KARS-SARIKAMIŞ GEZİSİ(IV
Ne kadar yorgun ne kadar uykusuz olursanız olun, saati kurmuş gibi erkenden kalkıyorsunuz burada.
Kahvaltının ardından Çıldır Gölü'nde piknik yapmaya gideceğiz. Yiyeceklerimizi Şehamettin kardeşim ,diğer dostlarla birlikte ayarlamış. Mangal işi genelde erkeklere ait olduğu için, ufak tefek işler dışında hanımlara iş düşmeyecek sanırım.
Herkes otobüsteki yerini aldı.Gülüş cümbüş Çıldır Gölü'ne geldik. Bizden çok önce gelenler kahvaltılarını yapmış, semaverde kaynayan çayla keyif yapmaya başlamışlardı bile. Uygun yerler bulundu ve yerleştik. Erkekler iş başına geçerken, biz hanımlar da birkaç saatliğine de olsa sultan olmanın keyfini çıkarmak için etrafı keşfe çıktık.
Gölün manzarası harikaydı. Yeşilin maviyle peşrev yaptığı bu yerde ,gel de mutlu olma. Rengârenk çiçekler arasında "dağlar kızı Reyhan "modundaydık.
İnsanın yaşı ne olursa olsun, içinde hiç büyümeyen bir çocuk bekler durur. Bazen uyur, bazen de kudurur. İşte bugün o çocuğu zaptetmek ne mümkün. Kimimiz göle ayaklarını sokup ıslandı, kimimiz kayadan kayaya atlayarak poz verdi. Rengârenk çiçekler arasında anılarımızı mühürlemek için resimler çekildi.
Bu arada gönlü genç delikanlılar mangal hazırlığına başlamışlardı bile. Ateşler yakıldı, semaverdeki odunlar tutuşturuldu.
Şerife kardeşimle birlikte ilk kez gördüğümüz kantaron çiçeklerini toplamak için farkında olmadan bulunduğumuz yerden biraz uzaklaştık. Farklı renkteki çiçekleri görünce bu güzelliği resmedelim dedik. Orada bulunan bir ailenin bizi ilgiyle izlediğini farkettik. Dayanamayıp sordular : "Nereden geldiniz ".Yanlarına gittik. Anadolu insanının olanca samimiyeti ve misafirperverliğiyle çay ikram ettiler. Teşekkür edip istemesek de ısrarlara dayanamayarak oturduk. Geliş gayemizi, şair olduğumuzu söyledik ve şehitlerimiz için yazdığımız şiirleri okuduk. Hepsinin gözleri nemlendi, ağlayanlar oldu. Onlar da dedelerini şehit vermişler Sarıkamış'ta. Çaylarımızı yudumlarken Anadolu insanının Türk töresini yaşattığına şahit olduk. Böyle yüce gönülleri başka milletlerde bulabileceğimizi sanmıyorum. Bizi biz yapan bu değerlere ve kültürümüze yeteri kadar sahip çıkamadığımızı düşünerek üzüldüm.Semaverde demlenen çayın tadı damağımızda ,bu güzel anadolu ailesi kalbimizde, veda ederek ayrıldık.Döndüğümüzde yaşadığımız anları ballandıra ballandıra anlatırken, çaykolik dostlarımızın birer ikişer ailenin yanına giderek, kendilerini davet ettireceklerini hiç düşünmemiştik.
Salatalar yapıldı, etler köfteler pişirildi. Tıka basa doyduk. Akşam yemek yememiz mümkün değildi. Yemekten sonra çimenlerin üzerine oturarak, küçük bir etkinlik yaptık.Şiirler okuduk, türküler söyledik. Vakit ışık hızıyla yarışıyor gibiydi.Toparlandık ve akşama Kars Kalesi'ni fehetmek üzere yola koyulduk.
Öğretmenevinde bir saatlik dinlenmeden sonra, yürüyerek Kars Kalesi'ne doğru yola revan olduk . En arkada Nurcan kardeşimle birlikte sohbet ederek, âheste âheste yürürken ,Nurcan kardeşim birden durdu. "Aaa !Azerbeycan bayrağı, birlikte mutlaka bir resim çekilmeliyim "dedi .Türk bayrağına ve Türki cumhuriyetlerinin bayraklarına karşı hepimizin hassasiyeti var .Ama Nurcan kardeşim gurbette olduğu için onun duyguları daha yoğun daha bir hassas. Bu bayrağın önünden kaç kişi geçti bilmiyorum ama, bayrağı gördüklerinden bile emin değilim. Kardeşim ister de ben çekmez miyim. Alacakaranlıkta birkaç poz çektim. İnşallah güzel çıkmıştır.
Kaleye 15-20 dakikada çıkılıyormuş. Fakat bizim çıkmamız yarım saati buldu.
Kars Kalesi Selçuklu döneminde yapılmış. Tahminen 900 yıllık bir yapı. Üç büyük kapısı bulunan kalenin içinde bir de Celal Baba Türbesi bulunuyor. Kaleden şehrin manzarası muhteşem görünüyor. Sanki gökyüzündeki yıldızları toplayıp şehirin üzerine serpmişler gibi hertaraf ışıl ışıl .Burada canlı müzik yapan bir mekan vâr. İçeri geçtik.Hep birlikte oturalım diye masaları birleştirdiler. Bazı dostlarımız yorgun olduklarından kaleye çıkmayıp dinlemeyi tercih ettiler. Sanırım 20 -22 kişi vardık. Masalarımıza çaydanlıklarla çaylarımız ,çerezlerimiz geldi. Solist kızımızın sesi gümbür gümbür kalenin burçlarında yankılanırken, dostların muhabbeti çayın demiyle yarışıyor gibiydi.
Kars'ta olursun da hiç azeri türküleri dinlenmez mi? En sevdiğimiz türkülerle yüreklerimiz Karadeniz dalgaları gibi kabardı, coşkumuz Azerbeycan'a, Kafkasya'ya kadar uzandı.
Hep birlikte;
Dağlara çem düşende
Bülbüle gam düşende
Ruhum bedenden oynar
Yadıma sen düşende
Bu gala daşlı gala
Cıngıllı daşlı gala
Korkaram yar geç gele
Gözlerim yaşlı gala
türküsünü söyledik. Devam etti türküler,
Ay Saçı Burma
Uzakta Durma
Gel Ay Sevgilim
Boynunu Burma
Bağda Duman Yeri Var
Kaşta Keman Yeri Var
Yarim Menden İncimiş
Dinip Danışmayır
Duman Yeri Var
Müziğe dayanamayan başkanımızın Kars'lı güzel eşi Sibel kardeşim sahneye çıkmıştı bile. Zarif el ve ayak hareketleriyle bakışları kendine çekmişti. Müziğe dayanamayan biri daha vardı, eşim Aydın. O da çerkezdi ve müzikler hemen hemen aynıydı.Abi kardeş müziğin ritmine kaptırdılar kendilerini. Daha sonra değerli başkanımız da katıldı aralarına.
Halay Anadolu'muzun vazgeçilmez oyunudur. Genç ,ihtiyar, çoluk çocuk bilmeyen yoktur. Türküler bitip halay havaları çalmaya başlayınca, o ana kadar sessiz sedasız oturan dostlarımız el ele tutuşarak, sevginin, kardeşliğin, birliğin mesajını verircesine coşkuyla halay çektiler. Hatta öylesine coştular ki İlhami beyle eşim Aydın bey, bu ritmi Elazığ halk oyunlarına uyarlayarak mini bir gösteri bile yaptılar. Ve haklı olarak solist kızımızın sitemiyle karşılaştık. "Şimdiye kadar neredeydiniz? Niye oturdunuz? Yarın akşam da bekliyoruz. " dedi .Ama, artık oynayacak yarınımız yoktu. Sabah 8 de yolcuyduk.
Saat 11 olmuştu .Biz hesabın getirilmesini beklerken,Nurcan kardeşim sessizce kalkıp bütün masaların hesabınıödemiş ve bizleri mahçup etmişti.Gani gönüllü kardeşime teşekkür ederek kalktık.Çünkü bu çıkışın bir de inişi vardı. Yarım saatte çıktığımız yolu 15 dakikada inmiştik. Pikniğin ve gecenin yorgunluğu çökmüştü üzerimize. Sabah 7 de kahvaltıda buluşmak üzere iyi geceler dileyerek odalarımıza çıktık.