Mersiye-i Şâh-ı Şehid-i Kerbelâ
Devşirip mâh-ı muharrem'de Yezid askerini
Seçtiler âl-i nebi düşmenin en şer'ini,
Giydirüp zırh-ı vegaa, cevr-ü cefâ miğferini,
Sevk 'idüp ceyş-i melâ'inin asıl ekferini,
Zaytıdüp kerb-i belâ arsasının her yerini
Çektiler âl-i abâ katline hençerlerini.
Bir taraftan dahi evlâd-i nebi-yyi zi-Şân
Cem 'idüp mü'min-i muhlisleri sâdât-ı cinân
Geldiler yetmiş iki merd-i nerimân-ı cihân
Kerbelâ'ya kurup ordusunu ehl-i imân,
Açtılar Şâh-ı şehidin alem-i enverini
Kurdular âl-i Resûl 'ün hiyem-i ahzarını.
Doldular saf saf olup rezm-geh'e ehl-i sitem,
Durdu ol kavm'e mukaabil şeh-i ferhunde himem.
Kıldı a'daya nidâ sıbt-ı nebi-yyi ekrem
Ey uranları şeref-i ni'met-i İslam’dan dem
Kanğı bir ümmet urur zade-i peygamberini
Düşünün va'd olunan ruz-u cezâ mahşerini.
Çıktı serdar-ı şaki Şâh-ı şehide karşu
At sürüb arsa-i hica'da o zâlim ilerü,
İttiler nakz-ı ühud, ey1edi1er güft ile gü
Attılar tir-i cefâ hazrete ol kavm-i adü,
İtmeğe teşne şehidi iki cihân serverini
Yıktılar din-i kavim'in şeref-i minberini
Başladı ceng-ü cidâl itmeğe a'vân-ı Yezid,
Ehl-i Beyt üzre hücum eyleyup oz kavm-i anid.
Harb'idüp yetmiş iki bende-vü evlâd-ü hafid
Oldular ma'rekede Hak yoluna cümle şehid
Kestiler Şâh-ı- şehidin veled-i ekberini
Urdular tir ile ma'sumu Ali Asğar'ini.
Haymegâh'a gelerek Şâh-ı- Şehid-i mazlum,
Ehl-i beyt ile vedâ eyledi ol kân-ı ulum.
Seyyidât ah-ü figaan giryekünân oldu umum
Yakasın yırttı, saçın yoldu nisâ-i ma'sum
Bağrına bastı Ali Zeynel-abâ peykerini
Tapşırup ilm-i emânâtın ana yekserini .
Z-ül-cenâh üzre süvâr oldu o sultân-ı cihân,
Girdi meydân-ı vegaa'ya çekerek seyf-ü sinân
Aldılar orta yere sıbt-ı Resûlü ol ân
İttiler yirmi iki bin kişi tir-i bârân
Döndürüb dide-i girbâle ten-i gülterini
Düşürüp hâk-i siyâh üzre cihân serverini.
Düştüğü demde atından yere şâh-ı mazlum
Her taraftan ok atup kavm-ı Yezid itti hücûm.
Sadr-ı envârına bastı ayağın Şimr-i zalum,
Gözünü açtı Hüseyn didi çekil ey meş'üm
Farz-ı zahrı kılayım feyz-i ilâh âverini
Alayım ömrümüzün son demi tekbirlerini
Sine-i pâkine bastıkta o Şimr-i nâpâk,
Titredi sabrederek rûh-u Resûl-ü "Levlâk".
Oldu ervâh-ı nebiyyân-ü veliler gamnâk,
O dem az kaldı ki alt üst ola arz-ü eflâk
Şaşırup seb'a-i seyyâre menâzil yerini,
Târumâr eyleyecekti feleğin mihverini.
Kıbleye karşu durup Hazret-i Sultân-ı Şehid,
Kıldı erkân-ı teyemmüm vuzu'un tecdid
Cânib-i Hakk'a tevekkül olup itti tahmid
Okuyup Fâtiha-i hazret-i Kur'ân-ı mecid
Secde-i evvel içinde kerem müsterini
İttiler hâke beraber du-cihân efserini.
Şimr Mel'ûn çekerek hençer-i cevr - efken'ini
Büsegâh-ı Nebeviden keserek gerdenini
Ayırup re's-i şerifinden o nâzik tenini,
Soldurup, hayf, bakaa mec'ma'ının gülşenini
Diktiler nize-i udvâna Hüseyn'in serini
Koydular karılar içinde cesed-i atharini
Koptu tufân-ı kıyâmet sanasın kim o zaman,
Tuttu âfâk-ı cihânı zulümât-ı heyecân.
İns - ü cin, hür - u melek eylediler ah - ü figân,
Oldular cümleten ervâh-ı mukaddes giryân
Döktüler ehl-i semâ dideden eşk-i terini.
Şaşırup hür - ü melek ta'at - ü tesbihlerini.
Sâl-ü Hicret o meh Altmış bire itmişti duhul,
Öşr-ü evvelde olup vâkı'a-i harb-i melül,
Tır-i a'dâya hedef oldu kamu al-i Resul,
Vakt-i Cum'aydı şehid olduğu dem necl-i Betül,
İçtiler câm-ı şehadetle Bakaa Kevser'ini.
Terkidüp zinnet-i dünyâ ile-sim-ü zer 'ini.
Katilgâh'a iricek Zeyn-el-abâ'nın güzeri
Saldı dört yâna figân eyleyerekten nazarı,
Gördü yatmaktadır al kanlar içinde pederi,
Bu işe yandı bütün halk-ı cihânın ciğeri
Katlidüp kavm-i adü teşne şehidler erini
Cennetin Seyyid'i, dünyânın e'azz mefharini
Hazret-i Zeyneb ile Sitti Rukiyye giryân.
Yolarak saçlarını Sitti Nefise ol ân,
Şehribânu döğerek sinesin oldu nâlân
Çağrışup nakalar üstünde cemi'-i nisvân
Koydular, hâyf, yetim âl-i abâ duhterini
Gurbet illerde garip eylediler hâherini.
Etmedi Kimseye bir böyle zulüm kavm-i Mecüs,
Ne Yahudi ne Nasârâ ne nufüs-u menhus
Görmemiş böyle cefâ mislini çerh-i Fânus,
Arş-ı a'lâda olup Fahr-i Risâlet me’yüs
Açtılar halk-ı cihân rüyuna mâdem derini
Yaktılar nâr-ı tahassürle gönül mecmerini.
Nice kaan ağlamasun âh iderek Hilmi Dede
Oldular Âl-i abâ zulme sezâ her yerde.
Kimisi zehr-i helâhil'le olup pejmürde,
Kimi de tiğ-i cefâ ile olup rencide
Al-i Süfyâna felek verdi zulüm şeşperini
Kırdılar âl-i Resûl’ün ol iki şehperini
Noyan, Bedri (1986). Mehmet Ali Hilmi Dedebaba Divanı. İstanbul: Merdiven Köyü Şahkulu Sultan Külliyesini Koruma Onarma ve Yaşatma Derneği Yay. 325-327.