KUKLA TİYATROMUZ VE İBİŞ

22.07.2012

 

KUKLA TİYATROMUZ VE İBİŞ
 
 


KUKLA TİYATROMUZ VE İBİŞ 


Şarkı, dans ve söz oyunlarına dayanan geleneksel Türk tiyatroları  yazılı bir metne dayanmamaktır.  Geleneksel  Türk tiyatrolarında güldürü öğesi ana amaç olarak öne çıkar. Geleneksel Türk Tiyatroları genellikle sahnesiz bir tiyatrodur.  Sahneli hale gelen Türk Tiyatroları ise son zamanlarda özellikle 18 yy dan sonra  şekillenmeye başlamıştır. Sahnede oynadığını düşünebileceğimiz  meddah ve orta oyunu da esasında bir meydan yerinde hatta açık alanda sahnelenen önceleri dekor veya herhangi bir sahne gerektirmeyen oyunlardı.  Bu oyunlarımız da 18 yy dan sonra sahnede oynanır hale gelmiş basit  dekorlarla oynanan ve sahnelenen oyunlar halinde şekillenmiştir.

Geleneksel Türk tiyatrolarını  Köy seyirlik oyunları, Karagöz, Meddah, Ortaoyunu ve kukla tiyatrosu halinde sınıflandırabiliriz. Bunlardan seyirlik köy oyunlarının kökeni tarih öncesi bolluk törenlerine ve ilkel inançlara uzanır. Köy seyirlik oyunlarında  Türkler ‘in Orta Asya'dan getirdikleri Şamanizm inancının   izleri olduğu gibi, Anadolu'da daha önce yaşamış olan toplulukların kültürlerinin de katkısının olabileceğini düşündüren ayrıntılar da gözlemlenebilmektedir.  Köy seyirlik oyunlarının başlıca türleri Ölüp dirilme, esnaf oyunları, çoban oyunları, günlük hayattan sahneler, hayvan benzetmeleri, kız kaçırma, düğünlerde, kına gecelerinde, bayramlarda oynan oyunlar efsane ve masallardan esinlenen oyunlar olarak tasnif etmek mümkünse de konuları itibariyle çok daha fazla gruplara ve türlere ayırmak mümkün gözükmektedir. Esasında köy seyirlik oyunlarımızın tasnifi ve genellemeleri ile ilgili kapsamlı bir araştırma da yapılabilmiş değildir.

Kuklanın geçmişine bir göz attığımız zaman, Eski Mısırlıların, tiyatroya meraklı Minos, Miken ve Antik Yunanlıların ve özellikle Çinlilerin kukla yaptıkları ve ilkel kukla tiyatroları düzenledikleri sanılmaktadır. Kukla yapımı ile kukla oyunu arasındaki büyük ilişki bu iddiayı kuvvetle destekleyecektir.  Zaten Minos , Miken ve Yunan kukalarından bunların tiyatro için yapıldığı ortaya çıkmaktadır.

    
Kukla tiyatrosu büyük ihtimalle Uygur Türklerinden beri bilinen bir tiyatro çeşidimizdir. Türkler ‘in Anadolu'ya geldiklerinde kukla tiyatrosunu bildiklerine dair işaretler ve bilgiler oldukça fazladır. Osmanlı döneminde el kuklası, ipli kukla, sopalı kukla, araba kuklası, yer kuklası, ayak kuklası, iskemle kuklası gibi değişik türde kukla gösterilerinin yapıldığı minyatürlerden ve diğer kaynaklardan belli olmaktadır. Kukla tiyatrosunun  19. yüzyıla kadar gelişmiş ve gündelik hayatta sık sık sergilenmiş bir tiyatro türümüz olduğu bu kukla türlerinden rahatça anlaşılır. Buna rağmen  meddah ve Karagöz oyunlarının kukla tiyatrosundan daha da yaygın olarak kullanıldığını daha da çok sevildiğini gösteren emareler daha fazladır.

Kukla tiyatrosunun varlığı ile ilgili olarak Eski metinlerde korkolçak, kavurcak, kaburcuk, kağurcak, kaurcak, kıvırcık, kavur, kurçak, lubet, piyade çadırı, hayal, çadır hayal, çadır cemal gibi adlara  rastlanılmaktadır. [1]  Araştırmacıların pek çoğu metinlerde geçen bu adların hepsini   Karagöz oyanlarıyla ilgili olabileceğini düşündüklerinden  bu kelimelerin kukla tiyatrosu ile ilgili olabileceğini hiç akıl edememişlerdir.

Konuyla ilgili olarak bir makale yazan Deniz Özgökbel "Kökeni eski olmasına karşın kukla kelimesi Anadolu’da 16.y.y. sonlarında, 17.y.y. başlarında kullanılmaya başlanmıştır. Osmanlı imparatorluğu döneminde yapılan kutlama ve şenliklerde kukla gösterilerinin düzenlendiği çeşitli kaynaklar tarafından doğrulanmaktadır Bu şenliklerde değişik kukla gösterileri yapılırdı. En çok bilinen kukla gösterileri; araba kuklası, dev kuklalar, iskemle kuklası ve el kuklasıdır."[2] şeklinde bir açıklama yaparak Kukla kelimesinin 16 yy da Türkçede kullanılmağa başladığına dair bir bilgi vermektedir.

Aynı makalesinde  Deniz Özgökbel kuklacılığımızı aşağıdaki şekilde tasnif etmekte ve şu bilgileri vermektedir. :

Araba kuklası, bir arabanın içine yerleştirilen kuklaların arabanın tekerlekleri dönmeye başlayınca hareket etmesi yöntemiyle oynatılan kuklalardı.

İskemle Kuklası Sokak göstericileri tarafından oynatılırdı. Birden dörde kadar müzik kutusu figürlerinin göğüslerinden yatay olarak ipler geçirilir, bir iskemle veya standa dik olarak dayandırılır, oynatıcı ipi çektiği zaman kuklalar müzikle birlikte hareket ederler.

Dev kuklalar isimlerinden de anlaşıldığı gibi çok büyük kuklalardır. İçlerinde gizlenen bir adam tarafından hareket ettirilirler. Kasnaklar üst üste konarak üzerine etek giydirilerek yapılır.

El Kuklası; Başları ve kolları kâğıt hamuru veya tahtadan, gövdeleri bezden yapılan ve ele takılarak oynatılan kuklalardır.

İpli Kukla; 19.y.y. da İstanbul’a gösteriler yapmak üzere gelen İngiliz kuklacı Thomas Holden tarafından Türkiye'ye getirildiği söylense de Qrtaasya'da Çadır Hayal adıyla ipli kukla oynatıldığı ve Türkler tarafından eskiden beri oynatıldığı bilinmektedir. Bu türde kuklanın baş, sırt, ellen ve ayaklarına ipler bağlanır, iplerin diğer uçları bir çubuğa bağlanır, kuklacı ipleri çekerek kuklaları hareket ettirir. [3]

Kukla tiyatromuzun başkahramanı İbiş'in İtalyan ve Fransız kültüründen kültürümüze girdiğine dair iddialar da vardır.  "Türklerde  kukla oynatılması XVIII. asırdan sonra olduğu tahmin edilmektedir. Bunlar el kuklalarıdır. İtalya'dan gelen bu tarz kukla oyunları sokaklarda oynatılırdı. Arkasında katlanmış bir bezli paravana ve boynunda kayışlarla asılı bir küçük sandık olduğu halde mahalleleri dolaşan kuklacılar, ağızlarında sakladıkları bir dilli düdükle çatlak bir ses çıkararak sokaktan geçerler ve evlerden çağırılınca bir iki dakika içinde bu paravanayı kurar ve ağzındaki düdükle şarkılarına devam ederek sandıktan kuklaları çıkarıp paravananın üst kenarından göstererek maskaralıklara başlardı.

Büyük burunlu, kocabaşlı, iri gözlü olan ve İtalyanların Polliçinellosunu taklid eden bu kuklaya Karagöz veya İbiş derlerdi. Bunun bir adı da Baba Nuh veya Baba Ruhi'dir ki sonradan Beberuhi denmiştir
" [4]Bu iddialara karşın İbiş ve Beberuhi  yukarıdaki yazılan yolla  kültürümüze girmiş olsa bile bu sadece İbiş ve Beberuhi tiplemeleri için geçerli bir iddia veya görüş olabilecektir. Bu görüşler Türklerin Orta Asya’dan beri kukla oynattığı, kukla yaptığı veya kukla tiyatrosunu bildiği gerçeğini asla değiştiremez. Üstelik bu görüşlerin tahminden ibaret olduğu dikkatten kaçmamalıdır.


Kukla tiyatrolarımızın en belirgin şekli İbiş tiplemesi olarak karşımıza çıkar. Kukla tiyatromuz da diğer geleneksel tiyatrolarımız gibi komedi- güldürü esasına dayanan bir tiyatrodur.  Farklı bir teknikle işlense de konu ve yapı olarak diğer geleneksel tiyatrolarımızın bir benzeridir. Diğer  geleneksel tiyatrolarımız gibi hiç değişmeyen yapıya, konuya ve tiplere sahiptir. Üstelik  kukla tiyatromuzun kahramanı olan İbiş,  Karagöz, Keloğlan ve Pişekarın karşılığı veya karışımı bir özellik taşır. Halk hikâyelerimizde Keloğlan''ın, gölge tiyatromuzda Karagöz’ün, Ortaoyununda Pişekâr' ın geleneksel kukla tiyatromuzdaki karşılığı İbiş  karakteri olarak şekillenmiştir. El kuklası kategorisine giren ibiş, ortaoyununda Pişekarın olduğu  gibi, bu tiyatroda da konağın kâhyasıdır. Her önüne gelene eğilmekten sallabaş olur, her eğilişte şapkası başından düşer, ya evin hanımına, ya hanımın kızına, ya da kendisi gibi evin hizmetçisine âşıktır. Sevgilisinin karşısında eğilir, bükülür, utanır, sıkılır ama sonunda bir öpücük almadan onu bırakmaz[5]

Kukla oyunlarında ya Karagözle Ortaoyunundan alınmış konular ya da halk efsaneleri, aşk hikâyeleri vb. işlenir. Tuluat tiyatrosundan etkilenmiş olan bu seyirliklere Sahte Esirci, Cinli Yazıcı, Gül ile Fidan, Üvey Anne, İncili Çavuş vb. oyunlar örnek olarak sayılabilir.[6]

Kukla tiyatromuzun bölümleri ile  Karagöz ya da Ortaoyunun bölümleri arasında oldukça yakın bir benzerlik vardır. Bazı kalıp sözler, kalıp tipler, kalıp konular taşır. Oyuncular, tipler, yapı ve konular hiç bir zaman değişmez, her oyunun başkarakterleri ve tipleri sürekli aynı kalmaktadır.  Buna rağmen şehirli oyunu olan İbiş tiplemesinin hiç değişmeyen bir özelliği olmasına rağmen köylerde ve kasabalarda hem konu, hem şekil hem de kukla oynatma tekniği bakımından farklı kukla tiyatrosu örneklerinin olduğu da gözden kaçmaz.

    "El kuklasının yanı sıra kukla tiyatrosunun, ip kuklası, bez kuklası gibi çeşitleri vardır. Halk oyunlarında kullanılan "çatal adam kuklası" çok ilginçtir. Oyuncu, arkasına yerleştirilen oyuncu boyutundaki manken kuklayı, oyuncunun elleri ve ayakları ile kuklanın elleri ve ayakları arasında bağlanan iplerin yâdımı ile hareket ettirir. Böylece oyuncu hangi hareketi, figürü yaparsa, kukla da iplerin yardımı ile aynı hareketi yaparak sahnede aynı dansı oynayan iki halk oyuncusu illüzyonu yaratılır. Anadolu da ki kukla çeşitlerine son olarak da kaşık kuklası eklenebilir. Kaşık kuklası, büyük tahta kaşıklara insan sureti çizmekle ve onları süsleme ile yapılır. "[7] Bu bakımdan Türklerdeki kukla tiyatrosunu İbiş ile sınırlamak veya kukla tiyatromuzun İbişten ibaret olduğunu zannetmek yanlış olacaktır.


Türk tiyatrosu hakkında Prof. Dr. Metin And' ın "geleneksel Türk tiyatrosu", Prof. Dr. Nurhan Karadağ' ın "köy seyirlik tiyatro" adlı  kitapları konumuz ile ilgili belli başlı kaynaklar arasındadır.


KAYNAKÇA
 
[1] Deniz Özgökbel, TÜRK KUKLA TİYATROSU,https://www.golgegosterisanatlari.com/turkkuklatiyatrosu.html
[2] Deniz Özgökbel, TÜRK KUKLA TİYATROSU,https://www.golgegosterisanatlari.com/turkkuklatiyatrosu.html
[3] Deniz Özgökbel, TÜRK KUKLA TİYATROSU,https://www.golgegosterisanatlari.com/turkkuklatiyatrosu.html
[4] https://www.turkceciler.com/kukla.html
[5] https://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCrk_tiyatrosu
[6] https://www.diledebiyat.net/thalk-tiyatrosunun-genel-ozellikleri/kukla
[7] Savaş Aykılıç, Kukla Tiyatrosu, https://www.tiyatronline.com/yazarlar/24/haber/196/savas-aykilic-kukla-tiyatrosu
 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar