ÖFKE

04.01.2023

Öfke

  Kapıya sinirli sinirli yürüdü. Anahtarı kilide girdirirken elleri titriyordu. Açamasaydı, hızını alamayıp, bir tekme savururdu. Neyse ki açtı. Yeniden kapanmaması için, her sabah önüne koyduğu taşı, görmezden gelip içeri girdi. Kapı, arkasından, çarparak kapandı. Işığı açıp büro masasına geçti. 

 

  Ajanda, bugünün tarihinde açık bir şekilde duruyordu. Kocaman yazılarla “Saat 7’de doktor randevusu” yazıyordu. 

   -İşte... Biliyordum yazdığımı... Biliyordum yazılı olduğu hâlde senin görmeyeceğini... Dikkat etsen şaşardım!..

   İçine içine bağırıyordu, kendinden başka kimse duymayacak şekilde. Birkaç defa yutkundu. Boğazı kurudu. Kalkıp su içecek güç bulamadı. Böylesi durumlarda, uzanınca alması kolay olsun diye, boğaz pastili bulunurdu yakınlarında. Bir tanesini attı ağzına... 

   -Haftalar önce aradım. Doktorun programı yoğun... Beni araya sıkıştıramadı, erken bir saate randevu verdi. Bugün doktor, benim için erken kalkacak, muayenehanesini  benim için erken açacak. Sen niye aynı güne randevu veriyorsun acaba!? Ne zaman beni önemsedin ki? Ne zaman önemseyeceksin?.. Ulan hastayım işte... Ölsem daha mı iyi cenazemle uğraşmak?..

Elindeki pastil kutusuna baktı. Yarıya inmişti. Farkında olmadan, ağzında eritmemiş, kütür kütür yemişti pastilleri. 

   -Hep senin yüzünden... Ne var bir defa da ajandaya göre davransan... Baktın o gün dolu, başka güne randevu versen... Ama yook... Beyimiz bakar, bakar ki o günü benim için ayırmışım, hiiiç önemsemez, vurur geçer!..

   İçin için söyleniyordu. Ama isterdi bağırıp çağırmayı, dilinin ucuna kadar gelenleri haykırmayı... 

   -Kavga etsem, “Geçimsiz, kavgacı”... Söylensem “Dırdırcı”... Offf... Sen nesin pekii?! Allah’ın duygusuzu, anlayışsızı, kütüğü?! 

   Söylenmiyordu, bağırmıyordu ama hareketlerini, bakışlarındaki öfkeyi, ellerinin titremesini saklayamıyordu. 

   -Bir de “Kadınlar hiçbir şeyi unutmaz.”derler. Tam unuttum diyorum, aynısını bir daha yapıyorsun. Nasıl unuturum?.. Sen hatırlatıyorsun ya!..

   Ajandayı eline aldı, masaya çarptı çarptı çarptı... 

   Adam, içeri girmemeye, kadının etrafında görünmemeye özellikle dikkat ediyordu. Kaşlarını çatmış, hiç konuşmadan kamyonu hazırlıyordu. Evet, eşinin doktor randevusu saatinde iş almıştı. Ama büyük ve paralı bir işti, kaçırmaması gereken bir işti. Uzun zamandır bekledikleri bir işti. Üç katlı, bodrumu ve çatı katı da olan bir evin komple boşaltılması işiydi... O gün değil de yarına verseydi randevuyu, ev sahipleri  vazgeçebilirdi. Bunu göze alamazdı. Hem eşi hem iş arkadaşı, hem hayat yoldaşı, karısı değil miydi?.. Ondan başka kim anlayabilirdi ki bu durumu?

   Kamyona plastik kasalar, karton koliler, siyah torbalar taşıyordu. Birazdan yola çıkacak, birlikte çalıştığı arkadaşlarını da geçerken alacaktı. Bu süre içinde, karısının  dükkânı açması, gelecek müşterilerle ilgilenmesi gerekiyordu.

   Kadın, yediği pastillerin ağzında bıraktığı şeker tadından kurtulmak için, kendine kahve yaptı. Fincanıyla birlikte dışarı çıktı. Dünkü yağmurun bıraktığı ıslak ve soğuk hava devam ediyordu. İçerden bir sandalye çıkardı, oturdu. 

   Kamyonun açık kapısına takıldı gözleri. Yine sinirlendi. Bir türlü sakinleşemiyordu. Kahve fincanını iyice ıslanmış, üstünde su birikintileri oluşmuş bahçe masasına  bıraktı. Başını duvara dayadı. Karşı kaldırımda bir hareketlilik oldu, o tarafa baktı. 

   Annesinin elinden tutmuş, sarışın mavi gözlü bir çocuk gülümsedi, el salladı. Çocuk, gözden kayboluncaya kadar dönüp dönüp el salladı. O gülümseme ne güzeldi.

   Kahveyi içeri bıraktı. Çantasını aldı, çıktı, kapıyı kilitledi. Kamyona doğru yürüdü.

   -Beni de otobüs durağına bırak. Doktordan sonra açarım dükkânı. Bugün de biraz geç açılsın.

   -Tamam. Hadi bin.

   Kamyona atladı. Uzun bacaklı adamlar için özel yapılmış sanki. O kadar zordu ki yardımsız binmek. Ama bindi. Yine sinirlendi. Eğer bu işi bugüne almasalardı, bu kamyona binmek zorunda da kalmayacaktı. 

   İkisi de konuşmuyordu. Konuşsalar kavga başlayacaktı muhakkak. 

   Kamyon, gürültüyle hareket etti. Kavşaktan aşağı dönüp otobüs durağına kadar gideceklerdi. Yol kenarındaki inşaatın izin verdiği ölçüde ilerleyebiliyorlardı. Bir grup çocuk, karşıya geçmek için, yeşil ışığı bekliyordu. Araçlara kırmızı yanınca, durmak isteyen adam, frene bastı. Lastiklerin kaydığını hissettiler. 

   -Aman yayalar var, çocuklar!.. 

   Son anda durabildiler. Tam rahatlamışlardı ki arkadan gelen başka bir kamyon, kendilerine çarptı. Çarpmanın etkisiyle kayıp, çocukların arasına daldılar.

   Her şey birdenbire olmuştu. Kimi kaçabilmiş, kimi kaçarken başkalarını da düşürmüş, kimi de kamyonun altında kalmıştı. 

   -Ah Çocuklar!.. Çocuklar!.. Çocukları ezdik... Çocukları ezdik...

    

   ****

   Kadın, nefes almakta zorlanıyor, hıçkırıyor, inliyordu. Yüzüne serin serin birkaç damla değince sıçradı. Boğulmak üzereyken, son anda sudan çıkmış gibi “Ohh!” dedi. Etrafına bakındı. Yağmur yeniden başlamıştı. Kahvesinin içine de ara ara damlıyordu. Karşı kaldırımdaki hareketle dikkati oraya yöneldi. Annesinin elinden tutmuş, sarışın  mavi gözlü bir çocuk gülümsedi, el salladı. Ne güzel bir gülümsemeydi o...

   Başını çevirip kamyona baktı. Gitmeye hazırdı. İçine yağmur damlayan soğuk kahvesini de alıp dükkâna girdi. Telefonun hafızasındaki bir numaraya bastı:

   -Günaydın... Bugün saat 7’de randevumuz vardı. Fakat başka bir işim çıktı. Maalesef gelemiyorum... Tabii ki bugünün parasını ödeyeceğim, biliyorum. Benim yüzümden erken kalktınız, özür dilerim... Pekii gün içinde bir daha arar yeni tarih belirleriz. Teşekkür ederim. Güzel günler... 

   Telefonu kapattı, dışarı çıktı.

   -Doktor randevumu iptal ettirdim. Sen gidebilirsin, ben buradayım...  Bir daha olmasın. Bundan sonra iyi bak ajandaya... Çok kızarım ona göre... 

   -Tamam... Gidiyorum o zaman. Yolda arkadaşları da alacam.

   -Güle güle... Kazasız belasız inşallah...

   Kamyon, gürültüyle hareket etti. Otobüs durağına gitmeyeceği için inşaatın yanından geçmedi, kavşaktan yukarı doğru döndü, gözden kayboldu. 

   Kadın derin bir nefes aldı. Üşümenin ve bayılmaya benzer bir uykuyla gördüğü rüyanın etkisi hâlâ sürüyordu. Besmeleyle kapıyı açtı, önüne taşı koydu. Tam içeri girecekken, dükkânın yanından, hızla bir kamyon geçti. 

   Arkasını dönüp bakamadı. 

   Acı bir fren... Çarpma sesi... Çığlıklar... Çığlıklar...

 

 

Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın

Yorumlar