SEN, BEN OLMASAYDIN KEŞKE !
Kaç on yıl öncesinde yiten ben gibi sensin. Baksana gözlerinde daha gözlük bile yok. Saçların yine kara, sımsıkı darmadağın... Gözünde aradığım ışıklar şimşek gibi. Henüz duygularından pek çoğu yontulmamış. Sıcak tebessümlerin ayaz görmemiş daha! Şu içten gülüşleri zemheri dondurmamış. Yüzündeki yayaları tebessümler mi çizmiş? Neşeli günlerinden miras mı kalmış yaylar? Alnında caddelerden, bulvarlardan eser yok. Gözlerin altındaki şişman torbalar nerde? Gözlerin kıyısında dereler açılmamış. Gönlünde hülyaları kasavet darp etmemiş. Yüzündeki ışığa bulutlar hayli uzak. Umudun ülkesine sırtlan dalmamış daha. Ruhundaki safiyet manolya gibi berrak. Ne kadar da umarsız, ne kadar neşelisin?
Umutsuzluğun sisi dokunmamış yüzüne. Bakışların, dipdiri ve zıpkın gibi atak! Gözlerinin fonunda hüzünler dolaşmıyor. Kasveti mahvedecek işgaller başlamamış. Yüzünde acıların bot izi çökmemiş ki? Endişeler gelmemiş, çalmamışlar kapını. Kayıtsız duruşunda yüreğin canlı daha…
Şahamettin Kuzucular
Erenlerin Bağından
Yıllar yârlardan, yârlar yıllardan vefasız. Kara baht bir kasırga gibi. Bu ne baş döndürücü iş? Geceler günleri, günler geceleri kovalıyor; cefalar cefaları kolluyor. Saçlarımızda aklar akları, alnımızda çizgiler çizgileri doğuruyor. Kadere boyun eğmek güç, isyan tehlikeli, felek hiç acımayacak mı? Heyhat, aziz dost, onu döndüren kara bahtın kasırgası...
"Bahçeler bozuldu, yuvalar dağıldı, yollar silindi, cihan viran oldu." Yaşlı gönül şimdi böyle diyor; her şeyi kendine eş görüyor. Bu da yanlış duygulardan biri... Cihan ne vakit bayındır idi? Bahçelerde ne vakit güller açtı? Ne vakit yuvalarda bülbüller öttü? Yollardan ne vakit yârlar geldi? Umduk, bekledik, düşündük. Hangi şey umduğumuza uygun düştü? Gördüğümüz düşündüğümüze benzedi mi? Gelenler beklediğimize değdi mi? O mutlu ve yüce saat hangi saatti ki, içinde iken "Geçme! Dur!" diye haykırdık? Hiçbiri, aziz dost, hiçbiri! Belki hepsini geçsin gitsin diye bekliyorduk; çünkü onlar birbirinden çirkin, birbirinden yararsız saatlerdi. Kimi bir damla gözyaşıyla, kimi tek bir "Eyvah!" ile kimi bir esnemeyle, kimi yalnız susmayla dolup gitti. Onlar birer birer yeniden gelsin ister misin? Hayır, hayır, hayır; değil mi?
Şimdi kalbimiz boş, başımız doludur. Ağzımızda zehir, gözlerimizde ateş var; tatsız bir içki sersemliği içindeyiz. Ve artık yolun ortasını geçtik ve saçlarımızda aklar akları ve alnımızda çizgiler çizgileri doğuruyor. Ve ellerimiz, dizlerimiz titriyor ve önümüzdeki ufuklardan yok olma havası esiyor. Söyle, gençliğini ne yaptın? Söyle, gençliğimi ne yaptım?
Yakup Kadri KARAOSMANOĞLU
MEHTAP
Deniz karşıki sahilin kumları üstünde dalgın dalgın nefes alıyor, manzara mahmur bir sükûn-ı tâm içinde tulû-ı kameri bekliyor, yavaş yavaş tekasüf eden zıll-ı arz Beykoz'un üstünden nebeân eden sabah nurlarına benzer billûrîn iltimâlarla gecenin eşbâha verdiği kışr-ı muzlim-i lerzân üzerine bir sath-ı envâr çekiyor; deniz zî-bakî bir rükûd ile hâmûş, pür-hâb u sükûn; yalnız dalgalar, uzaklarda derin derin inleyen dalgalar...
Birdenbire çehre-i kamer infilâk etti, pâk ve mahmur, semânın bütün nücûmu zerrin bir tebessümle titreştiler, suların üstünde pür-nûr handeler terennüme başladı, sevâhilin sükûn-ı mağmûmânesine bir vakar-ı melûl geldi; kamerin gittikçe beyazlaşan ziyası, gecenin gittikçe lâciverdleşen zulmeti içinde Yeniköy dubasının yeşil ziyaları mâîleşiyor, Umur Yeri'ndeki kırmızı ziyalar sâkit birer nigâh-ı rica gibi bakıyor; kamerin ziyası o kadar donuk ki duman zannolunur, bir mehtap değil bir hâle...
Âh bana bu ketum mehtap dokunuyor, sırf nûr ve cevherden mehtaplar istiyorum; yahut yok, zulmetler olsun, hiçbir nigâh-ı ziyâ ile titrememiş bakir, saf zulmetler olsun; hiçbir enîn-i beşerle sızlamamış ezelî sükûnetler olsun; gideyim, enîn-i amalimi orada dinleyim, mürdezâd ümitlerimi oraya gömeyim.
Mehmet Rauf, Siyah İnciler
MAZİ
Ekseriya tahayyüldüm bir meftuniyet-i âşıkane ile maziye pervaz eder. Fikrim hatırat-ı latifeyi havi olan o mesud zamanı düşünmekten mütelezziz olur.
Mazi benim için neşvelere, handelere cilvegâh bir semâ-yı ruh-perverdir. Kalbim darabat-ı kadere hedef oldukça o semâ-yı latifin bulutlar arasından eşiarîz olan hatıralarla teselli bulur, hissiyatım o feza-yı saadette tayeran eder, müsterih olur.
Mazinin yadigârları kalbimde şafak-nüma handeler uyandırır. Mazi benim için bir medâr-ı teselli, bir vasıta-i bahtiyaridir.
Ben mazinin hayat-ı mesudanesinde bir müddet daha yaşamaktan tesliyet-yâb olurum, kalbim hatırât-ı mesudenin tesîrâtıyla bir ân mütehassis olmaktan telezzüz eder.
Bence hatırat-ı maziyem o derece kıymetdar, o rütbe tesliyet-amizdir ki hayat-ı maziyemi tahayyül hayat-ı hazırama medar-ı devam olur.
Halit Ziya Uşaklıgil, Mensur Şiirler
Mensur Şiir Nedir Özellikleri ve Servet-i Fünuncular