Mücadele

08.12.2020

MÜCADELE

Bir Meddah Hikayesi...

 

Hak Dostum Hak!

 

Hak Dostum Hak! Diyerek başlayalım söze

İşte peşkir işte sopa geçelim öykümüze

Efendim! Meddah Rugeş der, kulak verin bizlere

Maksadımız güzel bir hikâye anlatmaktır sizlere

 

Efendim, sene bilmem kaç… Anadolu’da büyük bir savaş… Dünyanın her yerinde büyük bir kargaşa… Devletler birbiriyle çetin bir şekilde savaşıyordu. İnsanlar perişan bir şekilde ne yapacaklarını bilmediği bir dönem… Öyle bir dönemde orduda, savaşlarda isminden söz ettiren Musa isminde bir komutan vardı. Musa Komutan, o dönemde canla başla savaşta mücadele ederdi. Ordudaki askerlerin yanında durur, moral verir ve eğitirdi. Musa Komutanın iki evladı vardı. Biri Fatih on dört yaşında, diğeri Cengiz on beş yaşındaydı. Cengiz, ilerde büyük bir gemi kaptanı olmak istiyordu. Fatih de babası gibi başarılı bir ordu komutanı olmak istiyordu. Çünkü Fatih insanları eğitmeyi, yönetmeyi ve yol göstermeyi seven idealist bir gençti…

Efendim, savaş gittikçe çetinleşmeye başladı. Ülke sefalet içindeydi. Başka devletlerin himayesine girmek istemeyen, vatan için canını feda edebilen Anadolu insanı, büyük mücadele veriyordu. Nasıl mı? Değerli dostlar! Cepheye mermi taşıyan kadınlar mı dersin, cepheye ekmek yapıp gönderen yaşlı analar mı, cepheye koşarak giden bıyıkları terlememiş çocuklar mı? Neler neler…

Soğuk bir akşam gecesi düşmanlar saldırıya geçtiler, bölük mermi yağmuruna tutuldu. Askerlerimiz son ana kadar mücadele ediyordu. Musa komutan bu hain saldırıda yüz askerini kaybetti. Komutan çılgına döndü çünkü cephede askerlerin sayısı giderek azalıyordu. O günden sonra Anadolu’da eli silah tutan herkesi askere çağırdı. Bu çağrısı üzerine Anadolu’nun her yerinden çocuklar gelmeye başladı. Musa komutan, on beş yaşındaki büyük oğlu Cengiz’i de askere aldı. Komutan fazla zamanı olmadığı için çocuklara hemen eğitim vermeye başladı. Gelen çocukları bir görseniz! Hepsinin yaşı küçük; lise öğrencileriydi… Okulunu yarıda bırakıp cepheye gelen çocuklardı…

Efendim, acımasız Yunan orduları hain bir şekilde tekrar saldırmaya başladı. Bıyıkları terlememiş çocuklar, geldikleri ilk günün akşamı kendilerini top mermilerin içinde buldular. O saldırıda Musa Komutan’ın oğlu Cengiz, vücuduna aldığı otuz mermiyle şehadet şerbetini içti. Komutan yıkılır adeta… Şehit oğlunu kollarına alıp:

—  Bu nasıl bir acıdır Yarabbi, diye haykırmaya başladı.

 

Kardeşinin öldüğünü haber alan on dört yaşındaki Fatih, kahroldu. Abisiyle aralarında bir yaş vardı, beraber büyümüşlerdi. Kendi canından, kanından olan ağabeyi Cengiz, artık yoktu. Fatih’in yüreğindeki acı, ateş gibi yanıyordu. Bir şeyler yapmak istiyordu. Yüreğindeki acı onu cepheye götürdü. Musa komutan bir evladını daha feda eder miydi? Bir acıya daha dayanır mıydı?

Musa komutan, vatan için değil bir oğlunu, her şeyini feda ederdi. O yüzden Fatih’in cepheye gelmesine sevindi bir an gururlandı. Fatih, cepheye geldiği ilk gün, kardeşinin ve diğer askerlerin intikamını almaya yemin etti. Cephede elinden ne gelirse yapmaya başladı. Yaralanan askerlerin tedavilerine yardım etti, askerlere moral verdi. Zaten babası gibi büyük bir ordu komutanı olmak istiyordu bu yüzden bir dakika dahi yerinde durmazdı. Aradan bir ay geçti Ortalık daha da kızışmaya başladı. Yunan orduları diğer düşman devletleriyle beraber saldırmaya başladı. Cephede asker sayısı giderek azalıyordu. Fatih, canla başla diğer askerleri yöneterek orduyu iyi idare ediyordu. O gün Anadolu’ya giremeyen düşman kuvvetleri geri çekildi ama her an saldırabilirlerdi. O yüzden askerler sırayla gece nöbeti tutardı.

Efendim, bir akşam nöbet sırasında Fatih’in sorumlu olduğu bölüğe saldırı başladı. Fatih, nöbet tuttuğu arkadaşları ile beraber pusuya düştüler. Birkaç kişi vuruldu. Fatih, arkadaşlarını kurtarmak için yardıma giderken sol bacağından defalarca vurularak yere yığıldı. Ateş sesleri kesilir kesilmez yaralı askerler sedyeyle taşınıp çadıra götürüldü. Fatih’in durumu ağırdı çünkü çok kan kaybetmişti. Musa komutan, çadıra geldi. Oğlunu ve bölükte olan birçok askerin vurulduğunu gördü. Ne yapacağını şaşırmıştı, ölmemesi için dua etmeye başladı.

Değerli dostlar, Fatih’in bacağında on beş mermi vardı. Yapılan tüm müdahalelere rağmen bacağı kurtaramadılar ve kesmek durumunda kaldılar. Fatih o günün sabahı kendine geldiğinde sağ bacağının olmadığını hisseti. Titreyen elleriyle üstündeki örtüyü kaldırdı; bir bacağı yoktu… Fatih’in çığlıkları tüm cephede yankılandı. Bu çığlık, bu acı neden biliyor musunuz? Tek hayali orduda büyük bir komutan olmaktı ama tek bacağıyla komutanlık yapamazdı, hayalleri başına yıkıldı. Neyse efendim Fatih’i eve gönderdiler. Aradan biraz zaman geçti. Fatih yarım bıraktığı eğitimine devam etti. Okulun öğretmenleri Fatih’e destek verdiler, yardım ettiler. Onların sayesinde Fatih yaşama azmi kazandı ve neler yapabileceğini düşündü. Bu arada aylar sonra ordumuzun zaferiyle savaş sona erdi. Tüm askerler analarına, babalarına, eşlerine, çocuklarına kavuştu. Aradan on yıl geçti. Musa komutan emekli oldu. Fatih’e ne oldu biliyor musunuz?

Fatih öğretmen oldu. Fatih, Anadolu’da kanayan çocukların yarasına merhem oldu, çocukların kalbine dokundu… Ordudaki askerleri eğiten, yetiştiren, yönlendiren, yardım eden büyük bir komutan olamasa da çocukları eğiten, yönlendiren ve geleceğe hazırlayan başarılı bir öğretmen oldu.  Fatih derste bir komutan edasıyla tarih dersi veriyordu. Orduda savaşan bir askerin dilinden savaşı dinlemek nasıl bir şeydi acaba? Fatih Öğretmen, Anadolu’nun kıymetli evlatlarını savaşa hazırlar gibi geleceğe hazırladı.

Değerli dostlar, bu hayatta her insan ilerisi için hayal kurar. İlerde yapmak istediği ve olmak istediği şey uğruna büyük mücadeleler verir. Fakat herkesin karşısına engeller çıkabilir. Fatih’in karşısına çıktığı gibi… Fatih, pes etmedi siz de pes etmemelisiniz. Yapmak istediğiniz her neyse farklı şekilde, farklı yerde yapabilirsiniz. Yeter ki “MÜCADELE” edin. Ne diyordu Nazım Hikmet:

Diyelim ki, dövüşülmeye değer bir şeyler için, 

Diyelim ki, cephedeyiz. 

Daha orda ilk hücumda, daha o gün 

Yüzükoyun kapaklanıp ölmek de mümkün.

Tuhaf bir hınçla bileceğiz bunu, 

Fakat yine de çıldırasıya merak edeceğiz 

Belki yıllarca sürecek olan savaşın sonunu. 

Yani, nasıl ve nerede olursak olalım

Hiç ölünmeyecekmiş gibi yaşanacak

 

Yaşamaya devam ettiğimiz sürece bir şeyler mümkün. 

 

“İçinde Cevher Oldukça Mücevherin Rengi Fark Etmez.”

 

Yorum yapmak için lütfenKayıt Olunya da
mehmetaluc147
Mehmet Aluç4 years ago
Kardeşim öncelikle hoş geldin bu kahramanlık dolu eserinle bizlerin vatana bayrak ve insana olan aşkını anlatan eserinle geldin ne iyi ettin de geldin emeğine gönlüne sağlık yazmaya devam okumaya devam kardeşim,selamlarımla.
rugesdemir734
Rugeş Demir4 years ago
@rugesdemir734 | Hoş bulduk Mehmet Bey, teşekkür ederim. Sağ olun.