Kesret
Osmanlıca yazılışı: كثرت Kesret
Kesret kelimesinin sözlüklerdeki anlamları: Çokluk, çok olma durumu, bolluk, ziyadelik şeklindedir. . Tasavvufta vahdet’in zıddı olarak bilinir.
Kesret varlıkların kendiliğinden var olduklarını ve her varlığın ayrı ayrı ve müstakil varlıklar olduğunu kabul etmektir. Tasavvufu anlayışa göre Tevhidin özüne varamayanlar âlemdeki varlıkları birbirinden farklı şeyler olarak görürler, sayısız yıldız, trilyonlarca kum, beş parmak gibi . Tüm varlıkların varlığını Tanrı varlığında görmek ise vahdettir. Âlemdeki tüm varlıklar birden gelir bire gider. Âlemdeki tüm varlıkların aslı esası birdir. Görünen, sayılan, elle tutulan her şey yaratanın tecellisidir.
Kesret-i alem senin hep birliğini andırır
Sun-i asarın senin ol ululuğun andırır
Tasavvufçuların vahdet inancına göre görünen tüm varlık eşya nesne vb nin aslı birdir. Hepsi de Allah’ın yeryüzündeki görüntüsüdür. Bir ağaç nasıl ki dalları yaprakları gövdesi gibi ayrı yarı gözüktüğü halde bir ağacın tüm nüvesi meyvesindeki çekirdekte toplanıyorsa, tıpkı bu örnekte olduğu gibi ayrı ayrı, farklı farklı görünen her şeyin aslı yaratandır. “Sayısız rızıklar, Rezzak isminin birer tecellisi olmada birleşirler. Bütün hayatlar da Muhyi isminin tecellisi olmada vahdete ererler. Bütün mahlûkatın tek bir Halık’ı, bütün mülk âleminin tek bir Maliki olduğuna inanan insanlar kesretten vahdete ermişlerdir.”
“Tasavvuf düşüncesinde birlik esas, çokluk izâfîdir. Var diyebileceğimiz, yok olma ihtimali hiç düşünemeyecek yegâne varlık Hak Teâlâ’dir. Kesret âlemine baktığımızda, her şey aslında Hak’tan geldiğini, Hakk’a ait olduğunu ve Hakk’a işaret ettiğini göstermektedir”
Tasavvufa göre kesret - çok -sanılan her şeyin aslı bire inmektedir. Üstelik de her kesreti oluşturan çoğulların her biri de bir diğerinden farklıdır. Hiçbir insan tıpa tıp diğerinin aynısı olmadığı gibi hiçbir yağmur, kar, kum… tanesi de bir diğerine benzemez. “Hakk’ın nihayetsiz olan eserleri de, kendi ululuğuna ve yüceliğine yakışır bir halde zuhur ederek, her bir tecellisinde zat-ı tekliğini ilan eder. Bu itibarla hiç bir yaratılan diğerinin aynı olmaz. Her bir yaratılış kendi tekliğiyle açığa çıkar. “
“ Denizin vahdeti, dalgaların kesreti gibidir. Dalgalar göze çok görünüyorsa da aslında denizden bir parça olup ondan ayrı düşünülemez. Böylece kesret nazarı ve itibarî olur. Âlem-i kesret, bu dünya âlemidir.”[1]
Alıntılar ile de ifade etmeye çalıştığımız gibi her varlık, eşya ve nesnenin diğer nesnelerden ayrı, farklı, zıt olduğunu kabul etmek kesrettir. Hâlbuki yaratılan her şeyin aslının Yaratanın yeryüzündeki görüntü parçaları, hepsinin Yaratanın bedeni olarak görmek ise vahdettir. Dalgaların deniz, ağacın her parçasının aslında meyvesindeki tohum olduğunu bilmek gibidir.
Tasavvufa göre yaratan kendi zatını görmeyi dilemiş ve “ kün “ ol diyerek âlemi yaratmıştır. Buna göre âlemde gözüken her şey tıpkı bir aynadaki görüntü gibi yaratanın görüntüsüdür. Çok farklı ve zıt gibi gözüken her nesne, bu nedenle birden gelir bire doğru gider. Vahdet düşüncesi doğaya " canlı- cansız gözüken her şeyin tanrısal özün görünüşü " olarak bakmaktadır. Ayrı ayrı ve çok gözüken dalgaların aslında tek bir deniz, âlemde gözüken her nesnenin "Bir "olan Yaratanın yeryüzündeki görüntüsü olduğunu bilerek görmek gibidir.
Tasavvuftaki bu düşüncelerin kökeni Panteist düşüncelerden gelmektedir. Panteist düşünceye göre ise “ Tanrı doğanın kendisidir.”
Tuttu vahdet vechine kesret sıfatın Hak nikab
Künh-i Zat-ı vahdete etmez sıfatı feth-i bab Seyrani ( Everekli )
Saltanat sedd-i reh-i gâile-i kesretdir
Pây-ı taht-ı urefâ dâ’ire-i vahdetdir Haşmet
Gelürse kesret-i nezzareden hicab sana
O demde surh-ı ruyun yeter nikab sana Niyazi Mısrî
Kesret-i vahdetten ey dil ayn-ı vahdettir garaz
Kalbi tatlıîr etmeden yeııbû-ı hikmetdir garaz Bursalı İsmail Hakkı
Kesret-i alem senin hep birliğini andırır
Sun-i asarın senin ol ululuğun andırır Fehmi Efendi
KAYNAKÇA
[1] İskender Pala, Ansiklopedik Divan Edebiyatı Sözlüğü, s.