Kağıtçı Ersin

19.05.2018

 
Vefa bozacısının yan sokağında ki hafif yokuşu yavaş yavaş iniyordu. Üzerinde kirden rengi seçilmeyen, dizlerinin altından düzensizce kesilmiş bir keten pantolon, üstünde pantolonu ile bütünleşmiş tişörtü, ayağında diğer elbiselerine nispeten daha alımlı evvelden beyaz olduğu gözüken spor bir ayakkabı, başında yağlı bir kasket vardı. Her şeye rağmen hayattan kopmadığını gösterircesine kulaklarında kulaklığı takılıydı.
Yolun köşesinde çöp konteynırlarının yanında durdu ve elindeki demir çubukla çöpleri karıştırmaya başladı. İşine yarar bir şey bulamamıştı. Anlaşılan kendisinden bir müddet önce başka bir arkadaşı burayı ziyaret etmişti. El çabukluğu ile arabasını kavradı ve yol güzergâhında işine yarayacak plastik atıkları kollayarak yoluna devam etti.
Adı Ersin’di.. Geçen yıl ilkbahar sonuna doğru gelmişti Nevşehir’den. Köylüsü İrfan anlatmış ikna etmişti. İrfan’ın istanbul’da 3. Yılıydı. Köyden çıktığında onun gibi beş parasız iken çalışmış para biriktirmiş,  geçen güz başında düğün yapmıştı. O da kısmetse birkaç yıla varmaz evlenirdi. Ama her şeyden önce bıkmadan yorulmadan her şeyden önemlisi utanmadan çekinmeden bu işi yapmaya devam etmesi gerekiyordu. Uzunca boylu, sıska, belki de bakımsızlıktan dolayı çirkin sayılacak bir yüzü vardı. Kirli saçlarının uçları kasketinin altından taşmış, iki haftadır traş etmediği sakalları yüzüne daha bir hoyrat manzara vermişti. En çok gözlerini beğeniyordu Ersin, ara sıra bir köşede nefeslenirken çöpten bulduğu cep aynasını çıkarır aynanın küçük ekranından gözlerini seyrederdi. Mavi gözlerini rahmetli annesinden almıştı.
 Mevsim yazdı İstanbul’un bunaltıcı sıcaklığı altında el arabasına taktığı devasa çuvalını plastik atıklarla doldurmak için sabahın ilk ışıkları ile uyanır. Kah yokuş tırmanır, kah inişlerde koşturur,  bütün çöp bidonlarını yoklayarak, karıştırarak nasibini arardı. Zordu tabi.. Ersin onurlu çocuktu. Bugüne kadar kimsenin malında gözü olmamış, kimseye el açmamış, boyun bükmemişti. Gün gelecek herkesin gözü önünde çöplerden atık toplayacağını rüyada görse bu rüyayı herkesten saklar kimseye anlatmazdı. İlk gün temiz elbiseleri ve temiz yüzüyle el arabasına taktığı bembeyaz çuvalı ile işe çıktığında, mahalle arasında bir çöpün içine eğilmiş karıştırırken konteynırın boş tarafına paldır küldür bir çöp poşeti atılmış irkilerek kafasını kaldırdığında çöpü atan genç kızla göz göze gelmişti. Yutkunmuştu, kulaklarına kadar kızarmıştı, bir anda bocalamış kaçarcasına ordan uzaklaşmaya bakarken arkasından genç kızın “Kusura bakmayın. Fark etmedim.” Şeklinde seslenişine belli belirsiz kafasını sallamış. Kendiliğinden bir damla gözyaşının yanaklarından yuvarlandığını hissetmişti. Hemen barakaya dönmüş arabayı teslim etmiş bu işi yapamayacağını İrfan’a anlatmış, başta irfan olmak üzere diğer arkadaşları anlattıkları karşısında kahkalarla gülerek karşılık vermişlerdi. Alışacağını söylemişti İrfan, bir haftaya kalmaz en usta toplayıcılardan olacağını söylemişti. Kendilerinin de benzer durumlar yaşadıklarını söylemişlerdi. Ebeveynlerin çocuklarının yanından geçerken çocuklarını onlardan uzaklaştırdıklarını görmelerini, öğlen yemeği için yemek için girdiği lokantadan garson tarafından çıkarıldığını, toplumda sorunlu, suçlu, tehlikeli, olarak görüldüklerini ama tüm bunlara alıştıklarını anlatmışlardı bir bir.
Alışmıştı Ersin, umurunda değildi insanlar, dışlandığını hissetse de yanlış bir iş yapmadığının farkındaydı. Günde iki kez çuvalını doldurur, depoya teslim ederdi. Akşam olduğunda dört arkadaşı ile birlikte kaldığı bekâr odasında istirahata çekilir. Ordan buradan laflarlar odaya aldıkları küçük ekran televizyondan bir şeylere bakarlardı. 
Ersin arkasında el arabası yokuşu bitirmiş, Küçükpazar’ın dört yol ağzında ki çöpün yanına gelmişti. Arabasını çöpün kenarına iliştirmiş kendisi de çubuğuyla çöpü karıştırırken arkasından birisi “hey kağıtçı” diye seslendiğini duymuştu. Dönüp baktığında kendisi yaşlarında bir genç adam görmüştü. Her halinden varlıklı olduğu anlaşılan bu genç bir eliyle son model beyaz renkli arabasını kilitlerken diğer eliyle gözündeki güneş gözlüğünü kafasına kaldırmış, ağzının kenarında tuttuğu sigarası düştü düşecek bir konumda iken kendisine bakan bu çöp karıştırıcı ile muhatap olduğuna dahi kendisine yediremez bir tavırla “çıkarken dikkat et! Arabaya sürtünme” deyip dönüp gitmiş, az ötede kendisini bekleyen ve tiksinerek kendisini izleyen genç kızla sarmaş dolaş uzaklaşarak dönüp gitmişti. Ersin öyle kalakalmış hiçbir tepki göstermeden bir şeyler aramaya devam etmiş, sonra da itinalı bir şekilde beyaz lüks arabanın yanından kendi ekmek teknesini geçirirken yerde bir cüzdan gözüne ilişmişti. Araba ile kaldırım arasında kalan yerden aldığı bu cüzdanı çevreden hiçbir kimse görmemişti. Hemen köşe tarafta yarı duvarın üzerinde arabanın arkasında cüzdanı kabaca bir yoklamış içinde kendisinin yıllarca çalışıp biriktiremeyeceği miktarda paralar olduğunu görmüştü. Cüzdanın içindeki evraklardan cüzdanın sahibinin az önce kendisi ile konuştuğu gence ait olduğu anlaşılıyordu.
Ersin hemen kararını verdi. Bu cüzdanı sahibine ulaştırması gerekiyordu. Arabasını orada bırakarak gencin gittiği istikamete doğru hızlıca koşmaya başladı. Fazla uzağa gitmiş olamazlardı. Az bir müddet sonra gençlerin yol kenarında bir büfenin önünde durmuş alış veriş yaptıklarını gördü. Ersin birkaç metre ötede durarak genci izlemeye koyuldu. Genç adam alacaklarını almış, parayı ödemek için cebine davranmıştı ki cüzdanının olmadığını fark etmişti. Az evvel o mağrur, kibirli, havaî genç gitmiş yerine telaşlı, zavallı, mağdur genç gelmişti. İşte bu sırada Ersin’in parlayan mavi gözlerini fark etti.  Bu kâğıtçıydı. Değersiz, dışlanmış, gariban kağıtçı.. Bir elinde cüzdanını sallayarak ona doğru yaklaşıyordu.
Ersin hiçbir şey demeden gence doğru yaklaştı ve cüzdanı uzattı. Genç adam tedirgin bir şekilde cüzdanı aldı, yokladı her şey yerli yerindeydi. Ne diyeceğini bilemiyordu. Az önce muhatap bile olmak istemediği bu insan şimdi karşısında insanlık dersi veriyordu. Utanmıştı, kollarını açtı.. Sımsıkı kucakladı. “Özür dilerim kardeş” diyebildi fısıldayarak. Cüzdanına davrandı birkaç banknot çıkarıp uzatmıştı ki, adını bile bilmediği kağıtçının bir anda kalabalığın içine karıştığını gördü. Arkasından seslendi. Kâğıtçı Ersin elini havaya kaldırdı “gerek yok” işareti yaparak git gide uzaklaştı.

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar

Ali Çelebiler

Ali Çelebiler

6 years ago

yaşamak ve hatırlamak pek çok edebi türün malzemesi oluyorlar. Okura ilginç gelen anılardan ziyade gösterilen tepkiler ve hissedilen duygu

Gürsel Gökçen

Gürsel Gökçen

6 years ago

yazıların analiz edilmemesi ve tartışmaya giren de olmayınca bu tür yazılar sanki hep eksik kalıyor

Halil İbrahim

Halil İbrahim

6 years ago

@halilibrahim434 | haklısınız.. eleştiriler olsa daha çok bir şeyler öğrenmiş oluruz.

Seferi (Nurcan Bedir Ören)

Seferi (Nurcan Bedir Ören)

6 years ago

Konuya hakimiyetinizi görebiliyoruz. Akıcı ve sürükleyici bir anlatımınız var. Kişileri dış görünüşleri veya zenginlikleri ile değerlendirmememiz gerektiği ile ilgili de bir önerme sunmaya çalışmışsınız. Hayatın içinden küçük bir kesiti dile getirirken daha çok kahramanın iç dünyasına ayna tutmuşsunuz. Daha güzel yazılar yazacağınızın belirtilerini görebiliyoruz. Başarılar dilerim.

Halil İbrahim

Halil İbrahim

6 years ago

@halilibrahim434 | çok teşekkür ederim hocam.. bu site ile birlikte kendime yeni kazanımlar edinebileceğimi farkettim.. haftanın yazısı seçilmesi büyük onur. ESA ailesine teşekkürler.