İnsanı Kamil Nedir? Kimler İnsanı Kâmil Olabilir?

20.10.2022

 

İnsanı Kamil 

Osmanlılıca yazılışı ¨insan-ı kâmil : كَامِلْ اِنْسَانِ

Kamil: كَامِلْ: Bütün, tam, olgun, eksiksiz, kemalde olan, kusursuz. Kemal ve fazilet sâhibi anlamlarında bir sözcüktür. Kemal, tekamül, mükemmel sözcükleri ile aynı Arapça kelime kökünden gelir.

İnsan-ı kâmil : كَامِلْ اِنْسَانِ  sözlük ve kelime anlamı ile “ Kemale ermiş insan, olgun ve mükemmel insan; Güzel huy, ahlâk ve yüksek fazilet sahibi olan kimse “ manalarındadır.

İnsân-ı kâmil kavramı İslam tasavvufunda “maddî ve mânevî, kesif ve latif, zulmânî ve nûrânî, cismanî ve ruhanî, süflî ve kutsî âlemde var olan her şeyi, yani Hakk’ın her mertebedeki tecellilerini ve kemallerini kendisinde taşıyan kimse” [1]olarak anlaşılır. Bu tanımlar esasında Hz Muhamed’i ifade eder ve  alemin Hz Muhammet için yaratıldığı düşüncesine dayanır. Bu düşünceye göre Hz Adem henüz çamur iken Hz Muhammed’in “kevn-i câmi‘”, “âlem-i ekber” ve insân-ı kâmil” ruhani bir varlık olarak yaratılmıştır. Mutasavvıflar insân-ı kâmil konusunun dayanağını Kur’an olarak gösterirler ve  Hz. Muhammed olmasaydı evrenin yaratılmamış olacağı inancından hareket etmişlerdir.

Şu halde İnsan- ı kamil Hz Muhammed’dir. Ancak her bir insan insanı kâmile mahsus bazı emareler ve kabiliyetler taşır. Her insan insanı kâmil olamaz ise de veliler insan-ı kâmilin yardımcı olabilecek seviyeye gelebilir.  İnsanlar fıtratlarında var olan insan-ı kâmil hususiyetlerini geliştirebilirlerse mertebe mertebe bu yolda yükselebilir.

İnsanı Kamil Kavramının Kökenleri

İnsanı kâmil düşüncesi İslam Tasavvufunun ürünüdür. Ancak İslam Tasavvufunda bu kavramın oluşmasına ve olgunlaşmasına olanak sağlayan fikri temeller çok önceden beri vardır.  İnsan-ı kâmil kavramı felsefi olarak “küçük âlem” (mikrokozm) ve “büyük âlem” (makrokozm) düşüncelerine dayanmakta olduğuna göre. İnsanın küçük âlem olduğu düşüncesi Mezopotamya, Mısır ve Antik Grek medeniyetlerinden beri vardır.  

Yunan ve Hint medeniyetlerinin felsefelerine vakıf olan İslam âlimleri bu güzergâh üzerinden eski Mısır ve Mezopotamya düşüncelerinin özünü de öğrenmiş olmaktadır.  İslam tasavvufundaki insan-ı kâmil düşüncesi Sokrates’ten de öncesinde var olan “ tanrı âlemin kendisidir “ve " insan da bir küçük âlemdir" fikrinden hareket etmiştir.  Panteist düşüncelerin özü olan “ tanrı âlemin kendisidir” fikri tasavvufta “ Allah kendi güzelliğini tıpkı aynadaki görüntü gibi  görmek istemiş ve ol deyince âlem olmuştur “ düşüncesine , vahdeti vücut fikrine evirilmiştir. İnsanın küçük âlem olduğu düşüncesi ise İslam tasavvufçularını Kuran’dan ve hadislerden de dayanak alarak insan-ı kâmil fikrine eriştirmiştir.

İnsan-ı kâmil düşüncesinin Kuran’ın bazı surelerine atıfta bulunan dayanakları vardır. Örneğin el-Kehf 18/65 suresinde “insana ilâhî ruhtan nefhedildiğini, bu mevkiin kıymetini bilenleri Allah’ın kendisine dost kıldığını, Allah’ın bazılarına kendi tarafından ilim verdiği” yazılmaktadır.  Hicr suresinde "Onu düzenleyip insan şekline koyduğum ve ona ruhumdan üflediğim zaman hemen ona secde edin.” (Hicr, 15/29; Sad, 38/72) emirleri bulunmaktadır. İsra suresinde  “Gerçekten insanoğlunu şerefli/kerim kıldık.” (İsra, 17/70) ifadesi de bu yönde düşünen mutasavvıfların ana dayanaklarından birisi olmaktadır. “Biz insanı en güzel biçimde yarattık.” (Tin, 95/4) “Allah sizi yeryüzünde halife yaptı.” (En’am, 6/165) ayetlerin de bu fikri tezyin etmeye olanak sağlamaktadır.

Kurandaki bu gibi sureleri referans alan Hallac-ı Mansur ve Hâkim-i Tirmizi insan-ı kâmil kavramını ilk olarak ortaya atan mutasvvuflar olmuşlardır.[2] Daha sonra Beyazıt Bestami ve Fârâbî âlemin tek bir şahıs gibi düşünülebileceğini (Kitâbü’l-Mille, s. 65). Fârâbî ) ifade etmeye başlamışlardır. İnsan-ı kamili anlatan bir çok eser de yazılmıştır. Bu konudaki ilk eser Farsça yazılmıştır ve müellifi ise bAzizüddin Nesefî, (ö. 700/1300) dir. Nesefi,  insan-ı kamili :  ,“Kamil insan, iyi söz, iyi hareket, iyi ahlak ve iyi bilgide tam olandır. “[3]  şeklinde tarif etmiştir.

Zamanla iyice belirginleşen insan-ı kamil düşüncesine göre insan-ı kamil, varlık mertebelerinin sonuncusu, Allah isminin mazharı olarak kabul edilir. Bu düşünceye göre Hz Muhammed,   “kevn-i câmi‘” ve “âlem-i ekber”dir. [4]Ancak her insanda insanı kamil olanlara mahsus bazı fıtratlar bulunur. İnsanlar kendilerindeki bu fıtratları geliştirerek makam makam insanı kamil mertebesine yaklaşabilir.  Veliler, şeyhler veya evliyalar bu makama erişebilen kimseler olmaktadır. Bu nedenle evliyalar insan-ı kamil olan Hz Muhammed’in varisleri olmaktadır.

Allah’ı ancak insân-ı kâmil bilebilir ve insan-ı kamil  “âlem-i sagīr” dir. Allah’ın ahlâkı ile ahlâk sahibi olduğu için de ahlâkî kemale sahip biridir. [5] İnsan-ı kamil yaratılmış olan on sekiz bin âlemi on sekiz bin gözle seyredebilen âlemin sırlarına vakıf biri olarak kabul edilir. “İnsan-ı kâmil için mülkte, melekutta ve ceberutta hiçbir şey örtülü ve gizli değildir. O eşyayı ve eşyanın hikmetini olduğu gibi bilir. Lahutun aynası ceberut, ceberutun aynası melekut, melekutun aynası mülktür. Bütün bu alemlerin aynası ise insan-ı kamildir.”

Ayinedir bu alem herşey Hakk ile kaim

Mir’at-ı Muhammed’den Allah görünür daim  Aziz Mahmud Hüday

Bilmek istersen seni-Can içre ara anı

Geç canından bul anı- Sen seni bil, sen seni  Hacı Bayram Velî’

KAYNAKÇA 

[1] MEHMET S. AYDIN, https://islamansiklopedisi.org.tr/insan-i-kamil

[2] Ocak, Ahmet Yaşar. "Tasavvuf, Velayet ve Kainatın Görünmez Yöneticileri"

[3] Prof Dr Kani Yılmaz, Altınoluk Dergisi, 1996 – Temmuz, Sayı: 125, Sayfa: 031

[4] MEHMET S. AYDIN, https://islamansiklopedisi.org.tr/insan-i-kamil

[5] MEHMET S. AYDIN, https://islamansiklopedisi.org.tr/insan-i-kamil

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar