Nikab
Osmanlıca yazılışı; nikab : نقاب
Nikâb, Arapça kökenli bir kelimedir. Osmanlıca lügatlerdeki anlamları: Yüz örtüsü, peçe şekillerindedir.
nikab-ı zulmâni: karanlık peçe, perde, örtü (hicâb)
Bilindiği gibi Müslüman ülkelerinde kadınların yüzlerinin açık olması haram kabul edilmiş o yüzden kadınların sadece gözleri görünecek kadar açıkta kalması hatta gözlerinin dahi ince bir tül, peçe yani nikâb ile örtülmesi salık verilmiştir.
Bu nedenle günümüze dahi nikâb ve peçe kadınlar tarafından yüzü örtmek, gizlemek için kullanılmaktadır.Nikâb, kelimesi şiirlerimizde sevgilinin yüzünü örten gizleyen, aşığın görmesini engelleyen sis, perde, karanlık, zulum, zulmet gibi bir engeldir.
Sevgilinin yüzü Ay’a mâha, mihre, Güneş’e, güle benzetilir. Peçe, nikâb veya örtü ise bu güzelliği gizleyen bir karanlık olmaktadır. Bu ise aşığa bir zulümdür. Sevgilinin yüzünü örten peçe kimi zaman da sevgilinin saçları olmaktadır. Sevgilinin yüzünü peçe ile saklaması aşığı çileden çıkarır. Âşık sevgilisinin yüzünü gizlemesine dayanamaz. Âşık bu nikabın açılmasını, sevgilisinin yüzünü görmeyi ister.Bazı durumlarda nikâb aşığın gözyaşlarıdır ve aşığın da yüz perdesi olmaktadır. Nikâb kullanmak bazı durumlarda naz, bazı durumlarda ise utanmaktan dolayıdır. Şairlerimiz bu ayrıntıları da gözden kaçırmamışlardır. Bazı durumlarda Ây’ın ve Güneş’in doğması nikâbın açılmasına benzetilir.
Gözyaşını Necati eder yüzüne nikab
Miskin meğer ki etdiği işlerden utanır Necatî
Âşık ile sevgili arasında bir engel olan nikâb sözcüğünün divan ve ozan şiirimizde çok sözü edilen bir konu olduğunu tahmin etmek zor değildir.
Aç nikâbı yüzüñi âşıklaruña arza kıl
Kim firâkuñdan yahıldı şem bigi cân u dil Ahmedi
Cânâ götür yüzüñden lutf eyleyüp nikâbuñ
Étme nihân cemâlin ebriyle âfitâbuñ Ahmedi
Çün götürdi gül yanagından nikâb
Mevsüm-i işretdür ü câm-ı şarâb Ahmedi
Dut ki_örtesin nikâb-ıla benden cemâlüñi
Nice gideresin bu gözümden hayâlüñi Ahmedi
Göñül cemāl•i muʿanber-niḳāb ile oynar
Ḥaḳīr ẕerreyi gör ki ̮āfitāb ile oynar Necati Bey
Nikâbın açtı tâ ol meh cemâli âfitâbından
Serâser on sekiz bin âlemi pür kıldı tâbından Zati
Sâye salsa üstüme ol kâkül-i müşgîn-nikâb
Başum üzre sâye-bân olurdı Ahmed-veş sehâb EMRÎ
Şerm ile hûn-feşân olur zülf-i ruhı nikâb iken
Hîç yakışur mı necm ola bir gice mâh-tâb iken ARPAEMÎNİ-ZÂDE MUSTAFA SÂMÎ
Bizden yüzün nikaplamış bürümüş
Efendime öldü derler bazılar
Dar fenadan dar bekaya yürümüş
Alnıma yazıldı kara yazılar Şarkışlalı Aşık Veli
Kaldır nikabını görem yüzünü
Aç başını yaradanı seversen
Siyah zülfün mah yüzünün üstüne
Tel tel eyle yaradanı seversen Karacaoğlan