İSTANBUL DA BİR DÖNEM

21.11.2016
        Lise yıllarınada İstanbul sevdalısı biri idim,sık sık alır başımı  istanbula giderdim, daha lise 2 ci sınıfta iken  bulunduğum yerde Milli Türk Talebe Birliğini kurmuş, böylece istanbulda dostlarım oluşmuştu,
 
         Yıl 1978 Üniversite imtihanlarına girmek için İstanbula Muhsin adında bir arkadaşımla beraber gelmiştim, o yıllarda üniversite imtihanları İstanbul Ankara ve belki İzmirde sınavlar yapılırdı, memleketten  İstanbula trenle 3.gün 3 gece yolculuk yapardık, Tren yolculuğu zevkli olur, yeni dostluklar kurulur bir sürü insanla tanışıp samimi olmak için yeterli zamanınız vardı.Neyse yolculuğun yorgunluğu ve soğuk almış olmalıyımki ateşli bir hastalık geçiriyordum, arkadaşım Muhsin ile beraber doktora gittik, doktor muayeneden sonra, bana hava değişiminin iyi geleceğini söyledi, hava değişimi iyide nereye gideyim gittiğim yerde ne yapacağımı bilmiyordum, bu düşüncelerle coğaloğlu yokuşuna yakın yerde olan Rüstem paşa yurdunda kalıyordum, Genel merkezimize de  çok yakındı. Ayrıca yurda sürekli gelen ve o zaman Çatı dergisi adındaki derginin genel yayın yönetmeni olan Şeyhmus adında bir abimiz vardı benden 3.4 yaş büyüktü, onun sayesinde ilk şiirlerimi bu dergide yazmaya başladım. Şeyhmus akşam yanıma gelip,yarın arkadaşlar Bursaya Uludağa kamp yapmaya gidiyorlar gitmek isterseniz sizi gönderebilirim demezmi, arkadaş içimimi okudun Allah mı gönderdi seni dedim içimden ,  istemezmiyiz tabiki isteriz, dedim. Arkadaş ismimizi hemen yazdırıp gitmemizi sağladı,
           Ertesi gün sabah namazından sonra ver elini Bursa deyip yola koyulduk, Uludağda kirazlı yayla mevkiinde çadırlarımızı  kurduk tam 20 gün o güzelim yerde kamp yaptık, tabi ben ahatsız olduğumdan çadır kurmada, yemek yapmada benim çalışmama izin verilmezdi, hatta bana hiç iş yaptırmadılar sağolsunlar, öylece  20 gün geçti tertemiz havanın etkiyle hergeçen gün iyileşmeye doğru hızla yol alıyordum, 20 günün sonunda bende iyileşmiş şen şakrak İstanbulun yolunu tuttuk, tuttuk tutmasına da bu arada paralarımız da suyunu çekmişti,arkadaşımla kara kara düşünüyorduk, paramız Tren biletlerine ancak yetiyordu,yani bilet alsak 3 gün aç ve susuz geçirmek durumundaydık, Muhsin kafamın etini yiyiyor, paraları pervasızca harcadın şimdi kaldıkmı burda parasız diye yakınıp duruyordu,
Yapma muhsin biraz kanaatkar ol Allah cc. mutlaka bir kapı açar diyorum amma kime anlatıyorsun, öylece düşüncelere dalıp coğaloğlu yokuşunu tırmanırken , bir ara başımı kaldırdığımda karşımda dayımın oğlu ile iş ortağını görmezmiyim, Allahım bu bir mucizemi yoksa hayalmı görüyorum diye söylenmeye başladım, muhsine dönüp bak Allah bir kapı açar demedimmi bak kapının anahtarları geliyor dedim, ümitsizce anlamadım deyince, gelen dayımın oğlu ve ortağını gösterdim, işte parayı alacağımız kişiler bunlar dedim o arada dayımın oğluda yanımıza gelmişti ,Koskoca istanbul bir anda küçülmüştü sanki,Yarabbi büyüklüğünden sual olunmaz dedim, neyse  durumu anlatınca da bizi memlekete rahat getirecek kadar parayı verdiler sağolsunlar ve biz hemen ertesi gün Trene  Haydarpaşadan bindik ve elveda istanbul dedik, gelirken arkadaşımın ayakkabısını yolda çaldılar, buda ona kapak oldu, kul sıkışınca Hızır yetişir derler, bunu boşuna büyüklerimiz söylememiş, önemli olan Allaha iman ve mutlak teslimiyettir. Kalın sağlıcakla.

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar

Şahin Mutlu

Şahin Mutlu

8 years ago

Derler ki, üç şey vardır ki insan onlardan kurtulamaz: gölgesi, mâzisi ve vicdanı... Yaşanmışlıklar idrâki ölçüsünde insan hayatını şekillendiriyor. Anlattığınız zaman dilimindeki duruşunuzun da öğretmeni önceki zaman diliminde kazandığınız öğretilerdir. Dilek ve duamız olsun ki; Allah, cümlemizi iyi dostlarla buluştursun ve âtide mahcup olmayacağımız mâzinin sahibi kılsın... Selam ve muhabbet..

Ecir  Demirkıran

Ecir Demirkıran

8 years ago

@ecirdemirkiran404 | hocam çok teşekkür ediyorum, sabah sabah ağzınızdan bal akıyor bal . selam ve saygılarımla.