İSTANBUL BATI YAKASI
"Orada, Tanrı ve insan, doğa ve sanat hep birlikte, yeryüzünde öylesine mükemmel bir yer yarattılar ki, görülmeğe değer." Lamartıne
İstanbul Üsküdar Kadıköy Beykoz ve Diğer İlçeleri
GENEL BİLGİLER
İstanbul, Türkiye'nin en kalabalık, kültür, ekonomi, eğitim, turizm, mimari, gelişmişlik, endüstri ve tarihi eserler bakımlarından en önemli şehridir. İstanbul, müzeleri, muhteşem camileri, kiliseleri, sarayları, çarşıları, Haliç ve Boğaz Manzaraları, hisarları, surları, yalıları köşkleri, bedestenleri, çarşıları, Roma, Bizans Türk medeniyetlerinin en muhteşem örnekleri, , pazar yerleri ve doğal güzellikleri bitmez tükenmez güzelliklere sahiptir.
İstanbul iktisadi büyüklük açısından dünyada 34., nüfus açısından yapılan sıralamaya göre Avrupa'da, Moskova'dan sonra, ikinci büyük metropolüdür. [1] Türkiye İstatistik Kurumu'nun (TÜİK) hazırlamış olduğu 2010 yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt Sistemi (ADNKS) Nüfus Sayımı Sonuçlarına göre İstanbul'un Toplam Nüfusu 13.255.685 kişidir. Toplam nüfus içerisinde 13.120.596 (% 98,98) kent nüfusu, 135.089 da (% 1,02) kırsal nüfusudur. İstanbul'da yaşayanların yaklaşık % 64,66'sı (8.571.374) Avrupa Yakası; % 35,33'ü de (4.684.311) Anadolu Yakasında yaşar. İstanbul'un 14'ü Anadolu Yakasında, 25'i Avrupa Yakasında olmak üzere toplam 39 ilçesi vardır. İstanbul'un 39 ilçesi vardır. Merkez ilçesi ile bu sayı kırka çıkar.
İstanbul Marmara ve Boğaziçi boyunca, Haliç'i de çevreleyecek şekilde İstanbul Boğazının hem doğu hem de batı yakalarına yayılarak Avrupa Yakası Anadolu Yakası İstanbul’u şekilde genişlemiş bir metropoldür.
İstanbul’un ilk kurulduğu yer, Tarihi Yarımada olarak adlandırılan ve günümüzde Topkapı sarayının bulunduğu yarım ada üzerinde kurulmuştur. Marmara Denizi, Boğaziçi ve Haliç'in çevrelediği bu yarım ada yarım adanın her yanı surlarla çevriliydi. İstanbul'un batıdaki sınırı ve surları tarih süreci içerisinde 4 defa genişletilmişti. [2] Ama bugünkü İstanbul'un temelleri M.Ö. 7. yüzyılda atılmış, M.S. 4. yüzyılda İmparator Constantin tarafından yeniden inşa edilip, başkent yapılmış; o günden sonra da yaklaşık 16 asır boyunca Roma, Bizans ve Osmanlı dönemlerinde başkentlik sıfatını sürdürmüştür.
İstanbul, M.S. 330 - 395 yılları arasında Roma, 395 - 1204 ile 1261 - 1453 yılları arasında Doğu Roma, 1204 - 1261 arasında Latin İmparatorluğu, 1261, 1453 yılları arasında Bizans ve son olarak 1453 - 1922 yılları arasında Osmanlı İmparatorluğu'na başkentlik yapmıştır. Hilafetin 1517 yılında Yavuz Selim tarafından Osmanlı İmparatorluğu'na geçmesi ile birlikte 1924'e kadar Sünni İslam'ın dini başkenti ve merkezi olmuştur. 1600 yılı aşan bir süre boyunca 120 den fazla imparator ve sultan burada hüküm sürmüştür. [3]
İstanbul'un Türkiye GSMH'sindeki payı yaklaşık yüzde 23 düzeyinde. İstanbul'un her yıl devlet bütçesine katkısı yüzde 40, buna karşılık devlet harcamalarından aldığı pay yüzde 7-8 dolayındadır. Özel bankaların hepsinin genel müdürlükleri ve Türkiye'deki toplam banka şubelerinin yüzde 21'i İstanbul'dadır.[4] Türkiye genelinde ticaret sektöründe yaratılan katma değerin yüzde 27'si İstanbul'a aittir. İstanbul'un ihracatı Türkiye toplamının yüzde 46'sın ithalatın ise yüzde 40'ını oluşturur.
Mevduatların yüzde 35'e yakını, kredilerin yüzde 33'ü İstanbul'dadır. Sigorta şirketlerinin neredeyse hepsinin merkezi İstanbul'dadır. Menkul Kıymetler Borsası, dünyanın sayılı borsaları arasında yükselmektedir. Altın borsası, Leasing, factoring, özel finans kurumları, finans kuruluşlarının merkezi de İstanbul'dadır. İstanbul, bir finans merkezi olma yolunda hızla ilerlemektedir.
İstanbul, ülke hava taşımacılığının da merkezi durumundadır.
Atatürk, Anadolu yakasında da Pendik Sabiha Gökçen Havaalanı da İstanbul’a
hizmet verir. Türkiye'de sayıları 153 olan müzelerin 14'ü İstanbul'dadır ve bu
müzelerde bulunan 2 milyon 400 bin mevcut eserin yüzde 34'ü İstanbul
müzelerinde sergilenmektedir.
İlçeleri
Arnavutköy, Adalar, Ataşehir, Avcılar, Bağcılar, Bahçelievler, Bakırköy, Başakşehir, Bayrampaşa, Beşiktaş, Beykoz, Beylikdüzü, Beyoğlu, Büyükçekmece, Çatalca, Çekmeköy, Esenler, Esenyurt, Eyüp, Fatih, Gaziosmanpaşa, Güngören, Kadıköy, Kâğıthane, Kartal, Küçükçekmece, Maltepe, Pendik, Sancaktepe, Sarıyer, Silivri, Sultangazi, Sultanbeyli, Şile, Şişli, Ümraniye, Üsküdar, Tuzla, Zeytinburnu.
COGRAFİK KONUM
İstanbul Boğazı, Karadeniz’i, Marmara Denizi’yle birleştirirken; Asya Kıtası’yla Avrupa Kıtası’nı birbirinden ayırmakta ve İstanbul kentini de ikiye bölmektedir. İli kuzeyde Karadeniz, doğuda Kocaeli Sıradağları’nın yüksek tepeleri, güneyde Marmara Denizi ve batıda ise Ergene Havzası’nın su ayrım çizgisi sınırlamaktadır.[5] İstanbul Metropoliteni Kocaeli ve Çatalca Yarımadaları üzerinde yer almaktadır.
Batıda Çatalca Yarımadası, doğuda Kocaeli Yarımadası'ndan oluşur. Kuzeyde Karadeniz, güneyde Marmara Denizi ve ortada İstanbul Boğazı'ndan oluşan kent, kuzeybatıda Tekirdağ'a bağlı Saray, batıda Tekirdağ'a bağlı Çerkezköy, Tekirdağ, Çorlu, Tekirdağ, güneybatıda Tekirdağ'a bağlı Marmara Ereğlisi, kuzeydoğuda Kocaeli'ne bağlı Kandıra, doğuda Kocaeli'ne bağlı Körfez, güneydoğuda Kocaeli'ne bağlı Gebze ilçeleri ile komşudur. [6]
Şehir çağlar boyunca farklı uygarlık ve kültürlere ev sahipliği yapmış, tarihten günümüze, sırayla, Byzantion, Augusta Antonina, Nova Roma, Konstantinopolis, Kostantiniyye, İslambol ve bugünkü İstanbul adları ile anıla gelmiştir.[7]
TARİHİ YARIMADA VE ESKİ İSTANBUL
Eski İstanbul, 22 km surların çevrelediği üçgen bir yarımadanın 7 tepesi üzerinde kurulmuştur. Tarihi yarımada da denilen bu bölge antik İstanbul’dur. Burası Byzantion, Yeni veya İkinci Roma, Konstantinopolis veya Polis adları ile anılmış İstanbul’un tarihi yerleşim alanıdır. Yarımadayı çevreleyen surların Marmara ve Haliç surları zaman içinde yok olurken kara tarafındaki surların bir kısmı nispeten korunarak günümüze gelebilmiştir. Üçgen şeklindeki tarihi yarımadanın batı kenarı kara surları, iki yanı deniz surları, uç doğu noktası ise Topkapı Sarayı sahilleridir. Topkapı Sarayı’nın bulunduğu tepe bu yedi tepenin en geniş ve uzun tepesidir. Saray şehir içinde şehir gibi, surla çevrilmiştir. .[8] Şehrin en güzel anıtları, Haliç-Marmara Denizi-Surlar arasında kalan bu yarımadada yer alır. Kentin tepelerinden yükselen 500'ü aşkın caminin sulietinin bir çoğu da bu yarımada üzerindedir. Yerebatan Sarayı, Topkapı Sarayı, Ayasofya, Kariye Müzesi, Eminönü, Aksaray ve Beyazıt Cami, Çarşısı, İstanbul Üniversitesi, Kapalıçarşı, Mısır Çarşısı vb bu yarımada üzerindedir.
DERSAADET: SURİÇİ, GALATA ÜSKÜDAR EYÜP
Dersaadet olarak da isimlendirilen İstanbul, 19.yüzyılın ortalarına kadar idari yapı ve hukuki yönetim açısından dört ayrı bölüme ayrılmıştı. Bunlardan ilki İstanbul Kadılığı’nın yetki sahası olan ve İstanbul Metropolünün kent merkezi kabul edilen Suriçi’dir. Diğer kadılık merkezleri ise Galata, Üsküdar ve Eyüp’ten oluşmuştur. Bu dört ilçe Dersaadet olarak adlandırılmıştır. Bu dörtlü yapı aynı zamanda İstanbul’un sosyal ve kültürel yapısını zenginleştiren ve canlı kılan faktörlerin başında gelir.
Dersaadet olarak da isimlendirilen İstanbul, 19.yüzyılın ortalarına kadar idari yapı ve yargısal açıdan dört ayrı bölüme ayrılmıştı. Bunlardan ilki İstanbul Kadılığı’nın yetki sahası olan ve İstanbul Metropolünün kent merkezi kabul edilen Suriçi’dir. Galata, Üsküdar ve Eyüp’ten oluşan Bilad-ı Selase ise bu metropol alanın kazalarıdır. “ Üç Belde” anlamına gelen Bilad-ı Selase ayrı kadılar tarafından yönetilmiştir.
Fakat bu ayrım sadece idari ve yargısal bir bölümlemeyi değil, bunun yanı sıra sosyolojik ve kültürel bir farklılığı da ifade etmektedir. Dersaadet’in bu dört ayrı bölümü, aynı şehir içerisindeki birbirinden farklı, fakat bir arada ahenkli bir bütün oluşturan dört ayrı dünyayı teşkil etmiştir. Bu dörtlü yapı aynı zamanda İstanbul’un sosyal ve kültürel yapısını zenginleştiren ve canlı kılan faktörlerin başında gelir.
SURİÇİ
İstanbul’un en eski bölümüdür. Kuzeyde Haliç, doğuda Boğaz, güneyde Marmara ile sınırlanır. Bizans döneminden kalma surlar ile çevrili olduğundan ve şehir bu surların içinde kaldığından tarihi yarımadanın olduğu alan Suriçi diye anılır.
Suriçi, Bizans İmparatoru Konstantin’in inşa ettirdiği ve Fatih Sultan Mehmet’in fethettiği İstanbul’dur. Fetihten sonra devletin merkezi Suriçine taşınmış, Padışahlar Topkapı sarayına yerleşmiş, imparatorluğun merkezi haline gelen bu bu kent, 20.yy başlarına dek aynı şekilde varlığını sürdürmüştür. 19.yy ortalarında Osmanlı Padişahları saraylarını Suriçi’nden Boğaz kıyılarına taşımışlarsa da Babıali Suriçi’nde kalmış ve burası bir siyasi merkez olarak kalma özelliğini sürdürmüştür.
Eski İstanbul’da Ticaretin de merkezi olan Suriçi’nde çok sayıda, tarihi yapı, cami, han, hamam, saray, bedesten, külliye, anıt mezar, medrese, türbe, han ve çarşılar vardır. Kapalıçarşı’, Eminönü, Sultanahmet, Cibali, Unkapanı, Fatih, Aksaray, Beyazıt ile Nuruosmaniye, bu gün içinde ticari önemini korumakta olan mekânlardır.
GALATA
Haliç’in kuzey sahilindedir. Galata Cenevizlilerin yaptığı surların içindeydi. Bu surlar Haliç’in kenarında bugünkü Azapkapı’dan başlıyordu. Galata Kulesi surların en kuzeydeki gözetleme kulesiydi ve surlar buradan Tophane’ye kadar iniyordu.
Galata İstanbul’un kuruluşundan bu yana da hep Avrupalı kalmış bir semt oldu. Bizans’ın başkenti Kostantinapol’ün yanı başında Batılı Latin ve Katolik bir koloni olarak kuruldu. Dönem dönem Venedik ve Cenevizliler arasında el değiştirdi ama hep Latin ve Katolik kaldı. İstanbul’un fethinden sonra da durum pek değişmedi. Bu yönüyle Galata dha çok azınlıkların yerleşik olarak kaldığı bir semt oldu. 19. yy’dan itibaren Galatalı bankerler Osmanlıyı borçlandıracak Galata’daki Rum asıllı bankerler Osmanlı’ya isyan eden Yunanistan’ı parasal olarak destekleyeceklerdir.
Meyhanelerin ve eğlencelerin mekanı olan Galata, aynı zamanda Avrupal devletlerinin elçilik binalarının ve kiliselerinin olduğu ticaret merkezi olarak genişleyecektir. Tanzimat tan sonra hızla gelişen ve zenginleşen Galata, İstanbul ve Türkiye çökerken yükselen bir bölge haline gelmiştir.” Levantenlerin Pera olarak isimlendirdikleri Galata’nın bu genişlemiş halini halk Beyoğlu olarak anılacaktır.”
“Galata bir yandan bankerleri ve borsası ile bir finans merkezidir. Diğer yandan Galata Limanı Avrupa’nın en işlek limanlarından biridir ve uluslararası ticaret çok canlıdır. Grand Rue De Pera veya Cadde-i Kebir Kapalıçarşı’nın yanı sıra ikinci bir alışveriş merkezi haline gelmiş, sadece Levantenler değil batılılaşma heveslisi kesimlerde burada satılan Avrupa’dan ithal mallara aşırı rağbet göstermiştir. Beyoğlu cafeleri, tiyatroları, barları, operaları, kantocuları, Avrupa mutfaklı lokantaları ve pastaneleri ile bir eğlence merkezidir.”[9]
EYÜP
İstanbul’un fethi ile birlikte kurulan ilk Osmanlı -Türk yerleşim alanıdır. Haliç’in güney kıyısında, surların dışında kurulmuştur. İsmini kabri bu semtte bulunan Hz. Eba Eyyub El- Ensari’den ( Eyüp Sultan) almıştır. Eyüp camiler, mescidler, medreseler, sıbyan mektepleri, çeşme, sebil, hamam, imaret ve türbeler, yalılar ve köşkler süslemiştir. Burası, Osmanlı padişahlarının cülus (tahta geçme) merasimlerinde kılıç kuşandıkları yerdir. Osmanlı ve Cumhuriyet yıllarında halktan kişilerin yanı sıra, birçok şöhretli isim bu semtteki mezarlığa gömülmüştür. Eyüp’e büyük mezarlıklar kurulmuştur. “ Hem bu mezarlara ait mezar taşlarının sanatsal değerleri, hem de çağlara tanıklık eden üzerlerindeki kitabeleri nedeniyle, Eyüp’teki mezarlıklar bir açık hava müzesi gibidir”[10]
ÜSKÜDAR
Anadolu yakasında Boğaz’ın girişindedir. Tarihi Üsküdar, Salacak ve Paşalimanı arasında yer alırken; İstanbul’un diğer bütün semtleri gibi günden güne büyümüştür. Günümüzde doğuda Ümraniye, güneyde Kadıköy ve kuzeyde Beykoz ilçeleriyle komşudur. ( Bkz, İstanbul Anadolu Yakası )
TARİHÇE
Marmaray tüp geçidi kazıları sırasında Cilalı Taş Devri'nin sürdüğü MÖ 6500'lü yıllara ait kalıntılara rastlanan şehrin, Anadolu Yakası'ndaki Fikirtepe'de yapılan kazılarda ise Bakır Çağı'nın sürdüğü MÖ 5500–3500 yıllarına ait kalıntılar bulunmuştur.[11] Çeşitli dönemlerde yapılan kazılarda, Dudullu yakınlarında Alt Paleolitik Çağ'a, Ağaçlı yakınlarında ise, Orta Paleolitik Çağ ile Üst Paleolitik Çağ'a özgü aletlere rastlanmıştır. 5000 yıllarından itibaren başta Kadıköy Fikirtepe olmak üzere Çatalca, Dudullu, Ümraniye, Pendik, Davutpaşa, Kilyos ve Ambarlı'da yoğun bir yerleşimin başladığı sanılmaktadır.[12]
M.Ö. 660'larda da Trak kökenli komutanları Bizans önderliğinde yola çıkan Mega'lıların diğer bir kolu bugünkü Sarayburnu'nun olduğu yerde başka bir kent daha kurdu. Traklar, kentin yakınlarına MÖ 13. yüzyıl ve 11. yüzyıllarda Semistra kentini kurdu. [13]Bu yörede Megaralılardan önce de bazı Trak toplulukları yaşadığı bilindiği için Megaralılarla yerli halkın kaynaşmış oldukları sanılmaktadır. Kral Lygos zamanında Sarayburnu'na, bugünkü Topkapı Sarayı'nın bulunduğu yerde bir Akropolis kuruldu. MÖ 685'te Megara'dan gelen Yunanlar burada bir koloni kurdu, Kral Byzas'ın hüküm sürdüğü MÖ 667 yılında ise Byzantion kuruldu. Bizantion, M.Ö. 269'da Bithynıalılar tarafından yağmalanarak ele geçirildi. M.Ö. 202'de Makedonyalıların tehdidinden korkarak, Bizantion Roma'dan yardım isteğinde bulundu. Bu dönemden itibaren kentte Roma İmparatorluğu'nun etkisi başlamış ve M.Ö 146'da kent Roma'nın egemenliğine girmiştir. [14]Kente Roma İmparatorluğu hâkim olunca, kentin adı Septimius Severus tarafından kısa süreliğine oğlunun adı Augusta Antonina kondu,[15] ardından İmparator I. Konstantin zamanında kent Roma İmparatorluğu'nun başkenti ilan edildi. . I. Constantinus (324-337), Romalı soyluları Bizantion'a çağırarak kentin Romalı nüfusunu artırdı. Yeni başkentin konumuna yakışır bir imar hamlesi başlatıldı. Limanlar ve su tesisleri yeniden düzenlendi. Kent içi su dağıtım sistemlerinin temelleri atıldı. Savunma için yeni bir sur yaptırıldı. Septimus Severius'un başlattığı hipodrom inşaatı tamamlandı. 100 bin kişilik hipodromun genişliği 117, uzunluğu ise 480 metreydi. Hipodrom duvarlarinın üzeri çok sayıda heykelle süslüydü. En önemlisi de at heykelleriydi. Kentin Latinler tarafından istila edilmesiyle bu at heykelleri Venedik'e, San Marco Meydanı'na taşındı. Hipodrom'daki (Sultanahmet Meydanı) imparatorluk sarayı (Sultanahmet Camisi'nin bulunduğu alan) ve anıtsal ibadethaneler, akropolis (Topkapi Sarayı'nın bulunduğu yer) yapıldı. [16]Bu sırada Nova Roma olarak değiştirilen kentin adı benimsendi ve 337 yılında İmparator I. Konstantin'in ölümüyle Konstantinopolis'e çevrildi.
BİZANS DÖNEMİ
476'da Batı Roma'nın yıkılmasından sonra Doğu Roma İmparatorluğu, Bizans İmparatorluğu'na dönüşmüş ve İstanbul da, bu yeni imparatorluğun başkenti haline gelmiştir. 6. yüzyılın ortaları, Bizans İmparatorluğu ve İstanbul için yeni bir yükseliş döneminin başlangıcıdır. İmparator I. Jüstinyen yönetimindeki bu dönemde daha önce tahrip edilmiş olan Ayasofya bugünkü haliyle yeniden inşa edilmişti.
7, 8 ve 9. Yüzyıllar İstanbul için kuşatılma yılları oldu. Yedinci yüzyılda Sasaniler ve Avarlar'ın saldırısına uğrayan kenti, sekizinci yüzyılda Bulgarlar ve Müslüman Araplar dokuzuncu yüzyılda ise Ruslar ve Bulgarlar kuşattılar. 1204'de kent Haçlılar tarafından ele geçirildi ve yağmalandı. Bu işgal ve yağma sonrasında ortaçağın en büyük kenti 40-50.000 nüfuslu, yoksul ve harabe bir kente dönüştü.
Haçlılar, Venedikliler’in de yardımıyla Haliç’e girdiler ve 13 Nisan 1204’de şehir ele geçirilip yağma ve büyük yıkım gördü. Bizans, Haçlılarla Venedikliler arasında paylaşılarak bir Latin İmparatorluğu kuruldu. Palailogos Hanedanı’ 1261 yılında İstanbul’u Latinlerden geri aldı Ama bu dönem boyunca, İstanbul eski önem ve özelliğini bir daha kazanamadı.[17] Fakat bu dönem içerisinde İstanbul Ortodoks Hıristiyanlığı’nın merkezi durumuna geldi. . 1453 Mayıs’ında İstanbul’un fethedilmesiyle Bizans İmparatorluğu tarihe karıştı. Fakat İstanbul için yeni ve parlak bir dönem başladı. [18]
İstanbul’un fethinin Türk, İslam ve dünya açısından önemli ve tarihin akışına yön verecek olan sonuçları vardır. Bu nedenle birçok tarihçi İstanbul’un fethiyle Ortaçağ’ın sona erdiğini kabul eder.
Fetihten yüzyıl sonra da Türk Sanatı şehre damgasını vurmuş, kubbeler ve minareler şehir siluetine hâkim olmuştur.16. yüzyıldan itibaren de Osmanlı Sultanlarının Halife olmalarından ötürü Istanbul tüm Islam dünyasının da merkezi olmuştur.
Sultanların idaresinde şehir tamamen imar edilmiş, büyüleyici bir atmosfere bürünmüştür. Bu devirdeki İstanbul tarihinin renkli sayfalarında, geniş bölgeleri tahrip eden, sık sık çıkan yangınlar vardır. Eski akropolde kurulu Sultan Sarayı Boğaziçi'nin ve Haliç'in eşsiz manzarasına hâkimdir. 19. yüzyıldan itibaren Batı dünyası ile sıklaşan temaslar sonrası, camiler ve saraylar, Avrupa mimarisi tarzında, Boğaziçi kıyılarına inşa edilmeye başlanmıştır.[19] Türkiye Cumhuriyetini 1923 yılında kurmuştur. Başkentin Ankara'ya taşınması Istanbul'un önemini değiştirmemiştir.
TARİHİ MEKÂNLAR VE MİMARİ ESERLER
A)
İSTANBUL SARAYLARI KASR VE KÖŞKLERİ
Dolmabahçe Sarayı:
Avrupa sanatı üslûplarının bir karışımı olarak 1843–1856 yılları arasında inşa edilmiştir. Sultan Abdülmecit’in mimarı Karabet Balyan’ın eseridir. Sultan Abdülmecîd Han tarafından 1848’de inşaatına başlatılan saray, 1856’da tamamlandıOsmanlı devletinin en son padişahlarının oturmuş olduğu bu saray aynı zamanda Osmanlı saraylarının en görkemli Saraylarından biri olarak dikkat çeker. Dolmabahçe Sarayı 250.000 m²'lik bir alanda yer almaktadır. saray deniz doldurularak, bu zemin üzerine 35 – 40 cm çapında, 40 – 45 cm satranç vari aralıklarla, meşe kazıklar çakılarak üzerine takviye edilmiş yatay hatıllarla bütünleştirilmiş 100 – 120 cm kalınlığında oldukça sağlam horasan harçlı döşek üzerine kâgir olarak inşa edilmiştir.
Sarayın dış duvarları küfek taşı ile yapılmıştır. Çatısı kurşunla kaplıdır. Oda ve hamamlarında kullanılan çeşitli renklerdeki somaki mermerleri ise, Marmara Adası'ndan getirtilmiştir. Sarayın dış kısmı işlenmiş dal ve çiçeklerle süslü olup sade ise de, özellikle içi çok süslüdür. [20] ( yazının devamı Dolmabahçe Sarayı )
Topkapı Sarayı
Dünyada günümüze gelebilmiş sarayların en eskisi ve genişi
Topkapı Sarayıdır. İstanbul’un fetheden Fatih Sultan Mehmet, İmparatorluk
tahtını bu şehre taşımıştı. Kurduğu ilk saray şehrin ortasında bulunmaktaydı.
1470’lerde yaptırdığı ikinci saraya, önceleri yeni saray, yakın tarihlerden
beri de Topkapı Sarayı denilmektedir. Burası, tarihte bilinen diğer Türk
sarayları gibi, klasik bir Türk sarayıdır. Değişik fonksiyonları olan,
ağaçlarla gölgelendirilmiş, birbirini takip eden ve abidevi kapılarla ayrılmış
avlulardan oluşmuştur. Fonksiyonel yapılar bu avluların çevresine
serpiştirilmiştir. Saray, kurulduğu çağdan başlayarak Sultanların yaptırdığı
birçok değişiklik ve eklemelerle sürekli gelişmiştir.[21]
(Yazının
Devamı: Topkapı Sarayı'nı Gezelim ve Tanıyalım)
Beylerbeyi Sarayı
Beylerbeyi Sarayı, Üsküdar ilçesinin Beylerbeyi semtinde, Sultan Abdülaziz tarafından 1861-1865 yıllarında Mimar Sarkis Balyan’a sayfiye mekânı ve yabancı devlet başkan ya da hükümdarlarının ağırlanacağı bir devlet konukevi olarak düşünülmüş ve yaptırtılmıştır. Saray’ın inşası 6 Ağustos 1863 tarihinde başlamış ve 21 Nisan 1865 Cuma günü, bir törenle kullanıma açılmıştır. Saray’ın yaklaşık 500 bin Osmanlı lirasına mal olduğu sanılmaktadır. [1 ]
Sarayın bulunduğu yerin tarihi Bizans dönemine kadar uzanmaktadır. Bu alan Bizans döneminde İstavroz Bahçeleri olarak anılmakta, Bizans döneminde bu bölgeye, 2. Konstantinos’un diktirdiği büyük haçtan ötürü İstavroz (Stavroz) adının verildiği söylenmektedir. Eramya Çelebi'ye göre bu bölgede Bizans döneminden kalma bir kilise ve bir ayazmanın 17. yüzyıla kadar hala ayaktaydı. [2 ] Osmanlılar döneminde Padişahların Has Bahçeleri’nden biri olarak kullanılmıştır. Buraya “Beylerbeyi” adının verilişi, 16. yüzyılda Beylerbeyi Mehmed Paşa’nın burada bulunan köşkünden kaynaklanmaktadır. [22] (Yazının Devamı Beylerbeyi Sarayı edebiyadvesanatakademisi.com/Mesaj.
Yıldız Sarayı ve Kompleksi
Beşiktaş, Ortaköy ve Balmumcu arasında, Boğaziçi’ne hakim tepeler ve vadilerin
üzerindeki bir konumda 500.000 m2’lik bir alanı kaplayan yüksek
duvarların çevrelediği avlular içerisinde köşkler, bahçeler kompleksininin
bulunduğu yerleşim tarihi Bizans dönemine dek inen bir koruluktur. İstanbul’un
Türklerin eline geçmesinden sonra “Kazancıoğlu Bahçesi” adıyla anılan bu
koruluk, büyük bir olasılıkla Sultan I. Ahmed Dönemi’nde (1603-1617) padişahın
“Has Bahçe”leri arasına katılmıştır. Kanuni döneminden (1520-1566) başlayarak
padişahlar için bir avlanma yeri olmuştur. Saray arazisi ile ne oranda
örtüştüğü kesin olarak bilinmese de "Civan Kapucıbaşı Bahçesi",
"Kazancıoğlu Bahçesi" adını taşıyan bahçe ve koruluklar büyük
olasılıkla Yıldız Sarayı arazisini de içermekteydi. Bu bahçeler I. Ahmed döneminde
(1603-1617) padişah bahçeleri arasına katıldı. III. Selim’in, annesi Mihrişah
Valide Sultan için “Yıldız” adıyla yaptırdığı bir köşkten dolayı bu ad ile
anılmaya başlanmıştır. [23](
Yazının
devamı: Yıldız Sarayı ve Kompleksi)
Çırağan Sarayı
Çırağan Sarayı; İstanbul’un iş, tarihi ve kültürel
çekim noktalarına yakın Beşiktaş Ve Ortaköy semtleri arasında
Beşiktaş ilçesi, Çırağan Caddesi üzerinde bulunan tarihi saraydır.
18. yüzyılda dönemin hükümdarı III. Ahmet tarafından ve Lale devrinde inşa
ettirilmiş, aşkların eğlencelerin ve zevklerin devri olan Lale Devrinin
zevk ve yaşantısını temsil edecek şekilde yapılmıştır. Çırağan kelimesini
anlamı Farsça'da ışık anlamına gelen çerağ kelimesinden
gelmektedir. [24] ( Yazının Devamı: Çırağan
Sarayı )
AYRICA TIKLAYINIZ
B) İSTANBUL’UN CAMİLERİ
İstanbul’da pek çoğu da tarihi olan 3028, cami, 4o Kilise,
16 Sinagog vardır. İstanbul’da Osmanlı mimarisinin görkemini yansıtan çok
sayıda muhteşem cami vardır. Bunların en görkemli OLANLARI ŞUNLARDIR:
Sultanahmet Camii - Sultanahmet
17.yy da Sultan I.Ahmet tarafından yaptırılan Sultanahmet
Camii, tarihi yarımadada muhteşem mimarisi ve 6 minaresi ile şüphesiz
İstanbul'un ve dünyanın en güzel mimari yapılarından ve camilerinden birisidir.
Süleymaniye Camii - Süleymaniye
Kanuni Sultan Süleyman'ın onuruna Mimar Sinan tarafından
1550-1557 yılları arasında yapılan Süleymaniye Camii de muhteşem mimarisi ve
İstanbul'a hakim konumu ile ziyaretçilerin büyülemektedir.
Eyüp Sultan Camii - Eyüp, Haliç
Eyüp Sultan Camii, Haliç'in kuzey ucunda Eyüp'te bulunmaktadır. Aynı zamanda İslamiyet'i ilk kabul edenlerden ve Arapların İstanbul'u kuşatması sırasında şehit olan Hz. Eyyubu El-Ensari'nin gömüldüğü yerdedir. Dönem içerisinde Fatih Sultan Mehmet'in emriyle buraya bir türbe, yanına da bir cami yapılmıştır. 1458 yılında yapılan ilk cami yıkılmış ve bugünkü cami Sultan III. Selim zamanında 1798-1800 yılları arasında yaptırılmıştır. Eyüp Sultan Camii ve etrafındaki Pierre Loti tepesi çok sayıda ziyaretçi akınına uğramaktadır.
Fatih Camii - Fatih
Fatih Camii, 1463 yılında Fatih Sultan Mehmet tarafından yaptırılmış olup Fatih semtinde bulunmaktadır. Bünyesinde medrese, hastane, kütüphane, kervansaray ve hamam barındırmaktadır.
Ortaköy Camii - Ortaköy
Ortaköy Camii, İstanbul'un en güzel camilerinden birisidir. Ortaköy semtinde İstanbul Boğazına nazır bir konumda bulunan ve 19.yy da Sultan Abdülmecit tarafından yaptırılan Ortaköy Camii, en popüler İstanbul fotoğraflarında da yer almaktadır.
Rüstem Paşa Camii - Eminönü
Eminönü semtinde bulunan ve 1561 yılında Mimar Sinan tarafından yapılan Rüstem Paşa Camii mimari yapısı ve İznik çinileri ile Osmanlı döneminin şaheserleri arasında yer almaktadır.
Beyazıt Camii - Beyazıt
Tarihi Yarımadada Beyazıt meydanının hemen yanında bulunan
Beyazıt Camii, 1505 yılında Sultan II. Beyazıt tarafından yaptırılmış olup
önemli İstanbul camileri yer almaktadır.
Şehzade Camii - Fatih
Beyazıt semtinde bulunan Şehzade Camii, Kanuni Sultan
Süleyman'ın oğlu Şehzade Mehmet'in anısına 1544-1548 yılları arasında
yaptırılmıştır. Şehzade Mehmet'in türbesi de Caminin bahçesinde bulunmaktadır.
Kalenderhane Camii - Fatih, Beyazıt
Fatih ve Beyazıt arasında 12.yy Bozdoğan Su Kemeri yakınında
bulunan Kalenderhane Camii, Osmanlı döneminde dervişler için yaptırılmış güzel
camilerden biridir.
Sokullu Mehmet Paşa Camii - Küçük Ayasofya
1557 yılında Mimar Sinan tarafından yapılan Sokullu Mehmet Paşa Camii, tarihi yarımadaya hakim bir konumda Küçük Ayasofya semtinde bulunmaktadır.
Yavuz Sultan Selim Camii
Sultan Selim'in adına oğlu Süleyman tarafından yaptırılan caminin yapımına 1522'de başlanmış ve 1529'da tamamlanmıştır. 24 m. çapındaki kubbesi ve Haliç manzarasıyla ünlü caminin mimarı sanıldığı gibi Sinan değil, Acem Ali'dir.
Nuruosmaniye Camii
1748-1755 yılları arasında inşa edilen Nuruosmaniye Camii, adını dönemin padişahı III. Osman'dan alır. Mimarı Mustafa Ağa olan cami, Osmanlı'da ilk Barok tarzdaki cami olması ve içini aydınlatan 174 penceresi ile ünlüdür
Haseki Sultan Camii
Sultan Süleyman'ın eşi Haseki Hürrem Sultan adına Mimar Sinan tarafından 1538 yılında inşa edilen cami ve külliyedir. Mimar Sinan'ın hassa mimarı olduktan sonra yaptığı ilk cami olarak bilinmektedir.
C) SU KEMELERİ
Bozdoğan Kemeri
Roma İmparatoru Valens tarafından 4. yüzyılın sonlarında tamamlandı. Farklı dönemlerde Osmanlı Sultanları tarafından restore ettirilen akuadük, şehrin önemli tarihi eserlerinden birisidir. akuadük, Orta Çağ'da, kentin su ihtiyacını karşılayan akuadüklerin en önemlilerindendir.
Mualla Kemeri: Mimar
Sinan tarafından yapılan su kemerlerinden biridir. Alibey deresi vadisindedir.
Orta kesimde 4 büyük kemer vardır.
Uzun Kemer: Mimar
Sinanın yaptığı kemerlerden biridir. Kemerburgazın 1500 m kadar
kuzeybatısıdadır. Kanuni Sultan Süleyman zamanında yaptırılmıştır.
Güzelce Kemer: Cebeci Köy Kemeri olarak da bilinen eser Kanuni Sultan Süleyman devrinde Mimar Sinan tarafından yapılmıştır. Kemerburgazın güneyindeki Cebeci Köyün 1500 m. kadar doğusundadır.
Bahçeköy Kemeri: Sultan Mahmut Kemeri olarak bilinen kemer Bahçeköyden Büyükdere'ye doğru 1 km mesafededir. I. Mahmut zamanında 1731'de tamamlanmıştır.
Mazlum Kemeri
Eyüp’te,Osmanlılar’ca da onarılarak kullanılan kemer 104 m uzunluğundaydı. Kesme taştan yapılmış olup, beşi tek katlı, 11 gözden oluşmaktaydı. Atpazarı, Ayasofya, Yenibahçe semtleri, kentte suyun toplandığı üç bölgeydi.
Valens Kemeri
Valens Kemeri ile Beyazıt’a ulaşmaktaydı. İmparator Valens’ in 368′de yaptırdığı kemer, düzgün kesme taştandır. Eksik bölümleriyle tüm uzunluğu 971 m’yi bulmaktadır. Suyun toplandığı sarnıçlar, açık ve kapalı olmak üzere iki biçimde idi.
Bu kemerler halkın ihtiyacı olan suyu getiriyor, Yerebatan Sarayı ve Binbirdirek, kapalı sarnıçlarına akıyordu.
D) TARİHİ ÇARŞILAR
Sahaflar Çarşısı
İstanbul'un, Osmanlı döneminden bugüne kadar yaşayabilmiş en eski kitapçı çarşısıdır. Çarşı, Kapalı Çarşı'nın Fesçiler Kapısı ile Bayazıt Cami-i arasında yer alır. Osmanlı döneminde, medreselerin çevrelerinde medrese öğrencilerinin ihtiyaçlarını karşılayan sahaf dükkânları bulunurdu. Kapalı Çarşı'nın inşaatı 1460'larda tamamlandığında, çarşıdaki dükkânların bir kısmı da sahaflara tahsis edildi. Sahafların Kapalı Çarşı'dan çıkıp bugün bulundukları yere taşınmalarının sebebi, 1894'teki büyük İstanbul depreminde Kapalı Çarşı'da meydana gelen büyük yangındı.
Arasta- Sipahi Çarşısı
Bugün Arasta Pazarı ya da turistik adıyla Arasta Baza-ar,Sultan Ahmet Külliyesi'nin bir uzantısı olarak Sultan Ahmet Külliyesi'nin güney tarafındadır. Sipahi Çarşısı, İstanbul'un, Osmanlı döneminde meydana gelen büyük yangınlarında tahrip olmuş, uzun süre harabe halinde kalmıştır. Bir süre gecekondular tarafından işgal edilen çarşı 19801i yıllarda Vakıflar Genel Müdürlüğü tarafından boşaltılarak restore edilmiş ve yeniden faaliyete sokulmuştur. İki tarafına muntazam dükkânlar sıralanmış uzun bir sokaktan oluşan tarihi çarşıda, bugün elde dokuma antika halılar ve çeşitli turistik eşyalar satılmaktadır.
Kapalıçarşı
Nuruosmaniye ile Beyazıt Camileri arasındaki geniş alandadır. Fatih Sultan Mehmet tarafından fetihten hemen sonra Ayasofya Camii’ne gelir sağlamak amacıyla inşa edilmiş 2 taş bedestendir. Daha sonra yapılan ilavelerle genişleyen Kapalıçarşı’nın Fatih tarafından kurulan iki bedesteni, Cevahir ve Sandal Bedesteni olarak bilinir. Kapalıçarşı yangınlarda ve depremlerde hasar görmüş ve defalarca onarılmıştır. Kapalıçarşı, 30,7 hektarlık bir alanı kaplamakta ve 61 sokaktan oluşmaktadır.
Mısır Çarşısı
İstanbul’un ikinci büyük kapalı çarşısı olan Mısır Çarşısı, Eminönü’nde bulunan Yeni Cami Külliyesi’nin bir parçası olarak 1663-64 yılında inşa edilmiştir. Mimarı, Osmanlı tarihinde yapımı en uzun süren cami olarak tanınan (60 yıl) Yeni Cami’nin inşaatını tamamlayan Hassa Başmimarı Mustafa Ağa’dır. 1691 ve 1940 yıllarında geçirdiği iki büyük yangında önemli ölçüde hasar gören çarşı son şeklini 1940 yılında İstanbul Belediyesi tarafından gerçekleştirilen restorasyonda almış
Mimar Sinan Çarşısı
Hakimiyet-i Milliye Caddesi üzerindedir. Tam karşısında ve yol aşırı yerde Gülfem Hatun Camii vardır. Sağ tarafındaki eski adı Boyacı Sokağı olan yola, 1934'de ismi verilmiştir. Sultan II. Selim'in eşi ve Sultan III. Murat'ın annesi Nurbânu Valide Sultan tarafından yaptırılmıştır. Nurbânu Sultan için camii bahsine bakınız. Mimar Sinan'ın bu eşsiz eseri 1583 yılında Toptaşı Cami'ine gelir olarak inşa olunmuştur.
E) TARİHİ HAMAMLAR
F) HANLAR VE BEDESTENLER
İSTANBUL’UN MÜZELERİ
A)
ÖNEMLİ MÜZELERİ
Arkeoloji Müzesi : İstanbul Arkeoloji Müzesi, çeşitli kültürlere ait bir milyonu aşkın eserle, dünyanın en büyük müzeleri arasındadır. Türkiye'nin müze olarak inşa edilen en eski binasıdır. 19. yüzyılın sonlarında ressam ve müzeci Osman Hamdi Bey tarafından İmparatorluk Müzesi olarak kurulmuştur ve 13 Haziran 1891 tarihinde ziyarete açılmıştır.
Müzenin
koleksiyonunda, Balkanlar'dan Afrika'ya, Anadolu ve Mezopotamya'dan Arap
Yarımadası'na ve Afganistan'a kadar, Osmanlı İmparatorluğu'nun sınırları içinde
yer alan medeniyetlere ait eserler bulunmaktadır. Müze üç ana birimden oluştuğu
için İstanbul Arkeoloji Müzeleri olarak adlandırılmaktadır.[25] (Yazının
devamı için tıklayın: Arkeoloji Müzesi İstanbul )
İST. RESİM VE HEYKEL MÜZESİ
1856 yılında, Veliaht Dairesi olarak Dolmabahçe Sarayı’nın da mimarları olan Garabet Amira Balyan ve Nigoğos Balyan tarafından tasarlandı ve inşa edildi. Bina ampir, barok ve rokoko üsluplarının bir sentezidir. Müzenin koleksiyonunda, Türk ve dünya sanatçılarına ait resim, heykel, özgün baskı yapıtları, Antik ve Rönesans dönemlerinden heykel mülajlarının yanı sıra müzeye bağış yoluyla gelmiş özel koleksiyonlardan yapıtlar da bulunmaktadır. Türk sanatının seçkin örneklerinin sergilendiği salonlardan Resim Bölümünde, çoğunlukla yağlıboya olan yapıtlar mevcuttur. ( 1)
Dolmabahçe Sarayı’nın Veliaht Dairesi’nde 10 Eylül 1937‘de İstanbul Güzel Sanatlar Akademisi’ne (bugün Mimar Sinan Üniversitesi) bağlı olarak açılan müze, Atatürk’ün emriyle kurulmuştur. Girişi Beşiktaş semtindedir. Bahçesinde Hareket Pavyonları diye bilinen özel sergilerin yapıldığı küçük yapıların bulunduğu müze bir çok oda ve salonların bulunduğu 3 katlı bir yapıdır. (2) [26] İ Yazının devamı: İST. RESİM VE HEYKEL MÜZESİ )
Türk ve İslam Eserleri Müzesi :
Türk ve İslâm sanatı eserlerini topluca kapsayan ilk Türk müzesidir ve aynı zamanda Osmanlı İmparatorluğu döneminde açılan son müze olma özelliğini de taşır. Alanında dünyanın sayılı müzelerinden biri olan İstanbul Türk ve İslam Eserleri Müzesi, Türk ve İslam sanatı eserlerini kapsayan ilk Türk müzesi olmak özelliğini da taşımaktadır.
19. Yüzyılın sonunda başlayan kuruluş çalışmaları, 1913 yılında tamamlanmış ve müze, Mimar Sinan'ın en önemli yapılarından bir olan Süleymaniye Camii külliyesi içinde yer alan imaret binasında 1914'de "Evkaf-ı İslâmiye Müzesi" (İslâm Vakıfları Müzesi) adı ile ziyarete açılmıştır. (1) Cumhuriyet'in ilanından sonra ise "Türk ve İslâm Eserleri Müzesi" adını almıştır. Uzun süre Süleymaniye Külliyesi'ndeki imaret binasında yer alan müze 1983'te Sultan Ahmet Meydanı'nın batısında yer alan İbrahim Paşa Sarayı (16. yüzyıl) binasına taşınmıştır. Kanuni Sultan Süleyman tarafından sadrazamı İbrahim Paşa’ya hediye edilen saray, 16. yüzyıl Osmanlı sivil mimarisinin önemli yapılarından biridir.[27] ( Türk ve İslam Eserleri Müzesi (iSTANBUL)
Yerebatan Sarnıcı
Bizans Sarnıcı olarak da anılan sarnıç, Ayasofya'nın yakınındadır. Büyük
salonun ince tuğla kemerleri 136 adet korint stili sutünla desteklenmektedir.
Türk Halıları Müzesi
İbrahim Paşa Sarayı'nın bulunduğu sokağın karşısındadır. Türkiye'nin her
yöresinden toplanan çok güzel antika halı ve kilimler sergilenmektedir.
Şehir Müzesi
Yıldız Sarayı'nın bahçesindeki Şehir Müzesi'nde ise Osmanlı fethinden bu yana
İstanbul'un tarihi ile ilgili belgeleri korumaktadır.
Askeri Müze ve Kültür Sitesi Komutanlığı
Askeri Müze; koleksiyonların zenginliği ve çeşidi açısından dünyanın önde gelen eski müzelerinden birisidir. Müzede yaklaşık bin yıllık dönemdeki Türk ve İslam devletleri ile muhtelif Avrupa devletlerine ait kesici ve savunma silahları, ateşli silahlar, toplar, atıcılık silahları tablolar, çadırlar, bayrak ve sancaklar, askeri kıyafetler, madalya ve nişanlar ile diğer etnografik eserler sergilenmektedir.
DİĞER MÜZELERİ
Sit Alanları
Arkeolojik Sit Alanı : 14
Kentsel Sit Alanı : 14
Doğal Sit Alanı : 11
Tarihi Sit Alanı : -
Diğer Sit Alanları
Arkeolojik ve Doğal Sit : 8
Tarihi ve Doğal Sit : 4
Arkeolojik ve Kentsel Sit : 2
Tarihi ve Kentsel Sit : 1
Doğal ve Kentsel Sit : 4
Toplam : 58 [28]
DEVLET ÜNİVERSİTELERİ
ÖZEL ÜNİVERSİTELER
ALIŞVERİŞ MERKEZLERİ