KÜLTÜR YOZLAŞMASININ PEYAMİ SAFHA'NIN HİKAYELERİNE YANSIMASI VE BU GÜNKÜ OLAYLARLA MUKAYESSESİ

09.01.2019

KÜLTÜR YOZLAŞMASININ PEYAMİ SAFHA’NIN HİKÂYELERİNE YANSIMASI VE GÜNÜMÜZ OLAYLARIYLA MUKAYESESİ
 
Merhum Peyami SAFA’nın “İSTANBUL HİKÂYELERİ” ni bir solukta okuyuverdim. Akıcı bir dil, cümleler güzel ve fazla uzatılmamış. Bu da hikâyelerin daha rahat okunmasını sağlıyor. Peyami SAFA’yı daha çok romancılığıyla tanıyoruz ve/veya köşe yazılarından meydana gelen eserleriyle. Hikâyeciliğini yeni tanıdım desen yalan olmaz. Aslına sadık kalınarak, ama hafızamızdan silinmeye yüz tutan kelimeler zaman zaman sözlük karşılığı verilmiş. Bu da kitabın okunması ve anlaşılması için ayrıca bir güzellik veriyor. Bana kalırsa okuyucunun hikâyeleri okurken yinede yanında Türkçe bir sözlük bulundurmasında fayda var. Hikâyeler önsözde belirtildiği gibi; “kadın-erkek ilişkileri, dönemin önemli sorunlarından frengi hastalığı, yasak aşk, hayal kırıklıkları, intihar, Batı hayranlığı ve Batıya ayak uydurma çabaları, eğitim, aile kurumunun korunması “ gibi konular işlenmiştir.
Kitapta tamı tamız 36 hikâye bulunmakta ve arka kapak tanıtım yazısından öğrendiğimize göre ilk olarak 1924 yılında yayınlanmış olması dikkat çekicidir. Dikkat çekicidir diyorum bu günkü karşılaştığımız yozlaşmanın değişik bir şekli alenen olmasa da o zamanlardan beri gelmektedir de ondan.
Hikâyeler genelde “kadın erkek ilişkisi” üzerinde durulurken eşlerin bir birini aldatması, özelliklede önceleri erkeklerin, daha sonraları da kültür yozlaşması gereği olacak ki kadınların da eşlerini aldatmaları görülmektedir. Bu aldatma hadisesi bu günülere özellikle kadın programlarını izlerken şahit olduğumuz, önceleri sosyete denilen ve kendilerini üst tabaka olarak gören ailelerde başlayan aldatmaların alt tabakadaki ailelerle de sirayet etmiş olması hiçte şaşırtıcı değil. Çünkü yozlaşma süreci devan ediyor ve hem de alabildiğine bir hızla.
Evlilikleri mutlu bir şekilde giderken birkaç sene veya birkaç ay geçtikten sonra aldatmanın başlaması bu gün kendilerine sanatçı denilen zevatların birkaç ay veya birkaç sene sonra boşanmış olmalarıyla ne kadar da benzerlik arz ediyor.
Evlilik mutlu giderken ne oluyor da bir müddet sonra gözü dışarıda kadın arayan erkekler ve bundan haberi olan evin hanımı kadının önce sabretmesi ama sonucun boşanmaya kadar varmasını acısını çocukların çekmesi günümüz boşanmalarında olanlarla nasılda örtüşüyor. Hikâyedekilerde anlatılanlar günümüz evliliklerinde aldatmalarda birazcık fark var;  o da bu gün “babası kim?” gibi çirkin tartışmaların olması ve bu tartışmalar sonunda DNA tespiti sonucu babanın belirlenmesi bana göre yüz kızartıcı bir hadise olsa gerekir. Eğer aile müessesesi korunmaz ise bu yozlaşma daha da ileri gider ve Allah korusun devlet denilen müessesenin yıkılmasına da sebep olabilir.
Hikâyeler hepsi bir birinden ilginç, hepsi birbirinden dikkat çekici. Bir bakıyorsun bir doktor samimi olduğu bir arkadaşına beraber gezdiği bir kızı için “aman dikkat et, gezdiğin kız frengili” demesi üzerine kızın arkadaşının kız kardeş olduğunu öğrenmesi ve arkadaşının yıkımı dikkat çekici. Bir başka hikâyede ise, mutlu bir evlik sonucunda gözü dışarıda kadın arayan kocanın bir randevu evine habersiz ve zamansız gitmesi sonucu patroniçe hanımın:“Elimde şu anda kadın yok ama sana birini getirteceğim” deyip erkeği odaya alıp hazırlanması için zaman kazanırken haber verilen kadın gelmesi ve odasında kadını bekleyen erkek karşısında kendi karısını görmesi sonucu yaşanan çirkin ve çirkin olduğu kadar da acıklı bir durum.
Gayri meşru kadın erkek münasebetlerinde bulunanların çoğunluğunun varlıklı ailelerin ve bunlara ilaveten varlığın cazibesine kapılan ailelerinde olması dikkat çekici. Varlıklı ama kendi öz değerlerinden kopma noktasına gelmiş ama bir türlü kopamayan, bu günkü tabirle “iki cami arasında beynamaz” misaline uyan insanların olması, arından yeni yeni başlayan kadın erkek karışık oturan, kadın erkek karışık eğlenceler düzenleyen aileler ailelerde olması da dikkat çekici. Ayrıca bu aileler özenen erkek veya kadınların bu aileler arasından kendilerine eş veya arkadaş bulmak için çaba sarf etmesi sonucu alt gelir gurubunda bulan aileler arasında da bu tip hadise
lerin yaygınlaşmasına sebebiyet vermiştir. Karışı eğlenceler yapılan evlerde karşılıklı oyunlar ve dans gibi Batı’dan gelen hastalığın hızla yayılmış olması ve bunun bu güne yansıması da daha hızla devam ettiğini belirtmek istiyorum.
İskender PALA’nın Urfalı Şair NABİ’ni oğlu Hayri için yazdığı “HAYRİ’YE “isimli kitabı için yazdığı bir yazıda hafızamda kalanlarla karşılaştırdığımda yozlaşmanın 1924’lerde başlamadığını gösteriyor. Şöyle diyordu İskender PALA: “ HAYRİ’YE’yi okurken sadece Hayri’ye verilen öğütler olarak bakmayınız. Devletin o zaman içinde bulunduğu yozlaşmayı da görünüz” anlamına gelen cümlelerle ifade ediyordu meramını. Geçekten de HAYRİ’YE kitabını alıp okuduğumda Osmanlının içinde bulunduğu, rüşvet torpil, suiistimal gibi yozlaşmanın had safhada olduğunu gördüm. Siz okuyuculara da Hayri’yeyi mutlaka okumanızı tavsiye ederim. Hayri’yeyi okuyunca Osmanlı Türk Devleti’ni yıkılışının sebebeplerinden birisi, hem de en önemli amili olduğunu söyledim kendi kendime ve kitabın önemini anlattığım arkadaşlara.
Peyami SAFA’nın hikâyelerini okurken hikâyelerdeki hadiselerin Hayri’ye ile nasıl örtüştüğünü gördüm. Ama bir fark var hikâyelerde yozlaşma azalmamış aksine artarak devam etmiş. Tabii tıpkı bu gün yozlaşmanın artarak devam etmesi gibi.
Yozlaşma birbirine örtüşüyor da olan zavallı çocuklara oluyor. Kimine “piç” deniyor( kitapta “piç” adında bir hikâye de var), kimine bilmem ne…kimi hırsız oluyor, kimi katil, kimi de intihar ederek bu çirkin yaşantıya son veren birisi( hikâyelerde olduğu gibi) vs.
Hikâyeleri okurken aklıma anlı-şanlı iş adamlarını her gün biriyle adı çıkan sanatçı adı verilenlerle izdivaç yapması yozlaşmanın hala üst tabaka denilen ailelerde daha hızlı devam ettiğini görmek acı bir durum. Topluma örnek olacak anlı-şanlı iş adamlarının böyle evliliklerle gündeme gelmesi Türk aile yapısını geleceği açısında hiç de doğru değil. Hele bir iş adımımız var ki kendisinin yarı yaşında veya kızı yaşında kızlarla evlenmesine ne demeli. Devletin üst kademelerinden de bu gibi iş adamlarına iş verilerek paralarına para katmalarına yardımcı olunması asıl düşünülmesi gereken bir hadise.
Burada birde rahmetli Galip ERDEM ağabeyin “SOSYALİZİM VE MİLLİYETÇİLİK ÜZERİNE MEKTUPLAR” kitabında “YENİLMİŞLİĞİN ACISI” makalesi okunmalı. Okunmalı ki bizim camiada da yozlaşmanın boyutları görülsün. Yozlaşmanın bu günle mukayesesi yapılsın ki, yozlaşmanın neresinde, hangi safhada olduğu fark edilsin.
O, zaman bizler ne yapmalıyız diye bir soru geçiyor aklımda ve hemen efendimizin: “Bir kötülük gördüğünüz zaman önce elinizle, elinizle düzeltemiyorsanız dilinizle, dilinizle de düzeltemiyorsanız içinizden kalben buğz ediniz” ilahi fermanı geliyor .” Elimizle düzeltme” imkânımız olmadığına göre “dilimizin döndüğünce anlatıyor” veya “kalbizden buğz ediyoruz”. Tabi “dana bildiği yola kaçar” misali debdebeli, şatafatlı hayatın cazibesinden kurtulmak ta zor oluyor ve yozlaşma bütün hızıyla devam ediyor. Ne diyeli. “Görelim Mevla neyler, neylerse güzel eyler” demekten başka bir şey geliyor elimizden.
 
Allah’a emanet olasınız. Selam ve dua ile
Musa SERİN, 09.01.2019, ERZURUM
…………………………………………………………………………………………………………………………….
Not: “İSTANBUL HİKÂYELERİ” Peyami SAFA tarafından yazılmış ve ÖTÜKEN Yayınları arasında çıkmış en son baskı. Okumamanız tavsiye ediyorum.

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar

Esa

Esa

6 years ago

1850 lerden bu güne kadar süre gelen Kültür yozlaşmamıza 1865 lerden beri karşı çıkan bir çok kalem olmuş, ama bu konuyu en bilinçli şekilde işleyen yazarımız da P. Safa olmuştu. P. Safa nın bu yönü üzerinde edebiyat tarihçileri hep not düşmüş olsalar da hemen her eserini bu fikir etrafında oluşturan yazarın görüşleri üzerinde yeteri kadar analiz yapılmış olduğu kanaatinde de değilim. Bu konuya dikkat çeken ve sitemize yakışan bir yazı olmuş. Ellerinize sağlık

Esa

Esa

6 years ago

1850 lerden bu güne kadar süre gelen Kültür yozlaşmamıza 1865 lerden beri karşı çıkan bir çok kalem olmuş, ama bu konuyu en bilinçli şekilde işleyen yazarımız da P. Safa olmuştu. P. Safa nın bu yönü üzerinde edebiyat tarihçileri hep not düşmüş olsalar da hemen her eserini bu fikir etrafında oluşturan yazarın görüşleri üzerinde yeteri kadar analiz yapılmış olduğu kanaatinde de değilim. Bu konuya dikkat çeken ve sitemize yakışan bir yazı olmuş. Ellerinize sağlık