26.02.2012
Kızkalesi, Erdemli'ye 23, Mersin'e
Korikos şehri, İ.Ö. 4.yy’larda, şimdi limon bahçelerinin bulunduğu yerde, Yunanistan’dan gelenler tarafından bir ticaret kolonisi olarak kurulmuş. Herodot ise, şehri GORGOS adında Kıbrıslı bir prensin kurduğunu yazar. Korikos, adını, o çağlarda bu yörede çok bulunan zagferan (safran) çiçeğinden almış ve zagferanın, Yunanca karşılığı korikosmuş. Korikos halkı daha fazla, “ticaret, yolcu ve habercilerin tanrısı Merkür”e (Yunanlılar’daki Hermes) taptıkları için “Merkür Şehri” de denmiştir. Korykos’ta Yapılı İn’de, ötekisi ise Çatıören’de iki tane Hermes tapınağı vardır. Hermes’in işareti Kerykeion (kanatlı pabuç)tur ve çevredeki yıkıntıda bu sembol görülebilir.. Tapınakların kapısının üstünde ve yanında da Kerykeion (kanatlı babuç) bulunmaktadır.
Antik kentten kalan pek çok kalıntı
narenciye ağaçları ve makiler arasında kaybolmuş durumdadır. Koykos ve Eliaussa
Sebaste kentinin arası belki de ülkemizde en çok kaya ve lahit mezarların
bulunduğu açık hava müzesi görünümündedir. Şehrin su ihtiyacı
Korykos ile beş on km yakınında bulunan Korykos’un sivil kenti Elaiussa-Sebaste’den Korikos’agiden kutsal yol (Via sacra) dan Nekropol’un doğu tarafına kadar yol boyunca lahitler, mezarlar, kiliseler, nekropoller, kaya mezarları, ören yerleri, sarnıçlar, su kemerleri sıralanmıştır
Korıkos veya Karakale denilen kıyıdaki kale, tipik bir Haçlı kalesi şeklindedir. İç içe geçmiş iki sıra sur ile korunan kalede üç kilise yıkıntısı bulunur. Kız kalesinin içinde ise bir kilise yıkıntısı vardır. Korykos kalesinin üç kapısından birisi doğuya ve şehir merkezine açılır. Üçüncü kapı ise, kalenin güney batı köşesindeki deniz kapısıydı ve savaş zamanında bu kapıdan gemiye binip deniz yoluyla ayrılmak için kullanılırdı. Kalenin temelleri çok önceden atıldıysa da beş ayrı değişiklikten sonra 13. asırda bugünkü şeklini almıştır.
Denizdeki adacık üzerine kurulmuş
olan Kız kalesi ise Korikos ve limanına denizden gelecek bir saldırıya karşı,
1210 yılında Ermeni Kralı 2. Leon tarafından yaptırılmıştır. Bir baştan bir
başa
Kızkalesi Nekropol alanından çıkarılan eserlerden burada ilk yerleşimin MÖ 4. yüzyıla ait olduğu anlaşılmıştır. MÖ l. yüzyılda kendi adına sikke darb ettirmiştir. Kızkalesi, tarih içinde Selevkoslar, Romalılar, Bizanslılar, Selçuklular, Ermeniler, Fransızların (Kıbrıs Krallığı), Karamanlılar ve Osmanlılar'ın hâkimiyetinde kalmış önemli bir yerleşim bölgesidir. Yapılan ilk kazılarda buraya ilk yerleşimin MÖ. 4. yüzyıla ait olduğunu gösteriyor. Ünlü tarihçi Herodot, bu şehri Georges adında Kıbrıslı bir prensin kurduğunu yazar.Seleukhos Nikator Silifke kentini kurduğunda, Korykos’u yönetimi altına almıştır. Milattan sonra 72 yılında Roma hâkimiyetine giren Kızkalesi, 450 yıl Roma yönetimine bağlı kalmıştır. Bu dönemde zeytincilikte büyük bir gelişme göstermiş ve zeytin yağı ihraç merkezi olmuştur. Bizanslılar döneminde Arap saldırılarına karşı çevresi surlarla çevrilmiştir. Daha sonra burası Selçuklular'ın ve Kilikya Ermeni Krallığı'nın eline geçmiştir. Ermeniler'in 14. yüzyılda artan Karamanoğlu saldırıları nedeniyle Kıbrıs Krallığı'na sattığı ve önemli bir ticaret limanı olan Kızkalesi, 1448 yılında Karamanoğlu İbrahim Bey tarafından ele geçirilmiş ve yeniden imar edilmiştir. 1471'de Osmanlılar'ın eline geçen Kızkalesi bu dönemde önemini kaybetmeye başlamıştır. Cem Sultan, 1482 yılında, Rodos Şövalyeleri'nin yolladığı gemiye binmeden önce bir süre burada kalmıştır.
Kızkalesi'nde adım atılan her yer
tarihi dokuya sahiptir. Bugün, Kızkalesi'ndeki ören yerlerinde kalelere,
kiliselere, sarnıçlara, su kemerlerine, kaya mezarlarına, lahitlere, taş
döşemeli yollara rastlanılmaktadır. Kıyıdaki kalenin
Kızkalesi'nin
Yaklaşık 1500 haneden oluşan
Kızkalesi'nin nüfusu 8139'dur (2000 yılı nüfus sayımına göre). Yaz mevsimi
geldiğinde yazlık nüfusu 30000 civarına çıkmaktadır. Kızkalesi bugün Mersin ve
Erdemli turizminin sembolü haline gelmiştir. Yerli ve yabancı turistlerin yoğun
ilgisini çeken kaleye, kıyıdan balıkçı motorları ile geçilmektedir. Yaz
mevsiminde büyük bir turizm yoğunluğu yaşanan Kızkalesi'nde 15000 yatak
kapasitesi vardır. Mevcut turizm tesislerinden bütün yıl boyunca faydalanmak
mümkündür. Kızkalesi'nde yerli ve yabacı turistlerin güvenle girebileceği biri
Yerli halkının büyük kısmı Ayaş Türkmenleri tarafından oluşturulmuştur. Türkmenler konar-göçer hayattan yerleşik hayata geçmişler ve çiftçilikle uğraşmışlardır. Yaz mevsimi geldiği zaman Avgadı ve Akpınar(Pınarbaşı) yaylalarına çıkarlar. İçme suyu problemi olmayan Kızkalesi kasabasında, sulama suyu Lemas çayından cazibe yoluyla getirilmektedir. Bu su yeterli olmadığı için sondaj kuyuları ve kuyulardan da istifade edilmektedir. Kasabada halk geçimini tarım ve turizmden sağlamaktadır. Hayvancılık artık can çekişmektedir.
Kızkalesi'nde Akdeniz iklimi hüküm sürer. Konar-göçer hayatı yaşayan Yörükler ise (özellikle Sarıkeçili Yörükleri) kış mevsimini kasaba ve çevresinde geçirirler. Tarımda yetiştirilen ürünerin başında domates, salatalık, fasulye, marul, ıspanak, kayısı ve narenciye başta gelmektedir. Seralardan çok açıkta sebzecilik yapmak gelişmiştir. Yaylalara çıkan Yörükler yaylalarda da sebze yetiştiriciliği ile uğraşmaktadırlar.
Kız Kalesi
Kızkalesi, Mersin'in en popüler
tatil merkezidir. Adını aldığı kale, deniz içerisinde olup karadan 200mt.
Korykos kıyı kalesinin
Korikos'ta yaşayan Krallardan biri, bir kız çocuğu olsun diye gece gündüz Tanrıya yakarmaktadır. Sonunda dileği yerine gelir ve kız büyüdükçe güzelliği ve yardımseverliği ile herkesin sevgisini kazanır. Günlerden bir gün kente bir falcı gelir. Kral onu saraya çağırtır, kızının geleceğini öğrenmek ister. Falcı prensesin eline bakınca irkilir ama bir şey söylemez. Kral zorlayınca, Kralım Kızınızı bir yılan sokacak, bu yazgıyı hiçbir şey bozamayacak, siz dahi engel olamayacaksınız deyip oradan ayrılır. Kral, kıza birşey söylemez ama düşüncelere dalar. Sonunda kıyıya yakın üçük bir adacık üzerinde, ak taşlardan bir kale yaptırmaya karar vererek kaleyi yaptırır ve kızını buraya kapatır. Olan biteni bilmediğinden kızı üzülmekte, günden güne eriyip gitmektedir. Günün birinde saraydan kaleye gönderilen bir üzüm sepetinin içinden çıkan bir yılan kızı sokar ve öldürür.
Antik Olba Krallığı’nın kutsal yerleşim yeri olan kentin tarihi MÖ 3. yy.a kadar gitmektedir. MS 4. yy.da adı Neapolis olarak değişen kent en parlak dönemini yaşamıştır. Bizans İmparatoru II. Theodosius (408-450), bu alanda kutsal bir Hristiyanlık merkezi kurmuştur.
Kent,
Obruğun etrafında kesme taştan yapılmış bazilikalar, caddeler, kaya mezarları, sarnıçlar, kaya kabartmaları bulunur. Güneybatısında MÖ 2. yy.dan kalma bir kule vardır. Kulenin kitabesinde, Tanrı Zeus için rahip-krallardan Olbalı Tarkyaris'in oğlu Teukros tarafından yaptırıldığı yazmaktadır
Korykos
Kentte bulunan üç nekropolden kuzeydekinin en yüksek yerinde Kraliçe Aba'nın kocası ve iki oğlu için yaptırdığı anıtsal mezar bulunur. Obruğun bir kilometre güneybatısındaki Çanakçıkaya mezarları Kilikya İmparatorluğu’nun soylularına aittir ve üzerlerinde bunu belirten rölyefler vardır. Obruğun çevresindeki bazilikalar 4. yy. sonları ile 6. yy. ortaları Bizans dönemi eserleridir 19.. yy. ortalarında Fransız gezgin Victor Langlois tarafından keşfedilen kent, 70’li yıllarda yapılan kazılarla ortaya çıkarılmıştır. Yöredeki ilk arkeolojik araştırmaları Prof. Dr. Semavi Eyice gerçekleştirmiştir.
Kızkalesi'nden Silifke'nin
Hüseyinler Köyü'ne giden asfalt yolun
Klikia’daki Elaioussa,
Silifke-Mersin ana yolu üzerinde,
Mersin'e
Strabon'a göre, bu şehrin bir bölümü kara parçasında bir bölümü de karşı taraftaki adanın üzerinde yer almakta olup, bu antikkent Elaiussa ve Sebasta kentlerinin birleşmesi ile meydana gelmiştir. Elaiussa daha eskidir. İÖ 41 yılında Antious tarafından Kapadokya Kralı olarak atanan ve İÖ 20 yılında Elaiussa'nın çevresinde bulunan dağlık Klikya'yı Augustus'tan almış olan kara parçası haline gelince kent eski önemini yitirmiştir.
Silifke-Mersin karayolunda,
Silifke’den
Narlıkuyu’da ana yoldan kuzeye ayrılan
kıvrımlı yolun
Korykos kentinin kuruluş tarihi bilinmemekle birlikte Helenistik çağda, Bergama krallarından birinin kenti kurduğu sanılmaktadır. Kent, Roma İmparatorluğunun egemenliği döneminde önem kazanmış, ancak altın çağını erken Hıristiyanlık döneminde (Geç Roma, Erken Bizans) yaşamıştır
Bir yeraltı deresinin yolaçtığı
kimyasal erozyonla tavanın çökmesi sonucu meydana gelmiş büyük bir çukurdur.
Elips biçimindeki ağız kısmı çapları
Kilisenin giriş kapısı üzerindeki 4 satırlık kitabede, bu kilisenin V. yüzyılda Paulus adında dindar bir kişi tarafından Meryem Ana'ya ithafen yaptırılmış olduğu yazılmaktadır. Cennet çöküğünün içine her biri oldukça geniş 452 basamaklı taş bir merdivenle inilir. Kiliseye 300. basamakta varılır. Kiliseden sonraki mağaranın bitim noktasında mitolojik bir yeraltı deresinin sesi duyulur.
Cennet çöküğünün
Mitolojiye göre; Zeus, alevler kusan yüz başlı ejderha Typhon'u buradaki bir kavgada yendikten sonra, onu Etna Yanardağı'nın altına sonsuza dek kapatmadan önce bir süre Cehennem çukurunda hapsetmiştir.
0
1
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın