M. NİHAT MALKOÇ
Her yıl daha bir gençleşerek ve tazelenerek gelir, hayatımıza girer ramazan. Yüreğimizin en mahrem yerine kurar ak otağını. Akıp giden yıllar, onu kocatamaz. Mahyalar selatin camilerin minarelerine boydan boya gerilir. Okunan ezanlar iftar sevincini müjdeler.
Anlata anlata bitiremediğimiz o eski(meyen) ramazanlar geçmişte kaldı. Şimdi onlara dair unutulmaz anılardır zihnimizi meşgul eden… Benim de eski ramazanlara dair hatıralarım çoktur. Onları düşündükçe eski ramazanların izleri belirir zihnimin kuytularında.
Çocukluğumun ramazanları Trabzon’un merkeze en uzak ilçelerinden biri olan Köprübaşı’nda geçti. Gündoğan Mahallesinin on beş, yirmi hanelik Kosron mevkiinde... Mahallemizde cami olmadığı için karşı köydeki Güneşli Camii’nden faydalanırdık.
Evimizden camiye yaya olarak on beş dakikada varılırdı. Fakat genç hâlimizle bu süreyi yarıya kadar düşürürdük. Gece vakti kapkaranlık yolları yürüyerek teravihe giderdik.
Neler yapmazdık çocukluk yıllarımızın ramazanlarında. Hiç unutmam, karşı köydeki minarenin döne döne yükselen merdivenlerini takip ederek şerefeye çıkardık. Merdiven karanlığında birbirimizi korkuturduk. Hocayı taklit eder, sözüm ona minareden ezan okurduk. Köyün nur yüzlü yaşlı hocası kızardı bize; ama dövecek kadar da ileri gitmezdi doğrusu....
Karşı köydeki camide “medrese” adını verdiğimiz imam lojmanı vardı(r). İmam, yaz kış orada kalırdı. Eşi yanında olmadığı için de ramazanda yemeklerini köylü verirdi. Bir ev iftar yemeğini, bir ev de sahur yemeğini hazırlardı. Bu köylü için bir yük değil, aksine bir zevkti. Günümüzde böyle bir şey yapılsa insanlar hemen “İmam maaş almıyor mu? Niye ben yemek verecekmişim ona” diye isyanı basar. Fakat o dönemde insanlar bugünkü gibi bozulmamıştı. Köyümüzdeki o zamanki eski camide ramazanın ortasından sonra her akşam mevlit okunurdu. O zamanlarlar mis gibi kokan tütsüler yakılır, caminin içinde dolaştırılırdı. Caminin içi çiçek bahçesi gibi mis kokardı. Günümüzde bu tütsü yakma işi kaldırıldı.
O yıllarda hemen her caminin kocaman güğümleri olurdu. O güğümün içi suyla doldurulur, içine toz şeker konulup karıştırılırdı. Bildiğimiz bir çeşit şerbet yapılırdı. Bu şerbet mevlitte bardaklara doldurulup cemaate dağıtılırdı. Şerbetimizi içtiğimiz halde bir kere daha almak için arka sıralara geçerdik. Şerbet içmekten karınlarımız davul gibi olurdu.
Camide teravih namazı öncesinde mevlit okunurdu. Süleyman Çelebi’nin Mevlid’ini büyük bir vecd içerisinde dinlerdik. Mevlit, manevî duyguları yansıtan bir şiirden öte, kutsal bir ayin gibi gelirdi bize. Bu şiir okunurken konuşmak, günah olarak addedilirdi. Mevlit, yatsı ezanının okunmasına doğru bitirilirdi. İmam yüksek sesle dua eder, bizler de “Amin” derdik. Fakat hocanın ne dediğini duymazdık bile. O kadar bağırırdık ki sesimiz caminin kubbesinden yankılanırdı. Normalde her cümlenin sonunda “Amin” denilirdi. Fakat biz çocuklar, imamın dua cümlesini bitirmesini beklemez, neredeyse her kelimeden sonra “Amin” derdik.
Mevlit okunduktan ve dua edildikten sonra akide şekeri dağıtılırdı. Bugünkü gibi ambalajlı paketler kullanılmazdı. Açık olarak kilo işi alınan şekerler kese kâğıdına sarılıp öyle dağıtılırdı. Aldığımız şekerlere kanaat etmez, tekrar tekrar şeker almak için caminin içini fırıl fırıl dolaşırdık. Yaşlı amcalar bu durumunuzu bildiği için kendi şekerlerini de bize verirlerdi.
Çocukluğumun ramazanlarında hemen her gece teravih namazına giderdik. Çocuğun teravih namazı nasıl olur bilirsiniz. Henüz ergenlik çağına girmediğimiz için teravihler bir çeşit oyun gelirdi bize. Ya birbirimizin üstüne secde ederdik, ya da birbirimizin ayaklarının altını gıdıklardık. Babalarımız selam verince ters ters bakarlardı bize. Fakat camiden dışarı atmazlardı bizi. Çocukluklarımıza tahammül ederlerdi. Kim bilir o zaman camiden dışarı atılsaydık, bugün o camilere devam eden insanlar olabilir miydik? Günümüzde çocukların teravihlerdeki masum taşkınlıklarına sert bir şekilde cevap verip onları camiden soğutanlar, zihinlerinde yanlış ve olumsuz bir cami imajı oluşturanlar, büyük vebal altındadır. Belki onlar gelecekte, büyüklerin bu yanlış tavır ve davranışları yüzünden camiye mesafeli duracaklardır.