BUĞDAY MI HİMMET Mİ?-4
Yunus yoksul
bir insandı,
Zaman kötü bir
zamandı.
Sarı köyde
yaşıyordu,
Rızk peşinde
koşuyordu.
Amansız bir
kıtlık vardı,
Yıllar çileli
yıllardı. ,
Çiftçilerim işi
zordu
Bir de Moğol zulmü
vardı
Vakit böyle
geçer iken,
Ekin ekip biçer
iken,
Bir kuraklık
sardı yurdu,
Çitçileri yaman
vurdu.
Ektikleri
bitmez oldu,
Ocakları tütmez
oldu.
Yoksulluk
canlara yetti,
Ahalinin sabrı
bitti.
Yer demir gök
bakır idi,
Her taraf bir
bozkır idi.
Derken bir gün
ilden ile
Bir şayia düştü
dile.
Hacı Bektaş
Adlı o Pir,
Herkese olurmuş
destgir.
Aç olana yedirirmiş,
Çıplakları
giydirirmiş.
Yunus dahi
duydu bunu,
Bulmak için
umduğunu,
Kağnısıyla
düştü yola,
Bu fakrına
derman bula.
Aklı köyünde
kalmıştı,
Baktı epey yol
almıştı,
Dalıp gitmişti
bir ara,
Nazar etti
ufuklara.
Sonra birden
akıl etti,
Kendi kendine
eyitti.
Erenlerin
tapusuna,
Boş gidilmez
kapısına.
Etrafına şöyle
baktı,
Alıçlara göynü
aktı.
Topladı dağ
alıcından,
Ferahladı
sevincinden.
Devam
etti yine yola,
Alıç
verip buğday ala.
Bektaş
dergâhına vardı,
Huzurunda
divan durdu.
“Kabul edip yemişleri,
Buğday verin gidem geri.”
Hacı Bektaş “ Öyle olsun
Dervişler alıcı alsın.”
Onları işaret
eder,
Alıcı paylaşıp
yerler.
Yunus birkaç
gün eğlenir,
Yorgunluğunu
giderir.
Bir gün der ki
dervişlere,
“Hünkâr bana izin vere.
“Benim artık gitmem gerek,
Aileme yetmem gerek.”
Dervişlerden
rica eder,
Dervişler
Bektaş’a gider.
“Sorun bakalım
ne ister,
Buğday mı nefes
mi der.
Ona nasip
teklif eder
“İste nasip
vereyim der.”
“Benden buğday bekler hanem,
Nasib olmaz derdime em.”
Bektaş teklifi
yineler,
Nasib, nefes
vereyim der.
Fakat Yunus
kabul etmez,
Hünkâr dahi
ısrar gütmez.
Döner derki
müridana
“Buğday verin gitsin ona.”
Sevinciyle
buğdayının,
Düşer yoluna
köyünün.
Düşer amma
düşmesine,
Cevap arar iç
sesine.
Bir sıkıntı
basar gönlü,
Bir değil sanki
bin yönlü.
Acep hata mı
ettim ben,
Nasip, nefes ne
bilmeden.
Kafasında
birçok soru,
Cevapsızdı işin
zoru.
Şöyle süzer
etrafını,
Anlar o zaman
gafını.
Dağlar arasında
ıssız,
Bir yoldadır
şimdi yalnız.
Düşünceye daldı
gitti,
Hanesini hayal
etti.
Moğol zulmü,
kıtlık derdi,
Çektikleri pek
beterdi.
Eziyet ki ne
eziyet,
Böyle çetindi
vaziyet.
Hayal gerçek
arasında,
Gidip gelme
sırasında.
Aklı dergâha uzandı,
Gönlü
pişmanlıkla yandı.
Karar verip
döndü geri,
Bekler buldu
dervişleri.
“Ben yanlış yaptım erenler,
Beni anlayın yarenler.
İşte, alın buğdayları,
Nasibimi verin geri.”
Vaziyet
Hünkâr’a söylendi,
Yunus nasip
ister dendi.
Dedi Hünkâr “olmaz artık,
Bu kapı Yunus’a örtük.
“Kilidin anahtarını biz,
Tabduk Emre’ye vermişiz.
Nasibini ordan alsın,
Buğdaylar da onda kalsın.”
İbrahim Sağır