18.08.2022
“…
Ölen ile kolay kolay ölünmez
Hem ölünmez hem ölenden geçilmez
Benim derdim ölmeyince unulmaz
Ağla gözüm ağlamanın sırası” (Türkân’a Ağıt, 54.s.)
Şair Hakkında Kısa Bilgi:
Oktay Rifat ya da tam adıyla Ali Oktay Rifat, (d. 10 Haziran 1914, Trabzon - ö. 18 Nisan 1988, İstanbul), Türk şair, oyun yazarı ve roman yazarı. Türk şiirinin en büyük isimlerinden birisi kabul edilir. Orhan Veli ve Melih Cevdet'le birlikte Garip Akımı'nın kurucularındandır.
Defin yeri: Karacaahmet Mezarlığı, İstanbul
Kaynak: Vikipedi
Kitaptan:
“… Oktay Rifat’ın şiir dünyasına girmek isteyen okuru yaratıcı bir güç karşılar, onu elinden tutar ve uçsuz bucaksız dünyada bin kılığa girerek dolaştırır…
Oktay Rifat’ın ilk dönem şiirlerinin belirgin özelliklerinden biri ‘birdenbirelik’ idiyse, bir başka özelliği de canlı olmaya, ‘diri’ olmaya verdiği önemdi. Bu kavram onun ‘yaşama sevinci’ ni de açıklayan köklü bir tutkusuydu. Aşağı Yukarı kitabında ‘Sonsöz’ şiirinde şöyle özetliyordu bu tutkusunu:
………………………………………………….
Dirilik öyle bir şey yürekte
Sevinçle çırpınır
Kavak yelleri eser insanın başında
İnsanoğlu kızar öfkelenir savaşır
Halk için girişilen savaşta
O korkulu sevincin
Öfkenin kıymetini bil
Bil ki bu
Budur işte
Güneş yalnız dirileri ısıtır
Güneşin kıymetini bil
… Oktay Rifat’ın ‘yaratıcı gücü’ onu ‘yiten zamanın peşinde’ki serüvenin sonunda Türkçe şiirin doruğuna taşımıştı. Sanırım yakın bir zamanda şiirlerinin başta İngilizce olmak üzere yabancı dillere yapılan çevirileri onun bir dünya şairi olarak da değerlendirilmesini sağlayacaktır…”
(Şiirin Aşınmaz Zamanının İzinde,13.sayfa)
İMGE ZENGİNLİĞİYLE AKIP GİDEN DUYGU DÜNYASI
Yazıma kitaptaki ilk şiirle başlamak isterim. “Şükür” adlı şiiriyle daha ilk sayfadan kucaklıyor okuru. Belki de en ihtiyacımız olan duyguyu- yaşama sevincini- bir tohum gibi serpiyor yüreğimize.
“Potinlerime paltoma
Teşekkür etmeliyim
Teşekkür etmeliyim yağan kara
Bu güne bu sevince
Yere bastığım için şükür
Şükür gökyüzüne toprağa
Adını bilmediğim yıldızlara
Suya ateşe hamdolsun” (27.s.)
Oktay Rifat, sıcacık bir duyguyla buluşturuyor okurlarını. Yaşama sevinciyle, hayatın güzelliklerini görebilmek ve şükretmeyi bilmekle… Öyle ya, bazen çok sıradan gibi görünen şeyler hayatımızın geçek anlamını oluşturuyor. Belki giyebileceğimiz bir kıyafetimizin olması, belki yere sağlıkla basabilmek, gökyüzünün, toprağın, suyun varlığı ve daha birçok şey…
Şiirin hayatımızdaki güzelliklere dikkat çekebilmesi, bunları fark etmemizi sağlaması önemli değil mi sizce de? Şiirin gücü belki de burada saklı. Duyarlığımızı, farkındalığımızı artırması. Güzel duygular yeşertebilmesi, bizleri güzele davet edebilmesi… Dayatmadan, tüm inceliğiyle, estetiğiyle, ustalığıyla…
Bazı şiirlerinde şaşırtıcı bir sonla ve sıcacık bir atmosferle buluşuyorsunuz.
“Ekmek dizimde
Yıldızlar uzakta ta uzakta
Ekmek yiyorum yıldızlara bakarak
Öyle dalmışım ki sormayın
Bazen şaşırıp ekmek yerine
Yıldız yiyorum” (Ekmek ve Yıldızlar, 30.sayfa)
Doğayla, insanla, duygularla, nesnelerle kurduğu sıcak bağ içinizi ısıtıyor.
“Denize baksam
Kayığın hatırı kalır
Ağaca baksam
Bulutun
Peki ya iskele” (İskele, 31.s.)
“…
Çünkü hatıralar kuşlar gibi
Dal ister konacak
…” (Gün Sonu Konuşması, 34.s.)
Aslında her bir şiire dair söylenecek şeyler var ama bunu bir yazıya sığdırmak pek de kolay değil ve okurlar için uzun soluklu bir değerlendirme olur. Bu yüzden genel değerlendirmelerle yetinmek istedim çoğu zaman.
Her şiirin ardında nice duygular, hayaller, çağrışımlar, hikâyeler saklı. Şairin kalp atışının sesidir her bir şiiri. Hayata dair sahneler sergilenir akıp giden mısralarda. Ölüm, aşk, ayrılık, yaşama sevinci, sevgi ve daha birçok duygu yer bulur kendine. Şiiri yurt edinir her bir duygu.
Oktay Rifat’ın kimi şiirleri hikâye tadında, kısa film gibi. Tüm sadeliğiyle hayatla buluşursunuz.
“Ben de beşikte yattım
Salıncakta uyudum
Meme emdim
Geceleri arpa boyu büyüdüm
Adam oldum elim ekmek tuttu
Bütün sevdiklerim öldü
Günler su gibi geçti
Anasız babasız kaldım böyle” (Su Gibi Geçen Günler, 45.s.)
Öyle etkiler ki bazı şiirleri, o inceliği nasıl dile getirmiştir diye düşünürsünüz. Şaşırtır sizi.
“Sade biz mi sığır ve domuz yeriz
Ağaçlar da ölülerle beslenir
Belki bir geyiğin kalbidir
Başucumda kımıldayan yaprak
…” (Kuzu, 46.s.)
Yıldız koyduğum şiirleri var. Hepsini bu yazıya sığdırmam zor elbette. Ama birkaç mısrasına yer verebilirim.
“…
Bir kızım vardı beş yaşında
Ölmüş şimdi beraberiz
İçi sıkılıyor burada
Ellerini Varşova’da unutmuş
Çember çeviremiyor
…” (Şehitlik II, 38.s.)
Özellikle ilk eşi Türkân Hanım’a yazdığı şiirler çok duygu yüklü.
“…
Cennet taamından lezzetlidir
Birlikte yediğimiz ekmek peynir
Üzülsem gönlümü alsa
Dünyalar benim olur
…” (Kuş Gibi, 52.s.)
“…
Oktay der ki yaralandım gaziyim
Nerelerde eğeleneyim gezeyim
Gayrı rüyasını görsem razıyım
Yok bu derdin be kardeşler çaresi” (Türkân’a Ağıt, 54.s.)
Kimi zaman bir çocuğa kimi zaman kadınlara kimi zaman tabiata çevirmiş gözlerini. Zengin imge dağarcığıyla bakmış hayata, insana, her şeye. Çoğu şiirinde imgelerin yoğun bir şekilde kullanıldığını görüyoruz. Anlam arayışına girdiğiniz takdirde yol almanız zorlaşabilir ama bu şiirlerin değerini eksiltmiyor. Her zaman anlaşılmak kaygısıyla hareket etmez sanatçılar. Sizin o şiirden alacağınız tat, estetik haz da önemlidir. Belki bir kelime, bir mecaz sizde farklı çağrışımlar uyandırabilir. Bu da şiirin sizin dünyanızda bulduğu karşılıktır. Size özgüdür. Kelimeler alışılmışın dışında bir şekilde yan yana gelebilir.
“Bana benzer bacalar aşkla tüten,
Kaçırırlar geceden düşlerini.
Üstümdeki çardak ve bu dal benden,
Gökyüzü bahçem, bulutum kan rengi.
…” ( Bana Benzer, 600.s.)
“Sarı bir zambak açtı
Karanlığın bahçesinde pencerem
Geceyi odamda geçirmek için
Bir ağaç cama vuruyor.
…” ( Pencere, 66.s.)
“Nanoç’un Çocukluk Resmi” adlı şiirinde çocukluk dönemine ve bir çocuğa bakışını ne kadar da ince ve güzel ifade etmiş.
“…
Her güzel çocuk gibi
Çember çevirirdi gündüzleri
Reçelli
Bir dilim ekmek yerdi kocaman
İkindi vakti” (65.s.)
Yaşamanın güzel bir duygu olduğunu bakın nasıl dizelere dökmüş.
“…
Geberin diyor şeytan
İşiniz ne bu dünyada
Yağma yok kör şeytan
Yaşamak tatlı” (Kervan, 113.s.)
“Ruhlar” adlı şiirinde ilk iki dize etkileyici, son dize esprili. Özgün bir final ama ruhların katından birden yere çakılıyor gibi oluyorsunuz. Bir kelime oyunu veya farklı bir şeye gönderme yapıyor olabilir.
“Tanrı’nın katında dizi dizi insan ruhu
Çocuk ruhu ihtiyar ruhu
Tuzruhu naneruhu lokmanruhu” (134.s.)
“Güzel” adlı şiir; anın, dönemin, insanın ve her şeyin güzel bir fotoğrafı.
“…
Yoldan adamlar geçiyordu
Adamların kafasından hayaller geçiyordu
Kiminin han hamam geçiyordu
Soğan ekmek kiminin
Gökten bulutlar geçiyordu
Gök mavisi titriyordu bulutların ötesinde
Güzel güzel” (135.s.)
“Fadik ile Kuş” şiirinde, pastoral şiire özgü unsurları hoş bir söyleyişle buluşturmuş. Tabiatla ve Fadik Kız’la söyleşmiş. Pastoral ve mizahi unsurlar birleşmiş. Baştan sona özgün bir söyleyişle akıp giden bir şiir. Biraz masal, biraz fabl , biraz da tekerlemeyi andırıyor.
“…
Bir daha söyletmedi Fadik kız yürüdü
Az gitti uz gitti
Dere tepe düz gitti
Ballıbabaları emerek
Burnunu çekerek
Ver elini çekelek
Gide gide bir ağacın dibine vardı
Ağaç büyük
Üç adam kucaklayamaz
Dalları nah belim gibi
…” (137.s.)
“Perçemli Sokak” bölümündeki şiirler imge yüklü. Her dizesi imgeyle örülmüş. Anlaşılır olma kaygısı sıfırlanmış adeta deyim yerindeyse. Anlam kapalılığından dolayı şiirleri bir solukta okudum. Tabii şiirselliğin de kaybolmadığını belirtmem gerekir. Elbette o kadar anlam kapalılığı zihnen sizi biraz yorabilir ve anlamsızlık hissini uyandırabilir. Ama o kapalı anlatımın içinde şairin nice ruh halleri saklı. Bizler keşfetmekte, anlamlandırmakta zorlansak da…
“Beş bin metresinde gemilerin
Uzar ellerim ayaklarım
Alev çubuklara bağlı adamlar
Kemik gözlü ufacık
Dönerler fırıldak gibi rüzgârda”(190.s.)
Oktay Rifat, kimi şiirlerinde en zarif söyleyişleri buluşturmuş. Kimi şiirlerinde çok farklı imgelerle okurunu tanıştırmış ki bu onun şair kimliğinin bir parçası. Her ifade şeklini; yalın, imge yüklü, çok sade, masalımsı, mizahi ve daha birçok farklı ifade tarzını buluyorsunuz şiirlerinde. Kimi şiirlerini çok sevip kucaklayacaksınız. Kimi şiirlerini muhtemelen sevmeyeceksiniz ama daha önceki yazılarımda dile getirdiğim gibi bu izlenimler son derece olağan. Tüm şiirler, aynı etkiyi uyandırmaz bizde. Bakın nasıl ifade etmiş bunu bir şiirinde. Söylemeye çalıştığımın adeta şairce bir ifadesi. Samimi ve doğal.
“Kimi iyi, kimi orta, çoğu da kötü
Şiirlerimin. Elden ne gelir, Avitus?
Başka türlü yazılmıyor kitap dediğin.” (Şiir Kitapları, 291.s. )
İmgelere, şiirselliğe, farklı söyleyişlere doğru yol almak ve ince, hoş dizeleri dağarcığınıza katmak istiyorsanız Oktay Rifat’ın şiirleri bunun için ideal diyebilirim. Şiir zevkinize uymayanlar olabilir elbette ama mutlaka seveceğiniz ve sevdiklerinizle paylaşacağınız mısralarla da buluşacaksınız.
İyi okumalar!
Şiirlerinden Bölümler:
“Karpuzu yar göbeğinden
Hürriyet çıkar içinden
Dişle Gümüşhane elmasını
Dilinde hürriyet
Burnunda hürriyet” (Hürriyet, 166.s.)
“Gökçe konuşuyor martı
Denizce konuşuyor
Vatandaş Türkçe konuş” (201.s.)
“Umutsuzken, ansızın murada ermek
Ne katıksız, ne engin bir sevinçtir o!” (Lesbia’nın Dönüşü, 266.s.)
“Günahtır alınyazısını kurcalamak,
Yıldız fallarına güvenmek, Lekonoe;
Başa ne gelirse katlanmak, en iyisi.” (Alınyazısı, 288.s.)
“Mutluluk bir çimendir bastığın yerde biter.”(Karıma, 107.s)
Yorum Yapmak için Kayıt Olun veya Giriş Yapın