Alem bu Lidyalılar. Parayı bulup başımıza bela ettiler. Her ne kadar paradan sonra bankayı ve kredi kartını icat edenler başımıza paranın icadından daha büyük belalar açtılarsa da işin püf noktası ve başlangıcı yine de Lidyalılar... Tabi parayı bulup da dünyaya sunmadan öncede Lidyalılar arasında bir takım tartışmaların olduğu rivayet ediliyor. Bunu nereden biliyoruz? Tarih Bilimcilerinin Lidya Dilini okuyup çözdükleri taş tabletlerden, o zaman neler yaşandığını az çok öğrenebiliyoruz...
Bakalım onlar parayı, bizde onlar parayı bulunca, papazı bulmadan önce neler yaşandı...
Fi tarihinde Lidya'da bir yer. Lidyalılar aralarında tartışıyorlar... Üşenmemişler tartışmalarını taş tabletlerde işlemişler... Bir iki, üç beş, on, ne sayarsanız sayın o kadar Lidyalı varmış ortamda...
- Bıktık artık bıktık bu takas makas işinden ey Lidyalı kardeşlerim...
- Evet bıktık bıkmasına da ne yapacağız?
- Takası ortadan kaldırmamız lazım. Yeter artık bir dinozor yumurtası ver, yerine bir tane, iki tane ağaçtan oyulmuş kaşık al, üç dinozor yumurtası ver, bir tane tekerlek al. Tekerlekte zaten bir boka yaramıyor, daha araba icat edilmeden, araba ne demek zaten onu da bilmiyoruz...
- Haklısın kardeşim.
- Haklıyım tabi, bir şey bulmamız lazım, kıymetli bir şey olmalı, elde kolay taşınmalı...
- Çakıl taşlarını yontalım, onlarla alış veriş yapalım.
- Çakıl taşı olmaz, Böyle parıl parıl parlayan bir şey olmalı...
- Evet cazip olmalı.
- Cazip olacak olmasına da önce bir ad bulmalıyız...
- Ne olsun adı ey Lidyalılar söyleyin bakalım o zaman?
- Ben buldum hüpürüf diyelim mesela...
- Yok hüpürüf olmaz
- Meterefenter diyelim o da olur.
- Yok o da olmaz çok uzun arkadaşlar bu kelimeler
- Evet çok kısa bir ismi olmalı
- Ben buldum buldum evraka...
- Hadi lan ne evrakası onu Arşimet söyleyecek bir kere o da daha doğmadı az zaman sonra doğacak.
- Şaparap desek onunla alış veriş yapsak.
- Olmaz dedik ya kardeşim çok kısa olmalı...
- Tamam ben budum para diyelim o zaman.
- Afferin ulan para güzel bir isim.
- Alışverişlerimizi bundan sonra onunla yaparız.
- Demirden yaparız, biraz ağır olur ama olsun...
- Tunçtan da yapabiliriz...
- Hatta parayı verene düdüğü bile çaldırırız...
- Düdük nedir lan? O daha icat edilmedi ki...
- Hani olsun bir zaman icat edilirse diye şeyytiydim ben...
- Şeytme kardeşim. Burada ciddi bir konu konuşuyoruz...
- Çok çok yapsak bu paradan ne güzel olur.
- Hem de ne güzel olur...
- Sonrada mağaralar alsak.
- Hastir ulan ne mağara alması, her taraf mağara zaten gir birine otur işte...
- Dinozorlara versek bu parayı yerler mi? Bize de saldırmasalar durup durup...
- Orası belli değil, bir kere denemek lazım...
- Mağaraya girdik diyelim, ya kentsel dönüşüme girerse...
- Kafayı mı yedin oğlum, ne kenti, ne dönüşümü daha milada bile gelmedik, Hazreti İsa bile doğmadı daha, beş bin sene gerideyiz ondan...
- Yok abi yok bu para işine benim kafam basmıyor.
- Benimde basmıyor bilader.
- Hem niye biz icat edecekmişiz? Asurlular, Sümerler, Vizigotlar filan niye icat etmiyor bilader? Bizim başımız kel mi?
- Kel tabi lan, başımızda saç mı var?
- Tarih bizi yazacak oğlum. Parayı Lidyalılar buldu diye...
- İyi de millet de birbirine girerse bu para yüzünden ''Allah belanızı versin Lidyalılar'' da diyebilirler bize...
- O da kader kısmet...
Taş tabletlerde ki cümleler burada bitiyor... İşe böyle kardeşlerim. Lidyalıların kendi aralarında ki muhabbetleri para ile ilgili bundan ibaret...