İSTİKLAL MARŞI’MIZIN KABULÜNÜN 100. YIL DÖNÜMÜNDE
MEHMET AKİF ERSOY'UN EDEBİ KİŞİLİĞİ VE İSTİKLAL MARŞI
Mehmet Akif Ersoy, bağımsızlığımızın sembolü İstiklal Marşı’mızın şairi, çok yönlü ve derin anlamlar barındıran edebi kişiliğiyle her zaman ayrı bir yerde durmuştur milletinin gönlünde. Hiçbir şaire nasip olmayacak o gurur, onun sanatçı kişiliğini taçlandırmış, o şiir milletinin de en değerli ortak değeri olmuştur. Büyük bir iman ve coşkuyla kaleme aldığı İstiklal Marşı, milletinin yüreğine altın harflerle yazılmış; dilimizdeki en müstesna mısralar olmuştur.
“Korkma, sönmez bu şafaklarda yüzen al sancak;
Sönmeden yurdumun üstünde tüten en son ocak.
O benim milletimin yıldızıdır, parlayacak;
O benimdir, o benim milletimindir ancak.”
İstiklal Marşı’nın TBMM’de kabul edilişinin 100. yıl dönümünde, duyarlı her Türk vatandaşı internetten bugünün anlam ve önemini araştırıp aydınlanacaktır. Marşımızın kabulü olan 12 Mart 1921’e kadarki süreci ve Mehmet Akif’in bu süreçteki duruşunu öğreneceklerdir. Böyle günlerin, işte bu denli önemli bir katkısı vardır milletin ufkuna ve ortak değerlerine sahip çıkma bilincine. O günlere dair tarihi süreci araştırır ve böylece bazı sorular eşliğinde değerli bilgilere ulaşırsınız. İstiklal Marşı, hangi koşullarda yazılmış, Mehmet Akif Ersoy, bu şiiri nasıl kaleme almış ve şiiri birinciliğe layık görülüp Meclis’te kabul edilinceye kadar nasıl bir süreç yaşanmış? Şiiri birinciliğe taşıyan ve kabulünden sonra da Meclis’te alkışlarla karşılanmasına kadarki o anlamlı tarihi dakikalara nasıl gelinmiş? Bütün bu soruların cevaplarıyla karşılaştığınızda her satırı sizi derinden etkiler. Çünkü o aydınlatıcı satırlarda Mehmet Akif’in onurlu ve asil duruşunu görürsünüz. Çünkü o satırlarda İstiklal Marşı’nın hangi ruhla ve nasıl zor koşullarda yazıldığını öğrenirsiniz. İstiklal Marşı, o dönemin ruhunu yansıttığı gibi, şairinin de büyük vatan sevgisini ve güçlü imanını öyle bir hissettiriyor ki başka hiçbir şiirde bu güçlü sesi bulmanıza imkân tanımıyor.
…
“Ben ezelden beridir hür yaşadım, hür yaşarım.
Hangi çılgın bana zincir vuracakmış? Şaşarım!
Kükremiş sel gibiyim, bendimi çiğner, aşarım.
Yırtarım dağları, enginlere sığmam, taşarım.”
Mehmet Akif Ersoy üzerine birçok makale yazılmıştır. O makalelerden birkaçını okuduğunuzda bile nasıl bir değere sahip olduğunuzu fark ediyorsunuz. Her şeyin anlamlı ve güzel bir bütün oluşturduğunu idrak ediyorsunuz. O coşku, o iman yüklü mısralar ancak böyle değerli bir sanatçı kişilikten sayfalara yansır ve okuyucuların ruhuna nüfuz eder. Öyle sağlamdır ki mısraları Mehmet Akif Ersoy’un!.. Öyle derin anlamlar barındırır ki üzerine bir şey söyleyemezsiniz. Şiirleriyle öyle bir derinlik inşa etmiştir ki gönüllerde ve zihinlerde, her mısrasını okuduğunuzda “tamam işte budur” dersiniz gönülden. Bakın nasıl da güçlü bir şekilde sesleniyor aşağıdaki mısralarında:
…
“İmandır o cevher ki, İlahi, ne büyüktür…
İmansız olan paslı yürek sinede yüktür!”
… ( Tevhid yahud Feryâd)
Mehmet Akif Ersoy’un şiirleri sizi tamamlıyor, sizi olgunlaştırıyor ve hem milli hem de evrensel değerlere bakışınızı genişletiyor. Çalışmaya, medeniyete, merhamete, vatan sevgisine, zaman kavramına, eğitime dair birçok başlığa dair düşüncelerini şiirlerine taşımış. Bütün bu değerler ve kavramlar öyle bir sağlam zemine oturmuş ki onun mısralarında onu daha yakından tanımaya çalışıyorsunuz. Zaman kavramının, çalışmanın, ülkesini yükseltmenin anlam ve önemine bakın nasıl dikkat çekiyor:
“Neden vezaifi taksime hiç yanaşmıyoruz?
Olursa bir kişinin koltuğunda on karpuz,
Öbür gelişte de mümkün değil selâmetimiz!
Yazık, yazık ki, bu yüzden bütün felâketimiz.”
( Fatih Kürsüsü)
“Durma, mazi bir mugaylânzâr-ı dehşetnâktir;
Git ki, âti korkusuzdur, hem de kudsî hâktir!”
(mugaylânzâr-ı dehşetnâktir: korkunç dikenlik / hâk: toprak)
“Alınız ilmini Garb’ın, alınız san’atını
Veriniz hem de mesainize son süratini.”
Onun edebi kişiliği, sadece şiirlerinde değil, sözlerinde ve hayat karşısındaki duruşunda da kendini gösteriyor. İstiklal Marşı’ndan kazandığı beş yüz liralı ödülü kabul etmeyip o dönemin bir hayır kurumuna (Darülmesai ) bağışlaması, hem de çok zor günler geçirdiği bir zamanda bu davranışı göstermesi, kişiliğinin, mısraların ötesinde saklı olduğunu gösteriyor. O, şiirlerini yazarken yaşamış, derinden hissetmiş ve derin düşünmüş. İşte o derinlik ve samimiyettir, sahici ve sağlam duruştur okuyucusunu, milletini etkileyen. Sadece yazmakla inşa edilmiyor duygu ve düşünceler. Duruşun, tavrın ve yaşamın da bu üretkenliğe güç ve anlam katıyor.
1873’te başlayıp 1936’da son bulan bir yaşamın hangi değerlerle inşa edildiğini gördüğünüzde Mehmet Akif’in edebi kişiliğini ve karakterini daha geniş bir bakış açısıyla değerlendirme fırsatı buluyorsunuz. Prof. Dr. Mehmet Kaplan, “Atatürk Milliyetçiliği Açısından Mehmet Akif Ersoy” adlı makalesinde (1.11.1983), bakın nasıl bir değerlendirme yapmış:
“… Eserleri dikkatle okunursa görülür ki, Akif dindar olmakla beraber hilafetçi ve padişahçı değildir. Öyle olsa zaten İstiklal Savaşı’na katılmazdı. Akif, eski tipte, şekilci, mutaassıp bir Müslüman da değildi… Akif’in en önemli özelliklerinden biri, İslamiyet ile çağdaş ilmi birleştirmek istemesidir… Akif gibi Atatürk de ilmi ölçü alarak, İslamiyet’i taassuptan ve hurafelerden arındırmaya çalışmıştır. Atatürk’ün Akif’e karşı herhangi bir menfi duygu beslediğine dair bir vesikaya rastlamadım…”
Akif’e göre “gerçek Müslüman olaylar karşısında pasif değil, aktif olandır.” ( Mehmet Kaplan)
İstiklal Marşı şairimizin Milli Mücadele’nin kazanılmasında da önemli katkısı olmuştur: “Yakın dostu ve Sebilürreşad mecmuasının sahibi Eşref Edib (Fergan)’in naklettiğine göre, 1920 yılı Şubat ayının ilk haftasında bir gün büyük bir heyecanla dergi idarehanesine gelen Mehmet Akif, Milli Mücadele’nin başladığı Balıkesir cephesine gideceklerini söyler ve hiç gecikmeden derhal İstanbul’dan ayrılıp beraberce Balıkesir’e giderler. Balıkesir cephesinde milli müdafaayı bizzat gören ve Milli Mücadele’yi ‘büyük bir gaza’ telakki eden Mehmet Akif, burada son derece heyecanlanarak ‘Zafer yolu bu yoldur!’ demekten kendini alamaz…”( Akif ve Milli Mücadele, Abdullah Uçman)
Hangi yönüyle ele alırsanız, Akif’in sadece bir şair ve düşünür olmadığını, milletinin bir ferdi olarak da önemli zamanlarda çok güzel bir iz bıraktığını görürsünüz. O, bir şair… O bir düşünür ve o bir vatan evladıdır. Vatanın kurtuluşu ve bağımsızlığı uğrunda canlarını feda etmiş Mehmetçiklerin, tüm şehitlerimizin en güçlü sesidir ve bu güçlü ses, hepimizin iliklerine kadar işlemiştir. Çanakkale Şehitlerine şiiri okunduğunda hem şehitlerimizin ruhu yükselir hem de dinleyenlerin, okuyanların yüreğinde tarifsiz bir duygu seli oluşur.
“…
Şüheda gövdesi, bir baksana, dağlar, taşlar…
O rükû olmasa, dünyada eğilmez başlar,
Yaralanmış temiz alnından, uzanmış yatıyor;
Bir hilal uğruna, yâ Rab, ne güneşler batıyor!”
…
Mehmet Akif’in şiirlerinin toplandığı Safahat eserindeki her şiiri okuduğunuzda arka planında birçok toplumsal, evrensel, insani değerin saklı olduğunu görüyorsunuz. Aslında her bir şiiri bir değerler manzumesi adeta... Vatan sevgisi, azimli olma, çalışkanlık, ahlak, eğitim ve daha birçok değere ve kavrama dair değerli bir fikir mesaisinin yapıldığı hissediliyor. O, sadece İstiklal Marşı’mızın şairi değildir ki bu bile tek başına çok anlam ifade eder ama o aynı zamanda bir fikir önderidir. Gençliğe, topluma, insanlığa uzanan bir fikir üretkenliği içindedir. Gerçekçidir ama bir o kadar da duygu yüklüdür. İman, azim, doğruluk ve daha birçok değere sıkı sıkı tutunmuştur. Hakikatin izini sürer kararlılıkla. “Doğruluk” meslek olmuştur onun şiirinde. Şiirin estetiğine uymaz dediğiniz sözcükleri bile dizelerine öyle bir sağlam yerleştirir ki onlar bile zihninize, ezberinize yerleşir.
“Hayır, hayal ile yoktur benim alış verişim;
İnan ki: her ne söylemişsem görüp de söylemişim.
Şudur cihanda benim en beğendiğim meslek:
Sözüm odun gibi olsun; hakikat olsun tek.”
Memleketine, değerlerine, doğruluğa, gençliğe sahip çıkar Akif. Hepsine seslenecek bir duygu ve düşünce dünyası vardır. Batı’yı da tamamen reddetmemiş alınması gerekenlere dikkat çekmiştir. O müspet tarafların neler olduğunu sıralamıştır: “Çalışma, zaman şuuru, aktif insan, ilim, fen ve maarif.” Bir de menfi taraflar vardır Batı’nın: “Sömürgeci Batı, ırk ve din ayrımı yapan Batı, Doğu’nun ıstıraplarına sağır Batı, bölücü Batı.”
“Ah siz o sömürgeciler elinden zavallı Asya’nın neler çektiğini biliyor musunuz? Sömürgeciler tarafından idare olunan hangi memleketin bir şehrine gitseniz iki mahalle görürsünüz ki biri sömürgecilere, diğeri yerlilere aittir…”
Akif’in yüreği güçlü olduğu kadar kalemi ve duruşuyla da farklı bir sanatçı duyarlığına ve derin bir fikir dünyasına sahiptir. Sanatçı yönünün önüne geçer bazen fikir dünyası. Milletinin, İslam dünyasının dertleriyle dertlenir. Gelişmekten, çalışmaktan, her daim umudunu korumaktan yanadır.
“… Gerek şiirlerinde, gerekse Balkan Harbi ile ilgili olarak verdiği vaazlarda üzerinde durduğu en önemli hususlardan biri, hüsran ve ye’s duygularından kaçınılması gerektiğidir. Mehmet Akif, hayatı boyunca daima bu duygulara karşı savaş açmış ve insanlara bu duygulardan kaçmalarını tavsiye etmiştir…” ( Akif’in Şiirlerinde Savaş, Sema Uğurcan)
Kalemiyle, sanatçı duruşuyla memleketine ve değerlerine sahip çıkmıştır Akif. O, şehit kanlarıyla sulanmış vatan toprağına, gençliğine, asla umudunu kesmediği ve her koşulda sığındığı Allah’a ve değerlerine âşıktır. O, güçlü ve derin anlamlı dizelerini bu değerlere adamıştır. Memleketinin iman ve duygu yüklü kalemidir, fikir adamıdır. Değerli şairimiz Mehmet Akif Ersoy’u, vatanına ve bağımsızlığa ömrünü adamış büyük önder Atatürk’ü ve tüm şehitlerimizi saygıyla, rahmetle ve şükranla anıyoruz.
“Değil mi cephemizin sinesinde iman bir;
Sevinme bir, acı bir gaye aynı, vicdan bir;
Değil mi sinede birdir vuran yürek… Yılmaz;
Cihan yıkılsa, emin ol, bu cephe sarsılmaz!”
12 Mart 2021