Keten Mehtap ve Âşık İlişkisi
Keten, İlk çağlardan beri, pamuk ve yün ile birlikte dokumacılıkta kullanılan hammaddelerden biridir. Özelliklerinden dolayı “doğal bir elyaf” olarak kabul edilen keten; dayanıklı olması, esnememesi, toz çekmeyen, güneşte solmayan soğuk ve sıcak geçirmeyen, bir kumaş olarak eskiden beri bir hayli değer görmüştür.
İlkçağ metinlerinde keten kumaş üretiminin Tanrılar tarafından öğretildiğine inanmışlar, örneğin, Mısırlılar, keten dokumacılığını Tanrı “ İsis’in”, Asurlular ise kraliçeleri Semiramis’in öğrettiğini düşünmüşlerdir.
Keten kumaşı, eski dilde kettan da denilen keten bitkisinin saplarından yapılan bir kumaş olan yapılan bir kumaştır. Keten liflerini, yapışık olduğu diğer dokulardan ayırt etmek için ketenin nemli çimenler üzerinde çürümeye bırakılması, nem etkisi ile üreyen mikroorganizmaların lif demetlerini ve odunsu hücreleri birbirinden ayırması ile elde edilen liflerden üretilir. “ Eski devrilerde keten kumaşı beyazlatmak için yıkayıp çimenlerin üzerine sererler, bir gece bu şekilde bırakarak, havanın ve çimenlerin etkisi ile ketenli kumaşları beyazlatırlarmış” [1]
Yeşil- nemli- çimenlerin ketenin liflerini neden ayırdığını, çimenler üzerine serilen keten kumaşlarının neden beyazladığını açıklayamayan eski devrin insanları bu hadisenin mehtabın ketenler üzerinde bıraktığı tesir olarak izah etmişlerdir.
Divan şiirinde mehtabın keten liflerini ayırma, çimene serilen ketenlere nüfuz ederek keten kumaşı beyazlatma meselesi hayli işlenmiş bir konudur. Örneğin bu hadise: geceleyin mehtabın nuruna gark olmak, uykuda iken ketenin mehtabın nuru ile ağardığı gibi hidayete ermek, aşığın sinesini mehtabın buru ile aydınlanan bir ketene benzetmek, mehtabın ketenin mizacını değiştirdiği gibi mizacı değişen aşığı ifade etmek, yeten gibi geceleri derin uykuya yatanların hakikat nuru ile aydınlanacağını tasavvur etmek vb şekillerinde karşımıza çıkmaktadır.
Mehtabın keteni ağartması ve ketene tesir etmesi ile ilgili birçok benzetme yapılmış ve hayaller de kurulmuştur. Mehtap ve Ay, divan şiirinde sevgilinin sembolü olduğuna göre sakalın ağarması, gönlün ve bağrın parça parça olması, mehtabın ketene ettiği tesire benzetilmiştir.
Tâb-ı aşkı çürütüp bağrımı mânend-i ketan
Çâk çâk olduğuma âh o mehdir bais Pertev Paşa [2]
Aşkının mehtabı bağrımı keten gibi çürüttü Böyle parça parça olmama sebep o ay yüzlüdür.
Dil-i Vehbi olur fersude görse sine-i yâri
Ketân-ı nâ- tuvâne dûrdan te’sir eder mehtâb Sünbüzade Vehbi
Yârin sinesin görse Vehbi’nin gönlü ( ketenin gece yıprandığı gibi ) yıpranır. Çünkü mehtap, ketene uzaktan bile tesir eder.
Hep kıldı ketân-ı gamı fersude Münifâ
Tâbân olalı sinede mehtâb-ı tevekkül Antakyalı Münif
Münif’in gönlü tevekkül mehtabının ışığında ketenin çektiği gam gibi ( ketenin geceleri mehtab ile ağardığı ve liflerine ayrılıp parçalandığı gibi) gam çekip parça parça oldu.
Sad-pâre etse lihyeni târ-ı kettân gibi
Ol mâh’tan düşer mi gönül iştikâ sana İzzet Mola
Ey gönül. O güzel sakalını keten lifleri gibi yüz parça edip ağartsa bile , o ay yüzlüden şikayet etmek sana yakışır mı ?
KAYNAKÇA
[1] A.T. Onay, Eski Türk Edebiyatında mazmunlar, MEB, 1996- s. 316
[2] A.T. Onay, Eski Türk Edebiyatında mazmunlar, MEB, 1996- s.316