Lastik çizmeler

10.02.2020

LASTİK ÇİZMELER
 
Sabah saatin sekizi, kapının tokmağı İki kere çaldı. Gelenin Sinan olduğu çalışından belliydi. Kapıyı Fatma teyze açtı. Evet gelen oğlunun arkadaşıydı. "Hayırdır oğlum, okula gitmek için daha erken değil mi? Yusuf henüz hazırlanmadı, içeri geç dışarda bekleme" dedi Sinan içeri girmek istemedi. Bir ayağına, bir de Fatma teyzesinin yüzüne baktı, sonra mahçup bir edayla başını önüne eğdi ve; "Iıhh, ben burda beklerim" Dedi. Okulla ev arasındaki mesafe 20 dakikaydı.Ama dizlere kadar gelen kar yürümeyi zorlaştırıyor, küçük adımlarla bu süre yarım saate çıkıyordu. Sabahın bu saatinde öğrencilerden başka kimseler yoktu sokakta.Karlar büyük bir yorgan gibi sokağı baştan başa örtmüştü.Karlardan yansıyan güneş  gözlerini kamaştırıyordu. Kapının önünde bir müddet bekledi Nihayet kapı aralandı ve Yusuf dışarı çıktı. "Günaydın Sinan!"dedi "Günaydın Yusuf!" diye karşılık verdi Sinan. Ama günaydın dudaklarında dondu kaldı.Gözleri imrenerek Yusuf'un ayağına bakıyordu.İşte günlerdir hayalini kurduğu siyah,parlak lastik çizmeler Yusuf'un ayağındaydı.Gözlerini, daldığı çizmelerden kaldırıp gülümseyerek Yusuf'a baktı; "Güle güle giy" dedi. Yusuf teşekkür ederken, sanki bir suç işlemiş gibi başını önüne eğdi.
İkisi çok iyi arkadaştı.Kolay kolay kavga etmez ve her şeylerini paylaşırlardı.Şimdi günlerdir arkadaşıyla hayal ettiği çizmeler ayağındaydı, ama sevincini belli etmek istemiyordu.Çünkü arkadaşının çizmesi yoktu. Ayakkabılarının da kenarı açıldığı için su alıyordu.Ama bu durumu sadece arkadaşı biliyordu.Sinan, annesi babası üzülmesin diye onlara bile söylememişti. İki arkadaş yola koyuldu.Dışarda iliklere işleyen bir soğuk vardı.Sinan babaannesinin ördüğü yün kazağa sıkıca sarılmış, eldivenleriyle soğuktan hissizleşen burnunu ısıtmaya çalışırken,gözlerini arkadaşının çizmelerinden alamıyordu.Biliyordu ki babasının parası olsa hemen alırdı.Dört kardeştiler,en büyükleri Sinan'dı.İlkokul üçüncü sınıftaydı.Kendinden küçük kardeşi Gülşen bu sene okula gitme yaşındaydı.Ama çok zayıf ve çelimsiz olduğu için babası göndermemiş bir yıl daha dursun demişti. Kardeşlerini, babasını düşündü Sinan.İnşaatlarda çalışan babası bu soğuk kış günlerinde her zaman iş bulamıyordu. O küçük bedeniyle kendinden çok büyük düşünmüştü.  " Babamdan çizme istemem haksızlık olur" diye geçirdi içinden.
Çatılardan damlayan kar sularının gecenin ayazıyla damla damla donarak bir mızrağa dönüştürdüğü buzları çatılardan koparıp emerek bu düşünceler içinde okula vardılar. Hava biraz yumuşamış,karlar erimeye başlamıştı. Fakat yol kenarlarında hala dize kadar kar vardı. Toprak olan okul yolunda çamura batmadan yürümek imkansızdı.Sinan eve geldiğinde ıslak olan çoraplarını çıkardı, sobanın demirine astı, üşüyen ellerini ısıtırken sızlayan ellerinin acısı yüreğine işledi.Daha yemek vaktine çok vardı.Babası gelmeden sofra kurulmazdı."Bu arada derslerimi yapayım" diye geçirdi içinden.Ama o kadar üşümüştü ki yanan sobanın o çekici sıcağına dayanamamış,sobanın arkasındaki minderin üzerinde bir kedi gibi kıvrılarak uyuya kalmıştı.
 
"Abi,abi kalk!" Bu kız kardeşi Gülşen'in sesiydi. Uyku mahmurluğuyla yarı aralanan tek gözüyle kardeşinin elinde tuttuğu çizmeleri gördü ama rüya görüyorum zannederek arkasını dönüp uyumaya devam etti. Bu sefer Gülşen abisinin omuzunu sarsarak "abi kalksana yaa" diyerek tekrar seslendi. Gözlerini açan Sinan gördüklerine inanamadı. Günlerdir hayallerini süsleyen o parlak lastik çizmeler kardeşinin elindeydi.Bir çırpıda kalkıp,karşısında gülümseyen babasına sıkıca sarıldı.O kadar mutlu olmuştu ki, teşekkür etmek bile aklına gelmemişti. Kollarını boynundan çektiğinde, babasının o yeşil gözlerindeki çiğ tanelerinin kolunu ıslattığını farketti. Hep birlikte annesinin kurduğu yer sofrasına oturdular.Yemeğe babası başlamadan kimse başlamazdı."bismillahirrahmanirrahim haydi çocuklar buyurun "diyerek kaşığı eline aldı ve neşe içinde yemeklerini yediler.
 
Yatma vakti gelmişti.Annesi yere iki yatak serdi.Sobalı olan odada kardeşleriyle birlikte yatıyordu.Anneleri sobasız olan diğer odada kalıyordu. Annesi akşam olunca sobanın közlerini bir mangala koyar odalarına götürürdü.Böylece biraz olsun odanın soğuğu kırılırdı.Sinan kendinden dört yaş küçük kardeşi Fatih'le yatıyordu.Derslerini bitirip yatağa girdiğinde kardeşleri çoktan uyumuştu.
Yatağa yattı ama hiç uykusu yoktu.Pencereden giren ay ışığı Sinan'ın sevincini paylaşır gibi odanın içini aydınlatıyordu.Gözlerini tavana dikti,bir süre sobanın üzerinde kaynayan güğümün çıkardığı" cııızzzz"sesleriyle, aralık kapağından sızan alevlerin dansını izledi.Sabah giyeceği çizmelerini düşündü.En büyük hayali karlarda çizmelerin çıkardığı "kaarrt kuurrt" seslerini dinlemekti.Ama sabaha çok vardı.Babaannesinin öğrettiği duaları okumak geldi aklına.O zaman uykusu gelir, hemen sabah olurdu.Okumadan önce usulca yataktan kalktı çizmelerini giydi,kardeşleri uyanmasın diye yavaşça odanın içinde yürüdü,sonra çıkarıp yattı.
Nihayet sabah olmuştu. Kahvaltısını yaptı,çizmelerini giydi ve arkadaşının evine gitti.Bu sefer tokmağı gururla çaldı"taktak taktak". Yusuf hazırlanmış arkadaşını bekliyordu. Kapının çalmasından onun geldiğini anlamıştı. Çünkü parolaları böyleydi. Kapıyı açan Yusuf'a birşey demeden usulca kendi ayaklarına baktı.Yusuf arkadaşının çizmelerini görünce; "Annee koş bak Sinan'a da çizme almışlar!" Diye sevinçle bağırdı.
İki arkadaş şakalaşarak yola koyuldular.Her ne kadar karlardan yürümeye çalıştılarsa da çizmeleri çamur olmaktan kurtulamadı.Yusuf için önemli değildi,çünkü o çizmelerinden hevesini almıştı.Ama Sinan ilk defa giyiyordu ve çizmelerinin çamur olmasına çok üzülmüştü.Yusufa; "hadi sen git geç kalma ben çizmelerimi temizleyip gelirim"dedi.Eldivenlerini çıkardı,biriken kar sularıyla çamura bulanmış çizmelerini yıkamaya başladı.Ama su okadar soğuktu ki ara sıra durup nefesiyle ellerini ısıtmak zorunda kalıyordu.
Okula geldiğinde ders zili çalmış herkes çoktan sınıfa girmişti.Sinan çok üzüldü.İlk defa geç kalıyordu.Şimdi kapıyı çalıp öğretmenine ne diyecekti? Yalan söylemenin kötü olduğunu çok iyi biliyordu.Aslında Didar Öğretmen çok sevecen anlayışlı biriydi.Onu çok seviyordu birşey demezdi ama arkadaşlarının muzip gülümsemelerini gözünün önüne getirince girmekten vazgeçti."En iyisi teneffüse çıkana kadar beklemek"diye geçirdi içinden.Giriş kapısının yanında dışarıyı seyre dalmışken, müşfik bir el dokundu omuzuna.Dönüp baktı,bu okul müdürü Mustafa öğretmendi."Oğlum burada ne işin var? Niye derste değilsin?" diye sordu.Soğuktan kızaran yüzü, utancından bir kat daha kızardı,cevap vermeden başını önüne eğdi.Çizmelerinin pırıl pırıl olduğunu gören babacan müdür durumu anlamıştı.Sinan'ın sırtını sıvazladı ve bir daha soru sormadı.
Sinan çalışkan ve terbiyeli bir öğrenci olmasının yanı sıra çok güzel şiir okurdu.Okuma kitabındaki bütün şiirler ezberindeydi.Milli bayramlarda o şiir okurken alkıştan salon yıkılırdı.Bu yüzden onu herkes tanırdı.Müdür bey Sinan'ı elinden tuttu ve sınıfın kapısını çalıp içeri girdi."Didar hanım Sinan biraz geç kalmış,utanıp sınıfa girememiş"dedi.Öğretmeni başını okşarken ayağındaki çizmelerini görüp;"güle güle giy oğlum"dedi.Bunun üzerine bütün sınıf hep bir ağızdan; "güle güle giy Sinan" diye bağırdılar.Sinan yerine geçerken öğretmeni derse kaldığı yerden başlamıştı bile.
 
Lastik çizmeler babasıyla öğretmeni arasında bir sır olarak kalacak ve bu sırrı Sinan hiçbir zaman öğrenemeyecekti.Tabi babasının o yeşil gözlerinde gördüğü çiy tanelerinin nedeninide. NECİBE TAŞKIN ÇETİNKAYA
 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar