İNCİ TANESİ
Buğulu camların ardında eski bir türküyü fısıldanıyordu rüzgâr.
Geçmişten geleceğe akıp giderken bütün zamanlar,
Sevgi yağmurları yağardı üstümüze,
Gök kubbeden yeryüzüne…
Göklerin melekleri yeryüzüne bir baksalar,
Görselerdi işgalci emperyalistlerin yaptığı zulümleri.
Onların güzelliklere değmeden önce kirli elleri
Öyle kirletmeden önce atmosferini dünyanın,
Ve mazlum halkları sömürgeleştirmeden çok öncesindeydi zamanların.
Kurtla- kuzu dost, dağ –taşlarda kardeş kardeş yaşardı…
Sen Afrika çöllerinde aç ölen ey çocuk
Uyanın!
Uyan da gör kardeşin kardeşe ihanetini!
Ne çaredir zayıf ve cılız bedeniniz savunmasızdır.
Yokluğun, yoksulluğunun yükü omuzlarımızda hala…
Ah o kara yürekli zalimler, gözlerinize bakarken bir merhamete gelseler,
Aç kalıp bir an için sızlasa yürekleri…
Körfez’in dibinde inci tanesi bir dağ olsa Irak’ın yamacına,
Bosna, Bağdat ve Kabil’den atan her yürek sesi,
Bir barış meşalesi olsa,
Yangın yerine dönmese anaların yüreği,
Sevgimizle kuşatırdık dünyayı.
Boynu bükük mısralar ağlamaz,
Analar yas bağlamazdı.
Ya-Rab bu ne acı, bu ne büyük figan!
Hangi yana baksam emperyalistler pusuda,
Bir baharı göremeden fidanlar soluyor!
Söyle nasıl teselli bulur yüreğim.
Sen Uzakdoğu’nun inci tanesi Bağdat,
Bahar yağmurlarıyla tıkanarak,
Barış dolu sabahlara uyu ve uyan.
Uyanda sal ışıklarını yaralı yüreğimize.
Sal ki huzur bulsun Asya, Afrika ve Kudüs şehitleri.
Ağla ey insanoğlu ağla…
Ağla ki, merhametsizlerin yüreğine düşsün gözyaşların.
Neylersin elleri kanlı silah tacirleri yeniden kuşanmışlar ölümü.
Kirli bir çıkar uğrun, en ocaklar söndürdü.
Her savaş başı ve sonrası barışa darbeler vururken,,
En büyük zaferler silah şirketlerinin oluyor..
Güllerin kucağına düşen ana kuzusu ey şehit!
Ay ışığı altında yüzyıllarca sen rahat uyu.
Uyu da güneşler yeniden doğsun üstümüze.
Sesin, sevişin, gülüşün düşsün,
Asya’dan, Afrika’dan Anadolu’ya…
Ey kefensiz yatan şehit oğlu şehitler!
Kalkın korunaklı kanat olun aç çocukların üstüne.
Sevginiz gül, cennet kokuludur.
Sevginiz toprakların üstüne yıldız yağmurları gibi yağsın.
Sen bağrı yanık, yanık tenli anam ey!
Dünyaya üç çift retina gibi bakarken Cezayir gözlerin,
Çöl rengi mermer damlar altında huzurla uyumalısın
Üç burç altında uyanmalısın sevgi dolu sabahlara.
Allah’ım ne güzelliklere kuşatmışsın dünyayı.
İçimizde çiçekler açtırır halkların barış türküsü,
Ondan mıdır ne, yüzyıllar ötesinden hala duyulur,
Hasan- Hüseyin’in o hazin öyküsü...
Ey kara elmas gözleriyle dünyaya bakan Afrikalı çocuk,
Duvar dibine düşen kelebek ey,
Bırak ağlama ve unut etmeye devam et.
Umut et ki, tarihler senin için yeniden yazılsın.
İnan Bosna, Bağdat ve Kabil’den atan her yürek sesiyle,
Bin bir ahtın yakarışı içimizde büyür!
Serin ormanların gizli esintisinde kaygısızca uyuyan ey insan uyan!
Uyan, silkin, kendine gel de bir bak dünyaya!
Gör bak hırsın körleştirdiği insanların yüzünden,
Kıtalar ve her yerde toz duman…
Sen elmas gözlü Afrikalı çocuk,
Acını, açlığını duymazdan geldik
Ne olur bağışla bizi!
Hatice Elveren Peköz