Kırklareli İli Tarihi, Kültürel ve Doğal Güzellikleri

05.06.2013



KIRKLARELİ

 

GENEL BİLGİLER:

  • Kırklareli İli Genel Bilgileri
  • Yüzölçümü: 6.550 km²  Nüfus: 890.306 (1990)  İl Trafik No: 39

 

COĞRAFYA:

Kırklareli ülkemizin ormanları bol illerinden biridir. Yaban hayatı çok zengin olan Kırklareli, önemli av merkezlerindendir. Yıldız dağlarının yoğun ormanlarla kaplı yükseltileri büyük av hayvanlarının, ovalar ise kanatlı av hayvanlarının yaşama alanlarıdır. İlde kara avcılığı yanında, Karadeniz'de balık avcılığı da yapılmaktadır. Mevsimine göre her türlü balık avlanabilmektedir. Ayrıca, akarsu ve derelerde olta balıkçılığı da yapılmaktadır. En çok alabalık, miryana, sazan avlanmaktadır. 

Kırklareli iklimi yörelere göre farklılık göstermektedir. Kırklareli merkezinde de karasal iklim hakimdir. Yıldız Dağlarının kuzeye bakan kesimlerinde Karadeniz iklimi görülür. Buna bağlı olarak yazlar serin, kışlar ise soğuktur. Denizden uzak iç kesimlerde ise karasal iklim görülmektedir. Yazlar sıcak, kışlar soğuk ve zaman zaman kar yağışlı geçmektedir. [1]

 

KIRKLARELİ AKARSULARI:

Ergene Nehri

Meriç Nehri’nin önemli bir kolunu oluşturan Ergene Nehri kuzey ve güney yönlerindeki küçük derelerle beslenmiştir. Istıranca Dağları’ndan kaynaklanan bu nehir geniş bir yay çizerek Seyitler Bölgesi’nden Kırklareli il topraklarına girer. Edirne-İstanbul demiryoluna paralel olarak da devam eder. Pehlivanköy’ün batısından da Edirne topraklarına girer.

Ergene Nehri yağışların arttığı dönemlerde taşar ve çoğu kez de sel baskınları meydana getirir.

Paşaköy Deresi

Istıranca Dağları’nın Vize’nin kuzeyinde kalan kesiminden kaynaklanan bu dere, Pazarlı’dan sonra doğuya yönelir ve Tekirdağ topraklarına girer. Tekirdağ’da geniş bir yay çizdikten sonra Misinli’nin batısında yeniden Kırklareli il topraklarına girer ve Ergene Nehri’ne karışır.

Sulucak Deresi

Istıranca Dağları’nın güney yamaçlarındaki Sergen bucağından doğan bu dere Kusmayı Köyü yakınında Ergene Nehri’ne karışır. Uzunluğu 55 km. yi bulmasına rağmen yaz aylarında kuruyan bir deredir.

Lüleburgaz Deresi

Istıranca Dağları’nın güney yamaçlarından kaynaklanan bu dere Lüleburgaz’ın kuzeyinde Celaliye, Kaynarca ve Poyralı dereleri ile birleşerek ardından Ergene Nehri’ne karışır. Derenin uzunluğu 58 km. dir. Yaz aylarında da genellikle kurur.

 

Babaeski (Şeytan) Deresi

Istıranca Dağları’ndan kaynaklanan bu dere, Babaeski’den sonra Kuştepe Köyü yakınlarında Ergene Nehri ile birleşir. Uzunluğu 60 km. dir. Bu dere yağışların arttığı dönemlerde çoğunlukla taşar.

Teke Deresi

Ergene Nehri’nin büyük kollarından biri olan bu dere Istıranca’nın batısından kaynaklanır. Yan derelerle birleştikten sonra Pehlivanköy’ün doğusunda Ergene ile birleşir. Uzunluğu 80 km. dir.

Deringeçit Deresi

Marmara Havzası’nın Kırklareli kesimi içerisinde bulunan bu dere Limanköy Platosu ile Demirköy Platosunu birbirinden ayıran çöküntü alanı içerisindedir. Hamdi Bey’in kuzeyindeki dağlardan kaynaklanan bu dere küçük kollarla birleştikten sonra bir lagün gölü olan Mert Gölü’nün olduğu yerde de Karadeniz’e dökülür. Uzunluğu az olmasına rağmen ormanlık bir alan içerisinde akar.

 

Bulanık Dere

Istıranca Dağları’ndan kaynaklanan bu dere Demirköy Platosu’nun ortasından geçer, Mahya Dağı’nın yamaçlarından kaynaklanan yan derelerle birleşerek İğneada’nın güneyinden Karadeniz’e dökülür.


Rezve Deresi

Dereköy’ün çevresindeki dağlık alandan kaynaklanan bu dere, güneydoğu ve doğu yönünde akarak küçük derelerle birleşir, önce kuzeye sonra doğuya dönerek Bulgaristan-Türkiye sınırını oluşturur ve Karadeniz’e dökülür. Dar bir vadi içerisinde akar. Uzunluğu çok fazla olmamakla beraber bol suyu vardır.

 

Pabuç ve Kazan Dereleri

Istıranca Dağları’nın en yüksek noktası olan Mahya Dağı’nın güneydoğu yamaçlarından kaynaklanan bu iki dere Karadeniz’e doğru birbirlerine yakın olarak akarlar. Pabuç Deresi Hamidiye bucağını Kazan Deresi de Aksicim bucağını geçtikten sonra Kıyıköy’den Karadeniz’e dökülürler.Bu derelerin bulunduğu alan Alabalık Koruma Bölgesi olarak ilan edilmiştir. [2

www.acililaclama.com


GÖLLER VE BARAJLAR:

Kırklareli'de çok sayıda küçük göl vardır. Bunların çoğu İğneada çöküntü alanındadır. III. zamanın sonu ile IV. zamanın başlarında dolgu maddeleri ve kumulların akarsuların önlerini kapatmasıyla Karadenizle bağlantılı lagün gölleri ve küçük vadilerin sıkışma ve kayma yoluyla kapanmasıyla da küçük göller oluşmuştur.

Erikli Gölü: Iğneada'mn kuzey kıyısında, kumul sıraları arasında, dar ve uzun bir göldür. Kışın, kuzeyindeki bir ağızla Karadeniz'e boşalan gölün çevresi sazlık ve bataklıktır. Yazın denize açılan ağız kumullarla kapanır. Erikli gölü'ne. Efendi Çayı, Geyik Dere, Mavroça Deresi dökülen başlıca akarsulardır.

Mert Gölü (Kocagöl): Iğneada'mn güneyinde, düz kıyıyı izleyen kumulların gerisindeki düzlük alandadır. Yaz aylan kapanan bir ağızla kuzeyinden Karadeniz'le bağlantılıdır. Gölün çevresi iç ve dış turizm açısından potansiyeli olan vahşi bir güzelliğe sahiptir. Çevresindeki sazlık ve bataklığın hemen arkasından orman başlamaktadır. De-ringeçit Deresi bu göle akar.

Sakpınar Gölü: Aypolos iskelesi yöresindeki düzlüğün bir kısmını kaplar. Çevresi doğusu hariç ormanlıktır. Bulanık Deresi'nin vadisindedir. Vadinin denize açıldığı ağızın önünde bir kumul sırası vardır.

Diğer Göller ve Göletler: Sakpınar gölünün gerisindeki, Bulanık Dere Vadisi'nin genişlediği düzlüğe açılan, küçük vadilerin, ağızlarının kapanmasıyla oluşmuş küçük göller vardır. Bunlar vahşi güzellikleriyle dikkat çeken. Hamam Gölü ve Pedina Gölü'dür.

Ayrıca, Midye'nin kuzey ve güney koylarında, Kastros ve Çilingoz'da daha çok yaz aylarında oluşan lagün gölleri vardır.

Bunlardan başka, gölet yapımına uygun olan Ergene Havzası'nda Toprak Su Genel Müdürlüğü, az da olsa Modern sulamada yararlanılan göletler yapmıştır. Bunlar, Pınar-hisar'a bağlı Yancıklar ve Osmancık, Merkez ilçeye bağlı Bayramdere ve Deve çatağı, Lüleburgaz'a bağlı Ceylanköy'dedir.

İki adet barajımız vardır. Karakaya Barajı ve Kazankaya Barajı. Karakaya Barajı bilmiş olup halen tarım alanında sulama işlevine devam etmektedir. Kazankaya Barajı inşaat halinde olup hem tanm alanında sulama için kullanılacak hem de şehrin su ihtiyacını karşılayacaktır. Bu nedenle su antma tesisleri bitmiş durumdadır.

Kırklareli ilinin doğusu boydan boya Karadeniz kıyışıdır. Revze Deresi'nin (Mutlu Dere) ağzından girintili çıkıntdı bir yapıda güneye uzanan kıyı, Limanköy'de batıya dönerek doğal bir liman oluşturur. Kıyılar genellikle kayalıktır. Vadi ağızlan ve koylarda kumullar vardır.

Limanköyden sonra kıyı güneye doğru dikliği azalarak, hemen hemen deniz seviyesine inerek İğneada havzasına vanr. Burada, göller, bataklıklar ve kumullar bulunur. Sakpınar Gölü'nden sonra kıyı dikleşir. Kıyıköy, Kastros ve Çilingoz koylannda yeniden geniş kumluklar görülür.

Kırklareli'nin kıyılannda doğal liman çok azdır. Limanköy en önemli limanıdır. Orası da sadece kuzey ve kuzeydoğu rüzgarlarına kapalıdır. Kıyı bütün olarak kuzey, kuzeybatı, kuzeydoğu, güneydoğu rüzgarlanna açıktır.[3]

 

Istranca Dağları (Yıldız Dağları) :

Karadeniz kıyısı boyunca Bulgaristan sınırına doğru uzanan Istranca Dağları’nın yükseltileri; Tunca Havzası’na yaklaştıkça azalır. Istranca Dağları’nın en yüksek yeri yaklaşık 1.000 olup bu yükselti Kırklareli ile Demirköy arasında yer alır. Istranca Dağları’nın Edirne tarafına doğru yükseltisi azalır ve Lalapaşa ilçesinde bir plato görünümü alır. 

Istranca Dağları, aynı zamanda biyolojik çeşitliliğin fazla olduğu önemli bir koruma alanı olmakla birlikte yeterince korunduğu söylenemez. Bölgeye yapılmakta olan bazı sanayi tesisleri, Istranca Dağları’nda ki doğal yaşamı tehdit etmektedir. Ülkemizdeki en güzel Longoz ormanlarına (Subasar orman) sahip olan Istranca Dağları’nı korumak hepimizin görevidir. Kırklareli İğneada’da ki longoz ormanlarında yaklaşık 250 kuş türü yaşamaktadır.[4] 

 



KIRKLARELİ İLÇELERİ:

 

Babaeski:

Marmara Bölgesi’nin Trakya kesiminde, Kırklareli’ne bağlı bir ilçe olan Babaeski’nin kuzeyinde Merkez ilçe, doğusunda Lüleburgaz, güneybatısında Pehlivanköy, güneyinde Tekirdağ, batısında da Edirne bulunmaktadır.

İlçe toprakları Ergene Ovası’nda olup, yüksek alanlar ve dağlar yok denilecek kadar azdır. İlçenin kuzeyini yükseklikleri 150 m.yi geçmeyen Yıldız Dağlarının uzantıları engebelendirmektedir. Bunlar Babaeski’nin başlıca yükseltileridir. Ergene Ovası, Ergene Nehri’nin suladığı oldukça geniş bir düzlüktür. Ayrıca yükseklikleri 50-150 m. arasında değişen irili ufaklı ovalar bulunmaktadır. Bütün bu ovalar ilçenin tarım alanlarını oluşturmaktadır. İlçe topraklarını Ergene Deresi’nin bir bölümü sulamaktadır. Bunun dışında Kavak Deresi ile Şeytan deresi de bulunmaktadır.[5]

 

Demirköy:

Marmara Bölgesi’nin Trakya kesiminde, Kırklareli İli’ne bağlı bir ilçe olan Demirköy, batısında Kırklareli Merkez, güneyinde Vize ve Pınarhisar ilçeleri, doğusunda Karadeniz, kuzeyinde de Bulgaristan ile çevrilidir. İlçedeki Rezve Deresi Türkiye ile Bulgaristan sınırının bir bölümünü doğal olarak oluşturmaktadır. İlçe topraklarının büyük bir bölümü dağlık ve ormanlıktır. Istranca Dağları ilçenin güney ve batı kesimlerini bütünüyle engebelendirir. Istrancaların en yüksek noktası olan Büyük Mahya Dağı (1.031 m.) Demirköy ile Kırklareli Merkez ilçesi arasındadır. Istranca Dağları ile Karadeniz kıyısı arasında kalan alanlarda Demirköy ve Limanköy platoları yer almaktadır. Bitki örtüsü yönünden oldukça zengin olan bu platolar Deringeçit Deresi ile birbirinden ayrılır. Limanköy platosu ise Rezve Deresi ile ikiye bölünür, kalan kısımları Bulgaristan’ın içlerine kadar uzanır. Büyük ve Küçük Mahya Dağları ve İğneada arasında yer alan dalgalı bir arazi yapısı gösteren ormanlarla kaplı Demirköy platosu bulunmaktadır. Ayrıca İğneada çöküntüsü olan lagünler, Istranca kütlelerinin doğusunda olup, Demirköy kıyılarında farklı özellikler gösterir.

İlçe toprakları su kaynakları yönünden oldukça zengindir. Deringeçit, Bulanık ve Rezve dereleri başlıca akarsularıdır. Ayrıca İğneada çöküntüsünde Erikli, Mert ve Sakpınar gölleri bulunmaktadır. Limanköy koyu ile İğneada ilçenin önemli iki limanıdır. Geniş kumsalları, zengin orman örtüsü ile ilçenin turizm yönünden önemli bir bölümünü oluşturmaktadır.Deniz seviyesinden 300 m. yükseklikteki ilçenin il merkezine uzaklığı 74 km.dir. Yüzölçümü 945 km2 olup, toplam nüfusu 11.270’tir.[6]

 

Kofcaz:

Kofçaz Kırklareli’ne bağlı olup,  Kırklareli iline yakınlığı 26 km’dir. Yurdumuzun Kuzeybatısı istikametinde Yıldız  (Istıranca)  Dağlarının eteklerinde yerleşmiş ve Türkiye İstatistik Kurumunun 2011 Yılı Adrese Dayalı Nüfus Kayıt sistemine göre İlçe nüfusu 3001 olan ormanlı alanların ortasında küçük şirin bir ilçedir.

Kuzeyinde Bulgaristan, Güney ve doğusunda Kırklareli,  Batıda Edirne ili ve Lalapaşa İlçesi ile komşu olan İlçemiz genel olarak dağlıktır.

İlçe 530.000 dekar alana yerleşmiştir. İlçeye bağlı 2 Mahalle ve 16 Köy bulunmaktadır. Toplam nüfusu 4166 olup, ilçemiz kilometreye yaklaşık 10–15 kişi ile çok az nüfus yoğunluğu olan bir yerleşim yeri özelliğine sahiptir.Istıranca Dağlarının eteklerinde yerleşmiş oldukça engebeli bir arazi yapısına sahip, rakımı 460 metredir.

İlçemiz Kocayazı köyünden doğan ve Bulgaristan’a akan dere ile Devletliağaç, Tastepe, Terzilere ve Merkezden çıkan dereler birleşerek Kayalı Barajını beslemektedir.[7]

 

Lüleburgaz:

Lüleburgaz, Kırklareli ilinin güneyinde yer almakta olup, doğusunda Tekirdağ ilinin Saray ve Çorlu ilçeleri, batısında Kırklareli ilinin Babaeski ilçesi, kuzeyinde Kırklareli ilinin Pınarhisar ilçesi ve güneyinde ise Tekirdağ ilinin Hayrabolu ve Muratlı ilçeleriyle çevrilmiştir. Kırklareli ilinin en büyük yerleşim yeri olan ilçenin toplam alanı 1370 hektar olup, ilçe merkezinin denizden yüksekliği 30 metredir. İklim genel olarak yazları sıcak ve kurak, kışları ise yağışlı ve soğuktur. Genellikle kışın Balkanlardan gelen soğuk hava akımlarından etkilenmektedir.[8]

 

Pehlivanköy:

Pehlivanköy İlçesi yurdumuzun Trakya bölümünde ve Ergene Havzasındadır. Kırklareli İlinin güneybatı ucunda bulunmaktadır. Doğudan ve kuzeyden Babaeski, batıdan Edirne, güneyden Tekirdağ İli ile çevrelenmiştir. Yüzölçümü 114 km²´dir. İl merkezine uzaklığı 64 km´dir. Ergene Ovası nehrin taşması nedeniyle sık sık sular altında kalmaktadır. Kış ayları kuzey rüzgarlarına açık olduğundan soğuk, baharlar yağışlı, yazlar sıcak ve kurak geçer. Pehlivanköy İlçesi demiryolu ile Edirne Kırklareli, Babaeski, Lüleburgaz ve Uzunköprü’ye bağlıdır.[9]

 

Pınarhisar:

Pınarhisar, eski İstanbul Yolu üzerinde, Lüleburgaz-Kırklareli yol kavşağındadır. İlçenin kuzey kesimleri 500-600 metreyi bulan tepeler ve kayalıklarla şekillenmiştir. İlçenin kuzeyinde yer alan bölümü ormanlarla kaplıdır. Doğusunda Vize İlçesi, batısında Kırklareli ili, güneyinde Lüleburgaz İlçesi, Kuzeyinde ise Demirköy İlçesi bulunmaktadır. İlçenin yüzölçümü 581 Km2 olup, denizden yüksekliği 192 m.dir[10]

 

Vize: ( Bkz: Kıyıköy Vize Kırklareli)

Marmara Bölgesi'nin Trakya kesiminde, Kırklareli ili'ne bağlı bir ilçe olan Vize Dünya üzerindeki konumu itibariyle (X: 3100000m-Y: 5075000m)  41 derece 36 dakika, 52 saniye (41.6143) kuzey enlemleri ile 27 derece 50 dakika, 52 saniye (27.8478) doğu boylamları arasında yer almaktadır. İlçe merkezindeki rakım 180 metre (Cumhuriyet Meydanı) olup, 1.119 Km2'yi bulan bir alan  ile önemli yerleşim merkezlerimizden birisidir. İlçe Doğuda Karadeniz, güneyde Tekirdağ ili ile güneybatıda Lüleburgaz, batıda Pınarhisar ve kuzeyde Demirköy ilçeleri ile çevrilidir. Akarsu vadileri ile parçalanmış alçak alanlardan oluşan ilçe toprakları ilin doğu kesiminde yer alır. Kuzey batı-güney doğu doğrultusunda  uzanan Istıranca Dağları (Yıldız Dağları) İlçeyi ikiye ayırır. İlçe sınırları içinde yüksekliği 400 metreye yaklaşan bu dağlık alanın doğu yamaçlarından çıkan sular Karadeniz'e batı yamaçlarından çıkanlar da Ege Denizine ulaşır. Karadeniz'e dökülen başlıca akarsular Papuç ve Kazan dereleridir. Ege Denizine dökülen Meriç Nehrinin başlıca kollarından biri olan Ergene nehrinin başlangıç kaynakları Soğucak ve Anadere ilçe topraklarından çıkar. Istırancaların özellikle Karadeniz'e bakan kesimleri meşe ve kayın ormanları ile kaplıdır.[11]

 

   

 

KIRKLARELİ İLİ TARİHİ:

Kırklareli tarih öncesinden beri yerleşim yeridir. Aslıbey yolunun doğusundaki Aşağıpınar, Eriklice köyleri arasındaki höyüklerden elde edilen buluntular Kırklareli'nin çok eski bir yerleşim yeri olduğunu kanıtlamaktadır. Son olarak 1981'de İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Arkeoloji Bölümü Tarih Öncesi Anabilim Salı Başkanı Prof. Dr. Mehmet Özdoğan başkanlığında da yapılan araştırmalar sırasında saptanan Tilkiburnu Höyüğü, Kırklareli yerleşim tarihini son Kalkolitik döneme kadar göslermektedir. Kırklareli'nin 18 km güneyinde Ergene'nin kollarından Şeytandere'nin doğu kıyısındadır.

İnsanların Trakya'da ilk olarak, yaklaşık bir milyon yıl önce geldiği düşünülmekteki nümüzden on dört bin yıl öncesine kadar süregeldiği kabul edilen ve kültür tarihinin uzun dönemi olan bu süreç "Eski Taş Çağı" ya da "Avcılık ve Toplayıcılık Dönemi" olarak, adlandırılmaktadır. Bu dönem boyunca av ve yenebilir bitki yemiş toplayıcılığına dayalı bir beslenme düzeni ve göçebe bir yaşam biçimi hâkim olmuş, kalıcı barınaklar yapılmamıştır. Oldukça uzun olan bu süreç içerisinde, dünya iklimi ile birlikle Trakya'nın ikliminde de önemli değişiklikler olmuş, bir biri ardına kuru soğuklardan yağışlı sıcağa kadar değişen iklim dönemleri on binlerce yıl bölgeye hâkim olmuştur.

Dünya ikliminin günümüz koşullarına yakın bir duruma gelmesi ile birlikte, yaklaşık 8000 yıl önce Trakya'nın doğal çevre ortamı ve bitki örtüsü de bugünküne benzer özellikler kazanmış, insanlar değişen çevre koşullarına, gelişen teknolojileri ile uyum sağlamışlardır. Bu değişim Anadolu'da 10-12 bin yıl kadar önce başlamıştır. İnsanlar ilk kez buğday, arpa, mercimek gibi tahılları tarıma alıp koyun, keçi, sığır, domuz gibi hayvanları evcilleştirmek çiftçiliğe başlamış; ahşap, kerpiç ve taştan ilk kalıcı konutları yapmışlardır. Ancak bu gelişmelerin çok zengin doğal çevre olanaklarına sahip olan Trakya'da Anadolu'dan daha sonra, yaklaşık olarak günümüzden yedi bin yıl önce başladığı görülmektedir.

Traklar, önemli bir Doğu Avrupa ve Kuzeybatı Anadolu uygarlığı olarak, var oldukları uzun zaman süreci içinde önemli ve özgün bir kültürün temsilcisi olmuştur. Ancak yazınının önemli ölçüde kabul gördüğü bir klasik dünya anlayışından farklı olarak Keltler, İskitler ve Kimmenler gibi, Traklar'da da yazının kabul görmediği anlaşılmaktadır Fakat bu durum, bu kültür ve benzerlerinin kendi özgün algılama ve dünya görüşü içinde alındığında da farklı bir çağrışım yapmaktadır.

Bir türlü disiplin altına alınamadığı görülen Trak topluluklarının isyankâr tutumları, M.Ö. 499'da ion şehir devletleri ile Atina'nın çevresinde şekillenen Pers karşıtı oluşumlar ve Persler ile Yunan siteleri arasında vukuu bulan mücadeleler sırasında da sürmüştür.

Bizans İmparatoru I. Nikephoros (802-811) döneminde, Anadolu vilayetlerinde yaşayan çiftlik sahiplerine mülkleri sattırıldı. Sınır bölgelerini korumak amacıyla bu halkın bir bölümü Kırklareli yöresine yerleştirildi ve "Stratiotes" (asker-köylü) sıfatıyla, askerlik görevi yapmaları şart koşuldu. 850'lerde, imparator III. Mihail, Malatya yöresinde yaşayan ve Bizans'a karşı Müslüman Araplar'ın yanında savaşmakta olan Pavlikianlar'ı zorla Trakya topraklarına sürdü. Bulgar Kralı Simeon, 913 ve 924'te, Bizans başkentini iki kez kuşattı. Kırklareli toprakları iki kez istilaya uğradı. 1064'te, Güney Rusya ovalarında yaşayan Kumanlar'm baskısıyla Balkan Yanmadası'na inen Uzlar, Bulgar-Makedon topraklarını ve Trakya'yı dalga dalga istila ettilerse de büyük bir salgın hastalık, bu istilayı durdurdu. 1122'de, Bizans-Kuman işbirliği karşısında yenik düşen Peçenek Türkleri, Tuna Irmağı'nı güneye doğru aşarak, Makedonya ve Trakya'ya girdiler. Ancak imparator II. loannes'e yeni düşerek tutsak alınan pek çok Peçenek, Bizans topraklarına, bu arada Trakya'ya yerleştirildi.

Kırklareli'nin fethi ile alakalı bilgi veren ilk kaynaklar, 16 ve 17. yüzyılda yazılmış eserlerdir. Bu yüzden Kırklareli'nin fethi tarihini mevcut kaynaklara dayanarak kesin olarak söylemek mümkün değildir. Bununla beraber, Kırklareli fethinin, Edirne'nin fethinden sonra, 1. Murad zamanında ve bizzat Padişahın kumandası altında gerçekleştiği genellikle kabul edilmektedir. Bu fetih, muhtemelen 1367-1372 yılları arasında gerçekleşmiştir.

Osmanlılar tarafından bu şehre Kırk Kilise denilmekteydi. Bu ismin ne anlama geldiği konusunda çeşitli görüşler ileri sürülmektedir. Ancak bu görüşlerin kesin olarak hiç birinin genel kabul görmediğini belirtmek gerekir. Bununla beraber Kırk Azizler Kilisesi anlamında Saranta Eklesiai'den Kırk Kilise'ye çevrildiği şeklinde görüş, diğerlerine nazaran daha fazla benimsenmiştir. Kırkkilise ismi, Kırklareli milletvekili Fuat Umay tarafından yerilen bir teklif üzerine, 20 Aralık 1924 kabul edilen 537 Sayılı Kanun'la Kırklareli'ne çevrilmiştir.

Kırklareli, Türkler tarafından fethedildikten hemen sonra iskân edilmeye başlanmıştır. Özellikle, Moğolların Anadolu'ya girmesiyle, önlerinden kaçan Türkmenler ve Yörükler balı Anadolu'da nüfus yoğunluğu meydana getirmişti. Osmanlıların Rumeli'ye geçerek buralarda fütuhat yapmaları, Türkmenler ve Yörüklerin boş alanlara yerleşmek üzere Rumeli'ye geçirilmesi sonucu, bölge kısa zamanda şenlendirilmiştir.

Kırklareli, idari olarak Osmanlıların ilk dönemlerinde Vize Sancağı'na bağlı bir kaza merkezi iken, daha sonra Rumeli Eyaleti'nin bir sancağı haline getirilmiştir. 17. yüzyılın ilk yarısında Özi Eyaleti'nin kurulmasıyla Kırklareli bu eyaleti bağlanmıştı. 19. yüzyıla kadar sancak olarak kalan Kırklareli'nin 1292 (1875) yılında Edirne'ye bağlı bir kaza olduğu görülmektedir. 1304 yılında Sancak olarak idare olunmuştur. Cumhuriyet döneminde idari yapıda yapılan düzenlemelerle birlikte, sancak teşkilatı kaldırılmış ve Kırklareli vilayet olmuştur.

Kırklareli'ne bakıldığında, şehrin yukarıda açıklanan şekilde bir gelişme gösterdiğini söylemek mümkündür. Şehre ait nüfus verilerinin kaydedildiği 16. yüzyılın ilk yarısına ail tapu tahrir defterinde, şehirde 6 mahallenin mevcut olduğu görülmektedir. Romanya, Bulgaristan, Karadağ, Yunanistan ve Sırbistan'ın 1912 yılının Ekim ayında yaptıkları anlaşma sonrasında başlayan I. Balkan Savaşı sırasında, düşman işgaline uğrayan Kırklareli yöresi, belki de tarihinin en kötü günlerini yaşamıştır.

1. Dünya Savaşı'nın ardından, 30 Ekim 1918'de imzalanan Mondros Mütarekesi ile İtilaf Devletleri Kırklareli ve tüm Trakya'da denetim kurma hazırlıklarına başladı. 4 Kasım 1918'de bir Fransız Alayı Sirkeci'den Uzunköprü- Hadımköy hatlını tutarak, demiryolu çevresindeki Türk köylerine saldırmaya başladı ve Lüleburgaz'a da bir müfreze yerleştirdi. Mevcut işgalci tutum karşısında, 2 Kasım 1918'de Trakya Paşaeli Müdafaa Heyet-i Osmaniyesi adıyla bir örgüt kuruldu. 22 Ocak 1919'da İstanbul'da yapılan toplantıyla, Trakya'nın kurtarılması için bir dizi karar alında ve buna göre Doğu Trakya (Edirne-Kırklareli-Tekirdağ)'da bulunan Yunan askerlerinin Bölgeden çıkarılması için gerekli teşebbüslerin her kademede başlatılması kararlaştırıldı. Kırklareli'ni temsilen bu toplantıya Şevket Dingiloğlu katıldı.

Eylül 1919'da toplanan Sivas Kongresi'nden bir süre sonra Trakya'nın silah zoruyla kurtarılması için kurulan "Trakya Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti" Trakyalı vatanseverleri bir çatı altında topladı. 31 Mart 1920'de Lüleburgaz'da toplanan kongrede, işgalcilere karşı kesin tavır belirlemek ve alınan kararları uygulamak üzere bir yönetim heyeti kabul edilerek, durum Ankara'ya bildirildi. Çalışmalar üzerine 3 Nisan 1920'de Kongre'ye bir telgraf yollayan Mustafa Kemal, başarı diliyordu. 9-13 Mayıs 1920'de Edirne'de genişletilmiş "Trakya Kongresi" yapıldı. Burada işgale karşı mukavemet gösterilmesi ve Milli Kuvvetler Kumandanlığı'na Cafer Tayyar Paşa'nın getirilmesine karar alındı

25 Mayıs 1920'de genel seferberlik ilan edildi. Kuruluş hareketlerinin yaygınlaşması üzerine, Yunanlılar 20 Temmuz 1920'de Tekirdağ'a asker çıkardılar ve hızla ilerleyerek 25 Temmuz'da Edirne'yi ele geçirdiler. Edirne işgalinden birkaç gün önce, Trakya Paşaeli Müdafaa-i Hukuk Cemiyeti merkezi Kırklareli'ne taşınmıştı. 10 Ağustos 1920'de imzalanan Sevr Anlaşması ile Trakya Yunanlılar tarafından işgal edildi. Bu durum İstiklal Savaşı hazırlıklarını hareketlendirdi. İşgal sırasında bir süre yönetimi dağılan Trakya-Paşaeli Müdafaa-i Hukuk cemiyeti yeniden toparlandı ve silahlanma hareketini hızlandırarak, Ankara Hükümetine bağlandı. Artık istiklal mücadelesi başlamıştı. Nitekim Nisan 1922'den itibaren, silahlı çetelerle vur kaç hareketleri düzenlenmeye başlandı. Bu arada bağımsız olarak hareket eden 3 direniş müfrezesi, Doğu Trakya içlerine doğru düşmana karşı baskınlar düzenliyordu. Eylül ayına kadar süren bu hareketlerle düşmana büyük kayıplar verdirildi. Nihayet 12 Ekim'de imzalanan Mudanya Mütarekesi ile Edirne, Tekirdağ ve Kırklareli Ankara Hükümetine bırakılıyordu. Yunanlılar 15 Ekim'den itibaren işgal bölgelerini boşaltmaya başladılar. Varılan anlaşma gereği, Vize ve Saray İtalyan'lara, Lüleburgaz ve Kırklareli ise Fransız'lara, Ankara Hükümetine verilmek üzere teslim edildi.

Doğu Trakya'nın teslim alınması için İtilaf Yüksek Temsilcileri ile İstanbul'a gönderilen Refet Paşa arasında 23 Ekim 1922'de bir protokol imzalandı. Buna göre Doğu Trakya'nın boşaltılması il ve kasaba düzeyinde tarihleniyor ve tahliye koşulları karara bağlanıyordu. Edirne Valiliği'ne atanan Şakir (Kesebir) Bey Trakya'ya geçerek, teslimde yer aldı. Buna göre ilk olarak İtalyan denetim bölgelerinden başlayarak, Şakir Kesebir Doğu Trakya'yı bütünüyle teslim aldı. Önce Vize ve Demirköy'e (2 Kasım), akabinde Lüleburgaz (8 Kasım), Babaeski (9 Kasım) ve nihayet Kırklareli'ne 10 Kasım 1922'de Türk Bayrağı çekildi.[12]

 

 

KIRKLARELİ İLİ TARİHİ MEKANLARI:

Dolmenler (Kapaklı Kaya Mezarlar):

Trakya’da çok sayıda görülen tümülüslerin erken safhası olarak kabul edilen dolmenler, genel olarak Kırklareli’nin kuzey – kuzeybatı dağ yamaçlarında ve bu yamaçlara yakın ova eteklerinde sıralanmıştır Bölgede kapaklı veya kapaklı kaya olarak da anılan dolmenler, yekpare, yassı iri taşlardan, basit oda şeklinde yapılmış anıt mezarlardır Şu ana kadar yapılan araştırmalarda Edirne’nin Lalapaşa ilçesi merkez olmak üzere, bir hat halinde Kırklareli’nin Demirköy ilçesi yakınlarına kadar ulaştığı tespit edilen dolmenlerin Erken Demir Çağı (MÖ 1300 – 800) sürecinde kullanım gördüğü anlaşılmaktadır

 

 

Menhirler (Dikili Taş):

Megalit (büyük taş), dikili anıtsal mezar taşlarıdır Kırklareli ve yakın çevresinde çok sayıda görülmektedir Çoğunlukla yakın dönem mezarlık alanlarında da benzer dikili mezar taşları görülmekte ise de esas kullanım süreci Erken Demir Çağı’dır Yükseklikleri ortalama 3 metreye varan dikit örnekleri Kırklareli merkez ilçe, Erikler, Değirmencik, Ahmet’çe köyleri ile Lüleburgaz ilçesinde görülmektedir Ancak, Kırklareli merkezi de dâhil olmak üzere, çoğu ilçe ve köylerdeki Müslüman mezarlarında bulunan dikili taşların bir bölümünün orijinal yerlerinden sökülerek getirilen menhirler olduğu düşünülmektedir
Geniş bilgi için tıklayın: Edirne'de Dolmenler )

Tümülüsler: ( bkz Edirne'de Dolmenler)

İçerisinde mezar bulunan, insan eliyle oluşturulmuş yığma tepelerdir İl sınırları içinde 92 adet tümülüs tescil edilmiştir Ancak yapılan yüzey araştırmaları sonucunda bunların sayısının 200’den fazla olduğu görülmüştür. ( Geniş bilgi için tıklayın: Edirne'de Dolmenler )

Aşağıpınar Höyüğü: ( bkz Kırklareli Aşağı Pınar Höyüğü)

İl merkezinin güneyinde, şehre 3 km mesafede bulunmaktadır Aşağıpınar Höyüğü’nün kuzeybatısında bulunan tatlı su kaynağının önceleri daha doğuda, Haydardere yatağı üzerindeyken, zamanla batıya doğru kaydığı ve aynı şekilde bu pınar önünde küçük bir gölcük–bataklık olduğu da öğrenilmiştir Aşağıpınar kazılarında şimdiye kadar rastlanan en eski kültür katı MÖ 5800 yıllarına tarihlenmektedir Anadolu kronolojisine göre Geç Neolitik, Balkan kronolojik sisteminde ise Neolitik Çağ–Karanovo II dönemine tarihlenen bu ilk yerleşim, Demir Çağı’na (MÖ 1200) kadar süregelecek olan Trakya kültürünün de temellerinin atıldığı bir süreci temsil etmektedir. ( Geniş bilgi için tıklayın:  Kırklareli Aşağı Pınar Höyüğü)

 

Kanlıgeçit Höyüğü:

Kırklareli’nin yaklaşık 3 km güneyinde, Aşağıpınar’a 300 m mesafededir Eski Tunç Çağı’na (MÖ 3 bin yıl) tarihlenen bu yerleşim alanı, Anadolu’da ve Yakındoğu’da MÖ 3 bin yıl kentleşme sürecinin ortaya çıktığı, yavaş yavaş kent devletlerinin oluştuğu bir süreci temsil etmektedir Bu yerleşmelerdeki yapıların basit ahşap yapılar şeklinde olduğu; genellikle yerleşmelerin savunma amaçlı derin bir hendek ve bunu sınırlayan ahşap bir duvar ile çevrili olduğu anlaşılmaktadır Taş malzeme mimaride hemen hemen hiç görülmez Yapılan çalışmalarda, Kanlıgeçit’in Anadolu yerleşmeleri ile tam olarak benzeşen büyük bir yerleşim alanı olduğu ortaya çıkmıştır Yerleşim, taş sur ile çevrili bir iç kale ile bunun etrafında yayılmış aşağı şehirden oluşmuştur

 

 


Camiler, Külliyeler:

Kadı Camii:

Kırklareli il merkezinde, Ahmet Mithat İlkokulu karşısında bulunmaktadır Emin Ali Çelebi tarafından 1577 yılında yaptırılmış olan cami, halen kullanılmakta olup, kare planlıdır Daha önceden yakınında bulunan bir mahkemeden dolayı Kadı Camii denilmektedir Bir diğer adı da Emin Ali Çelebi Camii olan yapının duvarları, üç cephede düzgün küfeki kaplamadır Alt sıra pencerelerinin söveleri ve mihrabı, çok iyi bir işçilikle küfeki taşından yapılmıştır Hafifletme kemerlerinde kabartma dilimli ve kemer sivrisine yakın rozetler, caminin tek süsleme özelliğidir Tavan ve çatısı ahşap olup, dört mahyalı ve üzeri alaturka kiremit örtülüdür Minaresi camiye bitişik olup, çok köşelidir

 

Bayezid Camii:

Kırklareli il merkezinde, Hatice Hatun Mahallesi’nde bulunmaktadır 16 yüzyılda yapılmıştır 1593 – 1594 tarihinde Güllabi Ahmet Paşa tarafından onarımı yaptırılmıştır Halen ibadete açık olup, kare planlıdır Duvarların dış yüzleri alternatif tuğla sıkıştırmalı küfeki ve tuğla hatıl sıralıdır İç süslemesi ve çatısı ahşaptan, dört mahyalı, üzeri alaturka kiremit örtülüdür Minare kaideden itibaren küfeki taşıyla örülmüştür

Karakaşbey Camii:

Yeni Hükümet semtinde bulunan cami, 1628 tarihinde Karakaş Hacı Mehmet Bey tarafından yaptırılmıştır Halen ibadete açık olan cami, kare planlı, moloz taştan inşa edilmiş, ahşap çatılı ve kiremit örtülü bir yapıdır Caminin minaresi, kesme muntazam küfeki taştan, tek şerefeli ve külahı kurşun kaplamadır Minaresi kaideye kadar yıkılmış, yeniden yapılmıştır Camiye, sonradan, bir son cemaat yeri ilave edilmiştir

 

Hızırbey Camii (Büyük Cami):

Kırklareli il merkezinde, çarşı içindedir 1383 yılında Köse Mihalzade Hızır Bey tarafından yaptırılmıştır Kare planlı bir yapıdır Duvarların dış yüzleri, kubbe kasnağı ve minaresi düzgün küfeki taşı ile kaplanmıştır Son cemaat yeri ve avlu duvarı sonradan ilave edilmiştir Minaresi tek şerefeli, kaidesi kare şeklinde ve külahı kurşun kaplamadırBüyük Cami olarak da bilinen yapı, ibadete açıktır

 

Kapan Camii:

Kırklareli kentinde, yeni belediye binasının yanında bulunmaktadır 1640 yılında Karaca İbrahim Bey tarafından yaptırılmıştır Diğer adı Karacabey İbrahim Bey Camii olan yapı, halen ibadete açıktır Bina esasen kare planlı olup, eski Müftülük binası sonradan ilave edilmiştir Duvarların dış yüzü düzgün taş kaplama ve taş dizileri arası tuğla hatıllıdır Çatısı dört mahyalı olup, ahşap üzerine Marsilya kiremit kaplıdır Minaresi muntazam kesme taş örgülü, tek şerefeli ve külahı kesme taştan yapılmıştır

 

Sokullu Camii:

Müezzin mahfili, mihrap, minber ve şadırvan mermerdendir Çatışı ahşap, saçakları dilimlidir Tek şerefeli minaresi yeniden yapılmıştır Halen ibadete açıktır

 

Sadıkağa Camii:

Pınarhisar – İstanbul yolu üzerinde olan, 14 yüzyıla ait yapı, halen ibadete açıktır Kare plan üzerine yarı ahşap bir yapıdır

 

Cedid Ali Paşa Camii:

Babaeski ilçesinde, köprübaşında, asfalt üzerinde bulunmaktadır 1555 yılında Cedit Ali Paşa tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmıştır Halen cami olarak kullanılmakta olan bu yapı, 1832’de esaslı bir onarım görmüştür Dört satırlık kitabesi ile on satırlık onarım kitabesi mevcuttur Kare bir plan üzerine kesme küfeki taşı kullanılarak yapılmış, üzeri kurşun kaplı büyük bir kubbe ile örtülmüştür Birinin çatısı ahşap olmak üzere, birbirine ekleme yapılmış iki son cemaat yeri vardır Edirne’deki Selimiye Camii’nin küçük bir modelidir

 

Fatih (Eski) Camii:

Babaeski ilçesinde, Asfalt üzerinde tarihi çeşmenin arkasında bulunmaktadır 1467 tarihinde yapılmış olup, halen kullanılmaktadır Duvarları moloz taştan yapılmış olan bu caminin son cemaat yeri ahşap, üzeri kiremit örtülüdür Minaresi yıkılmış olup, sonradan şerefeden yukarısı ahşap olarak yapılmıştır İç kapı üzerinde iki satırlık bir yapım kitabesi mevcuttur

 

Küçük Ayasofya (Gazi Süleyman Paşa) Camii:

Vize ilçesi, Kale Mahallesi’nde iç ve dış surlar arasındadır 6 yüzyılda Iustinianus döneminde yapılmış bir kilisedir 14 yüzyılın ikinci yarısında cami olarak düzenlenmişse de günümüzde kullanılmamaktadır Kareye yakın dikdörtgen planlıdır Üç apsisi bulunmakta olup, kubbesi on altı köşeli tanbur üzerine oturtulmuştur Yapı, kubbeyi tutan 130, 140 cm çapında ayaklar ve bunların arasında bulunan sütunlarla üç sahına ayrılmıştır Mermer olan bu sütunların başlıkları Korint stilindedir Asıl binaya narteksten, tamamen Bizans stilindeki üç mermer söveli kapı ile girilmekteydi Taş ve tuğladan inşa edilmiştir Kubbe çapraz ve beşik tonozludur Mihrap sonradan beton ilavedir Minberi bulunmamaktadır Yapı, muhtelif defalar değişiklik geçirmiştir

 

Hasan Bey Camii:

Vize ilçesinde, Kale Mahallesi’ndedir 14 yüzyılın sonlarında havra olarak kullanılmakta iken, Gelibolulu Hasan Bey adında bir kişi tarafından camiye dönüştürülmüştür Minaresiz olduğundan şekil itibariyle adeta bir türbeyi anımsatmaktadır Kare plan üzerine kalın duvar, iri kesme muntazam taş kaplama olup, kubbesi sekiz köşe tanbur üzerine oturtulmuştur

Sadri Bey Camii:

Vize ilçesinde, Kale Mahallesi’nde 16 yüzyıla ait bir yapıdır Ayakta, üç duvar ve kemeri kalmıştır Yanındaki çeşme de aynı yüzyıla aittir Muntazam kesme küfeki taşından yapılmıştır Camiye bitişik olarak yine 16 yüzyıldan kalma harap durumda bir hamam vardır

      

Sokullu Mehmet Paşa Külliyesi:

Lüleburgaz ilçe girişinde, oldukça geniş bir sahaya yayılmıştır 1569–1570 yıllarında ibadet, ticaret ve eğitim amaçlı yapılan külliye; cami, kemerli dükkânları, hanı, hamamı, medresesi ile bir kompleks özelliği göstermektedir Ancak, çeşitli tahribatlara maruz kalan külliye, bugün adeta birbirinden bağımsız birer yapı görünümü arz etmektedir[13]

 


Kaleler:

Vize Kalesi:

Vize’nin Kale Mahallesi’nde olan surlar, şehrin kuzey ve batısını kuşatmaktadır İlk inşasının MÖ 72 – 76 yıllarında olduğu tahmin edilmektedir Daha sonra Bizans döneminde, 527 – 565 yıllarında, tekrar onarılmıştır Muntazam kesme iri taşların üst üste yerleştirilmesi ve aralarının sağlam bir harçla bağlanması suretiyle yapılmıştır Bu eski surların inşasında, yumuşak, sarımsı taş bloklar, şehrin kuzeyindeki sur bedenlerinde ise muntazam kesilmiş, mavimtırak taşlar kullanılmıştır Kalenin, Geç Bizans döneminde yeniden yapıldığı anlaşılmaktadır Kale, iç ve dış kale olmak üzere iki kısımdan meydana gelmiştir Yüksek burç ile güneybatısındaki dere kenarında bulunan hâkim burcun yapımına 12 yüzyıl sonu Komnenoslar devrinde başlanmış, Geç Bizans döneminde tamamlanmıştır Halen eski Vize şehri surlarının batı ve güney kısımları ayaktadır Batı tarafındaki surlar üzerinde birkaç burç, bunların önünde suyollarını korumak üzere yapılan bir burç daha vardır Güney surları 3–4 m yüksekliğe kadar korunabilmiş olup, büyük taş bloklarla yapılmıştır[14]

 

Kıyıköy Kalesi: ( bkz Kıyıköy Vize Kırklareli)

Vize ilçesi, Kıyıköy kasabasını önemli oranda kuşatan, Bizans dönemine (6 yüzyıl) ait, Iustinianus devrinde yapılmış bir kaledir 9 ve 10 yüzyıllarda onarım gördüğü, üzerindeki harçtan anlaşılmaktadır Kale, güneyde Kazandere, kuzeyde ise Pabuçdere arasında denize doğru uzanan bir yamaçta kurulmuştur Kalenin batı cephesi düz araziye inmektedir Doğu cephesi ise zemine kadar tahrip olmuştur Yıkılmayan yerlerinden surların kesme muntazam taşlarla kaplı, içinin moloz dolgu olduğu anlaşılmaktadır Bu bölümde duvar kalındığı 220 m, yüksekliği ise 250 m dolayındadır İkinci kapının yanındaki surların yüksekliği 5 myi bulur İkinci burç bugün mevcut değildir Buradaki surlar 6 mye kadar yükselmektedir Güney surlarının güneyinde gizli kapısı olup, kaleden bu kapıya 180 basamak merdivenle inilir Saray Kapısı bugüne kadar iyi korunmuştur Tuğla üzerine kesme blok taş kaplamadır Üçüncü burçtan altıncı burca kadar 13 m genişliğinde bir savunma hendeği vardır Vize Kapısı taş ve tuğla hatıllarla örülmüş, 1991 yılında restore edilmiştir

Bunların yanında Vize’ye bağlı bazı köylerde de bir takım kale ve kule kalıntıları bulunmaktadır Bu kalıntılardan şimdilik tespit edilebilenler Akpınar köyünde dört kule kalıntısı, Hamidiye köyünde kale kalıntısı, Kızılağaç Çingene Kalesi ve Pazarlı yakınlarındaki kale/kule kalıntılarıdır

 

Koyva Kalesi:

Merkez ilçeye bağlı, Kuzulu köyü yakınlarında olup, MS 3 veya 4 yüzyılda yapıldığı tahmin edilmektedir Oldukça harap durumdadır Çok az temel kalıntıları ve galerileri bulunmaktadır

 

Yoğuntaş (Polos) Kalesi:

Kırklareli’nin Yoğuntaş köyünde bulunmaktadır Oldukça harap durumdaki kalenin Helenistik dönemden önce, MÖ 4 yüzyıl ortalarında yapıldığı ileri sürülmektedir[15]

Zindan Baba Türbesi:

Hükümet Binası yanında yer almaktadır Sağlam durumda bulunan Zindan Baba Türbesi, Bursa tipi türbeleri anımsatmakta ise de esas mahiyeti tam olarak bilinmemektedir Tuğla ve küfeki taşından yapılmıştır Daha önceden binanın üzerinde tahtadan bir saat kulesi bulunmakla birlikte, sonradan yıkılmıştır İçindeki mezar, tahrip olmuştur Üç katlı olan binaya kuzeydoğu cephesindeki küçük bir kapıdan girilmektedir Dikdörtgen prizma şeklinde yükselen kulenin üstünde silindir şeklinde bir kasnak yer alır Her katta, kare tabanlı tek bir hacim bulunur Yapının bodrum katında, beşik tonoz örtülü türbe kısmı yer almaktadır[16]

 

Aya Nikola Manastırı:

Kıyıköy kasabası, Pabuçdere yolu üzerinde, güney yamaçta, kasabaya 700 m mesafededir Bizans dönemi (6–9 yüzyıl) kaya manastırlarının en iyi örneklerindendir Zemin katta kilise, daha aşağıda ayazma, üstte keşişlere mahsus bölümler bulunmaktadır Kayalara oyularak meydana getirilmiş kademe halinde hücreler vardır Kuzey taraftaki merdivenle ayazmaya inilmektedir

 

Arasta (Bedesten):

Kırklareli il merkezinde, Hızırbey Hamamı’na bitişik inşa edilmiştir 1383 yılında ticari amaçla yapılmış olup, “T” planındadır Kemerli duvarların dış cepheleri, bilhassa üst kısımları, hamam duvarı işçiliğinden farklı, tuğla sıkıştırmalı, alternatif taş ve tuğla sıra tekniğindedir Kemer duvarlı, iki tuğla hatıllı üst örtüsü manastır tonozlu olup, 15 muzunluğunda, 12 dükkândan oluşmaktadır[17]

Hızırbey Hamamı (Çifte Hamam):

Kent merkezinde, Cumhuriyet Meydan’nda bulunmaktadır 1383 yılında Köse Mihalzade Hızırbey tarafından yaptırılmıştır 1683 yılında, Hacı Hüseyin Ağa tarafından onartılmıştır Halen faal durumdadır Duvarların dış yüzeyi düzgün küfeki taşı ile kaplanmıştır Kubbe fenerleri, dikkat çekicidir Hamam, bitişiğindeki arasta ile birlikte yapılmıştır


Kayyumoğlu Çeşmesi:

Eski İstanbul yolunda bulunmakta olup, 1768 yılında yapılmıştır İlk inşa ve onarım kitabeleri mevcuttur Haznesiyle beraber kare planlı, yuvarlak kemerli, tek yüzlü bir çeşmedir Üzeri beşikörtülü, tamamen küfeki taştan yapılmıştır

Karaumurbey Çeşmesi:

Karaumur Caddesi’nde bulunmakta olup, 1844 yılında yapılmıştır Daha önceden dört cepheli iken, şimdi iki cepheli bir görünümde olan çeşmenin arka cephesinden Gerdanlı suyu akmaktadır Haznesiyle kare planlıdır Küfeki taşından yapılmış olup, yuvarlak kemerli bir meydan çeşmesidir[18]

Dördüzlü (Dört Yüzlü) Çeşme:

Babaeski ilçesinde, asfalt üzerinde, hamam karşısında bulunmaktadır 17 yüzyıl yapısıdır Şehir suyu akıtmakta olan çeşmenin kitabesi Bulgar istilasında kazınmıştır Kesme küfeki taştan, dört cepheli ve kubbeli bir meydan çeşmesidir Halen tek yüzü faal olup, Edirne’nin klasik çeşmeleri tipindedir

Cemilzade Mahmut Ağa Çeşmesi:

Vize ilçesi, Kale Mahallesi, Hamam Caddesi’nde bulunmakta olup, 16 yüzyıl yapısıdır Çeşme üzeri ufak kubbelidir Kare planlı, iki oluklu ve yalaklı meydan çeşmesidir Muntazam kesme küfeki taşlardan yapılmış olup, 1838 yılında tamir görmüştür

Sultan Çeşmesi:

Vize ilçesi, Bulaca Mahallesi, Asmakaya yolu üzerindedir 1770 tarihinde yapılmıştır Cephesinde altı satırlık Osmanlıca kitabesi vardır Mermerden sivri kemerli, üç yalaklıdır[19]


Babaeski Köprüsü:

1633 yılında IV Murat devrinde yapılmıştır Muntazam kesme taş kaplı, kâgir bir köprüdür Nehir taştığı zaman zedelenmemesi için, 6 kemerli köprünün kemer aralarında büyük delikler bulunmaktadır Nöbet hücreleri, birer dantel gibi taş işlemelidir Kuzeydeki nöbet hücresi aslına uygun olarak yeniden yapılmıştır

Alpullu (Sinanlı) Köprüsü

16 yüzyılda Sokullu döneminde yapılmıştır Mimar Sinan’ın en muhteşem anıtsal köprüsüdür Sivri kemerlidir 76 cm’lik çevre taşlarını da tek taş olarak kullanmıştır Genişliği 2,5 myi bulan kemer taşına hiçbir köprüde rastlanmaz Korniş profili aynı olup, korkuluk taşı ile dış yüzleri birleştirilmiştir

Sokullu Mehmet Paşa Köprüsü:

Lüleburgaz girişinde, İstanbul-Edirne asfaltı üzerinde bulunmakta olup, 1569 yılında yaptırılmıştır Çevre taşları ince yontulmuş, memba tarafındaki orta ayak detayları sağlamdır

Küçük Köprü:

Atatürk İlkokulu civarındadır 1569 tarihinde Sokullu Mehmet Paşa tarafından Mimar Sinan’a yaptırılmıştır Sağlam, tek gözlü, klasik tipte bir köprü olup, genişliği 4 mdir

Eski Kırklareli Evleri (Binalar):

Şehrin muhtelif yerlerinde bulunan mimari örnekler, çoğunlukla 19 ve 20 yüzyıl başlarına ait yapılardır Bir kısmı, neoklasik Stilde yapılmış ve halen mesken olarak kullanılmaktadır.[20]

 


KIRKLARELİ MÜZESİ:

Kırklareli Müzesinin bulunduğu yapı Mutasarrıf Neşet Paşa ve o dönemin belediye başkanı Hacı Mestan Efendi tarafından 1894 yılında Belediye Binası olarak yaptırılmıştır. Bodrum dışında iki katlı betonarme olarak yapılan yapının girişinde dört sütun üzerine oturmuş bir cumba bulunmaktadır. Atatürk 20 Aralık 1930 da Kırklarelini ziyaret ettiği zaman bu yapıyı da incelemiştir. Bu yapı 1962 yılına kadar Belediye olarak kullanılmış, 1970 yılında da terk edilmiştir. Bundan sonra 1983 yılında başlayan ve çeşitli aralıklarla devam eden restorasyon çalışmaları 1993 yılında tamamlanmıştır. Müze olarak düzenlenen yapı, 14 Ocak 1994 tarihinde de Kırklareli Müzesi olarak ziyarete açılmıştır. 

Müze binası bodrum katı dışında iki katlı betonarme olarak yenilenmiş, dört cephesine kemerli pencereler orijinaline uygun olarak konulmuştur. Binanın girişinde dört sütunun taşıdığı bir cumba bulunmaktadır. 

Kırklareli Müzesi arkeoloji, etnoğrafya, kültür ve tabiat salonları olmak üzere üç ayrı bölümden meydana gelmiştir. Müzenin giriş katında Kültür ve Tabiat Varlıkları Sergi Salonu, üst katında da arkeoloji ve etnoğrafya bölümleri bulunmaktadır. Kültür ve Tabiat Varlıkları salonunda 76 türden 102 adet çeşitli canlı örneği tahnit edilmiş olarak sergilenmiştir. 

Müzenin arkeoloji bölümünde Kırklareli ve yakın çevresinden elde edilen eserler bulunmaktadır. Buzul Çağından başlayarak çeşitli kara, deniz ve ağaç fosilleri kronolojik olarak sergilenmiş, bu düzenleme Roma dönemi sonlarına kadar devam etmiştir. Vitrinler içerisinde Buzul Çağı sonrası dönemlere ait ağaç ve bitki fosilleri, Aşağıpınar, Kanlıgeçit, Tilkiburnu yerleşim alanlarından gelen eserler bir araya getirilmiştir. Ayrıca Pınarhisar, İslambey, Alpulu, Höyüktepe, Dolhan ve Yündola tümülüslerinde yapılan kazılarda çıkan eserler de onları tamamlamıştır. [22]

Vize Antik Tiyatrosunda Kırklareli Müzesi Müdürü Zülküf Yılmaz ile Trakya Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Özkan Ertuğrul’un ortaklaşa yaptığı kazılarda elde edilen 4 adet alçak kabartma rölyef, 1 adet sütun kaidesi ve 1 adet heykel (yunus balığı) parçası ile salon girişinde büyük boy bir kadın heykeli bulunmaktadır. 

Müzede Prehistorik çağlardan başlayarak Cumhuriyet dönemine kadar uzanan zaman dilimi içerisinde çeşitli dönemlere ait eserlerden örnekler de bulunmaktadır. Müzedeki önemli eserler arasında Vize antik tiyatrosunda ortaya çıkan ve Roma dönemine tarihlendirilen heykeller ve kabartma röliyefler bulunmaktadır. 

Müzenin üst katındaki Etnoğrafya Bölümü iki bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde 19. yy. - 20. yy. başları köy yaşantısı tasvir edilmiştir. İkinci bölümde ise yine aynı dönemleri yansıtan “Kırklareli Şehir Odası” ünitesi yanında, çeşitli dönemlere ait giysi, takı ve çeşitli günlük malzemenin yer aldığı vitrinler bulunmaktadır. 

Müzenin sikke koleksiyonunda Grek, Roma, Bizans, İslam ve Osmanlı dönemlerine tarihlenen altın, gümüş, bronz sikke bulunmaktadır. [23]

 


Alpullu Şeker Fabrikası:

Türkiye'nin Kırklareli ilinin Alpullu kasabasında bulunan, temeli 25 Aralık 1925 tarihinde atılan ve 26 Kasım 1926 tarihinde işletmeye açılan ülkenin ikinci şeker fabrikasıdır. Alpullu tren istasyonunun hemen yanında bulunur.[21]

 

KIRKLARELİ ÜNİVERSİTESİ

Kırklareli Üniversitesi 29.05.2007 tarih ve 26536 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanarak yürürlüğe giren 5662 sayılı Kanun ile kurulmuştur. Üniversite bugün 6 Fakültesi, 1 Sağlık Yüksekokulu, 7 Meslek Yüksekokulu ve 2 Enstitü ile üstlenmiş olduğu görev ve sorumluluklar ile kamu hizmeti yerine getirmek üzere özveri ile çalışmaktadır. Tüm fakülte ve diğer öğretim birimlerinin kuruluşlarının önümüzdeki yıllar içinde tamamlanması beklenmektedir. Üniversitemize bağlı olarak il merkezinde

  • Teknik Eğitim Fakültesi,
  • İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi,
  • Fen-Edebiyat Fakültesi,
  • Turizm Fakültesi,
  • Mühendislik Fakültesi,
  • Teknoloji Fakültesi,

Olmak üzere 6 fakülte mevcuttur.

Teknik Eğitim Fakültesi, üniversitemiz kurulduğunda Trakya Üniversitesi'nden devralmış olduğumuz fakültemizdir. Diğer beş fakültemiz üniversitemiz kurulduktan sonra açılmıştır. İl merkezinde bulunan Lisans Eğitimi veren Sağlık Yüksekokulu ile Önlisans eğitimi veren Sağlık Hizmetleri Meslek Yüksekokulu, Teknik Bilimler Meslek Yüksekokulu ve Sosyal Bilimler Meslek Yüksekokulu, Babaeski Ilçesi'nde bulunan Babaeski Meslek Yüksekokulu, Lüleburgaz Ilçesinde bulunan Lüleburgaz Meslek Yüksekokulu, Pınarhisar İlçesi'nde bulunan Pınarhisar Meslek Yüksekokulu ve Vize Ilçesi'nde bulunan Vize Meslek Yüksekokulu eğitim ve öğretim hizmeti vermektedir. Belirtilen fakülte ve meslek yüksekokullarında toplam 10000 öğrenci eğitim görmektedir. Üniversitemiz 92 öğretim üyesi, 399 öğretim elemanı, 165 idari personel ile hizmet vermektedir.[24]

 

KÜLTÜREL YAPI:

 Merkez ve beş ilçemizde 12 halk kütüphanesi bulunmaktadır. İlimiz tarihi yapılar bakımından zengin bir kültür mirasına sahip illerden biridir. Bu eserler arasında camii, hamam, çeşme, şehitlik, külliye, köprü ve türbeler yer almaktadır. Keza ülkemizde en çok tümülüs grubu ilimiz sınırları içinde, özellikle Vize ilçesinde bulunmaktadır. Ayrıca, bir çok dolmen de ilimizde yer almaktadır.

  Kale ve kule kalıntıları da ilimizin kültür zenginliğini arttırmaktadır. Höyük ve tümülüs kazılarına devam edilmektedir. Bu kazılar Kırklareli’nin yakın zamana kadar hiç bilinmeyen erken dönemlerine ait yeni bilgileri ortaya çıkarmaktadır. Vize Çömlektepe’de yapılan kazıda tüm Trakya’da şimdiye kadar bilinen tek antik tiyatro açığa çıkarılmıştır.

  İstanbul’un Türkler tarafından fethi sırasında kullanılan top güllelerinin bir bölümü Demirköy ilçesinde bulunan Dökümhane’de imal edilmiştir. Burada yapılan kazılar büyük bir uygarlığı ortaya çıkaracaktır.( https://www.kirklareli.bel.tr/site/index.php?md=dinamik_sayfa&id=16)

       



KIRKLARELİ EL SANATLARI:

Kırklareli'de Dokumacılık:             

Kırklareli el sanatları ve kaybolmaya yüz tutmuş zanaatları arasında diriliğini en fazla koruyan dokumacılıktır. Özellikle Poyralı Köyü El Dokumaları küllerinden doğan farklı bir yerde durur.

Buna rağmen Kırklareli el dokumalarına ait ürün çeşitliliğinin ve üretim tekniklerinin 70’li yıllardan sonra hızla tükendiği gerçeğini de dile getirmekte fayda var.Kırklareli el dokumacılığı konusundaki bilgi birikimimizi Kırklareli Folklörü Araştırmacısı Zekeriya KURTULMUŞ’un saha çalışmalarına borçluyuz.Geçtiğimiz yüzyılın ortalarına kadar hemen hemen her köyde, köydeki evlerin pek çoğunda dokuma tezgahlarına, hayvanlardan elde edilen yünlerin temizlenip ağartıldığı, didiklenip eğrildiği çırçır atölyelerine rastlanırdı.

Kırklareli ve civarında hayvancılığın yoğun yapılıyor olması hammadenin kolay temini yönünden dokumacılığın yaygın oluşunu izah eder bir durumdur. Özellikle su boylarında, temiz su kaynaklarının olduğu yerleşimlerde, kırkılan hayvanlardan elde edilen yapağılar imece usulüyle yıkanır paklanırdı. Hatta bu yıkama işlemlerinin kolayca yapılabilmesi için oluşturulmuş küçük sığ havuzcuklar bulunurdu.

Köy evlerinde temizlenen yapağıların ipliğe dönüştürülmesi, ipliğe dönüşen yünlerin sarılması, yumak haline getirilebilmesi için genellikle ahşaptan yapılan düzenekler kullanılırdı. Genellikle yün eğirme, yumağa dönüştürme işlerini köyün yaşlıları yaparlar; böylece dokuma işiyle asıl ilgilenen daha genç kadınların zamandan kazanmalarına yardım ederlerdi.

Dokumalardaki ürünler çeşitlilik gösterirdi. Dönemin ihtiyaçları olan bez dokumalar; peşkir, önlük, çarpana dokumaları; yer yaygıları ( pala, çerge ); felemen kumaşları; kilim ve namazlah denilen seccade dokumaları artık sandıklarda basılı kalmış entoğrafik örneklere dönüşmüşlerdir.

Özellikle Balkan köyleri denilen daha soğuk ve dağlık kesimde, koyun ve keçi kılından dokunan keçe dokumalara raslanır; bu dokumalardan Balkan insanına özgü pantolon, içlik yelek ve ceketler dikilirdi. Bu dokumalar soğuğa ve yağışa karşı oldukça koruyucu giysiler elde etmeye olanak veriyordu. Çobanlar için dokunan kıl kalpakları da bu bağlamda değerlendirebiliriz.

 

Atatürk ve "Şayak Kumaşı"...

Balkan ülkelerinde hala rastladığımız “şayak” kumaşlar, Kırklareli’nin Kofçaz ilçesi ve köylerinde yaygın olarak dokunurdu. Şayak kumaşlar, Kırklareli ve Atatürk ile ilgili özel bir hatıraya da konu olmuştur.

20 Aralık 1930 yılında Mustafa Kemal Atatürk Kırklareli’yi ziyaret eder. Teşrifleri onuruna tertiplenen, kentin yöneticileri ile ileri gelenlerinin katıldığı davette Atatürk’ün gözü konuklardan birine takılır. Bir müddet sonra dayanamayıp yanına çağırtır. Çocukça bir heyecan duyarak karşısındaki kişinin giysisinin kumaşını parmaklarının arasında okşayarak sorar.

-Bu ne kumaşıdır böyle ?

-Biz Şayak kumaşı deriz paşam…der karşısında durmakta olan kişi. Köyde karım dokur bu kumaşları.

Yüzünde engel olamadığı bir tebessümle sözlerine devam eder Atatürk.

-Bana doğduğum büyüdüğüm yerleri, Balkanlar’ı hatırlattı bu şayak kumaşlar. Ben çocukken hep bunları giyerdim. Hanımına söylesen bana da dokur mu bu şayak kumaşlardan ?

-Emriniz olur Paşam…der karşısındaki kişi.

Bir ay kadar sonra karısına dokuttuğu bir top kumaşı Atatürk’e gönderir adam. Bu özel jest üzerine Atatürk’ün de teşekkürlerini ilettiği ve kumaşın bedelini gönderdiği bu özel hatıranın bir başka özel ayrıntısıdır.

Kırklareli folkloru araştırmacısı Zekeriya KURTULMUŞ; Kofçaz’ın Devletliağaç, Malkoçlar, Tatlı pınar ile Demirköy’ün Armutveren ve İncesırt köylerinde çul, çultar ve çimdik adı verilen dokumalar yapıldığı tespitinde bulunmaktadır. Çultar hayvanların üzerine örtülen, çul ve çimdik ise oturmak için yere serilen küçük yaygılara verilen isimdir.

KURTULMUŞ tespitlerinde, 2000’li yıllara değin Kırklareli’nin Kavaklı beldesinde, Demirköy’ünse Armutveren köyünde kurulu el tezgâhlarında sipariş üzerine köy kızlarına halı dokutulduğuna yer verir.

Modern tezgâhların gelmesiyle geleneksel el dokumasına ait ürünler bir bir kültür hayatımızdaki yerlerini terk etmeye bırakırlar. Dokuma tezgâhları ya bir köşede çürümeye terk edilir ya da başka ahşap işlerinin malzemesi olurlar. Dokumalar ise naftalin kokulu sandıklara kaldırılıverir.[25]


 

Poyralı Köyü Dokumaları...

Bugüne geldiğimizde Babaeski’nin Alpulu beldesinde, Pınarhisar’ın Kurudere ve Poyralı köylerinde kısıtlı da olsa el dokumacılığına raslıyoruz. Özellikle Poyralı köy dokumaları yeniden ayağa kaldırılmakta üzere çeşitli projelerle desteklenmektedir.

Kültür ve Turizm Bakanlığı’nın yöresel el sanatlarını diriltmek, yaygınlaştırmak ve gelecek kuşaklara aktarabilmek maksadıyla başlattığı çabalar için Kırklareli’de pilot bölge olarak Poyralı köyü seçilmiştir. Eski yöntemlerle köy dokumaları yapmayı bilen 1946 doğumlu Resmiye GÖKERBÜYÜK eğitmenliğinde düzenlenen kursların ilkine Poyralı köyü ev sahipliği yapmıştır. Hala ayakta duran dokuma tezgahlarının yanı sıra aynıları modellenerek yeni tezgahlar yaptırılmış ve kurslar verilmiştir. Bu kurslar sonraki senelerde Pınarhisar Halk Eğitim Müdürlüğü bünyesinde günümüze kadar verilmeye devam etmiştir.[26]

Eskiden iplikler için bitkiler ve bazı taşların boyamaya elverişli yapıları kökboyama yöntemleri olarak kullanılırken şimdilerde hazır iplerle dokumalar yapılır olmuştur. Heybe, kilim, çerge denen divan örtüsü, şilte veya yastık yüzü ile hediyelik eşyalar dokunmakta ve Poyralı köy evi olmak üzere çeşitli mecralarda sergilenen bu ürünler satılmakta ve siparişler alınmaktadır. Ayrıca köydeki kültür evinin alt bölümünde hala aktif olarak kullanılan dokuma tezgahında yapılan çalışmaları ziyaretçilerin izleyebilmesi olanağı mevcuttur.

Tezgahta desenlerin üzerine işlendiği çözgü ipleri siyah renktedir. Bu çözgü ipine "eriş" ismi verilmektedir. Siyah çözgü ipi, desen ipi olarak kullanılan diğer tüm renkleri üzerinde çok daha al benili göstermektedir.[27]





Atasözleri :

  • Bağda izin olsun, yemeğe yüzün olsun. 
  • Eşeğin canı yanarsa, yarış atını geçer. 
  • Harman döven öküzün ağzı bağlanmaz. 
  • Keçinin yemediği ot, karnını ağrıtır. 
  • Mart ayı dert ayı, bir sepet saman ver Ali dayı. 
  • Tutulan kısrak, harmanı döver.              
  • Ver yiyeyim, ört yatayım.

Bilmeceler :

  • Ağaç üstünde kara şopar(Zeytin)
  • Çarşıda satılmaz, elle tutulmaz
  • Ondan daha tatlı bir şey bulunmaz (Uyku)

  • Dağdan gelir sekerek
  • Kara üzüm dökerek (Keçi)

  • Hey gidinin poturu
  • Ev üstünde oturu    (Baca)
  • Karşıdan baktım pek çok
  • Yanına vardım hiç yok.
  •      (Sis)

Deyimler :

  • El etek çekmek
  • Fıkır fıkır kaynamak
  • Nal çakmak
  • Var delisi olmak
  • Yaş yere basmamak

Maniler :

Ayva gömdüm samana

Dumana bak dumana
Şoför yarim var iken

Gider miyim çobana?

Bahçelerde sardunya

Sardunyayı kırdın ya
İstemiyom dermişsin

Yine bana kaldın ya.

Karahalil üç bölüm

Yavaş geliyor gülüm
Bana yardan ayrılmak

Ölüm geliyor ölüm

 

Ninniler :

Dandini dandini danalı kuzu

Elleri ayakları kınalı kuzu
Asmaya kurdum salıncak

Eline de verdim oyuncak

Yine de uyumadı gitti

Şu küçücük yumurcak

Eee eee ee şimdi

Bir eşek buldum ben şimdi

Sahibi geldi ee şimdi


Ooo kuşu

Nerelerde su kuşu

Çalılıkta yuvası

Mamacık getir babası

Dandini dandini dastana

Danalar girmiş bostana
Kov bostancı dananı

Yemesin bizim bostanı

 Eh ee ee Allah

Uykucuklar ver Allah

Tekerlemeler :

Laleli Belkız

İçeriye gir kız
İpte atla kız

Dışarıya çok kız


Tarhana tartar

Boğazımı yırtar

Baklava kardeş

Gel beni kurtar

 

Türküler:

Yöreye ait pek çok türkü mevcuttur. Sevgiyi, acıyı, gurbeti ve özlemi konu edinmiş türküler olduğu gibi, geçmişte Osmanlı sınırları içinde olup da 1877-78 Osmanlı-Rus Savaşı ile kaybedilen topraklar ile ilgili de pek çok türkü söylenmektedir. Türkülerin bir kısmı Balkan göçmenleri ile yurda gelmişken, bir kısmı da yerli halk tarafından üretilmiş ve yaşatılmıştır. 

Yöreye ait  türküden bazı örnekler:

“Ah Selanik”

Muzaffer SARISÖZEN tarafından 16 Temmuz 1947 tarihinde, Kasap Tahsin’den, Vize’de derlenmiştir.

“Akça Köyün Bağları”

Muzaffer SARISÖZEN tarafından 09 Ağustos 1947 tarihinde Arife TİMUR’dan derlenmiştir.

“Alim Gitme Pazara”

“Avlu Dibi”

Muzaffer SARISÖZEN tarafından 15 Ağustos 1947 tarihinde, Fatma GÜRSU’dan, Kırklareli’nde derlenmiştir.

“Ayşem”

“Bahçelerde Biberiye”

TRT Müzik Dairesi THM repertuarı sıra no: 1366’da kayıtlı olan türkü, Aşık Ali TAMBURACI tarafından derlenmiş ve Nida TÜFEKÇİ tarafından notaya alınmıştır. Türkünün sözleri şöyledir;

Bahçelerde biberiye

Şişe dolu anberiye

Sen benimsin gel beriye

     Aman aman aman balabancı

     Sol yanında vardır sancı

     Aman makidonlu makidonlu

     Güzellerin içinde pek şanlı

Bahçelerde olur marul

Sular akar harıl harıl

İnce belden sıkı sarıl

     Aman aman balabancı

     Sol yanımda vardır sancı

     Aman makidonlu makidonlu

     Güzellerin içinde pek şanlı

Bahçelerde olur haşhaş

Rakı içtim oldum serhoş

Ela gözler olur bir hoş

     Aman aman balabancı

     Sol yanımda vardır sancı

     Aman makidonlu makidonlu

     Güzellerin içinde pek şanlı.

“Bahçelerde Yeşil Mazı”

“Bana Derler Gazi Boşnak” Muzaffer SARISÖZEN tarafından 16 Temmuz 1947 tarihinde Ahmet KÖK’ten, Kırklareli’de derlenmiştir.

“Ben Gitmem İnekliye” Muzaffer SARISÖZEN tarafından 14 Ağustos 1947 tarihinde, Aşık Ali TANBURACI’dan, Kırklareli’de derlenmiştir.

“Budin” Muzaffer SARISÖZEN tarafından 16 Temmuz 1947 tarihinde Ahmet AŞIK’tan Vize İlçesi, Evrenli Köyü’nde derlenmiştir.

“Candarmanın Kılıcı”

“Çayıra Serdim Postu”

“Derdim Çoktur” Muzaffer SARISÖZEN tarafından 15 Ağustos 1947 tarihinde Vahid Lütfi SALCI’dan, Kırklareli’de derlenmiştir.

“Dere Geliyor Dere” Saadet KARACA’dan derlenmiştir.

“Giderim Giderim Varna Görünmez” Zekeriya KURTULMUŞ tarafından 21 Eylül 1993 tarihinde Sezai ÇETİN’den, Kırklareli Merkez ilçeye bağlı Çeşmeköy’de derlenmiş ve Kırklareli İl Kültür Müdürlüğü Folklor Araştırması arşivine alınmıştır. Türkünün sözleri şöyledir;

Giderim giderim ooof

Varna görünmez
Dönerim arkama bakarım ooof
Kimseler gelmez
Dönerim arkama bakarım ooof
Kimseler gelmez

 

Babam da ihtiyar ooof
Ata binemez

Nişanlım küçüktür ağ-beyler ooof
Yolları bilmez
Nişanlım küçüktür ağ-beyler ooof
Yolları bilmez.

 

Söyle Elif kız söyle ooof

Türkünü söyle
Türkü de bilmiyom ağ-beyler ooof
Kuran okurum.
Türkü de bilmiyom ağ-beyler ooof
Kuran okurum.

 

Esvaplarım sandıkta ooof

Basılı kaldı.
Evde nişanlım ağ-beyler ooof
Yasılı kaldı
.Evde nişanlım ağ-beyler ooof
Yasılı kaldı.

 

Yetişin kardaşlar yetişin ooof

Aldılar beni
Deli de orman şaykaları ooof
Çaldılar beni
Deli de orman şaykaları ooof
Çaldılar beni

 

“Grep” Muzaffer SARISÖZEN tarafından 09 Ağustos 1947 tarihinde Zehra KAHRAMANLAR’dan Kırklareli’de derlenmiştir.

“Hasseler Giymiş” Muzaffer SARISÖZEN tarafından 16 Temmuz 1947 tarihinde Mehmet GEÇİT’ten Vize İlçesi’nde derlenmiştir.

“Haticem”

“İnce Giyerim İnce” Yöreye ait türkünün sözleri şöyledir;

 

İnce giyerim ince

Pembe yakışır gence

     İnce giyerim ince

     Pembe yakışır gence

İnsan bir hoş oluyor

Sevdiğini görünce

     İnsan bir hoş oluyor

     Sevdiğini görünce

Of sen yana, ben cama

İkimizin resmini çıkarsınlar yan yana

Derelerin çakılı

Nerden aldın akılı

Döne döne oynuyor

Ağabeyimin çakırı

     Of sen yana, ben cama

     İkimizin resmini çıkarsınlar yan yana

Dereler çakıl taşlı

Ördekler yeşil başlı

Benim sevdiğim dilber

Al yanak kalem kaşlı

     Of sen yana, ben cama

     İkimizin resmini çıkarsınlar yan yana

 

“İn Dereye”

“Kırmızı Gül” Aşık Ali TAMBURACI tarafından derlenmiştir.

“Yar Yalelellim Hüseyin Derler Adıma” Faruk YILMAZ tarafından Merkez İlçe Çeşmeköy’de Sezai ÇETİN’den derlenmiştir. Türkünün sözleri şöyledir;

 

Yar yar yalelellim var

Hüseyin derler adıma(aman)

Doyum olmaz tadıma

Eller ne derse desin(aman)

Ben varacam inadıma

     Yaleli yalelelli yalelelli aman

     Yaleli yalelelli yalelelli

Yar yar yalelellim yar

Harmanda misirim var(aman)

Duvarda hasırım var

Seni gidi gavurun kızı(aman)

Neremde kusurum var

     Yaleli yalelelli yalelelli aman

     Yaleli yalelelli yalelelli

Yar yar yalelellim yar

Ezme ile yar ezme ile(aman)

Yar bulunur mu gezme ile

Çok cici kızlar kandırdım(aman)

Kaşımı da gözümü süzme ilen.

     Yaleli yalelelli yalelelli aman

     Yaleli yalelelli yalelelli

 

Halk Oyunları :

Türkler, Orta Asya’dan Anadolu’ya, oradan da 14. yüzyıldan itibaren Balkanlar’a yayılmaya başlamış ve 1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı ile birlikte tekrar tersine bir göç ile Balkanlar’dan bugünkü topraklara gelmişlerdir. Balkanlar’da kaldıkları ortalama 450 yıllık süre içerisinde Yunanistan, Bulgaristan, Yugoslavya, Makedonya, Arnavutluk gibi ülkelerin insanlarıyla yan yana yaşamış, onları kendi kültürleriyle etkiledikleri gibi, onların kültürlerinden de etkilenmiştir. Kültür bölgesel özellikler gösterdiği halde, doğduğu yerde kalmayarak, yayılmaktadır. Halk oyunları da anonim bir özelliğe sahiptir. Halk oyunları (dansları) ilk çıkış noktasında bir olayı, bir isteği, bir üzüntüyü dile getirmek için oluşturulmasına rağmen, aynı halk dansı günümüzde insanlara sevinç, neşe ve güzel duyguları tattırmakta ve insanları coşturmaktadır. Ortaya çıkışı insanlık tarihiyle paralellik gösteren halk oyunları, zamanla değişime uğramakta, oynayan kişilerce yeni figürler eklenebilmektedir. Zaten ilk çıktığı gibi değişmeden günümüze kadar gelmiş halk oyunu bulmak da zordur.

Kırklareli yöresi halk oyunları; Balkanlar’dan gelip yöreye yerleşen göçmenlerin beraberinde getirdikleri değerler ile geldiklerinde karşılaştıkları kültürün (oynadıkları oyunların) karışımıyla ortaya çıkan sentezin ürünü olduğu  söylenebilir. Çünkü Balkanlar’dan gelip buraya yerleşenler ve bu kuşağın devamı olan kişiler, bu oyunlara sıkı sıkıya sahip çıkmışlar, otantik yapısında herhangi bir değişikliğe müsaade etmemişlerdir. Bu durum da yurt genelinde Kırklareli halk oyunlarının beğeni ile izlenmesine ve diğer yörelerde de öğrenilmek, oynanmak istenmesine neden olmaktadır. Kırklareli yöresi halk oyunları; bayramlarda, evlenme düğünlerinde, asker düğünlerinde, özel günlerde ve her türlü törende oynanır. Günümüzde yöreye ait halk oyunları köylerde davul-zurna ile yapılan düğünlerde oynanmakta iken, şehir ve kasabalarda org ile yapılan düğünlerde pek oynanamamaktadır.

Yöre’nin halk oyunları, genellikle iki davul, iki zurna ile oynanmakta olup, birinci zurna melodiyi söylerken ikinci zurna da dem tutar. Oyunlar genellikle ağır başlayıp hızlı biter. Kollar bağlı olarak oynanan oyunlar ve karşılıklı oynanan oyunlar vardır. “Kırklareli karşılaması” çiftlerin karşılıklı oynadıkları bir oyundur. Hora denilen ikinci bir oyun da el ele, kol kola, omuz omuza toplu olarak oynanan bir oyun olup, bölgede yaygın olarak oynanmaktadır. Diğer bir oyun grubu da “kabadayı” oyunudur. Davul-zurna eşliğinde erkekler tarafından oynanır. Yavaş başlayıp çok hızlı biter. Hora ve kabadayı oyunlarında oyunu yönlendiren ekip başıdır. [28]

  

Halk oyunlarından bazı örnekler;  Alay Beyi,  Ali Paşa,  Arzu ile Kamber,  Boymisa,  Dere Boyu  Eski Kasap,  Galamata,  Kabadayı,  Kara Yusuf,  Kambana,  Kırk Haydut,  Kız Karşılaması, Pavle,  Sirto, Gayda, Hanım Ayşem ve Drama Karşılaması vb. sayılabilir.  İsmini ortaya çıktığı Batı Trakya’daki Drama Şehri’nden almış olan “Drama Karşılaması”nın sözleri şöyledir:

 

Yukarı mahalle çeşmeleri

Akar akar süzülür,

Sana bu şarkılar Esmam

Gazinoda düzülür.

 

Yukarı mahalle çeşmeleri

Değirmen döndürür,

Senin o bakışların Esmam

Beni öldürür aman aman.

“Hanım Ayşem” göçler sırasında Batı Trakya’dan bölgeye gelen göçmenler vasıtasıyla getirilmiş, kızlı erkekli oynanan bir oyundur. Bir gencin sevgilisine yaktığı türkünün sözleri, gencin sevgisini anlatır. Türkünün sözleri şöyledir;

Giderim yolce yolce

Yolun çiçeği morce

O senin bakışların Hanım Ayşem

Sokuyor beni borce.

Arpa ektim gül bitti

Gül gibi yarim gitti

Sen orada ben burda Hanım Ayşem

Eridi yağım bitti.

 

Bir diğer oyun da “İzzet Hoca”dır. Batı Trakya’da çok zengin birisi olan İzzet Hoca, kızının düğününü yapmaktadır. Kına gecesi eğlenceler devam ederken kırk haydut tarafından gelin kaçırılır. Haydutlar tarafından kaçırılan gelinin  İzzet Hoca’nın kızı olduğu anlaşılınca, haydutların en küçüğü tarafından, kız öldürülür. Bu olaya istinaden bir türkü yakılmış ve olay danslarla betimlenmiştir. Oyun erkekler tarafından oynanır.[29]

 

Kına gecemde çaldılar beni

Dokuz dizi altunumu verdim

Yine kurtulamadım anacığım

En küçüğü canıma kıydı.

 

Haydi dediler Sırça Pınar’a anacığım

Götürdüler beni dönmez yollara

Bana sordular anacığım,

Sen kimin kızısın

Ben de dedim İzzet Hoca’nın kızıyım.

Yörede en çok sevilerek oynanan oyunlardan birisi olan “Sülüman Ağa”, kızlı-erkekli ve mendille oynanan hareketli bir oyundur. Çift davul-çift zurna ile karşılama türünde oynanan oyunun türkü sözleri şöyledir;

Abe Sülüman Ağa

Tut çakal beygiri

Vuralım yuları

Alalım gelini

 

Sülümanağanın karısı

Pencereden bakar

Pencereden bakar

Sülümanağanın karısı

Çok canlar yakar.

 

“Zigoş”, adını Batı Trakya’nın Drama ve Kavala arasında bulunan Zigoş Köyü’nden almaktadır.  Çift davul, çift zurna ile oynanmaktadır. Çok hareketli olan oyun, düğünlerde sevilerek oynanır.[30]

 

Halk Mimarisi :

Mimari yapıların oluşmasında, şekillenmesinde arazinin yapısı, iklim, bölgedeki doğal malzeme ile yapıyı yapan ustanın bilgi ve becerisi etkili olmaktadır. Bulgaristan sınırında ve Karadeniz kıyılarında yer alan Kofçaz - Vize ilçeleri ve köylerinin yer aldığı bölgeler ormanlık olup, taş malzeme bol miktarda bulunmaktadır. Bu nedenle  yapılarda taş ve ağaç, çatıda ise kiremit kullanılmaktadır. Kırklareli Merkez İlçe’nin güneyinde kalan bölgesi, Babaeski, Lüleburgaz, Pehlivanköy ilçeleri ile Pınarhisar İlçesi’nin güneyinde kalan bölümünde orman ve taş hayli azalmakta, bunların yerini tahıl ekilebilir düz, toprak arazi almaktadır. Bu nedenle bölgedeki evler  kerpiçten olup, çatı malzemesi yine kiremittir.

Mimari yapılarla ilgili çeşitli inanışlar da mevcuttur; mutfak suyu ile tuvalet ve banyo suyu aynı yere akıtılmaz. Ev halkından birisi öldüğünde, ölen kişinin yıkandığı yere yeni bir yapı yapılmaz. Yağmur yağar, gök gürlerken evlerin dışarı açılan ana kapısının eşiğinde ve saçak altında durmamaya özen gösterilir, ayrıca oda içerisinde iken kapı arkasında durmanın iyi olmadığına, orada duranın başına uğursuzluk geleceğine inanılır. Bir diğer inanış ise evin ana giriş kapısının iç üst kısmına “karınca duası” yazısı konmasının eve bolluk ve bereket getireceği düşüncesidir.[31]

 

       

Yöresel Kıyafetler :

Günümüzde Kırklareli halkı hazır elbise giymekte ve giyim tercihi moda akımına göre zaman zaman değişebilmektedir. Eski yıllarda köy ve şehirlerde yaşayanlar arasında gözle görülür farklılıklar bulunmakta iken, bu gün aradaki fark oldukça azalmıştır. Köylerde özellikle 50 yaş ve üstündeki kadınlar dışarıda çarşaf, ferace denilen siyah renkli giysileri kullanmaktadır. Renkli basmalardan yapılan şalvar, bluz, ayaklara koyun yapağından örülme çetik, başlarına  eşarp ya da beyaz bezden oluşan baş örtüleri ise ev içinde giyilmektedir. Erkekler genelde hazır olarak aldıkları ceket ve pantolon giyer, başlarına ise kasket ya da şapka kullanmaktadır. Yaşlı olanlar sıcak tutsun diye kışları şayak (aba) pantolon giyerler. Gençler ile yaşlılar arasında, giyimde büyük farklılıklar vardır. Genç kızlar saçlarını örtmezler. Bu durum ilk zamanlar aile büyükleri  tarafından  yadırganmasına rağmen, bu gün hoş karşılanmaktadır. Genç erkekler de gayet modern giyinmekte ve başlarında şapka kullanmazlar. 

Yörenin halk oyunu kıyafetleri ise şunlardır;

 

Kadın Giysileri:

 Başa çember, oyalı yemeni, grep, yazma, kıvrak, tartma, vala; sırta iç donu, bürümcek gömleği, cepken, şalvar, fıta, uçkur, fistan, yağlık, toka; ayağa ise yemeni, çetik (şaşon), çorap giyilmekte ve boyunda kurdelaya dizili altın, kulaklara da küpe takılmaktadır.

 

Erkek Giysileri:

 Başa fes; sırta gömlek, cepken, kollu-kolsuz cemedan, potur, kuşak, peşkir; ayağa ise yemeni, çarık eve çorap giyilmektedir. Aksesuar olarak yağlık, mendil, silahlık, tütün tabakası ve köstek kullanılmaktadır.[32]


KIRKLARELİ FESTİVALLERİ:

  • Kırklareli Karagöz Kültür Sanat ve Kakava Festivali 
  • Alpullu müzik festivali
  • Babaeski Tarım Festivali
  • Demirköy çilek festivali
  • Hamitabat  Sucuk Senliği[33]

 

KIRKLARELİ YÖRESEL LEZZETLER:

Peynir ve yoğurt:

Kırklareli'nde hayvancılıkla uğraşıldığından süt, peynir ve tereyağı bolluğu var. Yaklaşık 10-12 mandıra üretim yapıyor. Burada beyazpeynir, kaşarpeyniri ve yoğurt imal ediliyor. Sütler, Balkan köyleri dedikleri Kofçaz ilçesi ve çevresinden geliyor. Mandıra sıcak süt kokuyor. Filtre edilmiş sütler soğutma panelinde, yapılacak peynirin türüne göre 27-35 derece arasında soğutulup mayalanma kazanlarına geçiyor. Burada maya eklenip bekletiliyor. Kasnak denilen teknelere cendele bezi seriliyor. Peynirler buraya alınıp 2-3 saat dinlendiriliyor ve suyu süzülüyor. Kesilip tuzlu suya alınıyor ve 24 saat bekletiliyor. Tenekelere konan peynirler buzhanenin yolunu tutuyor, Taze peynirin en az 3 ay buzhanede beklemesi gerektiğini; keçi ve koyun sütünden imal edilen kaşarpeynirinin 2 sene beklediğini, inek sütünden imal edilenlerin kesinlikle bekletilmemesi gerekiyor

İl Kültür Müdürlüğü'nde Halk Kültürü Araştırmacısı olarak görev yapan Zekeriya Kurtulmuş'un çalışmasından alınmıştır.

    

Çorbalar:

Terbiye yapılmamış işkembe çorbası (Değirmendere), Umaç (Dolhan Köyü), Höşmel (Babaeski ilçesi Karahalil Beldesi) Bakla çorbası, Süt çorbası, Tarhana çorbası; Bıldırcın, ördek, tavşan ve üveyik çorbası.

Sebze yemekleri:

Borani (Yoğurtlu labada), Toyga (Unla pişirilmiş labada), Manca, Soğan aşı (Piyazlık soğanlar salça ve su eklenip pişiyor, indirmeye yakın yumurta kırılıp karıştırılıyor), Tarla yemeği (Küp doğranmış patlıcan, iri doğranmış biberle az yağda pişiyor. Domates doğranıp tuz ekleniyor ve kendi suyunda pişiyor.) ve her türlü sebze yemeği ile dolma ve sarmalar.

Et yemekleri:

Yahni (Düğün yemeği), Papaz yahnisi (Düğün yemeği. Bulgaristan'ın Kırcaali bölgesinden gelenler yapıyor.), Tas kebabı, Kuzu kapama (Hıdırellez kuzusu), Ciğer tava, Ciğer yahni, Kalle (Merkez ilçe Ürünlü Köyü'nde yapılıyor. Tavuk etine lahana turşusu ve pirinç ilave ediliyor.), Tavuk bulamacı (Kavrulmuş una haşlanmış tavuk etleri ekleniyor.), Tavuk kapama (Pirincin üzerine haşlanmış tavuk eti ve tavuk suyu eklenip fırında pişiyor.), Hindi kapama, Sucuk (Kızılcıkdere).

Av hayvanlarından yapılan yemekler:

Bıldırcın kapama (Pilavlı dolma), Bıldırcın, ördek ve üveyik kâğıt kebabı, Tavşan dolması, Tavşanlı papaz yahnisi, Tavşan köftesi, Tavşanlı tarhana bulamacı, Tavşan tandır (Temizlenen tavşan derisi ters çevrilerek kor ateşe gömülüyor.), Tavşan ve ördek kandilli mantısı.

Balık yemekleri:

Kırklareli'nin İğneada ve Kıyıköy beldelerinde halk geçimini balıkçılıkla sağlıyor. Deniz, göl ve derelerden avlanan balıkların tava, ızgara ve pilâkisi yapılıyor.


Otlarla yapılan yemekler:

Kupriva (Pomak köylerinde ısırgan otuyla yapılan yemek.)

Pilav-makarnalar:

Manca (Etli bulgur pilavı. Merkez ilçe Armağan Köyü'nde çocuk doğunca yapılıyor.), Kuskus pilavı, Pirinç pilavı, Çimdik (Erikler Köyü'nde üçgen hamurlar haşlanıp süzülüyor sarımsaklı yoğurtla yeniyor.), Erişte, Yoğurtlu kulak (Karahalil Köyü).

Ekmek ve hamur işleri:

Nohutlu ekmek, Katmer, Akıtma, Cizleme, Somun, Tuzsuz ekmek, Pırasa ve ısırgan böreği, Muhacir böreği, Kıvrım, Kabaklı kıvrım, Tatar böreği, Ispanak böreği, Kabak böreği (Tikvenik), Kandilli mantı (Babaeski?nin Karahalil beldesinde yapılıyor.), Kalın kıyı (Karahalil), Kaçamak.

Tatlılar

Höşmerim (Lüleburgaz), Hurma tatlısı (Karahalil), Bulama; üzüm, pancar, dut ve karpuz pekmezi; erik, kayısı ve ayva pestili, Yazlık helva, Tahin helva, Yumurta tatlısı.

İçecekler:

Vişne, çilek, kızılcık, güvem, kuru üzüm ve kayısı şerbeti; hardaliye, ev şarabı, ve boza.

Hardaliye için çürüksüz, sağlam üzümlerin (Bütün üzümlerden yapılır ama Alfons cinsi olursa rengi koyu olur) sadece kabuğu kırılacak kadar ezilir. Hardalın da kabuğu çatlayacak kadar ezilip küplere bir kat üzüm, bir kat vişne yaprağı sıralamasıyla yerleştirilir. Üzerine hardal eklenir. Hardal, şıranın şarap ya da sirkeye dönüşmesini engeller. Kaynama döneminden sonra 10-15 gün içinde içilecek kıvama gelir. Hardaliye, tortusundan arındırmak için süzülür. Şarap gibi kaptan çıktığı gibi içilmez. Hardalın acı tadını gidermek için bir miktar su eklemek gerekir.[34]

 

 

YAPMADAN DÖNME:

  • Hızır Bey Cami ve Külliyesini görmeden, 
  • Bıldırcın kağıt kebabı ve koyun yoğurdu yemeden, 
  • Hardaliye içmeden,
  • Peynir almadan
  • ...Dönmeyin. [35]




  • [1] https://tanitim.kirklareli.net/Kirklareli-Kirklareli-ili-Genel-Bilgileri_9613587.html
  • [2] https://www.kenthaber.com/marmara/kirklareli/merkez/Rehber/dogal-guzellikler/kirklareli-akarsulari
  • [3] https://www.kirklarelitso.org.tr/index.asp?S=CografiYapisi
  • [4] https://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?t=66110
  • [5] https://tanitim.kirklareli.net/Bababeski-Babaeski-ilcesi-Genel-Bilgileri_5080112.html
  • [6] https://bayburtkoyleri.blogcu.com/demirkoy-genel-bilgi/13230873
  • [7] https://www.kofcaz.gov.tr/default_b0.aspx?content=193
  • [8] https://tr.wikipedia.org/wiki/L%C3%BCleburgaz
  • [9] https://pehlivankoy.meb.gov.tr/www/cografi-ve-kentsel-ozellikleri/icerik/16
  • [10] https://www.pinarhisar.gov.tr/cografi_durum_kat.html
  • [11] https://www.vize.com.tr/index.php?option=com_content&task=view&id=105&Itemid=19
  • [12] https://www.kirklarelitso.org.tr/index.asp?S=Tarihce
  • [13] kirklarelinin-tarihi-yerleri-nedir-kirklarelinide-gezilecek.html
  • [14] kirklarelinin-tarihi-yerleri-nedir-kirklarelinide-gezilecek.html
  • [15] kirklarelinin-tarihi-yerleri-nedir-kirklarelinide-gezilecek.html
  • [16] https://www.forumlord.net/kirklareli/58424-kirklarelinin-tarihi-yerlerinin-isimleri-
  • [17] https://www.forumlord.net/kirklareli/58424-kirklarelinin-tarihi-yerlerinin-isimleri-
  • [18] https://www.forumlord.net/kirklareli/58424-kirklarelinin-tarihi-yerlerinin-isimleri-
  • [19] https://www.forumlord.net/kirklareli/58424-kirklarelinin-tarihi-yerlerinin-isimleri
  • [20] kirklarelinin-tarihi-yerleri-nedir-kirklarelinide-gezilecek.html
  • [21] https://tr.wikipedia.org/wiki/Alpullu_%C5%9Eeker_Fabrikas%C4%B1
  • [22] https://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?t=54897
  • [23] https://wowturkey.com/forum/viewtopic.php?t=54897
  • [24https://www.kirklareli.edu.tr/0113545837/genel-bilgiler.html
  • [25] https://www.trakyagezi.com/dosya/76-kultur-a-sanat/585-kirrklarelide-dokumacilik.html
  • [26] https://www.trakyagezi.com/dosya/76-kultur-a-sanat/585-kirrklarelide-dokumacilik.html
  • [27] https://www.trakyagezi.com/dosya/76-kultur-a-sanat/585-kirrklarelide-dokumacilik.html
  • [28] https://tanitim.kirklareli.net/Genel-Kirklareli-Kulturu_4446504.html
  • [29] https://tanitim.kirklareli.net/Genel-Kirklareli-Kulturu_4446504.html
  • [30] https://tanitim.kirklareli.net/Genel-Kirklareli-Kulturu_4446504.html
  • [31] https://tanitim.kirklareli.net/Genel-Kirklareli-Kulturu_4446504.html
  • [32] https://tanitim.kirklareli.net/Genel-Kirklareli-Kulturu_4446504.html
  • [33] https://tanitim.kirklareli.net/Genel-Kirklareli-Festivalleri_9138496.html
  • [34] https://www.turizmtrend.com/turkiye/kirklareli/kirklareli-yoresel-yemekler-3981.html
  • [35] www.bilgikutum.com/geziadi.asp%3Fid%3D96




Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar