İlah 1

29.07.2015

İlah hem ön ittifak aitliğinin, hem totem aitliğin bilincidir. İlah ön ittifakların sentezci aitlik bilinci olmakla berber içinde çakılı ya da gömülü oluşuyla da totem aitliği olmanın da geri beslenimce; geri bağlanımca; geri atıflı aitlik bilincidir. İlah temsilciliği inşasında: biri ittifak temsilciliği; biri de totem temsilciliği, oluşması vardır.

 

Totemi aitliğin temeli, totem kardeşliğidir. Kardeşlik, kendisi gibi kendinden saymaya sağlatma yaptırmanın meşruiyet ligidir. Totemi sosyal bencillik içinde; aynı doğurtanlarla, aynı doğuranlar emzirmeli tecridin, grup aitliği bilinçli sağlanmaları vardır.

 

Ön ittifakı ilah aitliğinde de; doğuran ya da doğurtanlardan birinin sizin yalın totem aitlik içinden olması; diğerinin de mutlaka karşı totem aitlik içinde olma "şerikleşme ortaklığı oluş" zorunlu olan sentez aitliğidir.

 

Sahipliğin, sentez aitliği tabusu olması nedenle; ilahi aitlik İMAN aitliğine dönüşmüştü. Sentezin birliğine ve ittifaklığına (kalü belacı) ilah temsilciliği üzerinden İMAN ediliyordu. Şu halde iman aitliği; sentezci ortaklık (şeriklik) olan iman aitliğiydi.

 

Tanrı fikri de, iman aitliğiydi. Buradaki iman aitliği sentez aitliği olmaktan çoktan aşılmış olmasıyla; sentez aitliği değildir.  Zaten oluşmuş ortaklaşan sentez üzerinde ortaklığı fes edip; sentezini meşrulaşmanın teklik oluşunu kabul edip; soylu oluşla; mal sahipliğini öne alan; köle sahipliğine biat eden; KULCU İMANİ aitlikti. Artık kulculuğa iman etmekle “aitti” oluyordunuz.

 

Temas etmeden önceki totemiler ilah değildi. İlahlar temasçı girişme içinde oluştu. Daha sonra adım adım ittifak girişmelerini olaylaştı. İttifak girişmecilerinin, karşıt gruplar girişmesiyle inşalaşan sentezi üzerindeki, ilah, ortaklaşan çoğulluktur. O aşamada ortaklaşma olmasa, ittifakı ve uygarlığı kuramazdınız.

 

İttifak içinde,  tecridi totem eşlerden her biri olan ilahlar, "karşı grup ortaklığıyla (şerikliğiyle) birlikte" karşıt gruplar sulblerinden ve karşıt gruplar döl yollarından ittifakın sentezi olan melez soylarını yaratmıştılar.

 

Bu halleriyle ilahlar, İttifak temasçıları ve ittifak inşacıları oluşuyla "ilah" olan, tecritten doğan son totem eşlerdi. Tecrit, ittifak içindeki iç evlilik yasağı nedeniyle ortadan kalkmış olacaktı. Bu nedenle ilahlar, etnik oluşun ( kendi içlerinde dışa kapalı oluşun) birleşmelerle katışma olmadan çoğalamadılar.

 

İttifak yasası nedeniyle, kendi aralarında ensest çoğalması olamayan totem ilahların, kendi aralarında dışa karşı tecrit olmakla çoğalamayışları yüzünden, saf olamamakla; saf olanın sonu gelmeye başlamıştı. Yani önceden ilahtan (totemden) ilah (totem) doğuyorken, şimdi ittifak içindeki ilahtan, melez insan doğuyordu.

 

Uzun erimde sonlarının geldiğini kendileri de görüyordu. Bu bir süreçti. Bu nedenle yeni doğan düşünce ve halk bilinci; karşıt ilahlar temasından doğan melez insanı "halife" oluşuyla betimleyen tanımlamaya başlamıştılar. Bu halife olucu tanım, yüzlerce binlerce yıl içinde dahi hala oluşmaktadır.

 

İttifakın melezileri olan nesle önce insan dendi. Sonra da melez insana halifelik tanımlaması altında, sonu gelmekte olan ilahlığın, karar alıcı; meşruiyeti olucu özellikleri insana verildi. İlahlık, halefleri şahsında devam edecekti. Melez insanın irade sahibi olması sosyal mantıkta, halifelik üzerinde ittifakı, edildi.

 

Halef oluşla ilahın izinde olmak, aslı gibi karar alma, karar vermeyi meşrulaşmakla ilahi gücün sürekliği de zımnen benimsendi. Fakat bu ilahtı özelliğin insana verilmesi kutsamasına kimi ilah gruplar karşı çıktı. Gücü paylaşmak istemedi. Bu ittifak uyumsuzları mühlet verilip ittifaktan sürüldüler.

 

Böylesi bir dayanakla ilahların izinde olmak anlamına melez insana "halife" dendi. İnsanın eski yasaya göre değil de ön ittifaklık içindeki hal üzerine oluş iradelerinin meşrulaşması yapıldı. Muhiddin Arabi buna "ben ne işlersem hak onu işler" der. "Abamın altında haktan başka kimse yoktur" deyişi içindeki vurgu bu tarihsel halk bilincine halifeliğe bir atıftır. Bu atıf ilahtan el almanın “halef” oluşuna bir referanstır. 

 

Gerek soy saflığının kalmaması nedenle gerekse de ittifakın niceleyiş gelişmesi nedenle sonu gelmekte olan ilahların verdiği elle, ilah gücü ve ilahın düzenleyiciliği, ilahların karar alıcılığı; sosyal anlayışça insana geçmişti. Köleci dönemin, yaratma fikriyle de yaratıcılık, insana geçecekti.

 

Halk bilinci, bu durulukta oluştu. Henüz ortada din yoktu. Daha sonra oluşacak dinlerden görüp, bilip anlıyoruz ki; dini oluşacak envanterler ittifakı dönemle ortada cirit atmaktadır. İlerideki zaman zemin düzlemine bağlı gelişmeler bu geri bağlanım yasasına atıf yaparak, anlatıldılar (atıfla meşrulaştılar).

 

Geri beslenim yasası (insanı ilahların halifesi oluşuna dayanakla anlatımın yasası), ileride olanlar, geçmişte yaşanmış olmadığı için sosyal geri bağlanım yasası, ilerde olanları bilip anlamayı içermezler. Anne çocuğu içinde yumurta biçimiyle taşıyıp doğursa bile; olaylaşmadan karakteren çocuğunu bilemez.

 

Bu nedenle ileri de oluşacak düzlem çelişkilerin geri bağlanım meşrulaşmasını yaptıkça, ileriyi bilemez olan ön inşalaşma ister istemez onlarca çelişkileri de doğurur olacaktılar. Bilmediğini, inanarak hazmedersin. Karşı koyamadığını inanarak mahsuplaşırsın. Halkın sosyal mantığı böyleydi.

 

Söz gelimi bunlardan biri de şu köleci mantıktı. Köleci düzende oluşan özel mal sahipliği vardı. Bu birileri mal sahibi olurken birçokları da maldan (üretim gücü ürününden) yoksun kılınacaklardı demek. Herkesin malının olduğu yerde özel mülk ortaya konamazdı. Çünkü bir işe yaramaz. Özel mülk insanın insanı öldürmesini daha bir hızlandıracaktı.

 

Mal kavgası kan döktürecekti. Mal sahipliği doymazlığı, bin yıllarla ganimet denen mal talan savaşlarını başlatacaktı. Bu talancı gaspçı ve darpçı mülkiyet sahipliği; iki taraflı da "kan dökücülüktür".

 

Bu kan dökücülüğü de, halkın bilincinin meşrulaşma yapması lazımdı. Çünkü ilahtan el alan insan halefliği içinde ilahın, ilahı öldürmesi yoktur. Hele de mal, mülk sahipliği nedenle "ilahın ilahı öldürmesi" ön ittifaklar içinde hiç yoktur.

 

Köleci dönem sosyal anlayışı içindeki geri bağlanım yasası, "halife oluşa vurgu" dediğimiz atıfla söylenilecekti. İlk “halife” oluş vurgusu, ön ittifaklı süreçlere göre oluşan bir zemin sel devinmeli öznel anlayıştırlar.

 

Yani ilk halife oluş söylemi, özel mal mülk düzenli yaşamın olmadığı dönemde söylenmişti. Mülk benim demiyorlardı. Mülkü yaratmıyorlardı. Aksine var olan mülkü düzenliyorlardı. Geri bağlanma meşrulaşması yaparken köleci anlayışın özel mal mülk ilişkisini halifelik içinde bulamıyordular.

 

İlk halife söyleşili tanımın referansıyla, şimdi de köleci düzen ilişkilerini yansıtmak istiyordular. İşte tüm mantık hatalarını ortaya koyan kızılca kıyametlerde bu inşa temelindeki ana yansımadaki olmayan yeni çelişkinlikleri, zorunlu olarak bu inşa üzerine oturtmak yüzden kopacaktı.

 

Sonunun geleceğini gören ilahlar çocuklarının ve torunlarının selameti için ittifak eden sürecin ileri akmasını istiyorlardı. İlah tutumu meşruiyetlikti. İttifak etmelerinin meşruiyetliği; ittifakın, ilah tutumu olmasındandı. İlahların insana el vermesi olan haleflikle, manaca ilahların melez insanda süren (ruh üfürmesi) bir irade olduğunu söylüyorlardı. Enki, İggi ilahının canı ve kanından insanı yoğurarak ilah suretinde insanı yaratmıştı.

 

Köleci dönemdeki mal kavgaları, eşitsiz mal edinme ortaklaşmacı süreçten gelen zenginliklerin, birikimlerin ve köle emeğinin çalınmasından kaynaklı olduğunu unutturmak için köleci düzen kendisinden önceki ittifak envanterleri kullanacaktı.

 

Köleci düzen; tarihi de, köleci dönemle başlatacaktı. Bu neden sosyal anlayışlı  "haleflik" anlatısıyla kendi köleci düzenini hazmettirecekti. Halefti anlatımlara, yeni boşluk devinmeleri eklenecekti.

 

Ön ittifaklardaki ilahın "halef olarak insana el vermesi", çeşitli zaman içinde çeşitli öykülerle doldurulacaktı. İlah; "ben yeryüzünde halefim olan (izimde ve irademde yürüyen) insan yaratacağım" der. Melekleri de; "yeryüzünde bozgunculuk yapıp, kan dökecek olan insanı mı?" der. Nereden biliyorlarsa? Ki ilah dahi bu söyleşi içinde insanın kan dökeceğini bilmiyor görünmektedir. Ki bunları zaten sorgulayamazsınız.

 

Meleklerin bunu biliyor olmaları aslında meleklerin köleci düzen içinde bizatihi yaşıyor ve durumu görüyor olmasındandır. Değilse tahmin ve geleceği tasarlama değildir. Köleci dönem köleci düzeni ve köleci çelişkileri ilk başa koymak için uğraşıyordu. Köleci dönem; geçmiş tarihi, köleci çelişkiler ile anlatmaya zorlanmasıyla Allah'ın bilmediğini meleklerin biliyor olması çelişkilerine düşüyordular.

 

Aslında Allah'ta, melekler de işin özünü biliyorlar. Allah, akıbeti bilinen kan dökücülüğü meşrulaşmak için "takdir eden, adıma iş yapan halife yaratacağım" diye söze başlıyor. Melek buna ne gerek var? Deyişiyle daha baştan yaşanmış olmakla insanın "Allah isteseydi insanı kan dökücü olarak yaratmaz mıydı? Demelerini karşılamak için (efendi köle çelişmeli karşıtlıklarla) diyalektikti cevaplar yapıyorlardı.

 

Bu tür çelişki içinde çelişkiyle, melek ve Allah diyalektiği ile yapıyı konuşturmaktadırlar. "Sonunda Allah "ben sizin bilmediğiniz biliyorum" diyerek, sözünü bitirtiyor. Böylece köleci düzen, düzen dışındaki nedenle meşrulaşan bir sosyal anlama oluyordu.

 

Bundaki yaşanan tartışmalar altında köleci düzenin öznel amacı şu. “İnsanın kan dökmesi, öyle insanın dediği gibi mal mülk eşitsizliğinden filan değildi”. Tanrı (kan dökecek insanı mı? Denişindeki gibi) sırf kan dökmeyi hayır ve şer olarak istediği için "insan kan döküyordu".  Yaratma Allah’ın eliyle cüzi iradesi elinde olan insanın da gerçekleşmeydi. “Abanın altındaki haktı. Meleklerin de bilmediği buydu.

 

Bu takdirdi. Köleci ideolojinin en temel öğretisi bu. Görüyorsunuz ki "köleci düzen sosyal mantığı" dahi ön ittifakın "halife devinmeli geri bağlanım yasasına vurgu yaparak" kendisini meşrulaşması vardır. Ama ana süreç sislerle yamultulmaktadır. O da işin başka bir boyutudur.

 

Bir efendiye ait köleye, başka bir efendi de dâhil, kimse dokunamazdı. Bu nedenle ilk mal kavgasıyla ilk kan dökülmesi Habil, Kabil sembolizmiyle ayıklanmalarla anlaşılır edilmiştir. Ve öldüren korkup kaçar. Efendi seslenir. "Korkma, sana işaret vuracağım (anlına kölelik damgamı vuracağım) ki sana kimse ilişemeyecek" der.

 

İlahların bu aşamadaki en büyük özelliklerinden birisi ittifakın aitleştirilmesidir. Aitleştirme cinsellik ve süt emzirme aitliği üzerinde kurumsallaşmaya başladı. Cinsellik bir biyolojik oluş anlaması değildir. Cinsellik totem dönemin en temel totem aitlik yasasıdır. "Totem eş grubunla (kardeşinle) yatacaksın" kuralıdır.

 

Totem kardeşliği ve totem aitliği kişi için her şeydir. Bu aitliğin seçme ayıklama tecrit  (yalıtma-izolasyon) ilkesi de totem kardeşlerin ancak birlikte yatmaları kuralıdır. Birlikte yatmadığınız, sizden değildir: sizin aitiniz değildir. Siz gibi değildir. Bu nedenle bu aşamada yatmak kardeşler arası bir temasla müşerrefliktir. Bu nedenle dıştaki gruplara böylesi nedenle dokunulmazdı. Öldürülüp yenebilirlerdi (yamyamlık)

 

Birlikte yatığınız kişilerden doğan nesil yine birlikte yattığınız kişiler emzirir. Yani emzirme de totem kardeşler arasında temel bir aitlik ilişkisi olan seçme ayıklamadır. Totem kardeşiniz dışındakiler bu tabudan ötürü sizi emzirmez, emziremezdi. Size emzirme yapması, dokunması başta kendisinin dışlanması ve lanete uğraması demekti (fetişti algılar).  Totem inşanın kuralı buydu.

 

İşte ön ittifaklar bu aitleştirici sosyal anlamayı kullanacaklardı. Cinsellik ve süt emzirme geri bağlanım yasası ön ittifak içinde de kullanılacaktı. Bu kez yatma totem eşlerle (ensest) olmayacaktı.  İttifak oluşması için totem eşler olan totem kardeşler arası cinsellik yasaklandı. Lanetlendi.  Gruplar arası dış cinsel temas, gruplar arası kardeşliğe vize veren meşrulaşma ve onaylamanın ittifakı olacaktı.

 

Ha keza yeni doğan nesilde, çeşitli paylaşım usulleriyle, dölleyen totem tarafına verilmişse o gruptaki halalar tarafından emzirilip; çocuk baba dölleyen tarafın totem aitliği olan totem alt etnik kimliğe geçmiş olacaktı. Ya da doğan çocuk doğuran tarafa verilmekle doğuran taraftaki şimdiki teyzeler tarafından emzirilerek o totem aitin alt etnik gruplu totem kardeşleri olacaktılar.

 

Totem dönemde zorunlu oluşla bir yapıya doğuyordunuz. Bu nedenle özel bir sahiplik bilinci yoktu. Gruptan olanla grup çekimi etrafında zaten sahipleniyordunuz.  Oysa ittifak içinde çocuk üzerinde ilk grup özelinde sahiplenme kavgası çıkacaktı.

 

Görüyorsunuz on ittifak içinde ne doğma, ne doğurtma; çocuğun doğurana ya da doğurtana (totem) aitlik nedeni değildir. Sütü kim, hangi totem aitlik kişileri emziriyorsa totem aitlik onundu. Burada aslolan totem kimliktir. Totem kimlik ittifak içinde kiminle cinsel temas kurup kuramayacağınızın bilincidir.

 

Bu nedenle çocuğu paylaştırmadan; çocuğun doğuranı asla onu emziremezdi. Doğuranın sütü haramdı.  Bu yüzden paylaşmadan doğuran emzirmesiyle doğuran haram mundar süt emdirmiş olurdu. Bu da lanet ya da fetiş demekti. Emdirememe bir çeşit mundarlık ve haramlık tabusu olan al basma türü anlayış ta fetiş kılınmıştı.

Devamı Var

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar