Montrö

02.07.2016
MONTRÖ
 
 
“Ilık, sakin bir sonbahar akşamıydı… Montrö
gazinosunun bahçesinde, halk kümelerinden uzak bir ağaç
gölgesinde oturmuştum. Orkestra Şopen’in elemlerini teevvühe
başladı… O asi hıçkırıklar bir hicran-ı mukaddere – kim bilir
kime ait- ağlıyor sandım. Başmak üstünde ser-nigûn bir dâl-ı
mevzun, yeşil bir sürahi gibi ruhuma şarab-ı elhan döktükçe
kendimden uzaklaşmışım… Bu sekr-i musiki ne kadar devam
etti, bilmiyorum. Epeyce bir zaman geçmiş olmalı ki bağçede ne bir enin-i
hemderd, ne de benden başka bir ferd kalmıştı. Her zaman kaçtığım
ve daima karşılaştığım ay yine karşıma çıkmış duruyor; sanki
akşamın hülyaperver eli ufkun yorgun ve solgun dudaklarına
şule-i hicran dolu bir donuk altın kâse sunuyordu. Orada,
mehtabın sarışın aydınlığında bir kağıt parçasına karaladığım bir neşide,
Şopen’in o zâde-i ilhamı, tam beş yıl sonra, perakende evrak
Arasında dün gece yavaşça elimi sıktı. Kılığı mazi gibi
Eski, hatırası yine mazi kadar mübki olan bu mevlüde-i elhanın
Biraz kıyafetini düzeltmek, tozunu, toprağını silkmek istedim.
Düşündüm… Bir kelimesine el sürmeden yine olduğu gibi bıraktım.
Belki bir nazar-ı âşina ona biraz hayat ve ziya serperse ne mutlu…”[1]
 
 
 
[1] Cem YAVUZ, Hüseyin Siret Özsever, https://www.chronicledergisi.com/
 

0

0

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar