KategorilerEDEBİYATİslamiyet Öncesi DönemİSLAMİYET ÖNCESİ DÖNEM GENEL ÖZET

İSLAMİYET ÖNCESİ DÖNEM GENEL ÖZET

23.08.2016

Türk kültürüne ait ilk güçlü işaretlerin görüldüğü kültürler şunlardır :

https://www.yenidenergenekon.com/wp-content/uploads/2009/03/image00117.jpg


Uygur Savaşçıları- Minyatür

Afanasyevo Kültürü :


MÖ 2500 ile MÖ 1700 yılları arasında görülmüştür. Türkler’ in en eski kültürü kabul edilir. Minusinsk'teki Bateney bölgesinde bulunan 80 mezardan oluşan buluntu ya da dört litrelik toprak kaplar, bu kültürün başlıca seramik eserleridir. Bunların yanında çakmak taşından ok uçları, kemik iğneler ve ilk bakır bizler, bıçaklar, bakır tellerden yapılmış küpeler, türlü biçimdeki süs eşyaları ile maden işleme araçları ele geçirilmiştir. Mezarlara sunulmuş yemek kalıntılarına rastlanmaktadır. Bu uygulama ileriki zamanlarda ve tarihsel dönemlerde Hun, Kök Türk, Apar ve öteki  Türklerde de görülmektedir. Koyun kemiklerinin at kalıntıları ile birlikte ilk kez bir arada görüldüğü Afanasyevo Kültürü, koyunun Türkler ‘ce MÖ 3.binden beri bilindiğini göstermektedir. Ayrıca Asya'da ilk At kalıntıları da Afanasyevo Kültürü ile onun bir gelişmesi ve devamı olan Andronov de görülmektedir. Afanasyevo-Andronovo kültür çevresi içinde yer alan Kapanda-yüs bölgesinde, MÖ 3. binin sonlarına ait mezarlardan, ağızlarında demir gem izleri taşıyan at iskeletleri bulunmuştur.

 

Anav

Anav, Aşkabat’ın (Türkmenistan) yakınında bulunan küçük bir kenttir. Anav Kültürü, adını bu Anav kentinden alır. MÖ 4500 yıllarına uzanan kalıntılarda, hayvancılık, dokuma, seramik, madenden araçlar ve süs eşyaları yaptıkları anlaşılmıştır. Anav'daki kalıntılarda, Türkmen dokumalarındaki işlemelerle benzeyen seramik parçaları ve süs eşyaları ilgi çekicidir. Anav insanları kerpiç evlerde oturup, tarım ve hayvancılıkla geçinmekteydiler; kumaş dokumayı, toprak ve bakır eşya yapmayı biliyorlardı. Koyun, keçi, sığır, deve, köpek gibi hayvanları da besliyorlardı.

Türkler’ in ataları ile ilgisi kesin biçimde ortaya konulamamışsa da bu bölgelerde yaşayan Türk sanatlarında eski Anav Kültürü'nün izlerinin görülmesi ilginçtir.
 

AndronovoKültürü


Adını Yenisey'deki Andronovo sitesinden alır. MÖ 1700–1200 yıllarında Altaylar- Ural dağları ile Hazar denizinin kuzeydoğusuna yayılmış ve Afanasyevo ve Türk Bozkır Kültürü'nün geliştiği bölgedir. Tunç ve altın eşyalar ilk kez bu kültürde görülür. Andronovo insanları, at koyun, deve ve sığır besliyorlardı. 

René Grousset, Orta Asya'nın en önemli sanat üslûbu olan Hayvan Üslubunun, Minusinsk'te Tunç Çağı'nda doğmuş olabileceğini ve bu sanatın Hun Türkeri’nce geliştirilmiş olduğunu söyler.

Karasug Kültürü

Andronovo Kültürü'nün olduğu, Kögmen dağları, Uluğ Kem, Kemçik, Abakan, İrtiş ve Kem/Yenisey nehirleri çevresinde, yani Afanasyevo ve Andronovo Kültürleri gibi aynı bölgede, Minusinsk'te Karasug Kültürü ortaya çıktı.

Emel Esin,Çinliler'in T'ie-lê olarak belirttikleri Ting-Lingler'den Kök Türk ve Uygurların oluştuğu fikrindedir. Japon Türkolog, Masao-Mori, T'ie-lê veya Ting-Ling adlarının aslının Türük / Türk olması gerektiğini ileri sürmektedir. Ting-Ling adı dört tekerlekli, üzerine çadır kurulabilen arabalarından ötürü verilmiştir. Çinliler bu Proto Türkler'den kağnılı anlamına gelen Kao-ch'ê adıyla söz edeceklerdir. Bu kültürde görülen Koç-koyun, dağ tekesi yontuları Kem/Yenisey bölgesindeki Karsug Kültürü ile başlar ve bu motif daha sonra Kök Türk Kagan Tamgası durumuna gelecektir. MÖ 1300–700 yılları arasında görülen bu kültürde demirin işlenerek çeşitli eşyalar yapılması, dünyada ilk kez bu kültür çevresinde görüldü. Demir Avrupa, Çin ve Hindistan'da ancak yüzyıllar sonra kullanılmıştır.

Karasug insanları keçeden çadırlarda yaşıyorlar, dört tekerlekli arabalar kullanıyorlardı. At, deve, koyun ve sığır besliyor, yünlerinden kumaş dokuyor, giysi dikiyorlardı.

MÖ 1300–700 demirin işlenerek çeşitli eşyalar yapılması, dünyada ilk kez bu kültür 
çevresinde görüldü. Demir; Avrupa, Çin ve Hindistan'da ancak yüzyıllar sonra kullanılmıştır.
 

Pazırık Kurganları


Altaylarda, Hun kültürünü temsil eden, Katanda, Noyun Ula, Pazırık, Şibe ve Esik kurganlarıdır. Bu kurganlar, Altay bölgesinin en eski tigin (prens) mezarlarıdır. Pazırık kurganları birçok dini, mitolojik, arkeolojik ve sanat tarihiyle ilgili kanıtlardan Hun Türkleri'nin atalarına aittir.
 

Türklerin Anayurdu

Türklerin Tarih sahnesine ilk çıktıkları bölge, yani Türklerin ana yurdu üzerine çeşitli görüşler vardır. Maddi kültür unsurları, dil hususiyetleri ya da tarihi realite bakımından konuyu değerlendiren bilim adamları, Orta Asya'daki çeşitli kültür çevrelerini Türklerin ana yurdu olarak kabul ederler. Esas itibariyle, bu yöndeki ilk çalışmalar batılı bilim adamları tarafından ortaya konmuştur. Gerçekte XIX. yüzyıl sonlarıyla XX. yüzyıl başlarında başlatılan araştırmalarla, batı kendi tarihinin köklerini aramaya koyulmuş, fakat neticede, hiç hesaba katmadıkları bir milletin yani Türklerin, kendilerine has kültür ve medeniyetleriyle karşı karşıya gelmişlerdir. Bu gerçek karşısında, batılı bilim adamları yoğun çalışmalarda bulunmuşlar ve Türklerin tarih sahnesine çıktıkları yer ve zaman hususunda çeşitli nazariyeler sunmuşlardır. J. Klaproth (1824), J. Von Hammer (1832), W. Schott (1836), M.A. Castren (1856), A. Vambery (1885) ve E. Oberhummer (1912) gibi ilk âlimler Altaylar ve çevresini Türklerin ana yurdu olarak gösterirken, W. Koppers (1937), W. Radloff (1891), G.J. Ramstedt (1928), L.Ligeti (1940) ve K.H. Menges (1968) gibi dilci ve tarihçiler Altaylar'ın doğusu ve Kadırgan Dağlarına kadar olan bölgelerde Türk ana yurdunu aramışlardır ve bu görüşü ünlü Türkolog Barthold da desteklemektedir.
 

TÜRK GÖÇLERİ GÖÇLERİN SEBEPLERİ

  • Nüfus artışı ve toprakların yetersiz kalışı
  • Olumsuz iklim şartları (Kuraklık, şiddetli kışlar)
  • Kendi aralarında ve diğer kavimlerle olan mücadeleler
  • Salgın hastalıklar

Türklerin Cihan hâkimiyeti düşüncesi Güneşin doğduğu yerden, battığı yere kadar her yeri fethetme arzusu)

 

GÖÇ YÖNLERİ

* Kuzeye gidenler, Sibirya'ya 
* Doğuya gidenler, Çin ve Uzakdoğu ülkelerine
* Güneye gidenler, Hindistan, Afganistan ve Çin'e
* Batıya gidenler, iki yol izlememişlerdir. Bir kısmı Hazar Denizi’nin kuzeyinden Karadeniz'in kuzeyine ve Avrupa'ya; diğer kısmı ise Hazar Denizi’nin güneyinden İran, Irak, Suriye, Mısır ve Anadolu'ya göç etmişlerdir. 

 

TÜRK ADININ ANLAMI VE KÖKENİ

Ziya Gökalp'e göre; Töre kelimesinden gelir. Buna göre Türk demek üreli=Nizamlı, geleneklerine bağlı, demektir.

Danimarkalı Bilgin WAMBERY'e göre Türemekten (Türük) gelir. Buna göre Türk demek TÜREMİŞ, ÇOĞALMIŞ demektir.

Kaşgarlı Mahmut'un "Divan-ı Lugatı’t-Türk" adlı eserinde Türk demek "OLGUNLUK ÇAĞI" demektir. Genel olarak Türk demek, GÜÇLÜ, KUVVETLİ manasında kabul edilir.

İLK TÜRK DEVLETLERİ


Tarihte bilinen ilk Türk devletleri hangisidir sorusuna  Urartulardan Sümerlere, Hititlerden Etrüsklere kadar uzanan iddialar varsa da  bilgi ve belgelerin en kesin olarak sunduğu Türk devletleri Saka, İskit - Hun devletleri olarak kabul etmek gerekir. Türk kavimlerini toplayıp, imparatorluk halinde birleştiren ilk büyük Hun hükümdarı, Teoman Yabgu'dur (M.Ö. 220).Teoman Yabgu'dan sonra, Hun tahtına oğlu Mete Yabgu geçti. Mete Han zamanında yapılan fetihlerle, Hun İmparatorluğunun toprakları, Hazar Denizinden Japon Denizine kadar uzandı. Bu topraklarda, çeşitli Türk kavimlerinin yanısıra, diğer Altaylı kavimler de yaşıyordu. Mete devri, Hun İmparatorluğunun en parlak devri oldu (M.Ö. 209-174). Hun devletlerinden sonra, bilinen pek çok Türk Devleti ve İmparatorluğu  kurulmuştur.

Göktürk ve Uygur devletleri Türk edebiyatı ve kültürü açısından istisnai yerlerde bulunurlar.

Türk sözünü ilk defa resmî devlet adı olarak kullanan ve onu bütün bir millete ad olarak vermek şerefini kazanan Göktürk Kağanlığı, Doğu Sibirya'daki Yakut Türkleriyle batıdaki Oğur (Bulgar) Türklerinin bir bölümü dışındaki Türk asıllı bütün kütleleri, kendi idarelerinde birleştirdiler. 

Göktürklerin tarih sahnesine çıktıkları sıralarda, Altay Dağlarının doğu eteklerinde, toplu bir halde, geleneksel sanatları olan demircilikle uğraştıkları ve Juan-Juan Devletine silah imal ettikleri bilinmektedir. 552'de Juan-Juan Devletinin çökmesi üzerine Göktürklerin boy beyi Uluç Yabgu'nun oğulları Bumin ve İstemi Kağanlar, Ötüken merkez olmak üzere devleti kurdular. Avar Kağanlığını yıktılar. Bumin Kağan, devletin doğu bölgesine, İstemi Kağan da batı bölgesine hükümdar oldu. 

Göktürkler devrinin en önemli eseri, Orhun Âbideleri'dir. Göktürk yazısı ile yazılan üç abide, 725-735 yılları arasında diktirilmiştir. Burada Bilge Kağan ile kardeşi başkumandan Kültigin'in ve Bilge Kağan'ın kayınpederi olan Vezir Bilge Tonyukuk'un bir ara Çin esaretine düşen Türk devletini yeniden kalkındırmak için gösterdikleri gayretler anlatılır ve gelecek Türk nesillerinin bu tecrübelerden faydalanmaları istenir. Ayrıca istiklâl fikri verilir. 745'te Göktürklerin yıkılması üzerine, Uygur hanedanı, büyük Türk Hakanlığı tahtına geçti. Uygurlar devrinde, Türkistan tamamen Türkleşti ve İranlı unsurlar, dillerini bırakarak eridi. Bir kısmı da batıya çekildi. 840'ta kuzeyden gelen Kırgızlar, Uygurları bugünkü Moğolistan'dan sürünce, Doğu Türkistan'a yerleştiler. İlk Uygur hakanı olan Kutluk Bilge Kül Kağan, atalarının inancındaydı. 

Uygurlar devrinde Türklük, bir din arayışına girdi. Aralarında Maniheizm, Budizm, hattâ Hristiyanlık yayıldı. Bu devirde Türkler yerleşik medeniyete geçerek, Doğu Türkistan'da pek çok şehir kurdular ve kurulu şehirleri genişlettiler. Uygur alfabesiyle binlerce eser tercüme edildi. Kâğıt ve matbaa kullandıkları için, bazı kitapları günümüze kadar ulaşan Uygurlar, bugünkü Moğolistan'ı kaybettikten sonra imparatorluk olmaktan çıktılar. ( Türklerin icatları hakkında geniş bilgi için Bkz https://www.edebiyadvesanatakademisi.com/islamiyet-oncesi-donem/turklerin-kultur-ve-sanata-katkilari-icatlari.html ) Türkistan ve Kansu'da yaşayan bir Türk hanedanıyken 840'ta Karahanlı hâkimiyetine girdiler. 

 

UYGUR EDEBİYATI

Uygur edebiyatını üç döneme bölerek incelemek mümkündür:

  • l-İslâm'dan önceki edebiyat,
  • 2-İslâm tesiri altındaki edebiyat,
  • 3-Batı tesirinden doğan edebiyat.

Tarım havzasındaki Uygurların bu iki din etrafında meydana getirdikleri edebiyat; ruh muhteva, şekil, dil ve üslup bakımından bengi taşlardaki saf Türk edebiyatına nispetle yeni bir karakter kazandı. Bu edebiyatın en önemli iki vasfı, dini olması ve tercümeye dayanmasıdır. Burkancılık (Budizm) ve Manihaizm’in yanına Nasturilige ait eserlere de pek az olarak rastlanır. Tercümeler (Çince, Sanskritçe, Toharca, Tibetge ve Sogdak’a'dan yapılmıştır.) Bu arada yazıda değişmiş, bengü taşlarda kullanılan Koktürk yazısının yerini Sogdak yazısından geliştirilmiş bulunan Uygur yazısı almıştır. Uygur yazısının yanında az da olsa Koktürk, Brahmi, Tibet, Sogdak ve Mani yazıları da kullanılmıştır.Orhun, Selenge, Yenisey, Turfan, Koça, Kuçar, Hoten ve başka yerlerde yapılan araştırmalarda Uygur  edebiyatına ait birçok eserler  çıkmıştır. Budist ve Maniheist gibi dinî konuları işleyen bu eserlerden incelenmiş olanlarının büyük kısmı dua, ilahi ve öğütlerdir. Bunlardan başka ) Çaştani Beğ hikâyesi, İki Kardeş Hikâyesi, Altın Yaruk Hikâyesi Mukaddes Tavşan, Prens Papam kara ve Kalyanam Kara, Üç prens, Üç Pars,) vs. gibi edebi parçalarda ele geçmiştir. Bu devreye ait zengin destanlar kaybolmuş ise de, Çin ve İran kaynaklarında bazı özetlemeler kalmıştır. Bunlar Türeyiş ve Göç destanlarıdır

Uygur edebiyatının Manihaizm’in benimsendiği devrine "Manici edebiyat" diyoruz. Uygurlar 12. yüzyıldan itibaren Budizm'i benimsediler. Bu devirdeki Uygur edebiyatına da "Burkana edebiyat" diyoruz. (Burkan, Uygurların Buda'ya verdikleri isimdir). Bu vesile ile İslamiyet Öncesi Uygur edebiyatını iki kola ayırmak gerekecektir.

  1. Manici Edebiyat (Manihaist Uygurların meydana getirdiği edebiyat),
  2. Burkancı Edebiyat (Budist Uygurların mey dana getirdiği edebiyat).

Manici ve Burkancı edebiyat, adlarından da anlaşıldığı gibi daha çok dinî nitelik taşır. Fakat dönemin Türkçesi için zengin kaynak ve örnek niteliğini de korur. Manici ve Burkancı edebiyatta hem nesir, hem nazım eserler çoktur. Dinî konuların dışında tıp, felsefe, aşk, ölüm, falcılık gibi değişik konular da işlenmiştir

 

YAZILI ESERLERİN OLDUĞU SÜREÇ

İslamiyet öncesinde yazılı belgelerin bulunduğu 8. yy ın başlarından Türklerin İslamiyet’i kabul ettiği 11,yy kadarki döneme denir. Bu dönemde Göktürk, Kutluk, Uygur, Türgiş Hanlığı,  Karahanlı, Gazneliler gibi büyük devletler, Kıpçak, Karluk, Peçenek, Kırgız ,Oguz ve Avar Türklerinin  küçük devletler kurduğu gözükür. Bu süreçte Türkçenin Yakut lehçesi oluşmuş, Uygurların Doğu Türkistan’da devlet kurup kuzey batılarında kalan anayurttaki Türkçeden ayrı bir lehçe oluşumuna zemin oluşmaya başlamıştı. 

Orkun yazısının kaynağı hakkında ileri sürülen görüşlerden en doğrusu ve akla yatkın olanı, bu yazının Eski Türk damgalarından çıktığı görüşüdür. Nitekim Çinliler, Eski Türkler'in değnekler üzerine çentikler çizerek, ok ucuyla balmumu üstüne işaretler yazarak haberleştiklerini ve resmi belgelerini saptadıklarını bildirmektedirler.

Orkun yazısının Türk buluşu olduğunu söyleyenler, bu yazının eski Türk damga ve işaretlerinden çıktığını kabul ederler. Gerçekten de Orkun yazısındaki harflerden OK sesini veren harf ok'a, (A)Y sesini veren harf Ay'a, (E)S sesini veren harf süngüye, (E)B sesini veren harf ev'e (Eski Türkçe'de ''eb''), (A)T-T(A) sesini veren harf dağ'a (Eski Türkçe'de ''tag''), (E)L sesini veren harf el'e, (E)R sesini veren harf de er'e yani adam'a benzemektedir.


Uygur Metinleri hakkında genel bilgiier

Köktürk devleti yıkıldıktan sonra tarih sahnesinde Uygurları görürüz. Yeni bir din arayışıyla Budizm’i benimseyen Uygurlar, Uygur yazısı ve Mani, Brahmi yazılarıyla taş ve kâğıt üzerine yazılmış çeşitli metinlerle kütük basması eserler bırakmışlardır. Doğu Türkistan’daki kazılarda ortaya çıkarılan yüzlerce sandık eserin çoğu, dinî nitelikli olmakla beraber aralarında tıp, falcılık, astronomi ve şiirle ilgili olanlar da vardır.

Yorum yapmak için lütfenKayıt Olunya da