İncili Çavuş Hayatı ve Fıkraları

24.08.2016

 

 

İncili Çavuş

 

İncili Çavuş (d. ? - ö. 1632), Kayseri'nin Tomarza ilçesi Travşın köyünde doğduğu söylenmektedir. 16. yüzyılın ikinci yarısı ile 17. yüzyılın ilk yarısında, I. Ahmet  döneminde yaşamıştır. Türk mizah kültürünün önemli kişiliklerinden biridir. Hicri 1042’de (1632-33) vefat etmiştir

Türk edebiyatının en mühim fıkra figürlerinden biri haline gelen İncili Çavuş’un kimliği ve hayatı hakkında bilinenler sınırlıdır. İncili Çavuş'a çeşitli bölgeler sahip çıkmaktadır ancak Kayseri'nin Tomarza ilçesi Travşın köyünde - sonradan aldığı adıyla İncili köyü - doğduğu söylentileri daha yaygındır. Esas adı Mustafa Çavuş’tur. 16. yüzyılı ikinci yarısı ile 17. yüzyılın ilk yarısında, I. Ahmet  döneminde yaşamıştır. Hicri 1042’de (1632-33) vefat etmiş ve İstanbul/Edirnekapı mezarlığına defnedilmiştir.16. asrın sonu ile 17. Asrın başlarında yaşadı. Saray'da meddahlık yaptığı için üne ulaştı. Kendisinin hazır cevaplı oluşu, nükteleri ve hareketli kişiliği ile devrinde de popüler olduğu anlaşılır. Fıkralarından çıkarılabilecek sonuçlara göre elçilik göreviyle İran'a gönderildiği rivayet edilebilir.  Birçok yöre İncili Çavuşl’u kendi muhitine ait gösterir. Ancak Kayseri'nin Travşın köyünde doğduğu rivayeti daha yaygındır.

Bunun için de Tomarza yakınındaki bu köyün ad ı İncili olarak değiştirilmiştir. Dönemin padişahından kendisine himmet istenmesi söylenince, köyüne su İstediği ve bunun da yerine getirilerek Travşın köyüne büyük çaplı su kanallarının yapıldığı söylenir. Kavuğundaki inci süsü taşıdığı için bu adı aldığı rivayet edilir. Asıl adı ise Mustafa'dır. İstanbul Edirne Kapı Mezarlığı'nda yatmaktadır. Mezar taşında H. 1 040 (M. 1630) ölüm tarihi olarak yazılmıştır.

İncili Çavuş, Türk siyasi ve kültür hayatında esprilerini üstün İnsan zekâsının imkânlarıyla donatarak kendisini kabul ettirmiş bir büyük mizah ustasıdır. 0, sözde kara mizah yapmadan ama espriyi Türk İrfan hayatı içerisinde kendi yerine oturtarak vermesini bilen bir halk adamıdır. Saraydaki önemi de buradan ileri gelmektedir. Nasrettin Hoca, nasıl kendi çağında toplumun hiciv duygularını temsil etmişse, İncili Çavuş da bunu espriyle dile getirmiş ve kültürümüzdeki yerini almıştır. Bir kaç örnek verelim;

Bir rivayete göre ise, İncili Çavuş'un asıl adinin Firuz Ağa olduğu, Kanuni Sultan Süleyman'ın muhasibi olup, 918 Hicri tarihinde vefat ettiği ve Divan yolundaki banisi olduğu Firuzağa Camii bahçesinde metfun bulunduğundan bahsedilmektedir. 1500-1520 yıllarında Trafşin (ya da Travşin) köyünde yaşayanlara Firuz Kethüda Cemaati denilmiş olması, aynı zamanda İncili köyü yakınlarındaki bir mıntıkanın Feriz Ağa Yatağı Mağaraları diye ad­landırılmış olması da bu bilgileri doğrulayıcı nitelikte görülmektedir.

İncili Çavuş’un iyi bir öğrenim gördüğü, Arapça ve Farsça bildiği, zeki, hazır cevap bir siyaset ve devlet adamı olduğu kaynaklarda belirtilmektedir. Tarihçi Naima tarafından aktarılan tarihi kayıtlarda İncili Çavuş’un 4. Murad devrinde İran’ a elçi olarak gönderildiği, Bağdat’ın işgali dolayısıyla gerginleşen Türk-İran ilişkilerini yumuşatmak amacıyla Şah I. Abbas ile müzakereci olarak karşı karşıya geldiğini ve müzakereler esnasında zekâsı ve açıkgözlülüğüyle şahı ikna ederek Osmanlılar lehine barış yapılmasını sağladığını kaydetmiştir.

Farklı  ve çarpıcı olarak, gördüğü her aksaklığı alaya almış hatta zaman zaman padişah bile onun güldürücü ve iğneleyici sözlerine hedef olmuştur. İncili Çavuş’un kalıcılığını sağlayan da halkın onu benimseme ve sahiplenme duygusudur.

İncili Çavuş'un bürokrat kimliği, fıkralarına belirleyici bir şekilde renk vererek onu diğer mizah karakterlerinden ayıran özelliğidir.

Genel olarak fıkralarda ayrıntı yerine bir-iki cümlelik çarpıcı nükteler bulunmasına karşılık İncili Çavuş fıkralarında bu özelliğin görülmemesi, bunların meddah geleneği doğrultusunda bir gelişme izleyerek günümüze ulaşmasında kaynaklanmış olmalıdır. Gerçekten de 19. yüzyıl meddahlarının en çok söyledikleri hikâyeler arasında İncili Çavuş fıkralarının yer aldığı bilinmektedir. Bundan dolayı bazı araştırmacılar İncili Çavuş’u meddah olarak kabul etmektedir
 

Fıkraları
Mangal

İran'lıların en meşhur özelliklerinden biri övünmek, bir şeyi överken abartmaktır. O kadarki Acem mübağalası halkımızın dilinde büyük abartılar için kullanılan bir deyim olmuştur. İran elçiliği sırasında Şah Abbas'ta İncili Çavuş'a ve arkadaşlarına zenginliğini ve sarayın ihtişamını gösterip öğünmekle istemişti. Şah'ın kapağı çok kıymetli zümrütlerle incilerle süslü bir altın mangalı vardı. Kapağın üstündeki kulpuna da göz ve gönül kamaştıran bir büyük elmas oturtulmuştu. Mihmandarlar, Türk elçilik heyetine şahın sarayını gezdiriyorlardı. Misafirler bir odayı inceleyip bir başkasına geçerlerken hademeler bu mangalı başka bir odaya götürürler, böylece sarayın bütün odalarında böyle kıymetli mangallar bulunduğu hakkında ziyaretçilerde bir kanaat uyandırmaya çalışırlardı. Saray gezildikten sonra Şah, Türk heyetini kabul etti:

- Sarayımızı nasıl buldunuz, yoruldunuz mu? dedi.İncili bu suale:

- Pek güzel, sarayınız çok büyük ve muhteşemdir, gezmekle bitiremedik. Çok yorulduk ama mangalınızda bizimle berarber yoruldu! diye cevap vermiştir.


Ocağına Dikersin

Zulüm ve haksızlık yapmakla tanınmış vezirlerden biri evinin bahçesini tanzim ediyordu. İçlerinde İncili'nin de bulunduğu saray erkânına;

- Şuraya havuz yaptırayım, şuraya gül, şuraya erguvan diktireyim diye anlatıp danışıyordu. Derken bir incir ağacını göstererek

- Şu ağacı söktürüp atacağım! Deyince, İncili Çavuş dayanamayıp dedi ki:

- Efendim bu incir ağacını bırakınız dursun, elbette bir gün birinin ocağına dikersiniz.


Adamına Göre

İncili Çavuş bir zamanlar Osmanlı elçisi olarak Fransa'ya da gönderilmiş. İncili'nin kara kuru kılığına bakarak küçümseyen Fransa kralı demiş ki:

- Bana senden başka gönderecek adam bulamamışlar mı?

İncili Çavuş şu cevabı vermiş:

- Osmanlılar, adama göre adam gönderirler. Beni de sana göndermelerinin sebebi bu olsa gerek! (Seratlı, 2004). 

 

 

YEMEK – MEMEK (BİR İNCİLİ ÇAVUŞ FIKRASI
 
Padişah, birgün İncili Çavuş’a sorar:
– Kuzum İncili, yemek memek derler. Yemek nedir, memek nedir?
İncili:
– Padişahım yemek yüce zatınızın yediği, memek de biz kullarının yediğidir.
Padişah tekrar sorar:
– Kürk mürk derler, o ne?
İncili cevap verir:
– Efendimiz, kürk padişahımızın giydiği, mürk biz kulların giydiğidir.
Padişah son bir soru daha sorar:
– Ya padişah madişah?
İncili, hiç çekinip korkmadan cevap verir:
– Padişah, yüce atalarınız; madişah da yüce zatınız! (Koz 1983: 112).
 
Rukiye AKÇAR, Danışman: Prof. Dr. Ali Berat ALPTEKİN
İki Osmanlı Nüktedanının (Bekri Mustafa – İncili Çavuş) Fıkraları
Üzerine Karşılaştırmalı Bir Araştırma
 

 

Edebiyat Dil bilim, Kültür, Folklor, Geleneksel ve Güzel Sanatlarla ilgili, Tez, yazı, İnceleme, ve Araştırmalarınız bize başvurarak bu sitede Paylaşabilirsiniz.

 BAŞVURU İÇİN : ESA, İLETİŞİM  veya s_kuzucular@hotmail.com 

Yorum yapmak için lütfenKayıt Olunya da