Nakarat Öyküsü Hakkında Konusu Özeti ve Ömer Seyfettin

22.02.2020

 
 
Nakarat Öyküsü ve  Ömer Seyfettin 
 
Nakarat,  adlı öykü Ömer Seyfettin ’in il kez 1918 yılında yazdığı ve ilk kez  Yeni Mecmua ‘da yayımlanan Bulgaristan’daki günlerini anlatan bir öyküsü olmaktadır.  , C. 3, S. 63, 3 T.evvel 1334/3 Ekim 1918, s. 216-220.
 
Gönen Doğumlu Ömer Seyfettin 1903 yılında Mülazım Teğmen olarak orduya katılmış bir müddet İzmir’de görev yaptıktan sonra 1909 yılında Selanik Üçüncü Orduda görevlendirilmiş ve Bulgar Komitacıları ile savaşması için Bulgaristan’ın Pirlepe  köyüne yollanmıştı.  Bu görevi esnasında da Köprülü ve Cuma-ı Bâlâ köylerinde görev almıştı. Bu görev yerinden sonra da Manastır’a gönderilmişti. ( bkz Ömer Seyfettin Hayatı Hikayeciliği Eserleri, https://edebiyatvesanatakademisi.com/)
 
Nakarat adlı öykü ironik bir sonla bitmesine rağmen Ömer Seyfettin’in Bulgaristan’ın Pirlepe ilçesi ve Köprülü ile Cuma-ı Bâlâ adlı köylerinde geçen biyografisi hakkında detaylı bilgiler de veren bir öyküsüdür.  Ömer Seyfettin 1909 ve 1910 yılları arasında bu yerlerde görev yapmış lakin bu öyküsünü ise 1918 yılında kaleme almıştır. Yazarın Nakarat adlı öyküsü  Beyaz LaleÇakmakBomba , Tuhaf Bir Zulüm  , ve  Külah  adlı  öyküleri gibi Bulgaristan ve Makedonya’daki günlerinden  bahseden veya oralardaki anılarından ve izlenimlerinden derin izler taşıyan öykülerinden birisi olmaktadır.
 
 Kısaca Ömer Seyfettin’in bu öyküsü manidar bir sonla biten bir aşk öyküsü çerçevesi içinde  Ömer Seyfetin’in Bulgaristan’da görev yaptığı askerlik yıllarının anısını aktarak anı türünde bir öyküsü olmaktadır.
 
Bu nedenle bu öyküdeki kahraman ile anlatıcı ve yazarın üçü de Ömer Seyfettin’dir. Yazarın  Nakarat adlı öyküsü de  diğer pek çok öyküsünde de olduğu gibi ironi ile ve çarpıcı bir şekilde bitmesi  yönünden dikkati çeker.  
 
 
 Nakarat

 Kahramanımız Bulgaristan’ın Pirbeliçe ve Babina adlı köy ve kasabalarında emrindeki müfreze ile Bulgar çetecileriyle savaşmaktadır.   Bu Türk subayının bir de anı defteri vardır ve başından geçenleri bu deftere yazmaktadır.
 
Bu subay Biinbaşıya rica ederek Pirbeliçe kasabasındaki görevini terk edip görevini Bibana köyünde yapmak için ricada bulunmuştur. Binbaşı kabul edince de Bibana’ya gelmiştir. Burası küçük bir Bulgar köyüdür. Lakin geldiği bu köyde de çok sıkılmakta okuyup yazamadığı meşakkatli bir görevi olduğu için çok çok yorulduğundan ve içinde bulunduğu ortamdan şikâyetçidir.

Bu haleti ruhiye içinde olduğu bir gün bir kadın sesi duyar.  Bu sesi merak eder ve İstanbul’u, annesini hatırlar. Bu duygular içerisindeyken sesini duyduğu kadını da fark eder.  Bu sesin sahibi olan kadın kaldığı odanın karşısındaki evde oturan, güzel ve sarışın bir Bulgar kızıdır. Subay  ile bu kız birbirlerine gülümseyerek  tanışırlar.
Türk subayı nu kıza aşık olmuş bu kız ile tanıştıktan sonra üzerindeki sıkıntıları bir nebze atmış hatta biraz daha neşelenmiş iştahı da açılmıştır. Lakin bu kızı daha fazla görebilmek için mecbur kalmadığı zamanlarda odasından dışarı çıkamaz hale gelmiştir.
 
Bulgar kızı ise sık sık pencereye yakın durmakta var sesi ile Bulgarca şarkılar söylemekte, sesi de bu subayın kaldığı odaya kadar gelmektedir.  Subay bu şarkının sözlerin anlamadığı için şarkının sözlerine kendince anlamlar yüklemekte kendisine göre bu şarkının sözlerinin seni çok seviyorum anlamlarına gelken sözler olduğunu hayal edip durmaktadır.
 
Subay kendisini bu kıza kaptırmış, bu kızın aşkı ile kendisini avutur hale gelmiştir. Bu sıralarda Türk subayının tayini Manastır’a çıkmış,  ama bu subayın ruhunu bşir burukluk kaplamıştır. Çünkü âşık olduğu kızı terk etmek zorunda kalacaktır.  İçinde burukluk vardır. Üstelik o kızın söylediği şarkının Türkçe karşılığını dahi henüz öğrenememiştir.
 
Bu amaçla kızın söylediği şarkının sözlerinin ne anlama geldiğini bu şarkının bir aşk şarkısı olup olmadığını sorar. Dükkâncı buranın namuslu bir yer olduğunu söylese de bu subay o şarkının sözlerinin ne manaya geldiğini öğrenmek istemektedir.  En sonunda bu şarkının sözlerini Dükkâncıya zorla tercüme ettirir. Şarkının sözlerinin gerçek anlamı ”Bizim olacak, bizim olacak, İstanbul bizim olacak.”şeklindedir.
 
Bunun üzerine Türk subayı  çok afallamış, bir yandan kurduğu hayallerden bin pişmanlık duyarken diğer yandan da   bir Bulgar kızının şarkısında bile milliyetçilik yaptığını anlayıp kederlenmiştir.  
 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar