İslamiyet Öncesi Yazılı Eserler

25.05.2011

 

A= İSLAMİYET ÖNCESİ BİLİNEN DÖNEM YAZILI ESERLERİN OLDUĞU SÜREÇ

İslamiyet öncesinde yazılı belgelerin bulunduğu 8. Yy. ın başlarından Türklerin İslamiyet’i kabul ettiği 11,yy  kadarki döneme denir. Bu dönemde Göktürk, Kutluk, Uygur, Türgiş Hanlığı,  Karahanlı, Gazneliler gibi büyük devletler, Kıpçak, Karluk, Pecenek, Kırgız, Oğuz ve Avar Türklerinin  küçük devletler kurduğu gözükür. Bu süreçte Türkçenin Yakut lehçesi oluşmuş, Uygurların Doğu Türkistan’da devlet kurup kuzey batılarında kalan anayurttaki Türkçeden ayrı bir lehçe oluşumuna zemin oluşmaya başlamıştı.

Hazarın kuzeyinden Avrupa’ya inen Batı Hun, Macar, Peçenek, Bulgar Türkleri yerli halklarla kaynaşarak yok olacaklar ve Kıpçak ( Altınorda,Hazar hanlığı) Türklerinin dışındakiler 11. yy dan itibaren tarih sahnesinden silineceklerdir. İslamiyet’in kabulü ile başlayan süreçte Selçuklu, İlhanlı, Osmanlı Türkleri Batı istikametine doğru yönelecekler, Karahanlı Türkçesi Çağatay Lehçesine, Selçuklu, Osmanlı ve Kıpçak Türklerinin alanlarında Batı Türkçesi dil şubeleri meydana gelecektir. 13 yy. daki Moğol istilası dilimizdeki bu yönelişleri keskin çizgiler haline getirecektir.

TÜRKLERDE YAZININ BULUNMASI, İLK YAZITLAR VE BELGELER, İLK ALFABEMİZİN OLUŞUMU


Kök Türk Devleti'nin resmi yazısı olan Orkun yazısının başlangıcı çok daha eskilere gider. Birçok kişi, Orkun yazısının Kök Türklerle birlikte kullanılmaya başlandığını sanır ama işin doğrusu bu değildir. Türkler'in çok daha eski dönemlerde de kendilerine özgü yazıları vardı ve bu yazı Orkun yazısının atası idi. Yazının icat nedenlerinden biri devlet yönetimi olduğuna göre, Kök Türk Devleti'nden önce kurulmuş ve çok geniş alanlara yayılmış bulunan Türk devletlerinin (Büyük Hun, Apar, Batı Apar, Batı Hun, Ak Hun gibi) yazılarının olmadığını ileri sürmek biraz safdillik olur. Ancak, bu eski Türk kültür andaçları, bozkırın sert iklim koşullarında yok olup gitmiştir. Zaten, Kök Türk anıtlarında kullanılan Orkun yazısının mükemmel bir yapıya sahip olması, bu yazının çok daha eskilerden kaldığının bir kanıtıdır.

Kaynaklar ve araştırmalar, Orkun yazısının Kök Türkler'den önce de kullanıldığını ortaya koymaktadır. Çinli gezgin Hiuen-Tsang (7.yy.ın ikinci yarısı), Kök Türkler ‘den önce Ak Hunların da yazılarının olduğunu ve bu yazının Kök Türkler’ in kullanmış olduğu Orkun yazısı ile aynı olduğunu bildirir. Bizanslı tarihçi Prokopios da (6.yy.), Ogur Türklerinin kendi yazılarını kullandıklarını kaydeder. Bizanslı Menandros'a göre, İstemi Yabgu'nun 568 yılında Bizans imparatoruna yoladığı mektup da ''İskit (Türk) yazısı'' ile yazılmıştı. Menandros'un İskit kelimesi ile anlatmak istediği,  Kök Türkler’dir.

 

Taspar (Tapo) Kagan (572-581) için, bir Budizm kitabı olan Nirvana Sutra'nın Türkçe çevirisi yapılmıştı. Hazar Kağanlığı ile Batı (Avrupa) Avar Kağanlığında da Orkun yazısı kullanılmıştır. Mayatskiy kazılarında ele geçen seramik parçaları ve tuğlalar üzerinde bulunan yazılar bunun kanıtlarıdır. Ayrıca Macaristan'da bulunan ve Orkun harfleriyle yazılmış olan dört satırlık yazıt, Batı Apar dönemine aittir.


Bizanslı Priskos (5.yy.ortası) anılarında, Hun yazmanlarının ayrı bir yazı ile hazırladıkları metinleri Attila'ya okuduklarını söyler ki bu da Avrupa Hunlarının kendi öz yazılarının bulunduğunu kanıtlar. Orkun alfabesinin harflerinden oluşan Tuna Bulgarlarının yazısı, bu Hun yazısının devamıdır. Demek ki, 4.yy.da Avrupa'ya gelen Hunlar, Orkun yazısını da birlikte getirmişlerdi.

Asya Hunlarının milli yazıları da oldukça yaygındı. Çin yıllıkları şöyle der: ''Uygurların ataları Kao-kü'ler Çince yazar, fakat Hunca da yazarlardı. Klasikleri, Hun dili ile okurlardı''. Buna karşın, daha sonraki dönemlerdeki Çin yıllıklarında, Türkler’ in yazılarının bulunmadığına ve Kök Türkler' in de yazı bilmediklerine dair kayıtlardan kasıt, onların Çin alfabelerini kullanmamalarıdır. Yoksa  aynı Çin kaynakları, Türkler’ in Orkun yazısı ile yazdıklarını birçok kez bildirmektedir. Mesela, yukarıdaki Türkler’ in yazılarının bulunmadığını bildiren Çin kaydından 40 yıl önce, yine aynı Çin kaynakları, Kök Türk yazısından söz etmektedir.

Son yıllarda Orta Asya'da yapılan keşiflerle, Orkun yazısının Hunlardan daha önce de kullanıldığı ortaya konulmuştur. Isık Göl yakınlarındaki Esik Kurganı (Altın giysili adamın mezarı), 1970'de  açılmış ve içindeki gümüş bir çanağın üzerinde Orkun yazısı ile yazılmış satırlara rastlanmıştır.

Esik Kurganı, MÖ 5-4.yy.dan kalmadır. Ayrıca, Tanrı Dağları'ndaki MÖ 2.yy.a ait Kurday Kurganında  da Orkun yazısı ile yazılmış 5 harflik bir metin vardır. İlerideki kazı ve araştırmalarla birlikte bu örneklerin çoğalacağı muhakkaktır.


ORKUN YAZISININ KÖKEN

Orkun yazısının nereden çıktığı konusunda çeşitli görüşler ileri sürülmüştür. Bu yazının kökeni ile ilgili başlıca görüşler şunlardır: İskandinav run'ları, Arami, İrani, Eski Türk damgaları, Sogd, Pehlevi, Parth, Grek.

Her nedense, araştırmacıların çoğu, Millî Türk Yazısı'na Sami (Arami) ve İndo-İrani bir köken bulmak için yoğun bir çaba göstermektedirler. Ancak bu görüşler pek inandırıcı değildir. Nedenleri de şunlardır:

 

Öncelikle, Türk-Orkun harfleri çentme-oyma (runik) nitelik taşırlar ki Türkler’ in çevresindeki kavimlerden ne İranlılar, ne Hintliler, ne de Çinliler bu tür harf kullanmamışlardır. Arami alfabesi ve ondan türeyen yazılar da (Armazique, Parsi, Pehlevi, Sogd vb) çentme-oyma nitelik taşımazlar. Karakter bakımından Orkun yazısına en yakın tek alfabe batıdaki eski Germen runik yazısıdır ki, Orkun-Türk yazısı ile Germen runik yazısı arasında ne tarihi açıdan, ne de dil açısından bir ilgi yoktur. Arami alfabesindeki 22 harfe karşılık, Orkun alfabesinde 38 harf vardır ve Orkun yazısının Arami ya da İrani bir alfabeden kaynaklandığını öne sürenler, bu alfabelerin  o çağlarda Türkler tarafından Türk dilinin fonetiğine göre nasıl düzeltilip geliştirildiğini açıklayamamaktadırlar. Türk yazısına köken olduğu iddia edilen Pehlevi ve Aramazique yazıların ilk örnekleri en erken milat sıralarına indiği halde, Türk yazısının ilk örnekleri çok daha eskilere, MÖ 5-4.yy.lara (Esik ve Kuray kurganları) değin gitmektedir.
Orkun yazısının kaynağı hakkında ileri sürülen görüşlerden en doğrusu ve akla yatkın olanı, bu yazının Eski Türk damgalarından çıktığı görüşüdür. Nitekim Çinliler, Eski Türkler’ in değnekler üzerine çentikler çizerek, ok ucuyla balmumu üstüne işaretler yazarak haberleştiklerini ve resmi belgelerini saptadıklarını bildirmektedirler.


Orkun yazısının Türk buluşu olduğunu söyleyenler, bu yazının eski Türk damga ve işaretlerinden çıktığını kabul ederler. Gerçekten de Orkun yazısındaki harflerden OK sesini veren harf ok'a, (A)Y sesini veren harf Ay'a, (E)S sesini veren harf süngüye, (E)B sesini veren harf ev'e (Eski Türkçe'de ''eb''), (A)T-T(A) sesini veren harf dağ'a (Eski Türkçe'de ''tag''), (E)L sesini veren harf el'e, (E) R sesini veren harf de er'e yani adam'a benzemektedir.

ORKUN YAZISININ İMLASI


Orkun yazısı, Göktürk Anıtlarından önce Yenisey yazıtlarında da kullanılmıştır. Yenisey yazıtlarında 150'den fazla işaret vardır. Bu işaretlerin sayısı Göktürk Anıtlarında 38'e düşürülmüştür (sözcük ayırma işareti hariç). Yukarıdaki tabloda bir örneğini gördüğünüz Orkun Alfabesi, 38 harften ve bir sözcük ayırma iminden oluşur. Harflerin karakteri, genel olarak, kesin ve düz çizgilerden oluşması ve birbirleriyle bitişmemesidir.


Orkun yazısı sağdan sola ve yukarıdan aşağıya doğru yazılır. Alfabedeki 38 harfin 34'ü ünsüz, 4'ü ünlüdür. Kimi ünsüzlerin ince ve kalın ünlülerle ayrı ayrı kullanılan iki türü vardır. Kimi ünsüzler ise iki sesin birleşmesinden oluşur.

 

Sözcük başı ve içinde A harfi yazılmaz ama sözcük sonunda muhakkak belirtilir. Bunun nedeni, ünsüz işaretlerinin çoğunun A ya da E ile başlayıp yine A ya da E sesi ile biten ses öbeği değerinde olmasıdır. Örneklerde, ince ünlülerle birlikte kullanılan S harfinin bazen Ş sesi yerine kullanıldığı görülür. Benzer biçimde Ş harfi de bazen kalın S sesi için kullanılmıştır. Sözcük başındaki I,İ,O,U,Ö ,Ü ünlüleri her zaman yazılır.

 

UYGUR EDEBİYATI VE UYGUR ALFABESİ

 

Uygurların tarih içinde olay, düşünce, duygu ve hayallerin dil aracılığıyla sözlü veya yazılı olarak biçimlendirilmesi sanatı, yazındır. Burkancılık (Budizm) ve Manihaizmin yanında Nasturilige ait eserlere de pek az olarak rastlanır. Çeviriler (önce, Sanskritçe, Toharca, Tibetçe ve Soğdakca'dan yapılmıştır. Bu arada yazı da değişmiş, bengü taşlarında kullanılan Köktürk yazısının yerini Soğdak yazısından geliştirilmiş bulunan Uygur yazısı almıştır. Uygur yazısı yanında az da olsa Köktürk, Brahmi, Tibet, Soğdak ve Mani yazıları da kullanılmıştır.

 

Tarihçe

Büyük Hunların torunları olan Uygurlar, Selenga Irmağı'nın etrafında yaşıyorlardı. Başlangıçta Göktürk Devleti'ne bağlı olan Uygur beyleri, 745 yılında onların içine düştüğü kargaşadan faydalanarak bu devleti ortadan kaldırır ve kendi devletlerini kurarlar. Köktürklerin meydana getirdiği Bengü taş edebiyatını, Orhun bölgesinde bulundukları süre içinde sürdürürler. Ancak 840 yılında Kırgızların Uygurları bu bölgeden atmaları nedeniyle bunların bir kısmı Çin tarafına (Kansu Bölgesi), bir kısmı da bugünkü Doğu Türkistan'a (Turfan ve Kaşgar) göç ederler. Bengü taş edebiyatını devam ettirmelerinin yanı sıra asıl edebi eserlerini burada vermişlerdir. Kâğıtlar üzerine yazdıkları bu eserlerde Uygur alfabesini kullandılar. Bu alfabe Soğd alfabesinin geliştirilmişidir. Bu alfabenin yanı sıra az da olsa Mani ve Brahmi yazılarını kullanan Uygurlar, taş ve kâğıt üzerine yazılmış çeşitli metinlerin yanı sıra kütük basması eserler bırakmışlardır. Uygur edebiyatının en önemli iki özelliği dinî olması ve tercümeye dayanmasıdır. Bunlarla birlikte falcılık, astronomi, tıp ve şiirle ilgili olanlarda vardır.

9.yüzyıldan itibaren yazılı Türk edebiyatının merkezi, Ötüken'den Tarım havzasındaki Hoço ve Turfan şehirlerine kayar. Tarım havzasında meydana getirilen edebiyata "Uygur Edebiyatı" denilir. Bu edebiyat 14. ve 15. asırlara kadar devam eder. Kâşgarlı Mahmud, Türk dilinin aslî harfleri olarak Uygur harflerini verirken şöyle der: "Eski zamandan bugüne kadar, Kaşgar'dan Yukarı Çin'e dek kuş bakışıyla bütün Türk ellerinde, hakanların ve sultanların kitaplarında ve yazışmalarında bu yazı kullanılır."[1] Esasen Uygur ve Karahanlı eserlerinde kullanılan dil de -dinle ilgili kelime ve terimler hariç- aynıdır. Bu dönemde Tarım havzasındaki Uygur Edebiyatı ikiye ayılır:

 

Manici Edebiyat

Mani dinine inanan Uygurların meydana getirdiği edebiyat, bu dininin yaygın olduğu dönemde meydana getirilen düz yazı eserler sayıca ve hacım bakımından çok değildir. Bunların da çoğu dini metinler ve dualardır.

Tahminen 930 yılında ve Köktürk harfleri ile kaleme alınmış olan "Irk Bitig" (Fal Kitabı), Mani çevresinde yazılmış önemli bir metindir. Tarım havzasında bulunmuş diğer Mani metinleri arasında "İki Yiltiz Nom" (İki Kök Kanunu) adlı Mani din felsefesi ile ilgili bir eser'de, dualar, vaaz parçaları, manastır nizamnameleri ve bazı hayvan masalları vardır. Ayrıca Turfan'da bulunan "Huastuanift" adlı eser Mani dinine ait uzunca bir tövbe duasıdır. Eski eser Uygur betiğinde, Uygur dilinde yazılmış "Huastuanift" - "Manice bir pişmanlık duası" Sovyet araştırmacı S.E. Malov, Çin tarihi eski kitapları hakkında eğitim gördükten sonra, 5. yüzyılda, Uygur tarihçisi Turgun Almas'da, milattan önce birkaç yüzyıl önce yazıldığını ileri sürerler. 1000 yılında Arap tarihçisi El-Birûni'de, "Doğu Türklerin çoğunluğu, Çin ve Tibet halkı ve az sayıda Hindistanlı Mani dinine aitti."[3] diye yazmıştır.

 

Burkancı Edebiyat

Burkancı (Budist) Uygurların düz yazı olarak meydana getirdikleri edebiyati konularına göre üçe ayrılır:

 

Catikler

(Hintçe: jataka Sanskritçe: ), "Prens Kalyanamkara ve Papamkara Hikâyesi" adıyla meşhur olan "Edgü Ogli Tigin ile Ayig Ogli Tigin (İyi Düşünceli Şehzade ile Kötü Düşünceli Şehzade)" en tanınmış, catiklerden biridir. Toharca'dan çevrilen bir başka eser Maytrisimit'tir.  Prajnaraksite adlı il-Balık'lı (Bugünkü Gulca )bir Türk tarafından tercüme edilen eserde Maitreye Burkan'ın efsanevi hayatı anlatılır. Maitreye, MüslümanlarınMehdisi gibi, istikbalde gökten yere inip insanları nirvanaya ulaştıracak olan bir Burkan'dır. "Uluş" adı verilen bölümlerden meydana gelen Maytrisimit dramatik özelliği ile dikkati çeker.

 

Sudurlar

(Hintçe: sutra; Sanskritçe: , sutra), Beşbalık'lı Uygur bilgini Singku Seli Tutung[4] (Shingko Seli-Tutung) tarafından Çince'den Uygurca'ya çevrilmiş olan eser, "Altun Yaruk" (Suvaraprabhsa; Altın lşık) isimli en hacimli sudur. Araştıcılar tarafından en iyi işlenmiş metinlerden biri olan "Sekiz Yükmek" (Sekiz Tomar, Sekiz Yığın) adlı sudur, Uygurlar arasında çok yayılmış olan dini bir eserdir.

 

Diğer eserler

Burkancılıkta "catik" ve "sudur" adı verilen ve halk arasında yayılmış bulunan eserlerden başka "vinaya" ve "abhidharma" denilen eserler de vardır. Burkan rahiplerinin yaşayış kurullarını anlatan eserlerin Uygurca Uygur tarafından yazılan bir abhidharma, uyaksız beyit kavramları maddi benzetmeler kullanarak basit bir şekilde anlatır. Tercümesine rastlanmamıştır. Abhidharmalar, Burkan felsefesi ile ilgili eserlerdir. 

13.  Yüzyıldan Sonra

 

13.yüzyılda Doğu Türkistan ve civarı Müslümanlaşmaya başlayınca Budizm Kansu bölgesine çekilmiş ve gittikçe azalan Sarı Uygurlar arasında zamanımıza kadar devam etmiştir. Müslüman Uygurlardan da bazı şiirler kalmıştır. Reşid Rahmeti Arat'ca Eski

Türk Şiir’inde yayımlanan şiirler, şekil bakımından Manici ve Burkancı şiirlerden daha düzenlidir. Doğu Türklerin İslamiyet’i kabulü ile Türk edebiyatında yeni bir dönem başlamıştır. Bu dönemin ilk doruk eseri Kutadgu Bilig'dir.

Ali Şîr Nevaî, Amannisa Hanım, Abdulhalûk Uygur, Lutpulla Mutellip, Turgun Almas ve

Ziya Samedi gibi ünlü Uygurların Uygur edebiyatına önemli katkıları olmuştur.

Kaynaklar:

·         Atalay, Besim (2006). Divanü Lügati't - Türk. Ankara: Türk Tarih Kurumu Basımevi.Cilt I, sayfa 10.kök ?????? , yiltiz, ??????: 

·         Al Biruni, an Arabic chronologist (A.D. 1000), in his Chronology of Eastern Nations, Eng. ed. Sachau, Or transl. Fund (London, 1879), and India, Eng. ed. Sachau, truebn, Or. ser. (London, 1888)

·         Şinasi Tekin, Uygur bilgini Singku Seli Tutung’un bilinmeyen yeni bir çevirisi üzerine, Türk dili araştırmaları yıllığı-Belleten 1965, sayfa 66, 29-33.Hintçe Sutra, Uygur Türkçesinde "Sudur" olarak geçer

·         Şahamettin Kuzucular, https://www.edebiyatvesanatakademisi.com/islamiyet-oncesi-donem/bilinen-ilk-turk-sairleri-ve-siirleri-uygur-sairleri.html

·         Şahamettin kuzucular, https://www.edebiyatvesanatakademisi.com/islamiyet-oncesi-donem/uygur-edeb-manici-budaci-edeb-sairleri-eserleri-konulari.html

·         https://www.edebiyatvesanatakademisi.com/islamiyet-oncesi-donem/bilge-kagan-orhun-yazitlari-ve-tam-metni.html

·         https://www.edebiyatvesanatakademisi.com/islamiyet-oncesi-donem/kultegin-anitinin-tam-metni-gunumuz-turkcesi-ile.html

·         https://www.edebiyadvesanatakademisi.com/islamiyet-oncesi-donem/tonyukuk-aniti-tam-metni.html

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar