24.08.2016
TANZİMAT DÖNEMİ ROMAN ÖZELLİKLERİ
Tanzimat romanları genel olarak sosyal sorunları ele alırlar. Bu nedenle, toplumcu-uyarıcı-ders verici niteliktedirler. Tanzimat döneminde yazarlar, sanat eserlerini, toplumu eğiten ve iyiye yönelten bir araç olarak görürler.
Tanzimat romancısı kendini toplumsal kurtuluşun yol göstericisi ve toplumun öğretmeni olarak görür. Tüm toplumsal sorunların, geri kalmışlığın, sosyal yaraların bu romanlarda görülmesi; yazarların kendilerini sorunların çözümünde sorumlu hissetmelerindendir.
Tanzimat edebiyatı öykü ve romanında olaylar çoğunlukla günlük yaşamdan veya tarihten alınmıştır. ; olayların olmuş ya da olabilir izlenimini bırakması gerektiği konusunda bütün Tanzimat romancıları birleşmişlerdir. Daha ilk eserlerden başlayarak, Tanzimat edebiyatı öykü ve romancılarının bir kısmı halka (Ahmet Mithat, Emin Nihat, Şemsettin Sami, Nabizade Nazım), bir kısmı aydın kişilere (Namık Kemal, Sami Paşazade Sezai, Recaizade Mahmut Ekrem) seslenmeyi tercih etmişlerdir.
Tanzimat romanlarında ele alınan sosyal konular şunlardır: Aile, kadın-erkek ilişkileri, görücü usulüyle yapılan evlilikler, çocukların yanlış yetiştirilmesi ve yanlış batılılaşma. Halkı taassuptan kurtarmak, batıl itikatlardan sıyırmak, yanlış adet ve törelerden halkı kurtarmak, tarih bilinci aşılamak, vatan sevgisini işlemek ( Namık Kemal, Cezmi romanı ve Vatan Yahut Silstre ile Ahmet Mithat Efendi’nin pek çok romanı tarih konuludur- Hasan Mellah, Hüseyin Fellah, Arnavutlar ve Voyvodolar…) maksatlı yazmışlardır. N. Kemal’in İntibah romanında ise batılılaşmayı yanlış yönde anlamamak gerektiği konusunda bir tez işlenmiştir. Recaizade Mahmut Ekrem’in Araba Sevdası adlı romanı yanlış batılılaşmanın ne olduğunu bariz bir şekilde ele alır.
Sami Paşazade Sezai’nin Sergüzeşt romanı hürriyet konusunu, insan hakları ve kölelik sorununu ele alır. Tanzimat öykü ve romanında işlenen önemli temalar: “tutsaklık”; zorla yapılan evliliklerin doğurdu acı sonuçlar; Batı uygarlığı ile Osmanlı uygarlığı arasındaki farkların karşılaştırılması; kadın erkek arasında ki ilişkilerde değişik ortamlarda gelişen evlilik, âşık olma temaları ağırlıklı olarak işlenmiştir. Eserler genel olarak, duygusal, acıklı konular üzerine kurulmuştur.
Bu romanlar yazarlarının ilk romancılık deneyimleri oldukları için teknik açıdan ciddi eksiklikler gösterirler. Romanlarda yer alan betimlemeleri olayların ve karakterlerin gelişimleriyle ilgili olmayıp, eseri süslemek amacıyla yapılmışlardır.
Manzara ve doğa betimlemelerinde uzun anlatı bölümleri romanın akıcılığını engelleyen acemilikler olarak görülür. Yaratılan kişilerin psikolojik tahlilleri oldukça yüzeysel kalır. Kişiler derinliği olmayan, tek boyutlu ve yüzeysel bir görünüm içindedir.
Roman aracılığı ile bireyi eğitme ve toplumu düzeltme amacı gözetilmiş; bunun için de siyaset, din, ahlak, felsefe v.b. ile ilgili düşünce ve bilgiler ya olayın yürüyüşü durdurulup ya da olayların örülüşü içinde dolaylı olarak okuyucuya aktarılmıştır. Yazar romanın içine girerek kurguyu aksatır, vakayı bölerek okurla sohbet ediyormuş gibi davranabilir. Olay ve kişiler hakkında tarafgir olduğunu belli ederek “ey kari” gibi hitaplarda bulunabilir. Sırası düştükçe, olayın yürüyüşü durdurulmuş, bir takım bilgiler verilmiştir. Bu durum Tanzimat nesircilerinin ilk örnekleri vermelerinden, divan şirinde nesir şeklinde yazılmış olay yazılarının olmayışı nedeni ile olay anlatımı yapan yazıları okuma olanakları olmadığından, olay yazılarındaki anlatım için bu yüzden meddah ve halk hikâyecilerinin anlatım tekniklerini taklit etmelerinden kaynaklanır.
Meddah ve halk hikâyeciliğinin esası ise canlı dilde yapılması dinleyiciler önünde yapılan bir anlatı olmasıdır. Meddah ve halk hikâyecileri öyküleri anlatırken sözü keserek dinleyicilerle sohbete başlar, çay içer olay hakkında yorum yapabilirlerdi.
-Kişiler taraf tutularak anlatılmış. Tanzimatçıların eserlerindeki kötü tiplere salt kötü, iyilere tamamen iyi bir gözle baktığı söylenebilir. Bu kişilere dair düşüncelerini de vakayı ve anlatımı bölüp okurla konuşur gibi ifade edebilmişlerdir.
Daha ilk eserlerden başlayarak, Tanzimat edebiyatı öykü ve romancılarının bir kısmı halka (Ahmet Mithat, Emin Nihat, Şemsettin Sami, Nabizade Nazım), bir kısmı aydın kişilere (Namık Kemal, Sami Paşazade Sezai, Recaizade Mahmut Ekrem) seslenmeyi tercih etmişlerdir. Bunun sonucu olarak da, halka seslenen yazarlar sade dille, aydın kişilere seslenen yazarlarsa yabancı sözlük ve dil kuralları ile yüklü bir dille yazmışlardır. II. Dönem sanatçıları gözleme önem vermiş, nedenlerle sonuçlar arasında bağlar aramış, olağanüstü olaylar ve kişileri bırak mış, anlatılan her şeyin olabilir izlenimini bırakmasına dikkat etmişlerdir.
Romanlarda tıpkı toplumda olduğu gibi eski ve yeni kurumlar, eski ve yeni âdetler bir arada bulunur. Değişen eğlence anlayışı, giyim tarzı, dil, davranış biçimleri eskileriyle birlikte ortaya konur.
Yazarlar, yüzeysel kopyacı batılılaşma diyebileceğimiz davranışları eleştirirler. Batı kültürünün düşüncelerini değil, giyim-kuşam, dil, eğlence anlayışı gibi yüzeysel davranışlar olarak algılayan kahramanlar yaratırlar.
I.Kuşak Tanzimatçılar ikinci kuşağa nazaran daha sade bir dille yazmış, II. Kuşak sanatçıları sanatı sanat için düşündüklerinden daha süslü bir dil kullanmışlardır denilebilir.
Tanzimat edebiyatının I.dönem yazarları (Namık Kemal, Ahmet Mithat, Şemsettin Sami) romantizmin, II. dönem yazarları ( Recaizâde Mahmut Ekrem, Samipaşazâde Sezai, Nabizâde Nâzım) ise realizm ve natüralizmin etkisindedir.
Romanlarda görülen romantizm özellikleri:
— Hayal ve duygu ön plandadır. Abartılı duygular anlatılır.
( Aşk bütün acılarıyla işlenir.)
— Yazar kişiliğini ve görüşlerini saklamaz, taraflı davranır. Roman akışı içerisinde duygu ve düşüncelerini belirtir.
Romantizmin etkisinde olan romanlarda yazarın yarattığı kahramanlara karşı tarafsız olmadığı, romanın akışına kendi görüşleriyle müdahale ettiği, yorumlar yaptığı ve hatta romanın akışını durdurarak okuyucuyla konuştuğu görülür.
—Kahramanlar çoğu zaman tek yönlüdür. İyiler çok iyi, kötüler ise çok kötüdür.
Romanlarda iyiler ve kötüler çok keskin sınırlarla birbirinden ayrılırlar. İyiler âdeta bir melek; kötülerse bir şeytan olarak betimlenir. Yazar, karşıt kişilikler yaratarak iyi ve kötü arasındaki uçurumu derin çizgilerle gözler önüne serer.
—Olayların kuruluşunda rastlantılara çokça yer verilir.
Aşk ilişkileri genellikle rastlantısaldır ve ‘ilk görüşte aşk’ teması çok sık işlenir. Örneğin arabada yalnızca gözleri görünen bir kadına aşık olunabilir.
—Romanlar genellikle trajik bir sonla biter. “Ölüm, intihar, kaybolup gitme” gibi sonlarla biten roman sayısı oldukça fazladır.
DERLEME ALINTI YAZI
Üye olarak ESA şairi ve yazarı olabilir, yazılara katkıda bulunabilirsiniz.
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın