Kıyâfetnâme
Osmanlıca yazılışı: Kıyâfetnâme : قيافتنامه
Arapça kökenli Kıyâfe(t) kelimesi, Arapçada “iz sürüp gitmek, takip etmek, peşi sıra gitmek” manasına gelen” kavf” kökünden gelmektedir.[1] Bu sözcük Türkçe’ye “kılık kıyafet, elbise, şekil, görünüş” anlamlarını karşılayacak şekilde girmiştir.
Eski devrilerde çöldeki ayak izlerine bakarak iz sahibin tanımak, iz sahiplerinin akrabalıklarını, boylarını, kilolarını, yaşlı genç, sakat olup olmadıklarını tespit etmek işi ile uğraşan kişilere Kaif denirdi. Buradan hareketle “İlm-i kıyâfet zamanla bir bilim dalı halinde gelişmiştir. İnsanın görünen dış özelliklerine bakarak görünmeyen iç özelliklerini anlamaya çalışan kimseye de kāyif veya kıyâfet-şinâs denilmiştir”[2]
İslam Edebiyatında “Kıyafetnamelerin” ortaya çıkışı işte bu noktadan oldu. Kişilerin dış görünüşlerine bakarak ruh, ahlâk ve karakter yapıları hakkında yargılar yapan eserlere Kıyafetname denmiştir
Kıyâfetnamler genel olarak kıyâfetü’l-beşer (bütün halinde insanı konu alan) ile ilgili olarak yazılmış
Buna da ilm-i firâset denmiştir. “Firâset” ilmi “ise insanın fizikî yapısı ve karakteri arasındaki ilişkileri konu alan bir ilim dalı olarak kabul edilmiştir.
“Günümüzde “el-falı” olarak düşünülen “kefnâme”ler bu tarz eserlerin içinde gelişmiş bir tür olarak görünmektedir Kefnâme bölümünün firâsetnâmeden farkı, bir takım işaretlerden hareketle karakter hakkında yorum yapmakla kalmayıp geleceğe dair tahminleri de içermesidir.”[3]
Bu yazılanlardan da anlaşılacağı gibi bu türden eserler kıyafetleri betimlemeye değil, kıyafetlere bakarak insanı analiz etmeye yönelik bir yazı türü olmuştur. Eskiler kıyafetlerine bakarak insanların, ahlâk ve karakter yapıları hakkında hükümler çıkarma ilmine ise, İlm-i Firâset denmiştir
İlm-i Firâset dahi kendi içinde türlere ayrılmıştı: yüze bakarak sonuçlar çıkarmaya ilm-i sîmâ, alındaki çizgileri konu alanlara ilm-i ihtilâç denmiştir. [4]
İlk Kıyafetnameyi İmam Şafiî' yazmış ama bu eser kaybolmuştur. el- Kmdî ( Risâle fi'l-Firâse), Yuhanna İbnü'l- Bıtrıkin (X.yy) Aristo'dan tercüme ettiği Kitâbü's-Siyâse fi Tedbîri'r-Riyâse Muhammed b. Zekeriya Râzî'nin (öl. 932) el-Mansur? Adlı eserleri ile Fahrüddin Râzî'nin (öl. 1209) Kitâbu'l- Firâse
Tâlib Ensârî Dımışkî’nin Kitâbu'l-Adâb ve's-Siyâse fi İlmi'n-Nazarî ve'l-Firâse Arapça yazılmış müstakil kıyâfetnâmelerdir. [5]
Türklerde İlm- i feraset, simadan ve kıyafet düzeninden hareketle saraya, uşak, hadım, cellat, gulam vb alınırken, esir, köle alım satımlarında kullanılmış, kimin hangi işlerde çalışacağı bu şekillerde tespit edilmiştir.
Türk Edebiyatında Kıyafetnameler
İnsanların dış görünümlerinden ahlak ve karakter yapıları hakkında hükümler vermek esasına dayanan kıyafetnameler Türk edebiyatında da çok sık yazılmış eserlerin başında gelmektedir. Türk edebiyatında “kıyafetname” “firasetname” adını alan manzum ya da nesir olarak yazılmış çok sayıda eser vardır. Bu konuda yazılmış eserlerin başlıcaları şunlardır.
Türk edebiyatında kıyâfetnâme yazma geleneği “ Bedr-i Dilşâd’ın II. Murad’a sunduğu Murâdnâme adlı mesnevisinin kırkıncı babında yer alan köle ve câriye satın alırken dikkat edilmesi gereken hususların açıklandığı bazı beyitler ile başlamıştır. (beyit: 7464-7631) ibarettir (Ceyhan, II, 878-891)” [6]
Bu eseri Hamdullah Hamdî'nin meşhur Kıyâfetnâme'si, Firdevsî-i Rumî'nin (Firdevsî-i Tavîl) Firâsetnâme'si, Şaban-ı Sivrihisarî (tercüme yoluyla), îlyas b. İsâ-yı Saruhanî (öl. 1559-60),
Abdülmecîd ibn Şeyh Nâsuh (öl. 1565), Mustafa b. Evranos (XVI.yy.) ve Balizâde Mustafa'nın (1575) Kıyâfetnâme adlı eserleri Nesîmî'nin (öl. XVI.yy.) Vesîletii'lİrân'ı, Lokman b. Hüseyin'in Kıyâfetü'lînsâniyye fi Şemâili7-Osmâniyye'si (1601) takip etmiştir.
Türkçe kıyâfetnâmelerin en son ünlü örneği Erzurumlu İbrahim Hakkı'ya aittir. Marifetnârne (yazılışı: 1760) dir.
Türk edebiyatında yazılmış bu eserler “insan sarrafı olmak” deyimini açıklayabilecek türden eserler olmuşlar, dış görünüş ile karakter ilişkilerini ortaya koyabilecek bir çok tespit yöntemleri geliştirmişlerdir. “Kıyâfe”-“firâset”, ayak izleri de dahil, her tür işareti yorumlayan bu
Türdeki eserler, “insan fizyonomisinden hareketle insanın karakter ve moral yapısına dair çıkarımlarda bulunmaya” [7] çalışmışlar,
“ İnsanın iç yüzünü ahlak ve seciyesini doğru olarak tanıma, tanımlama iddiası “ ile yazılmış olan bu eserler yüzde yüz doğruları ortaya koymamış olsalar da yabana atılamayacak doğru teşhisler ortaya koydukları da bir gerçektir.
No la fehm eyler isek nakşa bakıp Nakkaş 'ı
Biz nazar-bâzlarız ilm-i kıyâfet biliriz Aşkı
KAYNAKÇA
[1] Mine Mengi, KIYAFETNÂME – DİA, cilt: 25; sayfa: 513
[2] Mine Mengi, KIYAFETNÂME – DİA, cilt: 25; sayfa: 513
[3] Melike Gökcan TÜRKDOĞAN, LM-İ KIYÂFET VE FİRÂSET BAĞLAMINDA MUSTAFA BİN EVRENOS’UN “HÂZÂ KİTAB-I FİRÂSETNÂME VE KIYÂFETNÂME” Sİ Uluslararası Sosyal Araştırmalar Dergisi, Cilt: 7 Sayı: 34,
[4] İskender Pala , Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü,
[5] İskender Pala , Ansiklopedik Divan Şiiri Sözlüğü,
[6] Mine Mengi, KIYAFETNÂME – DİA, cilt: 25; sayfa: 513