10.04.2013
Mesnevî
Mesnevî ( مثنوی ) kelimesi Arapçadaki İsna kökünden gelmektedir. Tesniye kelimesi, ikili, ikileme gibi bir anlam taşımaktadır. Bu açıdan Mesnevi kelimesi ikişer ikişer, ikili anlamına gelen Arapça kökenli bir kelimedir. Bu anlamıyla ilişkin olarak, beyitler halinde yazılmış bir divan şiiri nazım şeklidir. Farsça مثنوی (masnevi), Arapça مثني (máθni, çift) , ثنى (θánā, çiftlemek) demektir. Esasında Arapça kökenli bir kelime olmasına rağmen Mesnevi nazım şekli Fars edebiyatına ait nazım türüdür. Fars edebiyatında ilk örnekleri görülen mesnevi İslamiyet etkisinde gelişen Türk edebiyatını ilk zamanlarından beri olay çevresinde gelişen edebi metinlerde sıkça kullanılmış bir nazım biçimi olmuştur.
Mesnevi, Arap, Fars ve Divan Edebiyatında da görülen bir Nazım Türlerindendir. Mesnevi, beyitler halinde yazılır. Her beyit kendi arasında uyaklıdır. Kafiye olarak her beyit kendine özgü bir birliktelik gösterir. Her beyit diğer beyitlerden bağımsız bir KAFİYE düzenine sahip ve her beyit kendi içinde bağımsız bir anlam bütünlüğü taşır. Her beyit kendi anlam bütünlüğünü kendi içinde taşır. Fakat mesnevilerde bir konu ve olay bütünlüğü bulunduğundan her beyit şiirin tamamını oluşturan konunun bir parçası olmaktadır. Bu yüzden mesnevinin her beyti temel konuyu tamlayacak şekilde bir konu bütünlüğü taşır.
Her beytinin kendi arasında kafiyeleşmesi hem yazma kolaylığı sağlar hem de daha uzun metinlerin bu şekle uygun olarak kaleme alınmasına imkân tanır. Mesnevi olaya dayalı bir manzumedir. Bu bakımdan oldukça uzun konuları yazabilmek için geliştirilmiş bir nazım şeklidir. Örneğin Yusuf İle Züleyha öyküsünü kaside veya gazel şeklinde yazmaya kalkmak teknik açıdan da önemli bir sorun oluşturacak ve her beytin ikinci dizesi diğer ikinci beyitlerle kafiyeli olmak zorunda olacaktır. Bu durum hem olayı tahkiye etmek hem de her ikinci dizeye kafiye bulmak hem de çok uzun sürecek bir yeknesaklık yaratacaktır. Bu sebepten divan şairleri uzun ölçekli şiirleri mesnevi tarzında yazmışlar hatta mesnevi nazım şeklini bu yüzden geliştirmişlerdir. Mesnevilerin bu kafiye şekli her tür konuyu ele alabilmesine ve her uzun konunun bu tür ile yazılabilmesine olanak sağlamıştır.
Bu bakımdan Divan Şiirinde, her beytinin dizeleri kendi arasında uyaklı, aruzun genellikle kısa kalıplarıyla yazılan nazım biçimine ve bu biçimde yazılmış yapıtlara mesnevi denir.
Bu kafiye yapısına rağmen uzun ve hikâye konulu mesnevilerde monotonluğu ortadan kaldırmak için mesnevilerin içerisinde hikâye kahramanının ağzından söylenen Gazel lere de yer verilebilmektedir. Divan edebiyatında mesneviler bir bakıma roman ve hikâye gibi türlerin yerini tutmuşlardır.
İlk kez Fars edebiyatında görülmesine rağmen Araplar da bu nazım şeklini kullanmışladır. ( Bkz: Arûz Kalıpları ve Bahirleri ) Araplar bu nazım şekline kendi arasında kafiyeli olduğu için “Müzdeviç “ adını vermişlerdir. Aynı zamanda aruzun kısa kalıplarının bulunduğu RECEZ bahrinde yazdıklarından RECEZ veya rezecin çoğulu olan URCUZE tabirini kullanmışlardır.[1]
Mesnevi nazım şekli bize Fars edebiyatından girmiş, o yüzden de bizdeki mesnevicilerin pek çoğu İranlı şairlerin yolundan giderek mesnevi yazmışlardır. Arapça’da "müzdevice" denilen mesnevi türü ilk olarak 10’uncu yüzyılda İran edebiyatında ortaya çıkmıştır. Türk edebiyatına girişi 11’inci yüzyılda Yusuf Has Hacib’in Kutadgu Bilig adlı eserinde görülür.
MESNEVİ KALIPLARI
Mesneviler aruzun kısa kalıplarıyla yazılır. Kullanılan kalıplar da Recez Bahrindendir. Bu kalıplar şunlardır: [2]
MESNEVİNİN BÖLÜMLERİ
Klasik düzende bir mesnevi;
Mesnevilerin giriş bölümünde kasidelerdeki giriş bölümlerine benzer özellikler bulunur. tevhid, münacat, na’t, miraciye, mu’cizat, mehdi ciharyar, padişah için övgü, devlet adamları için mehdiye, sebebi telif yer alır. Sebebi telifte eserin sunulacağı büyüğe övgü, mesnevinin niçin yazıldığını açıklayan sebeb-i nazm ve hikâyenin anlatımı (ağaz-ı destan) bölümlerinden oluşmuştur. [4]
Şair asıl konuya âğâzı destan, matlaı destan, âğâzı kıssa, âğâzı kitap gibi başlıklarla girer. Ara başlıklar genellikle Farsça yazılır.
Şair, Allaha hamd ederek veya dua eder, padişahlara övgüler ve methiyeler sunar, kendini över, eserine verdiği adı belirtir, eserin veznini yazar, beyit sayısını belirtir. Okurdan kendinse dua edilmesini ister,
MESNEVİNİN KONULARI
Bu nedenle uzun aşk öyküleri, destanlar, dini ve tasavvufi manzum eserler ve halk hikâyeleri mesnevi tarzında kaleme kullanılmıştır. Mesneviler dini, beşeri veya tasavvufi aşk konulu hikayeler, tasavvufi mesneviler, ahlaksal ve öğretici mesneviler, savaş ve kahramanlık konusunu işleyen gazavatnameler, bir kentin güzelliklerini anlatan şehrengizler ve mizahi mesneviler diye ayrılabilir.
Mesnevide ilk dikkati çeken özellik olayın bir masal, destan, efsane ve menakıpname havasında anlatılmasıdır. Olayın geçtiği yer ve zaman çok da belli değildir. Konuda birlik sağlanamamıştır. Hikâyenin bölümleri birbirine eklenmiş ilgisiz parçalar gibi görünür. Çevre tasvirleri gerçeğe uygun değildir, hikâye kahramanları doğaüstü davranışlarda bulunur. Hikâyelerde olağan üstü motiflerin ve konuların alınması yadırganmaz, Bu bakımdan mesnevilerde gerçeklik kaygısı bulunmaz denilebilir.
Mesnevi Çeşitleri
HAMSE
Mesneviler aşk, dini ve Tasavvufi, ahlaki-öğretici, savaş ve kahramanlık, bir şehri ve şehrin güzelliklerini anlatma, mizah gibi türlü konularda yazılmıştır. Divan Edebiyatında Roman ve Hikaye gibi türler olmadığı için mesneviler bir bakıma bu türlerin yerini tutmuşlardır. On bölümden oluşur. Aynı şair tarafından yazılmış beş mesneviye “Hamse” adı verilir. Hamse sahibi olmak bir itibar kaynağıdır. Hamse sahibi olarak tanınmış önemli divan şairleri:, . Ali Şir Nevai , Taşlıcalı Yahya , Ahmet Rıdvan Behişti Ahmet Sinan Çelebi, Hamdullah Hamdi , Nev’izâde Ataî , Nergisi, hamseli şairlerden bazılarıdır
TARİHÇESİ
Mesnevi İran edebiyatında ortaya çıkmış İran edebiyatında Genceli Nizami ve Cami bu türün başlıca adlarıdır. Azerbaycan’ın Gence şehrinde doğan ve Aslen Türk asıllı olması kuvvetle muhtemel olan ilk Genceli Nizami hamse sahibi olan bir şairdir. Genceli Nizami Türk asıllı olsa bile eserlerini Farsça kaleme almış, yazdığı beş mesnevinin dördünü Türk hükümdarlarına vermiştir.[5] Nizami’nin beş mesnevisinden oluşan Hamse’si, sonradan Divan edebiyatı şairleri tarafından da örnek alınmıştır.
Arap edebiyatına mesnevî Harun Reşid devrinde Âbân el-Lâhıkî(ö\m. 815)'nin Pehlevî dilinden çevirdiği Kelile ve Dimne eseriyle girmiştir. [6] Bu eserin Farsça bir tercümeden alındığı sanılmaktadır. Bu bakımdan Kellie Dimne’nin ilk kez Farsça ve mesnevi tarzında yazılmış olduğu bilindiğinden ilk mesnevilerin Fars edebiyatında ortaya çıktığı düşünülmektedir. Farsça ve Pehlevi diline çevrilen Kellie ve Dİmne’nin 6. yy da Hintçeden Farsçaya çevrildiği bilinmektedir. [7]
Husrev-i Duhlevi, [8] Genceli Nizami ve Cami’den sonra Farsça yazan önemli bir mesnevici olmuştur. Firdevsi’nin 60. 000 beyitlik şehnamesi bu türün en başarılı örneklerinden birisidir. Fuzuli’nin mesnevileri ise bu türün en lirik örnekleri olarak dikkati çeker. Divan şiirinin ne güzel mesnevilerden biri olan Şeyh Galip’in Hüsnü aşkı aynı zamanda divan edebiyatının yazılan en son mesnevisi olmuştur.
Türk Edebiyatında Önemli Mesneviciler
MESNEVİ ÖRNEKLERİ
Örnek 1. Harname,
Bir eşek var idi zaîf ü nizâr
Yük elinden katı şikesti vü zâr
Gah odunda vü gâh suda idi
Dün ü gün kah ile kısuda idi
Dudağı sarkmış u düşmüş enek
Yorılur arkasına konsa sinek
Arkasından alınsa pâlânı n.
Sanki it artığıydı kalanı
Bir gün ıssı ider himâyet ana
Ya’ni kim gösterür inayet ana
Aldı palanını vü saldı ota ,
Otlayarak biraz yüridi öte ,
Gördü otlakta yürür öküzler
Odlu gözler ü geriü gögüzler
Sömürüp eyle yirier otlağı .
Ki çekicek kılın tamaryağı
Har-i miskin ider iken seyrân
Kaldı görüp sığırları hayran
Ne yular derdi ne gam-ı pâlân
Ne yük aitında hasta vü nalan
Ki biriz bunlarında hilkatte
Elde ayakta şekl ü surette
Bunların başlarında tac neden
Bize bu fakr ü ihtiyâç neden ŞEYHİ
Örnek 2.
Kısa Mesnevî. Küçük Hikâye
Hikâyet-i Leylî vü Mecnûn
Meğer bir gün ki âteş-i pâre-i Necd
Şerer pervanesi Mecnûn-ı pür vecd
Siyeh-mest-i şarâb-ı hayret olmış
Kararmış gözleri Leylî'yle dolmış
Dolaşdurmış perîşân seyr-i râha
Tutulmış kendüsi çün dâm-ı mâha
Dönüp ol şu'le-i cevvâle-i gam
Yanup durmakda olmış şem'a hemdem
Düşüp çün mûy-ı zengî pîş ii tâba
Bozulmuş genc-i târ-ı ıztıraba
Katup seyl-i sirişkin bahr-ı hûna
Sükûn el vermiş ol cûy-ı cünûna
Olup hoşnûd kendü âteşinden
Şikâyet etmez olmış mâhveşinden
Cefâdan nây gibi zâr etmez olmış
Varup Leylîyi bîzâr etmez olmış
Olup fariğ dil-i dîvânesinden
Usanmış vaz'-ı küstâhânesinden
Duyup ol berk-i sâmân ya'nî
Leylî Gazabnâk eylemiş Kays'a tecellî
Demiş etdünse feryadı ferâmûş
Gerekmez bana artık gûş u mengûş
Perîşân olmağı edüp tahayyül
Senün-çün şânelenmişdür bu kâkül
Bu suretler senün-çün rû-nümâdur
Nazar âyineye sanma sanadur
Hemân yan ağla Mevlâyı seversen
Koma feryadı Leylâyı seversen
Meğer dîvâneye taş atdı Leylâ
Komadı urmadık baş seng-i hârâ
Olur ma'şûk dâğ u zahme tâlib
Nişan lâzımdır âşıklarda Gâlib [9] Şeyh Galip
Örnek 3.
Kısa Mesnevî
Dîbâce-i Eş'âr-ı Gül-i Sad-Berg
KAYNAKÇA
Edebiyat Dil bilim, Kültür, Folklor, Geleneksel ve Güzel Sanatlarla ilgili, Tez, yazı, İnceleme, ve Araştırmalarınız bize başvurarak bu sitede Paylaşabilirsiniz.
BAŞVURU İÇİN : ESA, İLETİŞİM veya s_kuzucular@hotmail.com
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın