14.07.2019
ROMANIN YAZIMI BASIMI KONUSU TÜRÜ VB HAKKINDA
Kel Kantocu, veya diğer yaygın adı ile “ Kel Şarkıcı “ İngilizce “ La Cantatrice Chauve” Fransızca “ Bald Soprano” veya “Bald Prima Donna “ Eugene IONESCO tarafından yazılmış olan absürt bir tiyatro oyunudur. Eugene IONESCO’nun yazdığı ilk oyun olan bu eser absürt tiyatronun da en çok tanınan birkaç eserinden birisi olmaktadır.
1909 yılında Rumen bir baba ve Fransız bir annenin oğlu olarak dünyaya gelen Eugen Ionescu, Samuel Beckett’le birlikte Absürd Tiyatro’nun babası kabul edilen ve otuzdan fazla oyun yazan bir yazardır. [1]Kel Kantocu yazarın Gergedan adlı oyunu ile birlikte ilk ve en çok bilinen oyunlarından biridir.
Kel Şarkıcı, yazarı tarafından “anti- oyun” olarak nitelendirilmiş ve ilk kez de Mayıs 1950’de Paris’te Theatre des Noctambules’te sahnelenmiş, fakat günlerce seyirci bekleyen oyun, hemen hiçbir ilgi ile karşılanmadığından gösterimden kaldırılmıştır.
Ionesco , Kel Şarkıcı adlı oyununu “dilin tragedyası” olarak nitelemiş, gerçekliğin anlamsızlığını, iletişimsizliğin imkansızlığını, geçerli sanılan kural ve amaçların hiçliğini, boşuna bekleyişlerden kaynaklanan umutsuzlukları dile getirmeye çalışmış; . Rasyonalizm ile alay eden varoluşçu bir oyun ortaya koymuştur.
Kel Kantocu, gerçek manada tam bir Absürd tiyatro örneğidir. Varoluşculuk ve sürrealist akımlarının örneği olan bu oyun, İkinci Dünya Savaşı’nı n acımasız vahşetlerine şahit olup, tüm yakınlarını kaybeden, bombalar altında ve yıkıntılar arasında hayat savaşını görüp geçiren, umutlarını yitiren “ Tanrı’nın yardıma gelmediğine şahit olan “din, ahlak, devlet, yardımlaşma, iletişim gibi insani olan her şeye karşı inanç ve umutlarını yitiren kuşakların ortaya attıkları sanat akımları olmuş, bu oyunda bu kuşakların halet-i ruhiyelerini ifade eden bir eser olarak doğmuştur.
Absürd Tiyatro örneği olan bu oyun, bilinen oyun kuralları hiçe sayılmış, siyasi, dini tüm kuralların saçmalığı vurgulanmış, devlet ve toplumsal düzenlerin anlamsızlığı, mantık ve gerçekliğin geçersizliği ortaya konulmak istenmiştir. Tiyatronun geleneksel ve yerleşik tüm kuralları ile alay ederek, olay düzeni, sahne, perde, olgu, kişi, oyun konusu ve mantıksal bağlamların tümünü reddeden bu oyunda tüm bu olgular hiçe sayılmış; “Sahne, perde düzeni, giriş-çıkışlar; serim, düğüm, çözüm bölümleri umursanmamıştır. Oyundaki Smith ve Martinler aile bağlarını yitirmiş, sevgi ve duygu bağları olmayan, yana yana yaşayan anlamsız bireylerdir.
Bilimde boş ve saçma gören varoluşçular, bilimi insanlık için bir umut olarak görmekten ziyade insanlığı yok edecek bir öcü olarak görmüş, hayal ve umut gibi kavramlar ile de hep alay etmişlerdir. Bu nedenle absürt tiyatro II. Dünya savaşını yaşamış insanların içine düştüğü karamsarlığın ve hayatın kendisi ile yaşamın tüm kural ve kaidelerinin anlamsızlığını ortaya koyan “karanlık bir komedinin tiyatrosu olmuştur. Bu oyun “hiçbir ideoloji ve toplumsal düzen insanı yaşamanın, var olmanın acısından, ölüm korkusundan ve mutlak olana duyduğu ihtiyaçtan kurtaramaz.” Şeklinde düşünen Ionesco’nun fikirlerini sahneleyen bir oyun olmaktadır.
Kişiler:
BAY SMITH
BAYAN SMITH
HiZMETÇi MARY
BAY MARTIN
BAYAN MARTIN
ÎTFAlYE ŞEFl.
KONU
Kel Kantocu, başı, sonu, anlamı, kuralları ve sınırları olmayan tek düze bir hayatın anlamsızlığını ortaya koymaya çalışan , konusu ve ana fikrîde bulunmayan , başı ve sonu da belirsiz bir oyundur.
En bariz konusu ise iki burjuvadan oluşan çiftin iletişimsizliği, boş ve anlamsız gündelik hayatları, anlamsız konuşma, sesler ve tavırlardan ibaret hiçlik ile eşdeğer varoluşlarıdır. Oyun “ çağımız insanının sevgi ve ilgiden nasıl yoksun olduğunu, o derin umutsuzluğunu“ dile getirmek maksatlı yazılmıştır.
ÖZET
Kel Kantocu adlı oyunda bariz bir vaka veya olaylar silsilesi de bulunmaz. En bariz seçilecek olay dizisi ise zengin ve eğitimli iki evli çiftin bir birleri ile alakasız, ilgisiz, iletişimsiz yaşantısıdır.
Kadın ve erkekten oluşan iki burjuva sıradan ve anlamsız bir hayat yaşamaktadır. Bu iki çiftin veya bu çiftin yakınlarına gelip giden belli bir karakter de yoktur. Mantıksal bir akışın ve bağlamın olmadığı oyunda olayları izah eden konuşmalar, açıklayıcı veya yönlendirici ibareler de bulunmaz. Kişilerin konuştukları dil manasız parçalar, bölünmüş sloganlar, klişe laflar ve basmakalıp sözlerden ibarettir.
Martin çifti aynı trende tesadüfen bulunan iki kişi gibidir. Aynı semtte, aynı evde hatta aynı yatakta yaşamaktadır. Mr. Ve Mrs. Martin Manchester’da yaşadıklarını, Londra’ya geldiklerini, aynı trende, aynı kompartımanda yolculuk yatıklarını anımsarlar. Martinler Londra’da Bromfield’de 19 numarada beşinci kat, sekiz numarada kalmaktadır. İkisinin de bunları sonradan hatırladıkları ortaya çıkar.
“ BAY SMITH. (Dilini- şaplatır.)
BAYAN SMITH. Ama biraz tuzluydu çorba. Senden de tuzluydu. Ha,ha,ha. Pırasası fazlaydı, soğanı da az konulmuştu. Mary'e turp tohumu katmasını söylemediğime pişmanım. Bir dahasefere inşallah.
BAY SMITH. (Okumaya devam, ederek dilini şaplatır.)
BAYAN SMITH. Küçük oğlumuz bira içmek istedi; içmeye bayılıyor. Sana çekmiş. Masada,dikkat ettin mi, şişeye nasıl bakıyordu? Amaben bardağına sürahiden su doldurdum. Susamıştı, içti. Helen bana çekmiş, idare etmesini biliyor. Sonra tutumlu; piyano da çalıyor.O hiç ingiliz birası içmeyi sevmez. Sadece muhallebi yiyip süt içen küçük kızımıza benziyor, iki yaşında olduğu besbelli. Adı Peggy.
Fasulye pastası fevkalâdeydi. Tatlıyla beraber ufak birer kadeh Avusturya şarabı içmek pek güzel olacaktı ama çocukları oburluğa alıştırmak istemediğimden şişeyi masaya getirmedim. Kendilerini tutmayı bilmeleri gerek.
BAY SMITH. (Okumaya devam ederek dilini şaplatır.)”
Bay ve Bayan Martın havadan sudan nerede oturdukları, kaç çocukları olduğu gibi sıradan konular üzerinde konuşurken, birdenbire karı koca olduklarını fark eder. Hatta hayretler içinde aynı çocukların anne babası olduklarını böylece fark ederler.
Smith ve Martinler, bu dünyanın kendi varlığının bilincinde olmayan çoğu zaman konuşmayan tuhaf sesler çıkaran insanlardır. Oyuna dahil olup girip çıkan kişiler de saçma sapan konuşurlar. Diyaloglar ve verilen cevapların mantıksal bağlamları da bulunmaz. Hizmetçi Mary’nin ve İtfaiye Şefi’nin anlattığı anlamsız hikâyeleri alkışlarla karşılanır.
“Köpekle İnek – Olmuş Bir Masal. Bir gün başka bir köpek, başka bir ineğe sordu: Niçin boynuzunu yutmadın? Özür dilerim, dedi köpek, hiç fil olduğumu düşünmemiştim de ondan.”(İtfaiye Şefi’nin anlatığı hikaye! s.35)
Oyunda zaman belirsiz veya tersine doğru gidip gelen bir zamandır. Hayat aynı sıkıcılıkta yüzlerce yıldır gidip gelen geri de başa dönen bir zamandır. Kahramanlar sıkıntıdan patlamakta acayip sesler çıkarmaktadırlar. Oyuna adını veren Kel Şarkıcı’dan bir kere söz edilir ama oyunda Kel Şarkıcı Kel Kantocu da yoktur.
İtfaiye şefi ise hikâyeler anlatmakta ve ideallerini savunmaktadır. Ama bunlar da mantıksız anlamsız ve çözümsüzdür.
“İTFAİYE ŞEFl. Sevişen kardeşinin papaz olan dayısının birlikte Kanada'ya kaçtığı yaşlı kadının yengesinin babası bir kış günü herkes gibi nezle olmuştu.
BAYAN SMITH. Ne tuhaf bir tarihçeleri varmış. Başkası söyleseydi inanmazdım.
BAY MARTIN. Bir insan nezle olduğu zaman burnunun akmasına izin vermeli.”
“Bütün bunlar çok dokunaklı... ama benim dünya görüşüm bunlar. Benim rüyam. Benim amacım.
Şimdi de bunlar bana gitmem gerektiğini hatırlatıyor. Siz zamanı bilmiyorsunuz; üç çeyrek, altı dakika
sonra şehrin öteki ucunda bir yangın olacak. Onun için acele etmeliyim.
Hem de küçük, önemsiz bir yangın olduğu halde “
Mary olanların farkında olan eylemsiz bir kimliktir.
Oyundaki karakterlerin konuşmaları kalıp tekrarlardan ve acayip seslerden oluşmaktadır.
KAYNAKÇA
[1] https://edebiyatvesanatakademisi.com/post/eugen-ionescu-gergedan-inceleme-ozet/84888
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın