NEDÎM’ DEN BİR GAZEL İNCELEME, EDEBİ TENKİT

14.10.2011

  bu eser 24-08-2013 tarihinde haftanın yazısı seçilmiştir

 

GAZEL


Bir söz dedi cânan ki kerâmet var içinde

Dün giceye dair bir işaret var içinde 


Meyhâne mukassi görünür taşradan ammâ

Bir başka ferah başka letâfet var içinde 


Eyvâh o üç çifte kayık aldı karârım

Şarkı okuyup geçti bir âfet var içinde 


Olmakta derûnunda hevâ âteş- i Sûzan

 Nâyın diyebilmem ki ne hâlet var içinde 


Ey şûh Nedimâ ile bir seyrin işittik

Tenhaca varıp Göksu’ya işret var içinde ( 1 ) 

 


Nedim, 18 yy. ilk yarısının sembol şairlerindendir. Lale devri ile Nedim adları birlikte hatırlanan bir süreci ifade eder. Nedim, Türk şiirini Farslıların aruzla yazılan şiirlerinin ahengine ulaştırmayı başaran üstün şairlerimizden biri olarak kabul görür. Çoğu uzmanlarımız onu Şeyh Galiple birlikte aruz şiirimizin son iki zirvesi olarak görür( 2 bkz 9. sayfa) Nedim, kendine özgü üslubu olan, divan şiirinin iç ve dış unsurlarında yenilikler yapabilmiş birkaç şairimizden biridir. Şiirlerinde canlı, kıvrak, neşeli, kalender, zeki mizacının; eğlenceden ve dünyevi hazlardan zevk alan kişiliğinin izleri gözükür. İstanbul’da doğan Nedim’in 1680 yıllarda doğup 1730 da yine İstanbul’da öldüğünü biliyoruz. Saraya yakın( ceddi Karamani Mehmet Paşa) bir aileden yetişmiştir. Nedim devrinin tüm ilimlerini öğrenmiş, III. Ahmet ve sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa’nın gözde şairi olmayı başarmıştır. Lale Devri’nin ihtişam ve eğlence ile dolu yıllarında saray erkânın vazgeçilmez şairi olarak yanlarında yer almış, 1730 da Patrona Halil isyanı sırasında da hayatını kaybetmiştir.

 

 



İÇERİK İNCELEMESİ 

 


Bir söz dedi cânan ki kerâmet var içinde Dün giceye dair bir işaret var içinde 
Cânân sözcüğü dilimize Farsçadan girmiştir. Güzel, sevgili, güzellik sahibi anlamlarına gelir. Dilimizde sevgiliyi, sevilen kimseleri kastedecek, can eşi gibi anlamlarda kullanılır. Keramet sözcüğü velî mertebesinde veya bu mertebeye yakın kimselerin marifetleri olarak ifade edilebilecek bir anlam taşır. Buna dayanarak Kerametli söz söyleyebilenleri sıradan insanlardan bir mertebe üstün bir insan olarak görmek gerekecektir. 


İnsanlardan üstün mertebede gördüğü cânânı şaire öylesine kerametli bir laf etmiş ki içinde dün gece ( 18 yy Türkçesinde (gece sözcüğünün ) gice şeklinde telaffuz edildiğine dikkat ediniz) yaşananlara dair bir işaret varmış. 


Şair de aynı imayı okurlara yapar. Anlaşılan o dur ki şairle sevgilisi dün gece birlikte olmuşlardır. Beyit “ işin içinde iş var “ deyimini hatırlatacak bir mesel getirmektedir. Dün gece yaşananlara dair şairin okuyucuya, cânânın da şaire ilettiği mesajlar beyitte ince bir mizah oluşturur. Sözün kerametli oluşuyla, birkaç manaya gelebilmesi, birkaç hadiseyi birden izah edebilmesi kastedilmektedir. 
Sevgilinin sözünü velilerin kerametli sözlerine eş değerde tutması üzerinde durulması gereken birazcık da kinayeli bir vurgudur. 


Beyit, ( i ) sesinin tekrarlarıyla yaratılan bir melodiye sahiptir. 
Meyhane mukassi görünür taşradan amma Bir başka ferah başka letafet var içinde 
(Dışarıdan bakıldığında meyhâne ürkütücü, karanlık dumanlı kasvetli bir yer gibi görülür ama içinde bir başka ferahlık ve letâfet vardır. ) 


Tasavvufi şairler için meyhane tekke veya dergâhın sembolüdür. Fakat Nedim gibi şairler için meyhane bildiğimiz meyhanedir. Mukassi sözcüğü kasvet sözcüğü ile aynı kökten; sıkıntı veren, karanlık, kasvet veren anlamında bir sözcüktür. Meyhaneler loş ışıklı, içinde şarap, tütün nargile vb içilen bir yer olduğu için dışarıdan havası kapalı, içi dumanlı, karanlık, zor nefes alınan, türlü çeşit kötü kokular gelen bir yer olarak görülür. (Taşra: dışarı, ferah: iç açıcı havadar; letafet ise güzel kokulu hoşa giden anlamındadır.) 


Kelimelerin anlamlarından zıt durumların izah edildiği ( tezat sanatı) hemen göze çarpar. Önemli şairlerin pek çok şeyi bir arada anlatmasına bu beyit örnek verilebilir. Beyitte zıt yönlerden faydalanılarak hem meyhanenin iç ve dış betimlemeleri, hem meyhanedeki dış ve iç atmosfer, hem de içindekilerin ruh tahlilleri ve tasvirleri başarıyla yapılmıştır. 


Meyhanenin duman, tütün, şarap, tömbeki vb kokan kötü havası ile çakırkeyiflerin ve sarhoşların yarattığı neşeli ortam ferah ve letafet sözcükleriyle başarılı bir şekilde birlikte ifade edilebilmiştir. Şairin burada kinaye sanatına başvurduğu söylenebilir. 


Ferah ve letâfet sözcüklerinin bilinen anlamlarından farklı algılanmasını da sağlamak için şairin ferah ve letâfet kelimelerini “bir ve başka” sözcükleriyle özellikle vurguladığına dikkat edilmelidir. 


Eyvâh o üç çifte kayık aldı karârım Şarkı okuyup geçti bir âfet var içinde 
Beyit, ( ihtimal Göksu) eski İstanbul’dan anlık bir manzarayı betimlemektedir. ( İçlerinden birisinde şarkı okuyan bir afetin olduğu üç çifte kayık şairin gözünün önünden süzülüp geçmektedir. Fakat bu şarkı ve şarkıyı söyleyen dilber şairin aklını başından alıp, peşlerinden süzüp götürmüştür. ) 


Beyitte bir imge kurulduğu söylense bile o zamanki İstanbul’u yansıtan manzaralardan gerçek bir tablonun aktarıldığı muhakkaktır. 


Anlamca ve fikren oldukça sade olan bu beyitte afet sözcüğünün mecaz anlamda dilber veya güzel anlamına gelecek şekilde kullanıldığı barizdir. Kayık derken de kayığın içindekiler kastedildiğinden mecazi mürsel vardır. Eyvah sözcüğü ile de nida ( seslenme) sanatına başvurulmuştur. 


Olmakta derununda hevâ âteş- i sûzan Nâyın diyebilmem ki ne hâlet var içinde 
Ney’in içindeki hali diyebilmem çok zordur, çünkü heva ve nefes onun içinde nasıl bir yakıcı hal almaktadır bilemiyorum. 


Divan şairleri için ney sözcüğünün çağrışımları oldukça bilinen, Nedim’in de bilmediği düşünülemeyecek olan kalıplaşmış bilgileri içerir. Kamıştan yapıldığı, yedi delikli olduğu, yaş bir sazlıktan alınıp kurutulduğu, boğumlarından kesildiği, deliklerinin kızgın şiş ile dağlandığı, onun için çok yanık sesler çıkardığı, ortak tahayyüllerini tüm divan şairleri bilmekteydi. Bu yüzden şairin “ diyebilmem ki “ sözü bu gibi demek istediklerini işaret eder. Ney, eşref- i mahlûkat olarak yaratılan insanı sembolize eder. İnsan yaratılırken Allah insana kendi ruhundan üflemiş, insan o yüzden yaratılanların en şereflisi mertebesinde olmuştur. Ney ve üfleme ilgisi ile ney’in aslına dönüş özlemi, insanın üflendiği ruha kavuşma özlemi arasında irtibat kurulur. Ney sesi, özlemin ve aşkın sesi olarak tasavvur edilir. 
Şairin tüm bunlara telmih yaptığı ifade edilebilir. Şair, aynı zamanda ney sesinin yakıcı te’sirini ifade etmenin güçlüğünü de izaha çalışır. Ney’in yakıcı sesini betimlemek, anlatabilmek çok zor olacaktır. 


Derûn ve heva sözcükleri 18 yy Anadolu Türkçesi hakkında bize ip uçları verir. Bu yy düzlük yuvarlaklık uyumunun pek çok kelimede henüz oluşmadığını gösterir ( derun – derin ) heva sözcüğü günümüzde hava sözcüğüne dönüşüp, büyük sesli uyumuna uyarak Türkçeleşmiştir. 
Ey şûh Nedimâ ile bir seyrin işittik Tenhaca varıp Göksu’ya işret var içinde 
Şûh: güzel, seyir( seyran) gezinti anlamlarındadır. Eskiden isimlerin sonlarına gelen – â takısı ey veya ya ünlemlerinin anlamını karşılayan bir ek idi. Bakiyâ, Nedimâ , sakiyâ gibi. İşret, içkili ve mezeli eğlence anlamındadır 
Ey güzel( güzeller güzeli) senin – o Nedim denilen kişi ile- bir seyranını işittik. Tenha bir vakitte Göksu’ya gidip, içip, eğlenmek var içinde. ( işin içinde başka iş de var mı ) ? 


Beyitteki imalar hemen dikkati çekmektedir. Şair, şüpheye düşüren, acaba şu da olmuş mudur vehmine kaptıran oldukça zekice şüpheler yarattırmaktadır. İlk mısrada şair çok iyi bildiği bir hadiseyi bilmezmiş gibi davranır.( Tecahül ü arifane) Sevgiliye imalı, gizli ve muzip sorular yöneltilir( istifham). Üstelik soruyu soran hadiseyi çok iyi bildiğini imâ ederek, seyir ve işret kelimesiyle kinaye yaparak işin içinden çıkacak diğer olayları da imâ etmektedir( sevişme, öpüşme gibi). Şuh, seyir, Göksu, işret sözcükleri birbiriyle ilgilidir( tenasüp sanatı) 
Beyit, işin içinde başka işler de var hissini uyandıran bir eda ile yazılmıştır. 
Beyit, Nedim’in şiirin amaçlarını ne kadar güzel anladığını; sezdirme, imâ konusundaki maharetini, ince zekâsını, kalender, neşeli ve muzip kimliğini göstermesi bakımından dikkat çekicidir. 


 

 

 

 


Şiirin Şekil Unsurları  ve Aruz Ölçüsünü Bulma

 


Gazel, İslamiyet öncesi Arap şiirinin nazım türlerinden biriydi. Aşk, şarap, eğlence konulu 5 ila 15 beyit aralığında yazılan bu şiir konusu bakımından da İslami dönemde varlığını devam ettirdi. 13 yy dan itibaren Şeyyat Hamza ve Hoca Dehhani ile birlikte divan şiirimizde de ilk örnekleri görülmeye başlamıştır. Gazel, divan şairlerimizin en çok uyguladığı nazım şekillerinden biri olmuş ve çok sevilmiştir. İlk beyti kendi arasında ( aa) sonraki beyitlerin ilk mısrası serbest ikinci mısraları ilk beyitle kafiyelidir( ba- ca- da- ea …)İlk beytine matla ( doğuş) son beytine makta denirdi. Makta beytinde şairin adı veya mahlası bulunurdu. Gazelin en güzel beytine beytül gazel denirdi. En güzel beyti makta beyti olursa buna hüsnü makta denirdi. Bu gazelin en güzel beyti son beyti sayılabileceğinden son beyit hüsnü maktadır. 
Aruz vezninde sessiz ile biten hece kapalı hecedir. Kapalı heceyi( __ ) gösterelim. Yine sonu sesli ile bitiyor olsa da üzerinde ( ^ ) uzatma işareti bulunan uzun sesli ile biten hecelerde kapalı hecedir. Uzun sesli ile biten sesli iki sesli harf değerinde kabul edilir ve iki sesli harf uzunluğunda okunurdu. Uzun sesli ile biten heceyi vezin gereği kısa sesli değerinde görmek mümkün olsa bile buna çok büyük bir hata gözü ile bakılırdı. Kalıbın zorlaması ile bu işlem yapılırsa buna Zihaf denilirdi. ( ke râ met ) râ hecesi kapalıdır ( câ nan ki ) câ hecesi uzun sesli ile bittiğinden kapalıdır. – nan hecesi ise sessiz ile bittiğinden kapalı -ki hecesi kısa sesli ile bittiğinden açıktır. 

 


Kısa sesli ile biten hece açık hecedir. – e – vi – mi – zi ( tüm heceler açık ) açık heceyi ( V ) ile gösterelim. Kısa sesliyi vezin – kalıp – zorlaması ile uzun sesli saymak ( imale ) kusur olarak görülmezdi. İkinci mısrada – Dün gi ce kelimesinde ( gi ) hecesi vezin kalıbı gereği kapalı hece olmalıdır. Bu yüzden ( gi ) hecesinde imale yapılarak ( gî ) gibi uzun i ile bitiyormuş şeklinde sayılmıştır. 

 


Sesli ile bittiği halde vezin gereği bir hecenin açılabilmesi gerekiyorsa Ulama yapılabilirdi. Ulama yapılabilmesi için kapalı heceden sonra sesli ile başlayan bir hece gelmesi gerekir. İlk mısrada ke – râ – met ( var ) içinde sözcüklerinde vezin gereği ( var ) hecesi açık olmalıdır.    ( var ) kelimesinden sonra gelen içinde kelimesinin ilk sesi seslidir. O yüzden ( var) hecesinde ulama yapılarak ” ke ra met va ri çin de “ şeklinde okunması gerekmektedir. 

 


Ölçü gereği sessiz harfle biten heceler ilki kapalı, ikincisi açık bir buçuk hece değerinde sayılabilirdi. ( MED ) ikinci beyitte: “ işaret var ( ı ) içinde “ açık bir hece gerektiğinden var hecesinde med yapılmıştır. ( ı ) işareti med ve var hecesinden sonra yarım sesli değerinde ( ı ) sesi varmış gibi okunması gerektiğini belirtmek için konulmuştur. Son heceler açık olsa da kapalı hece sayılmaktadır. 

 


Bir söz de /di câ nan ki / ke râ met va /r i çin de

. __ __ V / V __ __ V / V __ __ V / V __ __ 



Dün (gi )ce/ ye da ir i / şa ret var(ı)/ i çin de

 __ __ V / V __ __ V / V __ __ V / V __ __ 


Mef û lü / me fâ î lü / me fâ î lü / fe û lün kalıbıyla yazılmıştır. 


( 1) Metin kaynağı: Prof.Dr. Hasibe MAZIOĞLU, Nedim, Kültür ve T. B. , Türk Büyükleri, 1988. 

 

 




Hazırlayan : Şahamettin kuzucular.




 

 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar

Erhan Tığlı

Erhan Tığlı

7 years ago

Çok sevdiğim şairin şiirini ve özelliklerini güzel incelemişsiniz. Keşke gençler okusa da böyle güzel şiirler yazmak için gayret etse.

Şahamettin Kuzucular

Şahamettin Kuzucular

7 years ago

@sahamettinkuzucular293 | Teşekkürler Erhan Bey, nezaket göstermişsiniz.