Üç şerit gidiş, üç şerit geliş... Sabah... Kent merkezine giden yön sıkışık... Biz şehir dışına doğru ilerliyoruz ve trafik nispeten akışkan... Orta şeritteyim. Radyoyu açmış, sanat müziği dinliyorum. Akşamdan yağan yağmurun serinliği var havada. Camı aralamışım. Kasım ayının ortası... İzmir, hâlâ kışa uzak. Mustafa Kemal Sahil Bulvarı’nın deniz tarafındayız. Uzunca, sedan beyaz bir otomobil, solumuzdan aracımızı sıyırıp geçti. Ne oluyor demeye kalmadı, makasa girdi. İki araba sonra, orta şeritten sağa kırdı direksiyonu... En sağdan da yine orta şeride, orta şeritten de en sol şeride... İşte, ne olduysa sol şeritte oldu! İki araç arasına mı giremedi; yoksa hızını ayarlayamayıp önündeki araca mı çarptı? Geliş-gidiş yolunu ayıran yüksek beton koruganların üzerinde başladı taklalar atmaya. Kaç kez döndüyse döndü; karşı yöne savrulup tavanı üstüne düştü, kaldı. Can havliyle bir kişi, sonra bir kişi daha fırladı, her iki yan camdan. Yavaşlayanlar, duranlar oldu. Kimisi yardıma ihtiyaç olabilir diye, kimisi de merakından... Araçtan çıkanlar, sanırım birkaç sıyrıkla kurtuldular kazadan. Şansları varmış! Daha vahim sonuçlar doğurabilirdi, sürücü hatası.
Olup biteni tartıya koydum, anlamaya çalıştım:
“Bir insan, durduk yere niye riske atar hayatını, hayatları?”
Köpürtülmüş bir benlik duygusunun hezeyanı değil mi, bu davranış? Üstelik kime ne getirisi var, böyle bir gösterinin? Yarış pistinde bile, yarış koşulları hazırlanmadan, alan denetlenmeden riske sokulmaz pilotlar. Öyleyse, bu nasıl bir kendini bilmezliktir? Sizin ustalığınızı tartışan mı oldu?
Niye yazıyorum bunları, peki?
Yaşadıklarımızdan, gördüklerimizden dersler çıkarmalıyız. Öncelikle bu!
Yaya, sürücü hiç fark etmez. Hareket halindeyseniz, bunun bütün kurallarına ve mantığına uyacaksınız. Kent içi ve şehirlerarası yollardaki pek çok ölümcül kazanın en temel nedeni başka nedir? Başta dikkatsizlik olmak üzere, kurallarla belirlenmiş hız ve sürüş tahdidine uymamak değil mi? Hızımızı radar, trafik polisi, ceza yerim korkusu değil; irademiz ve vicdanımız belirlemiyorsa, yani “inzibat” içimizde kurulmuyorsa; “sokma akıl” ve “çakma ahlâk” ile nereye kadar yol alınır?
Şu halde, herkes hakkını, hukukunu; haddini, hududunu iyi bilecek. Sadece kendinin değil; en az kendininki kadar değer verecek başkasının hak ve hukukuna. Bunun kişilerin akıl ve vicdanlarına yerleştirileceği yerler ise, öncelikle aile ve okul... Okullarda “dostlar alışverişte görsün” anlayışıyla trafik bilgisi eğitimi bir haftaya sıkıştırılıyorsa, anne ve babalar çocuklarına doğru örnek olamıyorsa, ne yapsak önüne geçemeyiz “göz göre göre” gelen kazaların. Çünkü “Kaza, geliyorum der!” çoğu zaman, ne yazık ki!