MERAKLI KOMŞU

30.05.2021

Meraklı Komşu

   Yaz tatiliydi. İsviçre’den arabayla yola çıkmış, üç günlük yolculuktan sonra evimize gelebilmiştik.

   İlk hafta yol yorgunluğu, evin eskiyen dökülen yerlerinin tamiri, birikmiş vergi borçlarının, apartman aidatlarının ödenmesi, hısım akrabanın hoş geldiniz ziyaretleriyle geçer. Gece geç saatlere kadar oturmalar, sohbetler, sabah da geç kalkmalarla devam eden bir kaç gün...    

   Sonra deniz, kaplıca, yayla tatilleri veya yakın yerlere kaçamak ziyaretler... Aşağı yukarı dört haftayı geçmeyen memleket tatillerimizin kısa programı genelde böyledir.

   Geç yatmalar geç kalkmalara, geç kalkmalar geç kahvaltıya sebep oluyor. Serde tatildeyiz. Biraz da boş veriyoruz. Sabah 10’da kahvaltı yapınca, öğleden sonra 3, 3 buçuk gibi acıkıyoruz normal olarak.

   Bir gün oğlum, boynuna babasının dürbününü asmış, balkon ve pencerelerden bir yerlere bakıyordu. Önce önemsemedim. “Çocuk memleketini tanımaya çalışıyor. Evin manzarasını seyrediyor, uzaktaki dağlara, karşımızdaki Kale’ye bakıyor herhâlde” diye düşündüm. Ama bilmediği bir şey vardı: Etrafımızdaki komşular rahatsız olabilirlerdi. Uyarma ihtiyacı duydum:

-Komşular, kendilerini gözlüyorsun  sanabilirler.

-"Gözlüyor" ne demek?

-Dürbünle kendi evlerine bakıp, onları izlemen... Meraklı komşu gibi görünürsün. Özel hayatlarına saygısızlık olur ya hani.

-Heey... Niye yapiim öyle bir şey? Bana ne...

-Yapmazsın biliyorum ama onlar öyle sanabilir.

-Ben sadece acıktım, kendime yemek arıyorum.

-Ava mı çıktın?

-Av ne?

-Jâger mi oldun?

-Öyle sayılırım, kendime yemek arıyorum.

   Dürbünü gözlerine dayadı. Uzaklara bakmaya başladı. Görebildiği  tabelaları yüksek sesle okuyor, ablasından görüş bekliyordu.

-Kebap... Tavuk döner... Mantı, içli köfte... Gözleme... Lahmacun... Pizza...

Abla:

-Pizza mı? İyi oku, doğru mu duydum?

-Öyle yazıyor.

-Burada pizza olur mu ki?

Ben:

-Niye olmasın? Dünya, pizzayı bizden öğrendi.

Çocuklar güldü. İkisi birden:

-Yaa tabi tabi... Anneme göre dünyadaki her şeyi Türkler buldu tabii...

-Her şeyi bulmasak da bulduğumuz şeyler var, niye öyle diyorsunuz ki?..

-Pizza yiyelim, bakalım nasıl yapıyorlar, belki beğeniriz.

Telefonu bana uzattılar.

-Annee sen ara.

   Çocukların Türkçeleri, İsviçre’de büyüyen, benim tanıdığım bir çok çocuktan daha iyiydi. Yine de tanımadıkları biriyle telefon görüşmesi yapmaktan çekiniyorlardı.

-Dürbünle, etraftaki restoranların, büfelerin, dönercilerin tabelalarını okuyup numaralarını alıyorsunuz öyle mi? Güzel fikir...

Telefonu aldım, pizzacıyı aradım.

-İyi günler... Evlere servis yapıyor musunuz?.. Güzel... Çocuklar pizza istiyor... Ne çeşitleriniz var?

Usta, telefonda çeşitleri sayarken ben de yüksek sesle tekrar ediyordum.

-Kusura bakmayın, siz sayarken tekrar ediyorum karar versinler diye. Biraz papağan rolü oynamamın bir sakıncası yoktur herhâlde?... Tamam çocuklar karar verdi, söylüyorum bir büyük boy margarita, bir büyük boy mantarlı... Evimiz uzak değil... Tabelanızı görebiliyoruz, numaranızı da oradan aldık... Biz A. Apartmanındayız. Ş. Ticaretin üstü... Evet 5. kattayız. Zilde  ismimiz yok... Eleman gelince telefonu çaldırsın, açarız kapıyı... Evet İsviçreli Alamancılarız, doğrudur. Teşekkürler...  Bekliyoruz...

   Almanca düşündüklerini Türkçe’ye tercüme ederek konuşan çocuklar, benim bütün sözlerimi ezberleyerek pratiklerini geliştirmeye çalışırlardı. İkisinin de gözü üstümde, bir şeyler soracak gibiydiler.

-Ne?..

-İsviçreli Almancı ne demek?

-Avrupa ülkelerinde yaşayan gurbetçilere “Alamancı” derler. İlk gidilen ülke Almanya olduğundan... Duyarsanız şaşırmayın.

-Tamam. “Papağan rolü oynamak” Senin lafın mı, bu da mı çok söylenir?

-Ha... O benim lafım. Ben tekrar ettikçe adam sıkıldı da... Ondan dedim.

-Tamam... Ama bizimki de iyi bir trik değil mi? Dürbünle yemek avına çıktık.

-Biraz Avrupalı vizyonu... Benim aklıma gelmezdi... Ben anneannenizin, buzdolabına yapıştırdığı restoran kartlarından birini arardım mesela...

-Aaa... Biz oraya hiç bakmadık...

   İki farklı pizza söylediler, yarım yarım bölüşüp, birbilerine ikram edecekler, böylece ikisi de iki çeşit yemiş olacaklarmış. Yarısı Almanca yarısı Türkçe konuşa konuşa, masayı hazırlamaya başladılar.

   Biraz sonra pizzacı çocuk aradı. 

-Geldin mi? Açıyorum, asansöre bin. 5. Kata çık. Şimdi ben de kapıya çıktım bekliyorum seni, dedim.

   Elime cüzdanımı alıp kapıyı açtım. Asansör yukarı çıkıyordu, gelen mutlaka pizzacıydı. Onu karşılamak için bir kaç adım yaklaştım.

   Asansör geldi, kapısı açıldı. Kalabalık bir grup çıktı dışarı. Bu arada karşı komşum da kapısını açtı, gelenleri karşıladı.

   Sarılmalar, kucaklamalar, “Ay ne iyi ettiniz de geldiniz.”ler, “Ayyy ne kadar büyümüşsün”ler, “Nasıl oldun?”lar... Teyzeler, enişteler, gelinler, kuzenler, küçük çocuklar...

   Tam ortada ben... Evimin kapısı ile asansörün arasındayım geri de dönemedim, ileri de gidemedim, kaldım öyle... Kalabalık gruptan bir kadın bana doğru geldi:

-Merhaba

-Merhaba, Hoş geldiniz.

-Hoş bulduk. Siz?..

   Kadın benim kim olduğumu soruyordu ama ne diyeceğimi bilememiştim. Bir evimin açık kapısına bir asansöre baktım. Kapıda bekleyen ve ağzımdan çıkan her sözü ezberleyen çocuklarıma baktım. Kadına döndüm. O anda olduğum değil de göründüğüm hâlin cevabını verdim.

-Ben... Ee... Iıı... Aaa... Hah... Meraklı komşu!.. Ben meraklı komşuyum.

 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar