ATEŞ VE PAMUK
Yesevî’nin ünü her gün biraz daha artınca,
Dostu, düşmanı da çoğaldı ardınca.
Müritleri yüz binleri aşmışlardı,
Maveraünnehr’den öte taşmışlardı.
İftira attı birkaç vicdanı kara,
Gayeleri sokmaktı Ahmed’i dara.
Zikir meclislerinde kadın ile er,
Zikrederlermiş güya hepsi beraber.
Horasan âlimleri el attı işe,
Bir çare gerekti elbette gidişe.
Müfettiş gönderdiler hemen Yesi’ye,
Aslı nedir yerinde görülsün diye.
Müfettişler geldi gördü ki aslı yok,
Kadın erkek birliktelik faslı yok.
Hoca Ahmed, Horasanlı âlimlere,
Diledi ki, hikmet ile ders vere.
Müritlerle sohbetteyken hep beraber,
Onlara hitaben şöyle bir söz eder.
“İçinizde sinni büluğdan beri,
Sağ eli avret yerine değmemiş biri,
Var mıdır?” Diyerek bir sual yöneltti,
Müritlerin hepsi sükût-u hal etti.
Bir ara Celal Ata geldi huzura,
Şeyhinden bekledi ki, nedir buyura.
Yesevî bir kutu vererek eline,
“Sen dahi gidesin Horasan iline.
Âlimlere bu kutuyu teslim eyle,
Onlara bizlerden Hak selamı söyle.”
Deyip Celal Ata’ya emrini verdi,
Müfettişler ile onu da gönderdi,
Hep birlikte Horasan’a vardılar,
O kutuyu o âlimlere verdiler.
Âlimler merakla kutuyu açtılar,
Gördükleri karşısında pek şaştılar.
Kutuda pamukla kızıl kor vardı,
O iki zıt nesne bir aradalardı.
Pamuk ateşten hiç etkilenmemişti,
Ateş kızıl kordu, hala sönmemişti.
Horasan âlimleri mahcup oldular,
Af dileyip Hoca’ya tazim kıldılar.
İbrahim Sağır
Sibel Cihan
9 years ago
İbrahim Sağır
9 years ago
Bengisu KUZUCULAR
9 years ago