Kesik Bıyık Konusu Özeti Metni Ömer Seyfettin

01.11.2019

 
 
Kesik Bıyık  Ömer Seyfettin
 
 Kesik Bıyık adlı öykü   Ömer Seyfettin'in ilk  kez Aralık 1918’de  Diken,dergisinde yayımlanmış olan bir öyküsüdür.
 
Ömer SEYFETTİN’in Diyet Kütük Efruz Bey Vire , Büyücü, Forsa , Teselli Başını Vermeyen Şehit Yalnız Efe Ferman Fon Sadriştayn’ın Oğlu  , Kurumuş Ağaçlar , öyküleri tarih, kahramanlık, milli şuur kazandırma, konulu öyküleri olurken Perili KöşkBahar ve Kelebekler Kesik Bıyık  Tos,  Aşk Dalgası  Balkon  Aşk ve Ayak Parmakları , Fon Sadriştayn’ın Karısı , Havyar Elma   Niçin Zengin Olmamış ,gibi öyküleri ise sosyal fayda amaçlı öyküleri olmaktadır.
 
Ömer Seyfettin  ( Balıkesir/Gönen 11 Mart 1884 den 6 Mart 1920 )  Türk edebiyatında hikâyeciliği meslek edinen, hikâyeciliği sevdiren, ilk ve önemli öykücümüzdür.
 
Ömer Seyfettin kısacık hayatı boyunca 160 'a yakın  öykü yazmış öykülerinde tarih, kahramanlık, vatan ve millet sevgisini işleyen öykülerin yanında,  çocukluk günleri sosyal hayat,  batıl itikatlara inanmanın saçmalığı gibi sosyal konularda da öyküler yazmıştır.
 
Ömer Seyfettin bu öyküsünde modaya uymak, ön yargı ve kuşak çatışmaları konularına değinilmiş, modaya uyarak arkadaşlarına özenerek bıyığını kesen ve bıyığını kestiği için toplumun farklı katmanlarından ve kuşaklarından farklı tepkiler alan bir gencin yaşadıkları üzerinden işlemiştir.
 
Tarih ve kahramanlık konulu olan Osmanlı tarihinin parlak dönemlerini anlatan öykülerinde kahramanlarını ideal tipler olarak aktaran yazar diğer tür öykülerinde ise sıradan basit insanları da anlatmıştır.
 
Yazarın bu öyküsünü çocukluk ve gençlik yıllarındaki anılarına dayanan öyküleri arasında görmek gerekir. Ömer Seyfettin’in  Kaşağı , Falaka, İlk Cinayet  ve Ant adlı öyküleri bu tip öyküleri olmaktadır. 
 
Öykünün Konusu
 
Modaya uyarak bıyıklarını kestiren bir gencin başına gelenler, annesinin babasının onu farmason, gençlerin ise adama benzetmesi imamın ise sünnete uyduğu için takdir etmesi  vaka dizisi üzerinden, toplumdaki kuşak çatışmaları ve önyargı konusuna değinilmiştir.
 
Kesik Bıyık Öyküsünün Tam Metni 
 
Darwin denilen adamın sözüne inanmalı. Evet. İnsanlar mutlaka maymundan türemişler! Çünkü işte neyi görsek hemen taklit ediyoruz; oturmayı, kalkmayı, içmeyi, yürümeyi, hâsılı hâsılı her şeyi…
Ne kadar adamlar vardır ki hiç ihtiyaç yokken «monokl» dediğimiz tek gözlükleri takarlar. Çünkü terzide seyrettikleri moda albümlerindeki resimler tek sözlüklüdür.
Neyse… Lâfı uzatmayalım. Ben de taklitçinin birisiyim. Her modayı yaparım. Altı yedi sene evvel, gördüm ki herkes bıyıklarını Amerikanvari kesiyor, benim de hemen kestirdiğimi tabiî tahmin edersiniz. Ah, evet ben de kestirdim; hakikaten, Darwin’in istediği gibi, ecdadıma benzedim.
Fakat ilk zamanlar o kadar utandım ki, size tarif edemem. Hele ilk gün bir arkadaşa rast gelmeyeyim diye arka sokaklardan eve geldim. Kapıyı açan evlâtlık beni bu halde görünce dehşetli bir nâra attı. Kurt görmüş bir kısrak heyecanıyla, haykıra haykıra kaçtı. Ben kapıyı iterek yukarı çıktım. Hınzır, kız, kim bilir anneme neler söylemiş. Odama annem geldi. Ben, dişlerim ağrıyormuş gibi ağzımı tutuyor, bıyıklarımı göstermiyordum.
– Ah hain, alçak! Artık benim evlâdım değilsin! Dedi.
Hıçkıra hıçkıra ağlıyordu. Zavallı kansız elleri titriyor, yüreğinin şiddetli çarpmasından derin derin geğirmeler göğsünü, başım sarsıyor­du.
– Niçin anneciğim? Dedim.
– Niçin mi? diye inledi, hani bıyıkların?
– Bıyıklarımı kesmekle niçin alçak, niçin hain olayım? Annem daha beter ağlamağa, daha beter geğirmeğe başladı:
– Beni anlamaz mı sanıyorsun? Dedi. Bıyıklarını farmasonlar keserlermiş. Demek sen de farmasonmuşsun! Verdiğim süt sana haram olsun! Ah, demek sen de farmasonmuşsun da bizim haberimiz yokmuş!..
Ben her ne kadar bu rezaleti sırf taklitçilik yüzünden, hem âdeta haberim olmadan yaptığımı anlatmağa kalktımsa da hiç para etmedi. Annem daha beter ağladı. Lâflarıma inanmıyordu. Dizlerim döverek:
– Seni doğuracağıma keşke taşları doğuraydım!. diye çırpmıyordu.
Tam bu esnada babam gelmez mi? Evlâtlık kız bıyıklarımın halini ona da yetiştirmiş. Aralık kalan kapıdan onu kalın bastonuyla beraber yukarı çıkmış görünce titredim. Korkmadım desem yalan söylemiş olu­rum. Mahvolduğumu anladım. Babam hızla içeri girdi. Ben hâlâ ellerim­le bıyıklarımı kapalı tutuyordum. Bastonunu havada savurarak:
– Aç bakayım ellerini!
Diye bağırdı. Artık iş çatallaşmıştı. Hemen bir yalan uydurdum:
– Babacığım, bugün sigaramı yakarken kazara bıyığımın bir tarafını tutuşturdum… Onun için kestirdim. Ama bizim ihtiyarda hacı gözü yoktu:
– Sen bana dolma yutturamazsın, dedi, demek ki sokakları dolduran züppelerin hepsinin bıyıkları kibritle mi yandı?
Sustum. Cevap vermedim.
Babam açtı ağzını yumdu gözünü…
Babamın hiddeti karşısında ne yapacağımı şaşırıyor, “bıyıklarımı keseceğime keşke kafamı keseydim!”diye içimi çekiyordum. Babam son sözünü söyledi: Beni reddetti, evden kovdu.
– Hemen çık! Bir daha sakın buraya geleyim, deme… Çünkü artık bıyıkların çıksa bile namusun yerine gelmez…
Ne yapalım? Çarnaçar çıktım. Gidecek yerim yoktu. Aklıma Topkapı’da bir arkadaşım geldi. “Bari gidip ona misafir olayım” dedim.
Tramvay yoluna doğru yürüdüm. Köşe başında bizim sporcu arkadaşları gördüm. Bana gözleri ilişince:
– Bonjur, bonjur! Diye haykırıştılar, işte şimdi adama benzedin… Neydi o pala bıyıklar? Mezardan kalkmış bir yeniçeri ağası gibi!..
Ne cevap, ne selâm verdim. Yürüdüm. Annemin, babamın ayrı ayrı manalar verdiği felâketimi bu beyler çok muvafık, çok hoş buluyorlardı.
Topkapı tramvayına bindim. İçerisi tenha idi. Kabahatli gibi bir tarafa iliştim. Geldi, yanıma abani sarıklı, kır sakallı bir hoca efendi oturdu. Biletimi aldım. Ara sıra dışarı bakıyordum. Gözüm hoca efendiye kaçtı. Dikkat ettim. Dik dik bana bakıyor… Yüreğim hop etti. “Sakın bu da bıyıklarım için küfrüme hükmetmesin” diyordum. Gittikçe yüreğimin çarpması ziyadeleşti. Kalkmak, dışarı çıkmak istedim. Hazırlanıyordum. Hoca efendi gülümsedi:
– Eksik olmayınız oğlum! Yar olunuz! Dedi. Heyecanıma şimdi hayret de karışmıştı:
– Niçin efendim? Diye sordum.
– Sizin gibi şık gençleri sünnetli görmek, bizim için ne büyük bir iftihardır, dedi.
Hoca güldü:
– İşte bıyıklarınızı kestirmişsiniz ya oğlum, dedi, bu sünnet-i şerif değil midir?
                                                                                                                      (Ömer Seyfettin)

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar