâbîler isyanı istisna edilirse, Börklüce Mustafa ihtilâlının dinî bir bid'atten ileri gelmiş olmak itibariyle Osmanlı tarihinde diğer bir misali yoktur. Şark'ın son çağ tarihinde reisleri ve taraftarları dervişlerden mürekkep olan isyan da yalnız budur.
   Börklüce ile Torlak'ın ve Bedrü'd-dîn'in vefatı Osmanlı Devleti'ni Avrupa'da ve Asya'da o türlü bir tehlikeden kurtarmış oldu.Fakat İslâm Halifeleri tarihinde, dini inkılâplar ile gizli rabıtaları olan siyasi inkılâpların birçok misallerine tesadüf olunur; şu kadar ki, o vakit dervişlerin adedi pek çok olmadığından taht ve mihrabın yıkılmasına yalnız dervişler değil, bütün ahali sınıfları iştirak etmişlerdi.
   Şerh-i Mevâfık'da (istanbul baskısı, s. 626-627) mezkûrdur ki, bunların yedi lâkabları var idi:
1)  Bâtıniyye, bâtıni Kitâb'a istinâd ettikleri için; 2) Karâmıta, mezheb kurucusu Hamdan Kar-mat olduğu için, 3) Haremiyye, muharremât ve mahârimi ibâ-ha ettikleri için (Hammer bunu «hurremiyye» anlamıştır); 4) Sebeiyye, yedi peygambere, yedi imama ve yedi şeylere itikâd ettikleri ve yedi dereceye ayrılmış oldukları için; 5) Bâbekiyye, Azerbaycan'da Bâbek nâmında bir şahsın hem fikirleriyle birlikte bunlara iltihak ettikleri için; 6) Muhammere, Bâbek zamanında kırmızı giydikleri yahut kendilerine muhalif olan Müslümanları “eşek” «hamîr» diye adlandırdıkları için, 7) îsmâiliyye, İsmail bin Câ'fer-i Sâdık'a imamet isnâd ettikleri için. Daha başka unvanları da vardır. Saydığımız siyasi ve mezhebi cemiyetlerden hiçbirisinde dervişlerin-Bed-rü'd-dîn'in Börklüce Mustafa ile Torlak' ın üç bin dervişlerine işgal ettirdikleri kadar- mühim bir mevki tutmuş olduklarını görmüyoruz. Bedrü'd-dîn isyanı İran'da Zerdüşt ruhbanının Kubâd'ın kumandasında çıkardıkları ihtilâlın fena bir taklidi olmakla beraber, ancak İran'ı kana boğmuş olan şu ihtilâl, Bedrü'd-dîn isyanının ne olduğu hakkında doğru bir fikir verebilir. Cüretkâr bir adam olan Zerdüşt rahibi Mezdek, en müstebidâne bir surette idare olunan memlekette hürriyet, müsavat ve mallarda iştirak (ortaklık) kaidelerini ilân etmişti. Bu prensiplerin tutuşturduğu ihtilâl ateşi süratle yayılarak, Husrev-i Nûşirevân onu kırk bin rahibin kanıyla söndürünceye kadar, tedricen bütün İran eyaletlerine sirayet etti.
 
 
Büyük Osmanlı Tarihi Cilt 2 sayfa-133-138 Joseph von Hammer
 
 

 
 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar