27.05.2020
Ben, ailenin ilk çocuğuyum. Nasıl bir bebektim tabi ki bilemem. Yedi
yaşıma kadar ailenin tek çocuğuydum. Benden sonra altı çocuk daha olmuş ama
altısı da yaşına varmadan yani, bebekken ölmüşler. İkisinin ismi kalmış
belleğimde. Birinin adı ilâhemi diğeri de Yaşar. Yaşar’ın beşiğini ben
sallardım. Hiç susmaz, sürekli ağlardı. Cılız bir çocuktu hatırlıyorum.
Ağlamasından usanmışım ki, öfkeyle “Ölse
de kurtulsam” demiştim.
Tabi o yıllarda doktora ulaşmak zor.
Yaşar, yaşarsa bizim, ölürse toprağın. Anam birine anlatırken duydum. Yaşar’ı
doktora götürmüşler. Doktor çocuğa bakmış bir deri bir kemik.
Anama, babama “Bu çocuğa hiç su
vermediniz mi, diye sormuş?
Anam demiş “Yok!”
“Neden” demiş doktor?
Anam, “Ne bilek doktor bey! Süt emen
çocuğu melekler sular” derler. “Ondan su
vermeyiz” der.
Anam doktordan öğüdünü alır. Babam da ilaçları alır ama fayda etmez. Yaşar,
yaşamaz ölür.
Anam çocuğa su vermeyi Altı bebeğini
kaybettikten sonra öğrenir. Anam bu Altı çocuğun meleklere karıştığına, öbür
dünyada onların, kendisini karşılayacağına içten inanır. Anamı teselli eden de
bu inancıdır diye düşünüyorum.
”Her çocuk toprağa düşen kar tanesi gibi, saf
ve temizdir.”
Yukarıdaki olayı niçin
anlattım? Hayatta doğru bildiğimiz yanlışların sorgulanması için.
Anam doğurgan bir kadındı. Yaşardan
sonra ikizlerimiz oldu. Ardından diğerleri geldi. Şimdi dokuz kardeşiz. Babam
doktoru, anam da çocuk bakmayı öğrendi.
Bizim kuşak kırsalda en az altı ay
kundak da büyüdü. Kundak dediğim de şimdiki gibi yumuşak rahat bir kundak
değildi. Elde bulunan her türlü bez.
Bez açılır, çocuğun kıçının geleceği yere ayrı bir bez ve bu beze ısıtılmış
höllük toprağı serilir. Toprak yeteri kadar soğuduğunda çocuk yatırılır, önce
höllük bezi ile çocuğun kıçı sarılır, sonrasında, çocuğun bacakları bitişik
vaziyette kundak bezi, kolları da iki yana bastırılarak sarılır. Kundak, açılıp
saçılıp bozulmasın diye de iple bağlanır.
Bu işleme de bebek beleme denir.
Özetle bebek mumya ya çevrilir. İşin yoğunluğuna bağlı olarak da dört ila o
altı saat, bu vaziyette kalmaya zorlanır.
Günümüzde bu tür kundaklamanın doğru
olmadığı anlaşıldığından, büyük oranda terkedilmiştir.
“Eledim eledim höllük eledim
Aynalı beşikte yavrum bebek beledim
Büyüttüm besledim asker eyledim
Gitti de gelmedi yavrum buna ne çare”
Türkülere konu olmuş höllük toprağı,
özel bir topraktır. Her köyde belli yerlerden alınır. Elenir, ısıtılır, çocuğu
yakmayacak kadar soğuyunca bebeğin kıçına sarılır. Höllük, bebeğin çişini emer
ama çamurlaşmaz.
Göçerlerin kıl çadırını, kırsalda ise
evini ısıtamayan aileler, bebeklerini soğuktan korumak için onları, höllük
toprağı ile beleyip, kundakla sarmışlardır. Yani kundak, bir ihtiyaçtan doğmuş,
bin yıllardan günümüze kullanıla gelmiştir. Bazı kırsal alanlarda hala
kullanıldığı bilinmektedir.
Jean
Jacques Rousseau (1712- 1778 Fransız filozof, yazar.) Emile (terbiyeye dair) eserinde “Kundak, bebeğin özgürlüğünü
sınırlar” diyerek bebeğin kundağa alınmasına karşı çıkar. Bebeğin rahat bir
yatakta sere serpe büyütülmesini önerir. Bu öneri, günümüzde bütün uzmanlar ve
doktorlar tarafından da kabul görmüştür. Günümüzde aileler, ihtiyaç halinde,
rahat, yumuşak, hazır kundakları ve höllük yerine de, hazır (Tek kullanımlık)
bebek bezleri kullanmakta, çocuklar sere serpe özgürce büyümektedirler.
Bedeni özgürleşen çocuğun, kişilik
gelişimi de özgürleşmiştir diyebilirmiyiz?
Michel
de Montaigne (1533- 1592 Fransız, yazar) “Çocuk yapmakta fazla bir ustalık
yoktur ama doğduktan sonra onları, büyütme ve beslemede, kaygılar ve korkularla
dolu, değişik bakım yollarına başvurulur” diyerek, çocuk yapmanın kolay, ama
çocuğu yetiştirmenin zorluğuna vurgu yapar.
Gerçekten çocuk yetiştirmek zordur. Ana, baba bu zorluğu yaşar ama genellikle
çözüm yollarını pek bilemez.
Ana, babanın yapabildiği,
kendilerinin otuz kırk yılda içselleştirdiği ya da mahalle baskısıyla, doğru
kabul ettikleri davranışları, çocuklarına dayatmaktır. Anne, eksiğini içten
sevgisi ile tolere ederken, Baba, şiddet dahil, her yola başvurmakta, bu da
aile içi çatışmalara sebep olmaktadır.
Sonuçta çocuk, sokakta yaşıtlarıyla mutlu olurken, aile içinde ya
çatışmanın öznesi olmaya inatla devam etmekte ya da içine kapanıp “evet
efendimci” bir tutum sergileyerek mutsuz büyümektedir.
“Her çocuk, az ya da çok hayattan payına
düşeni alacaktır. Siz ona, uçmayı ve yüzmeyi öğretin.”
Sokrates (MÖ 469- 399, Antik
Yunan, Filozof); “Eğitimin pahalı
olduğunu düşünüyorsanız, cehaletin bedelini hesaplayın” diyerek, eğitim için
yapılan harcamaların ve çabaların, önemini ve gereğini belirtmiştir.
Eflatun ( platon MÖ. 427– 347,
Yunan filozof) “Terbiyenin amacı, insanlarda bulunan yetenekleri
geliştirmektir” diye tanımlar.
J.J.
Rousseau ise; “çocuğun terbiyesine, onları tanımakla başlayınız” devamla
“kişi kendi doğasının yasalarına tabidir” yani, sizin dayatmalarınız, çocuğun
doğasına uygun olmayabilir diye uyarmaktadır.
Ralph Waldo Emerson (1803- 1826 Amerika, düşünür, yazar) da
“Terbiyenin sırrı çocuğa saygı ile başlar.” Diyerek, çocuğun baskı ve
dayatmalar la terbiye edilemeyeceğine işaret etmiştir
Namık
Kemal (1840- 1888 Türk, şair, yazar, Gazeteci) “Terbiye; ana kucağında
başlar” der ve uyarır “her söylenen sözcük çocuğun kişiliğine konan bir
tuğladır.” Yani, çocukla doğru, yalın, anlaşılır sözcüklerle konuşun
demektedir.
Özetle, başta ana baba olmak üzere
tüm eğitimden sorumlu kişilerin, hoyrat ellerinde ya pısırık ya da isyankâr
çocuklar yetiştirilmektedir.
“Çocuklar, sesli düşünen dâhiler,
yetişkinler ise, sesini yitirmiş çocuklardır.”
Bu küçük dâhilerin sesini
yitirmesine, rızam yoktur.
Anne adayları ve baba adayları,
çocukların yetiştirilmesini bilemiyorlarsa, bu anlamda, uzmanlardan da
(Eğitimciler, psikolog, çocuk doktorları vs.) yardım almayacaklarsa, lütfen
çocuk yapmasınlar.
Öğretmenler, her kademeden
eğitimciler, en başta hoşgörü ve sevgiyle donatılmamış ise, lütfen
çocuklarımızdan uzak dursunlar. Kendilerine başka meslekler edinsinler.
Yazımı şöyle sonlandırmak istiyorum.
”Her insanın hangi yaşta olursa olsun,
yüreğinde bir çocuk yaşar. Ağlayan gözümüz, gülen yüzümüz, seven özümüz o
çocuktur aslında.”
Ne mutlu, yüreğindeki çocukla barış içinde, birlikte yaşayabilenlere!
O yüzden;
“Siz,
hangi yaşta olursanız olun, bırakın, yüreğinizdeki çocuk, çocuk kalsın.”
-------------------------------------------------------------------- Tahir
Eker 26.5.2020
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın
Sevim Kınalı
5 years ago
Tahir Eker
5 years ago
Tahir Eker
5 years ago