Nâbî Oğluna Öğütleri Hayriye'den Alıntılar

20.12.2020

 

Hayriye Hakkında Genel Bilgiler

Hayriye,    Nâbî 'nin manzum bir öğüt kitabıdır. Bu eser İran Edebiyatında yazılmış  Merzubân-nâme   ve benzeri olarak babanın oğluna öğütleri şeklindeki   bir teknik ve yaklaşımla yazılmış çocuk eğitimi amaçlı pedagojik özellikler taşıyan bir  öğüt kitabıdır.  Hayriye, Urfalı şair Yusuf Nâbî ’nin en önemli eserlerinden biridir.

Nâbî ‘nin bu eseri Nâbî ’nin 7 yaşındaki oğlu Ebü'1-Hayr Mehmed Çelebi’ye[1] öğütler vermek için yazılmıştır. Kitab, devrinin iç yüzünü ve sosyal hayatını ortaya koyması bakımından da önemlidir.  ( bkz Nâbî Hayatı Hikemi Tarzı ve Edebi Kişiliği )

Hayriye Hakkında Genel Bilgiler

Hayriye,    Nâbî 'nin manzum bir öğüt kitabıdır. Bu eser İran Edebiyatında yazılmış  Merzubân-nâme   ve benzeri olarak babanın oğluna öğütleri şeklindeki   bir teknik ve yaklaşımla yazılmış çocuk eğitimi amaçlı pedagojik özellikler taşıyan bir  öğüt kitabıdır.  Hayriye, Urfalı şair Yusuf Nâbî ’nin en önemli eserlerinden biridir.

Nâbî‘nin bu eseri Nabi’nin 7 yaşındaki oğlu Ebü'1-Hayr Mehmed Çelebi’ye[1] öğütler vermek için yazılmıştır. Kitab, devrinin iç yüzünü ve sosyal hayatını ortaya koyması bakımından da önemlidir.  ( bkz Nâbî Hayatı Hikemi Tarzı ve Edebi Kişiliği )

 HAYRİYE’DEN ÖRNEKLER

Öğütlerin yazılış sebebi [2]

Ey isteklerimin sevinç artıran çerağı! Ey Aziz ve Celil olan Allah'ın bağışı oğul!
Bendeki özelliklerin ve şahsî erdemlerin hepsi sende aynıyla mevcut.
Sende methedilecek ahlâk çoktur ve çok şükür, ben de o bakımdan zararda değilim.
Bunlardan biri, güzel yaratılışının kokusudur. Edebe dair alametler ise sende yaratılıştan mevcut...
Lâkin babanın bu söyledikleri de evladına fazladan bir tesirde bulunsun.
Kulaklarına bir küpe olsun diye ve sana akıllıca bir sermaye olması için.
Ey babasının canı! İstediğim, bunların her zaman kulağında küpe olmasıdır.
Dilerim ki bunu, canından da nazik tutasın ve bir an bile yanından ayırmayasın, aklından çıkarmayasın!
Bunun feyzi mahşer gününe dek yürürlükte olsun ve hem seni, hem de başkalarını kuşatsın.
Bu nimetten sen de yiyip istifade edesin ve "babamın yadigârıdır" diye anasın.
Böylece sen ölünce lütfunla ruhumu şad edesin ve bir dua ile beni daima hatırlayasın.
İşlediklerinin daima sonunu düşün ve böylece din evin onarılmış olsun.


İslâmın beş temeli

İslâm yapısının beş temeli hikmet ölçüsüyle yükseldi.
Bu binanın içinde olan kişi rahattır. Dışı ise fenalıkların ayakları altında kalmıştır.
Bilhassa seher vaktinde hiç yatma, uyanık ol. O vakitte kendini tevbe seccadesine vakfet.
O saatte Allah huzurunda el bağlayıp hatalarından dolayı göz yaşı dökmek ne saadettir.
Secde için alnını yere koy da yeryüzünde gerçek saltanat ne imiş bir gör.
Eğer İslâmın değerini gerçekten anlayabilseydin, namazı kılmak için bir an bile gecikmezdin.
Gerçi senin yaşındaki çocuklar bunu anlayamaz, ama yine de sana bu sırrı açıklayayım.
Çalış ve gayret göster ki git gide bunun hikmetini anlayacaksın.
Ey parlak ay gibi olan oğul! Eğer namaz kılacak olursan elif gibi düzgün durmalısın.
Rükûya vardığında da dal harfi ortaya çıkar. Bu söz Peygamber simdir, bilesin!
Ey harikulade ruh oğul! İnsan olup bunu anlayabilirsen, secdeye kapandığında da mim harfinin daire şekli görünür.
Anla ki "Namaz kılmayan kişi, hiç âdem olur mu?" sözündeki sırlar sana açılır.[3]
 

Oruç bir rahmet sofrasıdır

Ey babalık bağının seçkin meyvesi! Ey hayat denizindeki sadefin incisi oğul!
Hasta olmadıktan ve vücudun halsiz kalmadıktan sonra Ramazan orucunu sakın geçirme.
Oruç, Allah'ın kullarına bir lütfudur. Orucun mükâfatını bizzat Allah verir.
Oruç bir rahmet sofrasıdır. Oruçlu için ise nurdan bir elbisedir.
Oruç gizli tutulan gizli bir ibadettir. Onun için asla oruca riya giremez.
Oruç, Allah'ın ezelî kudret ve kuvvetine mensup temiz bir gizliliktir. Oruç melekiyet sıfatına bürünmektir.
Oruç, Cennet nimetlerinin yol göstericisidir. Böylece oruçta yeme içmeyi terketmek bir rahmet sebebi olur.
Ta gecenin karanlığı uzadığı bir vakitte güneşin parlak yüzük taşı, senin ağzına mühür vurur, yeme içme kesilir.
Artık kendi nurun parlamaya başlar ve kötü amellerin gece karanlığına gömülür, affedilir.
O ne saadettir ki dudağın kapalı olduğu için, yeme-içme olmadığı için bütün beyhude işlerden uzaklaşmışsındır.



Kabe yoluna git

Ey can güllüğünün taze yetişmiş gülü! Ey bilgi ve anlayış dimağını kokularla donatan oğul!
Yola çıkacaksan mutlaka Kabe yoluna git. Gayesiz boşuna yapılmış bir yolculuk cehennem ateşine götürür.
Hacer-i Esved, Allah'ın sevgili kullarının, öperek şifa buldukları bir taştır.
Günahlardan minnetsizce yıkanıp temizlenmek için Altın Oluktan rahmet dökülür.
Zemzem suyu ferahlık verici bir ilaç gibidir. Ondan içen suçlu kullara şifa verir, günahlarından arınmalarını sağlar.
"Lebbeyk" sadalarını çıkaran nefesler göklere doğru uydular gibi yükselir, giderler.
Bu ne ikbal, bu ne saadet ve ne mertebedir ki Allah'ın evini tavaf edersin.
Arefe günü, yarlığayıcı Allah'ın, insanları hesap için topladığı kıyamet gününden bir örnektir.
Arafat'ın o berraklığı ve ter temizliği, satır satır günahların affı için berat yazmaktadır.
Orada günahtan kararmış defterler yıkanmış, paklanmış ve orada günaha esir olanlar azat olunmuştur.
İhramlar içindeki hacıların oluşturdukları gümüş halkanın üstünde Rahmet dağı bir yüzük taşı gibi durur.
Ey oğulcuğum! Eğer sen Kabe'nin etrafını tavaf eden bir pergel olursan, bir gün elbet kazanç noktası sana kendini gösterecektir, karşılığını kıyamette alırsın.


Malını muhtaçlardan esirgeme

Ey sadefin kulak süsleyen incisi! Ey şeref hanedanının hayırlı halefi oğul!
Üzerinde zekâta ait olan bir tanecik bile bırakma. Zekâtını ver ki malın bereketi ve hayrı olsun.
Zekâta ayrılan o mal Hazret-i Allah'ın hakkıdır, sen de edasını ihmal etme.
Zekât, fakirlerin hakkıdır. Ondan elini çekme, vermemezlik yapma ki temiz olan malını kirletmeyesin.
Zekâtını verdikçe Allah'ın emri üzerinesin ve Allah senin o malının birine on verir.
Malının zekâtını vermezsen bereketi kalmaz ve o nimet sende fazla durmaz.
Malın telef olması, zekâtını vermemektendir. Ayrıca zekâtı vermemek bazı musibetlere de hedef olur.
Dine uyularak verilen zekât, malın tohumudur ve zekât olarak verilen mal, bu tohum, Allah katında kabul toprağına ekilmiş olur.
Serpilmiş tohum yerden fazlasıyla biter ki, bu da iki âlemde sana yeterlidir.
Fakirliği ve zenginliği yaratan Allah, zekâtı da fakirlere tahsis etmiş.
Her şeye kadir olan Allah'ın seni zengin yaratırken onu da fakir etmesinin elbette bir hikmeti vardır.
Fakirlerin hakkını kesme. Senesi geldikçe zekâtını ver.
Ayrıca sadaka vererek de zekâtını tamamla. Bir mal için zekât kök, sadaka ise dalbudaktır.
Sadakadan elde edilecek sevabın sınırı yoktur. Nitekim bunu kuvvetlendiren bir çok da ayetler vardır.
Fakirler zenginlerin aynasıdır. Nitekim her şey zıddı ile vardır.
Eğer Allah'ın takdiri, seni onun yerine fakir yaratsaydı, bunu değiştirmeye gücün yeter miydi?
Fakirlik olmayınca zenginliğin güzelliği ve çekiciliği kalmaz. İşte Allah bunu böyle yaratmış.
Nimetin şükrüne sebep fakirliktir. Devlet ve ikbalin güzel oluşuna süs yine fakirliktir.
Bu fani dünyada fakirler olmasa acaba sen zekâtını kime verirdin?
Fakir, zekâtı almaktan kaçınırsa üzül, alırsa da memnun ol, sevin.
Zekât, senin ikbaline ve varlığına bir vesiledir. Bunu da Allah tarafından sana verilmiş bir nimet ve lütuf kabul et....


Misafire ikram et

Evine gelen misafir kim olursa olsun elinde bulunan her şeyle sofranı donat.
Misafire kıymeti ölçüsünde tazim göster ve misafirliğin şanına yakışır ikramda bulun.
Misafir kaba saba bir kişi bile olsa sabır göster ve bir tatlı dil ile hatırını yap.
Misafirin gözünü hasret çektiği şeyden perdeleme ve isteğinin imkânı varsa onu ondan esirgeme.
Misafirin gönlünü boş kuruntulardan kurtar. İsteğinin yerine getirilmesi için imkânlarının hepsini kullan.
Misafirin arzusunu yerine getirmek elinde değilse o garibi küstürmeden geri çevirmeye çalış.


Yaptığın hayrı başa kakma

Fakirlere lütuf ve ihsanda bulunduğunda riyakâr davranmamak da ayrıca teşekküre değer.
Eğer fukaraya ihsanda bulunursan bunu gizli yap ve yardım ettiğini yalnızca Allah Teâla bilsin.
Yaptığın hayrı sakın başa kakarak boşa giderme, Karşındakinin utanmasına meydan verme ve ancak kendin utan.
Nice insanlar yardım istemekten utanırlar. Senin vazifen bu durumda olanları arayıp bulmaktır.
Nice ikbali ile aşağılık olmuş kişiler vardır ki bunlar kendi felaketlerinin ayakları altına düşmüşlerdir.
Öyleleri de vardır ki fakirlik köşesinde ayaklar altında kalmıştır da bir şey isteyip dilenemez.
İşte böyle kişiler için sen bir çare ulaştıran ol, ki bu hareket altın tavan yapmakta daha iyidir.
Bu işlerdeki inceliği anla ki aslında yaptığın hayır senin kendinedir.
Eğer yardımında karşındakini incitirsen yahut riya için yaparsan, bunun hayrı ne sana, ne de ona fayda etmez ve kaybolup gider.
Kimsesizlere yardım dağıtmak; zenginleri davet etmekten elbette çok daha üstündür.
Oysa o zenginler hem yer içerler; hem de seni çekiştirirler ve bir noksanın varsa onu anlatırlar.

 

İlimlerle kendini donat

Ey edeb çimenliğini süsleyen fidan; ey babasının gönlüne ve gözüne nur bağışlayan oğul!
Gece gündüz şerefli mukaddes, ilimlere çalış ve hayvan gibi cahil kalma da ilim öğrenen ol.
İlim Allah'ın sıfatlarındandır ve dolayısıyla tüm sıfatların en yücesi ilim sıfatıdır, ilim her şeyin üstündedir.
İlim öğrenmeye çalış ve bilgililerin bilgisi ol. Resûl-i Ekrem efendimiz ilim öğrenmenin farz olduğunu söyledi.
Yine o ilim sahibi Peygamber dedi ki "Beşikten mezara kadar ilim öğreniniz!"
Nur diyarının sultanı ilim hakkında "Rabbi zidnî" (Rabbim, ilmimi artır) isteğine memur oldu.
Öyle bir ilim şehrini arayıp bul ki kapısı Peygamber'in (a.s.m.) damadı Ali olsun.
Varlığın yüzünün süsleyicisi ilimdir. Var ile yoku bilme yolu, yine ilimdir.
İlim ilâhî bir sofradır. İlim Allah'tan insanlara bir bağış, bir bahşiştir.
Değer ve yücelik rabıtası ilimdir. Gönül berraklığı ve ağırbaşlılığın sebebi ilimdir.
İlim, büyüklük ve mertebenin güvenliği ve koruyucusu; ilim, doğruluğun ve talihin kopmayan bağı...
İlim, sahili olmayan bir denizdir ki onun içinde âlim geçinenler gerçekte cahildir.
Allah, cahillik için "ölüm", ilim için "hayat"tır dedi. Sen de sakın ölü gurubuyla aynı durumda olma.
Cahillik ile ebedî hayattan mahrum olma ve iyi ile kötüyü ilim vasıtasıyla birbirinden ayır.
Çeşitli ilimler ile kendini donat, zihnini doldur. Belki bir gün ona ihtiyacın olur da kullanman gerekir.
Bir şeyi bilmek, sorulduğu zaman "Ben onu bilmiyorum" demekten daha güzel değil mi?
Peygamber efendimizin (a.s.m.) insanlara telkini "İlim Çin'de de olsa gidip alınız." hadîsidir.


İlmi ehlinden öğren

Bir şeyi ehlinden öğren ve bunu yaparken utanma. Çünkü her şeyin âlimliği, cahilliğinden daha iyidir.
Bir şeyden habersiz olan câhil nerde; her şeyi bilen nerde! Hiç gören ile âmâ bir olur mu?
Ne kadar ululuk ve maddi üstünlük bulsa da câhile mevki ile yücelik gelmez.
Cehalet insana bir belâ zindanıdır ki içine düşenler ondan kurtuluşun yüzünü görmez.
İlim, varlığın; cahillik ise yokluğun kaynağıdır. Hiç var ile yok beraber olabilir mi?
İlimle uğraşmak kadar yüce bir iş olmadı. İlimden de hiç kimse elem görmedi.
Yaratıcı olan Allah'ın sıfatlarına sınır olmadığı gibi ilmin şerefine de bir son yoktur.
Sakın ilmin dış kabuğunda kalma. Mânâların özüne ulaşmaya bak.
İlmin dış kabuğunda kalmak, kuşun tek kanatla uçmaya kalkması gibidir. Onun için sen de ilmin dışında kalmayıp içine doğru yönel.
Nitekim yürünüp geçilen yer, evin dışıdır. Oturulup durulacak yer ise o evin içindeki halvettir.
Hiç denizin sahilinde inci olur mu? Cevher istiyorsan elbette derinine dalman lâzım.


Dilinde ve gönlünde Allah olsun

Ey varlık ve vücud mecmuasının seçkin nüshası, ey sıfat aynasının süslü ve yakışıklı resmi oğul!
Bu öğüdümü kulağına asılı bir küpe eyle: "Sakın kimseye fazilet satmaya kalkma!"
İnsanı hakikate yaklaştıran, Allah yolunda yüce mertebelere ulaşan kişilerin temiz nefesleri, sözleridir.
Eğer devrinde mürşid-i kâmil bulunmazsa, sana Kur'an bir mürşid olarak yeter.
Arif ol, sakın ham sofu olma; gayret göster de yakın sırrına, Allah ilmine erenlerden ol.
Allah seni Kendisini bilmen için ve Ona candan kulluk etmen için yarattı.
Asıl lâzım olan dünya denilen bu evin sahibidir (Allah'tır). Cahiller ise sahibi yerine evini isterler.
Evin sahibi senin olasıya kadar gece gündüz çalış ve bunun için pervane ol.
Dilindeki ve gönlündeki daima Allah olsun. Uğruna can verdiğin yer, yine Allah'ın yüce dergâhı olsun.

Cennet ümidi ve Cehennem korkusu ile çalışma. Ey gerçeği gören kişi! Cennet ve Cehennemin asıl sahibini isteyip bul.
Kendini ara, bul! Sen kimsin? Kim olduğunu idrak et ki iki âlem sana apaçık görünsün.
Âmâ o kişidir ki hakikat kapıları kapandığı zaman varlıkları hakikatleriyle göremez.
Peygamberlerin övüncü Hazret-i Peygamber (a.s.m.) bile, hakikatler kendisine açılsın diye duada bulunurdu.

 

Her gördüğüne istek duyma

Kimseye ihtiyacını arz etme de, minnet yükü altında eğrilme.
İsteğin için ağzını sakın açma; dilenme sözleriyle dudağını bulaştırma.
Sana ayrılmış olan rızık elbette seni bulur. Öyleyse açgözlülükten ele geçen yalnızca yüzsuyu dökmektir.
Sana takdir olunmamış rızık ele geçmez; sana ayrılmış olan da asla başkasına gitmez.
Kıymetini bilip harcamayan için yüzsuyu, bengisudur ki Nil ve Fırat nehirleri onun bir damlasına bile susamışlardır.
Kıymetini yücelt, bayağı olma. Her gördüğüne istek duyma!
Kimin elinde ne var ki isteyesin. Onu yahut bunu "bana ver!" diyesin.
O kul da Allah'ın ihsanına muhtaçtır ve Allah'ın bağışına bağlanıp kalmıştır.
O acizin lütfedecek hali mi var, yahut sana bağışlayacak malı mı var?
Allah, lütfunu herkese karşılık beklemeden verir. Kulun mülkiyeti ise arada yalnızca bir vasıtadır.
Gerçi sebebi terkedip bağışta bulunmamak sevap değildir, ama sebep, müsebbibsiz hiçbir işe yaramaz.
Sana rızık olarak verilen şeyin seni bulması için birinden istemeye ihtiyacın olduğunu sanma. Başkasından isteyip de boş yere mihnet ve sıkıntı çekme.
Allah'ın sana bahşedeceğine güven ki rızkın, sana kavuşmak için senin ona olan aşkından daha büyük âşıktır; sen ona yürürken o sana doğru koşar.
Allah'ın verdiği ile yetinip evciğinin köşesinde rahat yaşamak hoştur.
Hakkın ve ruhsatın olmadan bir mala el uzatma. Halini bilecek olan, senden daha büyük ve bilgili olan Allah'tır.


Rızkına kanaat et

Rızkı veren Allah'ın sana ayırdığına gönlünü bağla, razı ol ve her ne verdiyse ona kanaat et.
Rızkı hikmetle veren Allah, senin halini bilir ve rızkını, ihtiyacın olduğu anda gönderir.
Senin rızkın sadece herhangi bir mal dolayısıyla değildir. Rezzâk olan Allah, başka sebeplerle de sana rızık ulaştırır.
Para, yenilen şey değil, sadece rızkını sağlamada bir vasıtadır. Sonuçta yenilecek şey, yine Allah'ın yarattığı nimettir.
Eğer altını ve gümüşü harman etsen; ekmek, pirinç ve yağın yerini tutmaz, altın ve gümüşü dişlerimizle yiyemeyiz.
Fakirlik seni hiç korkutmasın ki, nimetin sahibi olan Allah, hiç kulunu aç bırakır mı?
Minnet ile olan nimeti yeme, hatta kokusunda minnet olan gülü bile koklama.
Ey babasının canı! Eğer sana birisi birşey verirse sakın alma, doygun ol.
Gözünü ve gönlünü zengin tut. Lütfen açgözlü ve aşağılık olma.
Ancak sana ikram eden gerçekten sadık dostun olursa ve külfetsiz karşılıksız ikramda bulunursa kabul et.
Sen de o dostuna karşılık ver ve onu ikram ile mükâfatlandır.

Vefa elini vadeye açık tut. Kime bir vaadde bulunursan yerine getir.
Zimmetinde bulunana ve himmete vade vermeyi borç bil. Vadettiğinden geri dönmeyi kişiliğine kusur say.


Söylediğin az, manası çok olsun

Dostunu bir latifeye feda etme ki, tuz ekmek hakkını ara yerden kaldırıp atmış olmayasın.
Bunlar samimi dostlar için nefret sahibi olur. Sonunda mutlaka bir kötülüğe sebep olur.
Latifenin bile —ki zarif ve nükteli olursa güzeldir— bir tarafı yanar ateş gibidir.
Hele hele dostların kalbine saplanan bir söz okuna, yergi ve alaya latife demek bile olmaz.
Kasten yapılmış keskin başlı kırıcı bir latife, dostlarını ağzına kadar dolu bir çekişme içine sürükler.
Zarif kişilerin latife dedikleri şey, yerinde söylenmiş cilveli güzel sözdür.
Söylediğin az, mânâsı çok olsun ve asla kimsenin gönlünü incitmesin.
Söylediğin söz, gönül bağından yeni koparılmış bir gül olmalı, onu duyan da içindeki mânâ ile bülbül olmalı.
O söz, gül kokusu gibi gönülleri açmalı ve gönüllerden kinleri gidermeli.
Gönüllere vuslat müjdesi gibi olmalı, onu işiten rağbet ile şevke gelmeli.
Böyle olursa latife ne güzel. Eğer böyle olmazsa onu terketmeyi amelin hayırlısı say.
Kimseyi kötüleyip dedikodusunu yapma. Bunu yapmak akıllı kişiler için bir ayıptır.
Dedikoduculuk ve başkasını kötülemenin lüzumu ve lezzeti yok. Üstelik günahı, diğer suçlardan da fazla.
Bunları yaparsan dostların senden emin olamazlar ve adın anıldıkça senden nefret ederler.
Dedikodu ve başkasını kötülemek, onu yapan kişiyi de kötü andırır. Zaten bu tip kişilerin nasibi de yoktur.
Allah seni bu tür işlerden koruya. Temiz kalpli ve rahat canlı olasın ey oğul!


Herkesle iyi geçin
Ey yol ve yordamın üstün vasıflarının bakış dikicisi, ey red ve kabulün manzarasına bakan oğul!
Komşularına eğri bakışla bakma! Mahrum ve düşkünlere iltifatta bulun!
Konu komşuyla iyi geçinerek onların hakkını gözet! Kimse senden incinmesin!
Tek başına bir lokmaya ağız açma, yediklerinden onları da faydalandır.
Sana ihtiyaçları oldukça onlara yardım et, civarını düşkünlerin sığınacakları bir yer haline getir.
Kimseye kin ve düşmanlık gütme. İyi geçinmeyi terk etmeyi de âdet edinme.
Öfke, hiddet ve kin gösterme! Kimseye alnını kırıştırarak bakma!
Herkesle iyi geçin! Cimri de olsa herkes ile gönlün hoş olsun!
Dostlarının haricinde bir kimse de olsa onları incitme! Hoyrat teklif ile kalplerim kırma!
Kimse senin suratından muzdarip olmasın! Bütün dünya iyi huyunun esiri olsun!
Kimseyi eziyet ile incitme! Hatta sana eziyet etse bile onu azarlama! Dostlarına yar ol, yük olma! Kötü huy ile kalplerini kırma!
Eziyet ile kimsenin canını sıkma, gönüllerini yapmaya çalış, sakın yıkma!
Sakın kimseye karşı iddiacılıkla direnme! Böylece inatçılardan Settâr (ayıpları örtücü olan Allah) seni saklar!
Bir başkası için vâsi, kefil ve vekil olup haksızlık yüzünden dünya ve ahirette zelil olma!
Mahkeme salonuna hiç yolun düşmesin. Sakın başını kuru kavgaya bulaştırma!
İnsanlarla kavga ve çekişme halinde olanın eline rahatsızlık ve sıkıntıdan başka birşey girmez!
Kimse ile inatlaşma ve kimseye ayak direme ki bunlar, düşmanlık ateşini tutuşturur!
Kötü iş için adımını atma ve bir elin daima hayırda olsun!
Padişahın (idarecinin) kapısına şikâyet dolayısıyla varma, sana kötülükte bulunanı Allah'a havale eyle!
Elin göğsünde bekle ve derviş tavrında ol! Böylece gam yemez ve dertsiz tasasız olursun!

 

Huyca zengin ol

Ey hayat denizinin en birinci incisi; ey güzel vasıfların seçkin örneği oğul!
Mahrum olduğun iyi huyları bir say hele! Sonra da mülayim gönüllü ve derviş yaratılışı ol!
Huyca zengin, alışkanlıkça alçakgönüllü ol da böylece kurtuluş gülistanına kök sal!
Çatık kaş ve karışık alın, suratını buruşturmak, iyi ahlâka hiç de uygun düşmez.
Ahlâkça iyi yaratılışlı ve meşrebce geniş olmak, kalp aynasına parlaklık verir.
Güleryüzlülük rahmet alametidir. Suratı ekşitme ise nefrete sebep olur.
Kötü huy, kötü alışkanlık ve kötü meşreb, sahibini, ebedî olarak istenmeyen kişi yapar. Başkaları ondan kaçarlar.
Her kimin ki işi büyüklenme olsa, gidişatı ve hareketleri başkaları tarafından hazmedilmez.
Gururlu olmak şeytanın sıfatıdır. Gururlu kişi tıpkı şeytan gibi Allah katında kovulur.
Büyüklenen kişilerle oturup konuşma. Bu tip kişilerden daima kaçın.
Eğer onlarla bir arada bulunmak kaçınılmaz olursa, artık çaresiz sen ona karşı tevazu göster.
Gerçi akıllı kişiler şeker gibi tatlı bir söz söyleyip "Sana karşı kibirli olana sen de kibirli ol" dediler.
Lakin yine de onun bir ucu kavga ve kötülüğe çıkar. Onun için sen yine de onu tevazu ile savuştur.
Kibir ve gurur insanın yaratılışında mevcuttur. Bunlar müzmin bir hastalık ve bir nasır yarasıdır.
Bu vadiye düşen kişi iflah olmaz. Onun kötü hastalıkları düzeltilmez.
Sakın mertebe ve makam sarhoşu olma; Allah'tan gelen kötü şeylere de karşı durmaya çalışma.


Kimseye büyüklük taslama

Büyüklük ve ululuk, Allah'a aittir, kullarda bu sıfatlar bulunmamalı.
Yaptığın her şey kullara yakışır şekilde olsun. Allah'ı gücendirecek bir şeye sakın elini uzatma.
Sende kibir ve gurur göründüğü zaman Allah, boyunu ikiye büker, sırtını yere getirir.
Tutalım ki merteben dokuzuncu kat göğe çıkmış olsun, sonuçta yine de Allah'ın alelade bir kulusun.
Sertlik ve kabalıkla halkı kapından kovma. Kimseye el ve eteğini öptürme.
Merteben ve yerin ne derece yüksek olursa olsun eteğini öpülmekten uzak tut.
İnsan olarak sana düşen, yüzünü yere sürmendir. Hele el-etek öptürmek de asla kula düşmez.
Kendin için ayıp olan bir şeyi aklından bile geçirme, elinde olduğu müddetçe sakın başa geçme, idareci olma.
Gerçekte devlet idareciliğinin davacısı çoktur, onun için o makamda senin kıymetini bilemezler diye korkarım.
Sakın kimseye büyüklük ve kibir satma ki kimse de seni saymamazlık yapmasın.


Edep insanın süsüdür

Halka yumuşaklık ve alçakgönüllülükle selâm ver, onlarla buluş ve sakın onlara, ayağa kalkma külfetini yükleme.
Sana hürmet gösterilirse ne güzel; sana hürmet göstermeyen cahil ile de sakın takışma.
Utanma duygusu ve edeb sende mevcut iken elbette bunlar senin saygınlığına sebeptir.
Utanma duygusu iman nurunun süsüdür. Utanmazlık ise dünya ve ahirette ne yaman şeydir.
Yolu yordamı iyi huylulukla göz önünde bulundur da hayatının nasıl tazeleşiverdiğini gör.
Edep insanın süsüdür. Edepsiz ise şeytanın arkasından gidendir...
Hazret-i Allah hâzır ve nazır, her yerde daima mevcud ve her şeyi görücü iken, sakın Ona karşı edebini terketme.
Peygamberler sözüne uyup "Basit de olsa her kişinin yüzüne gül."
Peygamberler mesleğini kabul et ki Peygamberimiz böyle yapmakla emrolunmuştu.
Böyle yapmazsan zaten rahat edemezsin. Âlemin övüncü olan Peygamber dedi ki: "Hikmetin başı yüze gülmedir."
Sebepsiz yere insanlarla kavga etme ve aşağılıklara karşı yüze gülme siperini terketme!
Dünya mihnetinden emin olmak için böyle kişilerin yüzüne gülmekten daha sağlam bir kale olamaz.
Rüzgâr gibi her yere girip çıkma, güneş gibi de her kapıyı dolaşma.

Herkesi sırrına ortak etme

Ehli olmayan kişilere sırrını açma. Âdilere, layık olmayanlara da meclise girmeleri için yol verme!
Herkesi sırlarına ortak edinme; sırrını pazarlarda satılan süs malı haline getirme, pazara düşürme.
Herkesin sözünü sadakatle ve dostça söylenmiş sanma; lakin herkesi de iki yüzlü kabul etme.
Kimsenin seni methetmesiyle gururlanma, nefsini kırmaktan, körletmekten da sakın geri kalma!
Yüzüne karşı yapılan övgü ve medih, elbette gösteriş pisliğine bulaşmıştır.
Seni yüzüne karşı söz söyleyerek övüyorlarsa, o sözlerin uyuz hastalığından bir farkı yoktur.
Bu kişiler senden ümidi kestikleri andan itibaren —bayram bile olsa— artık kapını çalmaz, yanına uğramazlar.


Bir söyle, iki dinle

Ey oğul! Başkalarının evine davetsiz olarak gitme! Hatta her davet edildiğin yere değil, hürmet ehli olanların evine git.
Vardığın meclis doğru yolda insanlarla dolu olmalıdır, fesat ve kötülük kumkuması olmamalıdır.
Gerçi davete icabet etmek gerekir, ama davet, kötülük ve dedikodudan da emin olmalıdır.
Öyle kötü meclisler sana bir oyalanma yeri olamaz, oralar senin namusuna leke düşürür.
Mecliste sürekli susup durma; yeri geldikçe dil ol, yeri geldikçe kulak!
Sözünü mümkün olduğu kadar kısa tut ki, inci ve mercan gibi değerli olsun.
Söz söylerken sana "söylediği az, mânâsı çok" hikmetinin mânâsı bir gidiş yolu olsun.
İnsanlarda bir dil, iki kulak vardır. Öyleyse sen de bir söyle, iki dinle.
Gerçi çok konuşan hafiflik eder, boş konuşur; buna karşılık, dinlemeyi tercih eden ağır başlılık eder.
Sözü ne kısa, ne de uzun söyle. Sözün ne zaman söylenmesi gerektiğini iyi ayarla ve sözünde ne hafif ol, ne ağır.
İrfan ve olgunluk metaını teraziye koyan bilgeler dedi ki: "Çok söz ancak Kur'an'a yaraşır."
Söylediğin sözü tekrarlama, bir şeyi iki defa söyleme.
Tekrar edilecek söz ya zikir, yahut Allah'tan bağışlanmayı isteme sözü olmalıdır:
Zikir yaparken alenen dudaklarını kıpırdatma, zikir ve Allah'ı anış gizli gerektir.


Kimsenin ayıbını yüzüne vurma

Riyakârlık meclisine aşağılık kişiler katılır, ondan elde edilen sonuç da fenalıkların yağmalanması olur.
Kimseye sertlikle cevap verme, bilakis lütuf ve yücelikle hitap et.
Kimsenin ayıbını yüzüne vurma; bir kişi ayıplı da olsa onun sözünü sonuna kadar dinle.
Asla kimseyi cahillikle suçlayıp da Allah'ın yarattığı bir insanı ayıplandırma.
Aman ha! Kimseyi ayıbıyla ayıplama! Böyle bir şeyin sonucu ebedî bir tasa olur.
İlim cevherini sana bağışlayan Allah, sana ilmi; ona da cehaleti uygun bulmuş.
Bu, Allah'ın hikmet rabıtasıdır, kudretin adilce verdiği kısmetidir.
Bu söz dudaklarının bir süsü olsun: "Kimsenin ahım alma, halin yaman olur."
Cefa ve sitem işini terket. Aman ha! Kerem et de kötü bir iş olan kalb kırıcılık yapma.
Cancağızım! Hele ne yaparsan yap da, tek kalb kırıcı ve kesin dilli olma.
Hatır yıkmak günahların en büyüklerindendir, hatta bütün günahların en kötüsüdür.

Bunun yerine kalbleri kazanmaya, hatır yapmaya çalış da Allah'ın Arş'ını harap etme.
Hiç Yüce Allah, mamur birer ev olan kalblerin harap olmalarına razı olur mu?


Kalbinde hileye yol verme

Ey söz meziyetlerinin sayfasını okuyan, ey olgunluk mektebinden dersler öğrenen oğul!
Boşboğazlığı ve ikilik çıkarmayı alışkanlık edinme ki bunlar bağlılık sarayını berbat ederler.
Kalbinde hileye sakın yol verme. Budala olabilirsin, saf olabilirsin, ama sakın pinti olma.
Ah o hilekarlık ve düzenbazlık! Aman ne kadar da istenmeyen birer iştir. Onları yapan kişiye kazandırdığı ise sadece ortalığı karıştırmaktır.
Bunlar şeytanın işlerine yol gösterir, bu işin cezası da zindandır.
Hile yaparak fitneler koparanlar, hayır için bir zerrecik bile ağızlarını açmazlar.
Böyle kişiler diğer insanlar tarafından ayıplanmış olurlar. Yaptıklarından ellerine geçen ise, hayır ve bereketten mahrum kalmaktır.
Bu kişilerin kazandığı ve ele geçirdiği tek şey kötü şöhrettir. Üstelik günleri de gam ve sıkıntı içinde geçer.
Şu atasözü halk arasında meşhurdur ki: '"Hileci kişiler kolay kolay can veremezler."
Haksızlık, nifakçılık, sözünde durmama, dedikoduculuk, kötü düşüncelilik ve kötü ahlak... Hepsi, cehennem ehlinin sıfatıdır ve imanlı kişiler için kötü hareketlerdir.
O din serveri Peygamber (a.s.m.) dedi ki "Müslüman, halkın dilinden ve elinden emin olduğu kişidir."
Ey iyilik sahibi olan kişi! İmanlı kişilerin ırzı, malı ve kanı, insanlara Allah'ın birer emanetidir.

Borçtan çok sakın

Ey babasının cam! Şu sözümü kulağına küpe et: "Borçtan çok sakın... Borç insanı perişan eder, eğer kişi Eflatun kadar akıllı bile olsa, borç onu deliye döndürür."
Borç kültürlü insanları aptal eyler, hatta kişiyi, kahramanların en kahramanı bile olsa kadın gibi korkak eyler.
Borçlu kişinin vücudu sıhhatli, ama içi hastadır. Borçlu, alacaklısının karşısında da boynu bükük bir köledir.
Borçlunun borç vadesinin gelmesi, ona canını teslim edeceği anın gelişi gibidir. Borcunu veremediği için çarptırıldığı hapis cezası ise ölülerin mezarı sayılır.
Hele alacaklısı da şer bir kişiyse, her gün kafasını düşünce ve kederlerle doldurur.
Faiz geliri de sermayeye eklenince bu faiz yükü insanın belini büker.
Alacaklısı faizi de dahil, borcun ödenmesini istediğinde "Kanun böyle emrediyor, ödeyeceksin" der ve yalancı şahitleri de yardıma çağırır. Yani borcun faizini ödemekten aslını ödemeye fırsat kalmaz.
Bu yolla borçluyu cefaya sürükler ve zavallı dertliyi bir de halka rezil eder.
Ey gözümün nuru! Bu tür borçtan Allah Teâlâ seni korusun.
Borçlanmamak için elbiseni ve çulunu satsan daha iyi. Borçsuz olarak aç ve çıplak yatmak, borçlanmaktan iyidir.
Rehinsiz ve kefilsiz sakın kimseye mal verme ki, sonra bu hususta anlaşmazlık çıkar.
Halkta Allah korkusu azalmıştır, onun için, baltalama ve inkâr, hemen hazırdır.
Bazı güçlü kişiler de vardır ki haklının hakkını vermemekte üstlerine yoktur. Bu kişilerin yaptığı iş inkâr ile inkarlarını ispat için ettikleri yemindir.
Sonra bu hengame giderek büyür ve senin hakkını sana vermez de hakimlere rüşvet olarak yedirir.

Er kişi yalana tenezzül etmez

  • Ey cömertliğin son yüksek mertebesinin en güzel süsü, ey varlık okulunda edeb öğrenen oğul!

  • Yalan ve aslı olmayan şeyi sakın söyleme ki kendi söz sabahında parlaklık olsun.

  • Er olan kişi, yalana tenezzül etmediği gibi yalanın kötü sonucuna da tahammül etmez.

  • O kötü kişi ne utanmaz ve arlanmazdır ki, yalan ile ağzını pisletir.

  • Yalanın —ki aslı olmayan bir sözdür— İslâm inancında gireceği bir kapı yoktur.

  • Bütün işlerin bozukluğunun aslı, yalandır, Akıl sahibi kişiler onu yapmaz.

  • Ancak gayesi, düşmanları ortadan kaldırmak olan yalanı söylemek kötü değildir.

  • Yoksa her yalan söz, aykırılıkların özüdür; zaten böyle söz de boş lakırtıdan başka bir şey değildir.

  • Yalan söyleyen bu tip kişilerle dostluk kurmaktan sakın ki onunla sohbet etmekten dolayı kişiye Cehennem ateşi isabet eder.

  • Âlemlerin övüncü, Peygamberler sultanı Hz. Muhammed (a.s.m.) dedi ki "Bir ağızdan yalan söz çıktığında... O

  • taraflara kötü bir koku yayılır ve oralara melek inmez... Yalanın söylendiği yer merkezinen 30 mil kadar bir daireye o pis kokudan dolayı melek uğramaz."

  • İnkarcının inkârı çok kuvvetli olmazsa, kendi sözünü yeminle kuvvetlendirmeye kalkma.

  • Nice insanlar var ki yalan söyleyip aslı olmayan şeyler anlatarak övünürler.

  • Sonra da yalanını tasdik ettirmek için yemini, sözün doğruluğu hususunda sıkıca bağlanmış bir kemer haline getirirler.

  • Allah yolunda ilim yapmış uğurlu kişiler, can verirler, ama yine de Allah adı vererek yemin etmezler.

  • Ancak bilgisiz cahiller, ahmaklar ve inatçılar, yemin ederek, sözlerini kuvvetlendirmeye çalışırlar.

  • Nice dinsiz ve mezhepsizler görmüşüz ki her sözlerinde üç kere yemin ederler.

  • Çok yemin edenler imanlı kişiler değildir. Hatta üst üste ettikleri yeminler de yalancılıklarının şahididir.

  • Bundan daha iğrenci, nice hırsız ve kötü kişilerin yalanları ile âdeta veli imiş gibi hareket etmeleridir.

  • Bunlardan bir çoğu, güya kerametlerinin şöhretine parlaklık vermek için yalan rüyalar uydururlar.

  • Aslı olmadığı halde takva ve doğruluk satanlar iki âlemde kurtuluş yüzü görmezler.[4]

KAYNAKÇA 

  • [1] Erdoğan ULUDAĞ, ÇOCUK EDEBİYATI ve KLÂSİK DÖNEM ÖRNEĞİNDE

  • NÂBÎ’NİN HAYRİYYE’Sİhttps://www.turkishstudies.net/Makaleler/2012717608

  • [2] https://www.sevde.de/Ey_ogul/nabi.htm

  • [3] Tam Metin - Turkish Studieswww.turkishstudies.net/DergiPdfDetay.aspx?ID=925

  • [4] Tam Metin - Turkish Studieswww.turkishstudies.net/DergiPdfDetay.aspx?ID=925

 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar