MANZUM
Manzum: Osmanlıca yazılışı : منظوم
Yazıda, manzum kelimesinin kökeni, nereden geldiği, manzumun sözlük anlamı, nazm, manzum, manzume, manzum eser nedir; nazm ve manzume ilişkisi, ölçülü kafiyeli söz, mensur ve manzum eser üzerinde durulacaktır.
Arapça kökenli bir sözcük olan manzum kelimesi nazm sözcüğü ile aynı kökten gelir ( nzm) . Arapça ve Osmanlıcadaki sözlük anlamları: Düz olmayan, ölçülü uyaklı olan, koşuk biçiminde yazılmış veya söylenmiş olan; nazm olunmuş, tanzîm edilmiş, dizilmiş, düzenlenmiş, sıralanmış, anlamlarına gelmektedir. [1]
Manzum kelimesi ile kurulmuş olan Dürr-i manzum, tabiri de inci dizisi, vezinli, kafiyeli söz manasındadır. Manzum sözcüğünden gelen manzume ise ölçülü ve kafiyeli olmasına rağmen şiir düzeyine ulaşmamış sözler manasına gelir.
Manzum Manzume Mensur Ayrımı
Eskiler manzum olan sözleri yani şiiri “ Mevzun ve mukaffa sözler “ yani ölçülü ve kafiyeli olarak tarif ediyorlardı. Eski devirlerin anlayışına göre ölçülü ve kafiyeli olan her söz şiir kabul ediliyordu. Mensur yanı nesir yazılar ise ölçülü ve kafiyeli olmayan sözlerdi. Kafiyeli, seçili, aliterasyonlu olup da ölçülü olmayan sanatlı sözlere ise âli üslupla yazılmış seçili mensur sözler veya eserler olarak kabul ediyorlardı. .
Eski Edebiyatta Manzum ve Manzume
Eski edebiyata “manzum” şiiri; “ mensur” düzyazıyı; manzume ise şiir haline gelememiş yazıları ifade etmek için kullanılırdı. Edebiyatta, manzum sözcüğü şiiri karşılayan, şiirin eş anlamlısı bir terim haline gelmiştir. Şu halde manzum kelimesi şiir ile eş anlamlı bir terim iken manzume ise şiir seviyesine gelememiş söz manasında bir terimdir. Eskiler manzum sözleri çok basit tanımlamalarına rağmen, her ölçülü ve kafiyeli sözleri de manzum kabul etmiyordu. Bu nedenle şiir olgunluğuna erişememiş, özgün olmayan, şiirsel söyleyişe erişemeyen ölçülü ve kafiyeli sözlere manzume diyorlardı. Şu halde manzumeleri, mazmun ve sanatlı ifade etmeye ulaşamayan; hayal gücü bulunmayan; söz sanatlarına yer vermeyi başaramayan, sözcükleri ilk anlamları ile kullanmayı sürdüren; mazmun ve düşünce zenginliği taşımayan; üslubu kuru ve acemi kalan; ustalık belli etmeyen, ölçülü ve kafiyeli sözler olarak kabul ediyorlardı.
Günümüzde Manzum ve Manzume Anlayışı
Günümüz edebiyatında ise manzum ve manzume kavramları eski edebiyata göre farklı hale gelmiştir. Günümüz edebiyatındaki şiir ( manzum) anlayışı değişmiş, sadece şiir biçiminde yazılmış ölçüsüz ve kafiyesiz sözler de şiir kabul edilir hale gelmiştir. Günümüz edebiyatında manzum ve manzume ayrımı düz yazı ile anlatılabilecek şeyleri şiir şekli ile aktaranlara manzume, düz yazı ile anlatılamayacak şekilde ifade eden şiir şeklinde yazılmış yazılara ise şiir denmektedir.
Günümüzdeki modern şiir anlayışına göre şiir de ölçü ve uyak şartı kaldırıldığı gibi söz sanatları, anlam zenginliği, hatta anlamlı olma kaygısı da gözetilmez hale gelmiştir. Günümüz şiirinde düz yazıyı şiirden ayıran unsur neredeyse sadece bir şekil unsuruna indirgenmiş durumdadır. Nesir düz yazı , şiir dizeler ile yazılar mantığına indirgenen bir anlayış oluşmuş; şiiri düz yazıdan ayıran özellikler kısmı ahenk unsurları , imgeleme , ne ve nasıl olduğu ve olacağı pek de belli olmayan şiirsel söylem olarak tarif edilen bir söyleyiş ile sınırlı bırakılmıştır.
Bunlara karşın günümüzdeki manzum manzume ayırımına şu veriler de dâhil edilebilir. Hikâye şeklinde anlatılabilecekken şiir hali ile anlatılanlar manzumedir. Tüm dizelerinde sözcükler temel ve ilk anlamları ile kullanılan şiir şekilli yazılar da manzumedir. Ölçülü ve uyaklı olsa bile duyguları mecaz, benzetme, somutlama, soyutlama, anlam oyunları vb olmaksızın ifade eden sözlere de manzume denir. Şiirden uzun, hikâyemsi konuları anlatan, düz yazı ile yazılabilecekken şiir şeklinde yazılmış, şiirsel söylem taşımayan, duygu ve çağrışım yerine izaha önem veren, hayal ve benzetme amacı olmayıp; anlatma, gösterme ve öğretmeyi hedefleyen; söyleyiş güzelliği taşımayan, estetik ifade etme kaygısından uzak, ama şiir şeklinde yazılmış yazılara da manzume denir.
MANZUM ÖRNEĞİ
Hâsılım yok ser-i kûyunda belâdan gayrı
Garâzım yok reh-i aşkında fenâdan gayrı
Ney-i bezm-i gamem ey mâh ne bulsan yele ver
Oda yanmış kuru cismimde hevâdan gayrı
Perde çek çehreme hicrân günü ey kanlı sirîşk
Ki gözüm görmeye ol mâh-likâdan gayrı
Yetti bî-kesliğim ol gâyete kim çevremde
Kimse yok çizgine girdâb-ı belâdan gayrı
Ne yanar kimse bana âteş-i dîlden özge
Ne açar kimse kapım bâd-ı sabâdan gayrı
Bozma ey mevc gözüm yaşı habâbın ki bu seyl
Koymadı hiç imâret bu binâdan gayrı
Bezm-i aşk içre Fuzûlî nice âh eylemeyem
Ne temettu' bulunur neyde sadâdan gayrı
MANZUME ÖRNEĞİ
Seyfi Baba – Mehmet Akif Ersoy
Geçen akşam eve geldim. Dediler:
– Seyfi Baba
Hastalanmış, yatıyormuş.
– Nesi varmış acaba?
– Bilmeyiz, oğlu haber verdi geçerken bu sabah.
– Keşki ben evde olaydım… Esef ettim, vah vah!
Bir fener yok mu, verin… Nerde sopam? Kız çabuk ol!
Gecikirsem kalırım beklemeyin… Zîrâ yol
Hem uzun, hem de bataktır…
– Daha a’lâ, kalınız
Teyzeniz geldi, bu akşam, değiliz biz yalınız.
Sopa sağ elde, kırık camlı fener sol elde;
Boşanan yağmur iliklerde, çamur tâ belde.
Hani, çoktan gömülen kaldırımın, hortlayarak;
‘Gel! ‘ diyen taşları kurtarmasa, insan batacak.
Saksağanlar gibi sektikçe birinden birine,
Boğuyordum! müteveffâyı bütün âferine.
Sormayın derdimi, bitmez mi o taşlar, giderek,
Düştü artık bize göllerde pekâlâ yüzmek!
Yakamozlar saçarak her tarafından fenerim,
Çifte sandal, yüzüyorduk, o yüzer, ben yüzerim!
Çok mu yüzdük bilemem, toprağı bulduk neyse;
Fenerim başladı etrâfını tektük hisse.
Vâkıâ ben de yoruldum, o fakat pek yorgun…
Bakıyordum daha mahmurluğu üstünde onun:
Kâh olur, kör gibi çarpar sıvasız bir duvara;
Kâh olur, mürde şuâ’âtı düşer bir mezara;
Kâh bir sakfı çökük hânenin altında koşar;
Kâh bir ma’bed-i fersûdenin üstünden aşar;
Vakt olur pek sapa yerlerde, bakarsın, dolaşır;
Sonra en korkulu eşhâsa çekinmez, sataşır;
Gecenin sütre-i yeldâsını çekmiş, uryan,
Sokulup bir saçağın altına gûyâ uyuyan
Hânüman yoksulu binlerce sefilân-ı beşer;
Sesi dinmiş yuvalar, hâke serilmiş evler;
Kocasından boşanan bir sürü bîçâre karı;
O kopan râbıtanın, darmadağın yavruları;
Zulmetin, yer yer, içinden kabaran mezbeleler:
Evi sırtında, sokaklarda gezen âileler!
Gece rehzen, sabah olmaz mı bakarsın, sâil!
Serserî, derbeder, âvâre, harâmî, kaatil…
Böyle kaç manzara gördüyse bizim kör kandil
Bana göstermeli bir kerre… Niçin? Belli değil!
……….
KAYNAKÇA
[1] https://www.osmanice.com/osmanlica-17496-nedir-ne-demek.html