Ne çok söyleyeceğin vardır,
Yazarsın, çizersin, silersin sonra.
Düşünürsün ince ince,
Sonra vazgeçersin yine...
Derin bir yutkunuşun ardından,
Konuşmak ister mi acaba dersin?
Önce ölçer - biçer tartarsın,
Kekelersin biraz,
Hesap yapar vazgeçersin sonra...
"Neyse ile söylesem" mi acaba arasında
Derin bir sukût düşer yollara...
Anlatmak istediklerinin eksik kalışına,
Ardından gelir,
Bir neyse daha...
Anlayamadıklarına acırsın sonrasın da.
Neyse der ve
Susarsın bir daha...
O kadar derin bakmışsındır ki hayata,
Üzülürsün sığ kalınmışlıklara...
Ve gerçeği duyamadıklarına...
Hayret edersin sonra,
Dinlememekle anlayacaklarını sanısına...
Hayli
zaman sonra
Anlatmak yorar kalbini,
Anlaşılmamakta...
Düşünür süzersin enine boyuna.
Denesen der sol yanın bir kez daha dene,
belki de anlarlar bu defa..
Yok der sonra aklın,
Yok dinleme.
Ardından bir neyse daha düşer yâdına.
"Ne cevheri taşa vurup inciye kıymalı,
Ne de taşı taş diye yargılamalı",
Sözü gelir aklına...
Neyse der ve susarsın sonra.
Konuşulanların boşluğuna
Sonuçsuzluğun hazanına...
Aslında meselenin hiç biri olmadığına,
Kimsenin elini taşın altına koymayışına,
En çokta yanlış anlaşılmasına.
Anlarsın nice sonra...
Konu anlamak ya da anlamamak değilmiş aslında.
Sevgisizlikmiş gerisi...
Yine yeniden bir neyse yetişir imdadına,
Sonrası mı; ?
Sende onu kendine sakla,
Ve kalın iki çizgi çek altına,
Ya da bir Neyse’nin üzerine daha...
Neyse...
Zehra Asuman
Şahin Mutlu
8 yıl önce
Hüsnü Özdilek
8 yıl önce
Zehra Asuman
8 yıl önce
Zehra Asuman
8 yıl önce