Farsçadan Osmanlıcaya ve dilimize girmiş olan bu kelimenin sözlüklerdeki anlamı: Su testisi, kâse, Su koymaya yarayan topraktan yapılmış su kabı şeklindedir.
Kûze kelimesi zaman zaman kâse sözcüğünün de yerine kullanılır fakat daha ziyade kûze den daha küçük ebatlı cam, çini, toprak veya bakır, altın gümüş veya diğer madenlerden de yapılmış sulu yiyeceklerin konulduğu derin çanak şeklindeki bir ev ya da mutfak eşyası iken; kûze daha iri yapılı , kâse den şeklen de farklı , daha ziyade topraktan yapılmış testiyi ifade eder.
Fakat bu eşya mecazi manada kullanıldıklarında aşığın gönlüne, şekil itibari ve gördüğü işleri açısından da aşığın gözüne benzetilmişlerdir. Çünkü aşığın gözü hem şeklen hem de içinin sıvı, su, yaş, kan, şarap ve kan renkli sıvılarla dolu olması nedeni ile kâseye benzemektedir. ( bkz
Kâse Kûze, kâse-i fağfur ve Çanak. ) Kûze daha ziyade aşığın gönlü olarak ifade bulmuştur. Bu nedenle kûze-i dil olarak da karşımıza çıkar.
Kûze kimi zaman içine şarap ve bade konulan bir gereç olarak da ifade edilir.
Dehen u destini meyhare yudu sahbadan
Kûze-i badeyi ibrik-i ınızu etdi heman Sabit
Dest-bûsı arzusuyla ger ölsem dostlar
Kûze eylen toprağım sunun anınla yâre su Fuzuli
O rütbe bâde-i mihnetle toldu kûze-i dil.
Müdâm sâgar-ı çeşmim eder isâle-i mey. Lâ-edri
Kûze-i Eyyûb'dan cânâne nûş eylerse âb.
Kâse-i billûr der “yâ leytenî küntü türâb” M. Pertev,
( Sevgili, Eyyub’un testisinden su içerse, billür kâse “keşke toprak olsaydım der.)
Sibel Çolak
6 years ago
Rahmi korkut
6 years ago