3 Kasım 1839'da Reşit Paşa tarafından ilan edilen ve Gülhane Hattı Hümayunu da denilen yenileşme beratının yürürlüğe konmuş olmasından doğmuştur. Bu olay daha sonraları Tanzimat Fermanı olarak adlandırılacak, gerek siyasi alanda gerek edebi ve toplumsal hayatta batıya yönelmenin resmi bir belgesi sayılacaktır. Edebiyat Tarihçilerimizde 1839 yılını Tanzimat edebiyatının başlangıcı olarak kabul edeceklerdir. Tanzimat dönemiyle yeni açılan mekteplerde öğretimin Türkçeye dönmesi, gazeteciliğin başlaması ve garp etkisiyle beraber gelişen milli şuur sonucunda yepyeni bir ortam doğmuştur. Tanzimat edebiyatı dediğimiz edebi yenileşme ister istemez toplum bünyesinde ki bu değişmelere, uyanan yeni fikir akımlarına paralel olarak ortaya çıkmış, yeni bir medeniyet değişiminin sonucu olarak gelişmiştir.
Gülhane Hatt ı Hümayun’un dan sonra yine batılı devletlerin baskısı ile 1856 da Islahat Ferman’ını ilan etmiş veya ilan zorunda kalmıştır.
“ Islahat Fermanı, Kırım Harbinin son yıllarında hazırlanarak Paris Antlaşmasının imzalanmasından altı hafta önce, 28 Şubat 1856’da Bâb-ı Âlî’de bütün bakanlar, yüksek memurlar, şeyhülislâm, patrikler, hahambaşı ve cemaat ileri gelenleri önünde okunarak ilân edildi ve Paris Antlaşmasını hazırlayan devletlere bildirildi. Kitaplarda Islahat Fermanının “dış baskı” sonucu çıkarıldığının yazılması âdettir. Kırım Harbinde, İngiltere, Fransa ve Avusturya Osmanlı İmparatorluğunu Rusya’ya karşı desteklemişti. 1856 Paris Konferansı öncesinde, Osmanlı İmparatorluğunu Rusya’nın müdahalelerine karşı korumanın bedeli ve Osmanlı İmparatorluğunun Avrupa Devletleri ailesine katılmasının şartı olarak Avrupa Devletleri birtakım şartlar ileri sürdüler. Bu şartlar Islahat Fermanının esasları olarak Ali Paşa ile İstanbul’daki İngiliz ve Fransız elçileri arasında kararlaştırıldı. Islahat Fermanı da Tanzimat Fermanı gibi Padişah Abdülmecit tarafından ısdar edilmiştir. Islahat Fermanının ana hedefi, Müslümanlar ile gayrimüslimler arasında her yönden tam bir eşitlik sağlamaktı. Din, vergi, askerlik, yargılama, eğitim, devlet memurluğu ve temsil alanında o zamana kadar olan farklar kaldırılıyordu. Din bakımından ayrımcılık kaldırılıyor, dini dolayısıyla kimsenin aşağılanmaması öngörülüyor, din değiştirme hakkı kabul ediliyor, İslâm’dan çıkmanın ölüm cezasıyla cezalandırılması usulüne son veriliyordu. Vergi bakımından olan eşitsizlikler de kaldırılıyordu. Keza askerlik bakımından da eşitlik sağlanıyordu. Tanzimat’a kadar Hıristiyan tebaa askere alınmazdı. Islahat Fermanı gayrimüslimlerin de askerlik hizmeti yapmaları prensibini açıkça kabul etmiştir. Ancak askerlik hizmetini yapmak istemeyenler için ise “bedel-i nakdi” formülü bulunmuştur. Bu bir derece haraç vergisinin devamı demekti; ama böylece artık Müslümanların da bedel-i nakdi vererek askere gitmeme hakları tanınmış oluyordu. Mahkemelerde gayrimüslimler aleyhine olan eşitsizlikler kaldırılmıştır. Gayrimüslimlerin, Rumlar hariç, devlet memurluklarına geçme hakları yoktu. Islahat Fermanı bu eşitsizliği de gidermiştir. Gerek askerlik, gerek memurluk, bunları hazırlayan okullarla ilgili olduğundan gayrimüslimlerin de askerî ve mülkî okullara girebilmesi esası kabul edilmiştir. Gayrimüslimlere eyalet meclislerinde ve Meclis-i Vâlâda temsil hakkı verilerek onların siyasal hakları da tanınmıştır.
Sultan Abdülmecit Eyüp'e giderkenAnayasa Niteliği
Islahat fermanının anayasal niteliği Tanzimat Fermanınınki gibidir. Yani Islahat Fermanı şeklî anlamda değil, maddî anlamda anayasal niteliktedir. Bu konuda gerekli açıklama yukarıda Tanzimat Fermanı başlığı altında yapılmıştır. O nedenle bu konuya tekrar girmiyoruz.
Sonuç olarak, Osmanlı İmparatorluğunda Islahat Fermanı ile tebaaya o dönem Avrupa ülkelerinde tanınan temel hak ve özgürlüklerinin önemli bir kısmının tanındığını görmekteyiz. Tanzimat ve Islahat Fermanlarıyla tanınan hakların, o dönemde Batı ülkelerinde tanınan haklar ile, birçok eksiği olmakla birlikte, karşılaştırılabileceğini söyleyebiliriz. Sonuç olarak, Islahat Fermanı, Sened-i İttifak ile başlayan, Tanzimat Fermanı ile devam eden Osmanlı anayasacılık hareketleri içinde atılmış önemli bir adımdır. “ ( Kemal Gözler, “Islahat Fermanı”, www.anayasa.gen.tr/islahatfermeni.htm;)
Tanzimat dönemiyle birlikte edebiyatımızda sosyal ve siyasal konular günlük olaylar tartışma alanına çekilmiştir. Tanzimat edebiyatının ilk nesli olan Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal'in amaç bakımından gayretleri aşağı yukarı aynıdır. Bu ilk nesil birbiri ardından ve birbirlerini bütünleyen çalışmalarıyla Türkiye'de siyasi Tanzimat devriyle ölçülmeyecek kadar geniş bir aydınlar sınıfı yetiştirmişlerdir. Asıl yaptıkları iş ise Türkçenin gelişmesine gösterdikleri çaba olmuştur.
Tanzimat edebiyatçıları, batı edebiyatına ait ilk nesir türlerini edebiyatımıza önce çeviri eserler yoluyla kazandırmaya başladılar. İlk çeviriler Ahmet Vefik Paşa’nın Savruk,. Kocalar Mektebi, Kadınlar Mektebi, Tartüf, Aşk-ı Musavver, Adamcıl,. Okumuş Kadınlar, Ernanı (Victor Hugo’dan) (Bu 8 eser hece vezniyle manzumdur.) lnflâl ı Aşk, Dudukuşları, Don Civan (Yorgaki Dandini),Aslan Avcıları (Thiboust Lehman’dan) dır. İlk Çeviri Roman Yusuf Kamil Paşa’nın Fenolon’dan yaptığı Tercüme i Telemaque adlı eseridir. Bunu diğer yazarlarımızın yaptığı çeviriler izler.
Pertev Paşanın, masonluğa ve târihe dâir telif ve tercüme risâleleri vardır.. Jean Jacques Rousseau’dan, Voltaire’den ve Victor Hugo’dan şiir tercümeleri bulunan Pertev Paşanın; Itlâkü’l-Efkâr fî Akdi’l-Ebkâr, Emrü’l-Acîb fî Târih-i Ehl-i Salîb, Habnâme ve Lâhikası adlı eserleri vardır.
Sadullah Paşa da tercüme ve telif eserleriyle bu döneme katkıda bulunan devlet adamlarındandır. Yazdıklarının içinde en önemlisi On dokuzuncu Asır manzumesidir. Bu manzumede batının ilerlediği müspet ilimlere, Türklerin de ayak uydurması gerektiğini savunmaktadır. Sadullah Paşanın batı dillerinden yaptığı tercümelerin en meşhuru Göl adlı eseridir. Berlin Mektupları, Charlottenbourg Sarayı, Paris Ekspozisyonu, Cevdet Paşaya Mektup, bilinen eserleridir. Berlin Mektupları, Tanzimat devri seyahat edebiyatının ilk örnekleridir.
Bu ilk çeviri ve adapte eserlerden sonra Tanzimat edebiyatçılarımızın ilk özgün eserleri ortaya çıkmaya başlar. İlk özgün roman, hikâye, tiyatro ve fikir yazılarının 1859 yılından sonra yazılmaya başlanıldığı görülür. İlk özel gazete ise yine 1860 yılında Şinasi ve Ağâh Efendi tararından çıkartılır. Tercüman- ı Ahval.
İlk özgün roman, hikâye ve tiyatro eserlerinden sonra da çeviri ve adapte eserler yazılmıştır. Ahmet Vefik Paşa ve Theodor Kasap 1860 yıllardan sonra d a adapte ve çeviriler yapan yazarlarımızdandır. Theodor Kasap, Tanzimat dönemindeki tiyatro çalışmalarını destekledi, Türk tiyatrosunun yerli kaynaklardan yararlanması gerektiğini savundu. Pinti hamit (1875), İşkilli Memo (1874), Para Mesleği (1875) adlı Moliére uyarlamaları yanında Lükresya Borçiya adlı bir oyunu vardır. Alexandre Dumas Pere’den Monte-Kristo (1871) çevirisi de ilk roman çevirilerindendir. Theodor Kasap’ın Diyojen adlı gazetesi edebiyatımızın ilk mizah gazetesi olması bakımından da önem taşır.
İlk hikâye örnekleri Emin Nihat’ın Müsameretname, Abdülhak Hamit’in babası Hayrullah Efendi’nin yazdığı, Hikâye i Der İbrahim Paşa , Ahmet Mithat Efendi halk hikâyeleri ile batı tekniğini birleştirerek yazdığı Letaf-i Rivayat ve Kıssadan Hisseler hikâye serisi , Sami Paşazade Sezai'nin Küçük Şeyler adlı eserleri ise dönemin ilk hikâye örnekleridir.
İlk makale örneği Şinasi’nin İlk Özel gazete olan Tercüman’ı Ahval Gazetesine 1860 yazdığı mukaddimedir. İlk noktalama işaretlerini ve ilk özgün tiyatro eserimiz olan Şair Evlenmesi adlı eser ilk Türk Drama sı ve tiyatro eseridir. 1860.
İlk özgün roman ise Şemseddin Sami’nin “ Taşşuk ı Tal’at ve Fitnat “ adlı romanıdır.
BİRİNCİ DÖNEM TANZİMAT EDEBİYATI (1860-1876)
BATILILAŞMA AÇISINDAN BAŞARILI VE BAŞARISIZ OLDUKLARI YÖNLER
Divan edebiyatını eleştirmelerine ve divan edebiyatından kopmak istemelerine rağmen divan edeb.’nın etkisinden kurtulamamışlar, aruz ölçüsünü, divan şiiri nazım biçimlerinin özelliklerini, dil anlayışlarını sürdürmüşlerdir. Buna rağmen divan şiirinin alışılmış terkip, tamlama, benzetme, mazmunlarından vb kopmayı başarmışlardır. Dili sadeleştirmeye çalışmışlar, hece ölçüsünü kullanmak gerektiğini düşünmüşler ama uygulamaya geçememişlerdir.
Buna rağmen edebiyatımızda aydınların halkın sorunlarına eğilmeye başlaması ilk kez Tanzimatçılarda görülmeye başlanmıştır. Divan şirinin “Güzellik için Sanat “ şeklinde özetlenebilecek sanat anlayışlarının yerine, “ Halk için sanat” anlayışıyla yazmışlardır. Halkı eğitmek, adalet, hak, hukuk, eşitlik, vatan sevgisi, taassuptan kurtulmak, yanlış anane ve törelerden kurtulmak, devleti yönetenlerin hatalarını eleştirmek, halka bilim sanat ve uygar düşünmenin önemini anlatmak gibi divan şairlerinin hiç değinmedikleri sosyal ve siyasal konulara değinmişlerdir.
Yazdıkları nesirde halkı batıl itikatlar ve yararsız adetlerden kurtarmaya çabalamışlar görücü usulü ile evlenmenin ( Şairr Evlenmesi, Şinasi ve Taaşşuk u Talat, Şemsettin Sami) yanlış batılılaşma ( İntibah, Namık Kemal) konularına değinmişlerdir.
Nesirlerinde ilk örnekleri vermiş olmaktan dolayı teknik, Üslup, anlatım ve planlamalarda kusurlara düşmüşler, halk hikâyecilerinin ve meddah anlatım tekniklerini taklit ettiklerinden vakayı bölerek canlı dilde anlatıyormuş gibi olaylar arasına yorumlarını ve duygularını karıştırmışlardır.
Vatan millet, hak adalet, özgürlük gibi kavramlar sosyal, siyasi, hukuk ve devletin işleyişini eleştirmeye dair konular ilk defa bu dönemde kullanılmaya başlanmıştır.
Batılı anlamda ilk esereler bu dönemde verilmeye başlanmış, roman, hikâye, tiyatro, makale, piyes, fıkra, gezi yazısı, eleştiri gibi türler edebiyatımıza Tanzimatçılarla girmiştir. Noktalama işaretleri ilk kez bu dönemde kullanılmıştır. ( Şinasi)
Toplumu bilinçlendirmek için edebiyatı bir araç olarak görmüşlerdir. Şiir ve nesiri divan şairlerinin alışıldık konularından kurtarmışlardır.
Dilin sadeleşmesi gerektiğini söylemişler ancak pek başarılı olamamışlardır. Buna rağmen halkın anlayabileceği bir dille yazmaya gayret etmişlerdir.
Üye olarak ESA şairi ve yazarı olabilir, yazılara katkıda bulunabilirsiniz.