Dorian Gray'in Portresi ve adlı eserleri ile tanınan yazarın en güzel öykülerinden birisi de bu öyküsü olmaktadır. Geç Victoria döneminin ünlü yazarlarından biri olan Wilde, Londra'daki Estetik hareketinin önde gelen yazarlarındandır. Yazar bu romanının çıktığı bir Amerika turundan sonra yazmış ve DORIAN GRAY'İN PORTRESİ adlı romanının yayımlanmasından sonra da daha da ünlenmişti. Bu eser onun tek romanı olurken daha çok tiyatro eseri yazan bir yazar olarak şöhret kazanmıştı. ( bkz Dorian Gray'in Portresi Hakkında ve Özeti Oscar Wilde)
Şu Bizim Hortlak, İngilizcedeki adı ile "Canterville Ghost" İrlanda asıllı yazar Oscar Wilde’nin (1854-1900) yazdığı bir hikâyedir. Bu öykü yazarın yazmış olduğu ilk öyküolarak bilinmektedir. Bu öykü 23 Şubat ve 2 Mart 1887 tarihli The Court and Society Review'de iki bölümde yer almıştır. Şu Bizim Hortlak, yazarın yazmış olduğu ilk öyküsü olmakla birlikte en çok sevilen öykülerinden birisidir.
Şu bizim Hortlak çocuklar için yazılmış bir hikâyedir. Canterville Hortlağı olarak da bilinen bu öykü gotik bir öykü özelliği taşımaktadır.
ÖYKÜNÜN ÖZETİ
Zengin bir Amerikalı olan Horace B. Otis ve ailesinin İngiltere’deki Canterville Şatosu’nu satın almak ister. Lord Canterville onları bu evi almamaları konusunda uyarır. Fakat Horace B. Otis bu şatoyu alır ve ailesi ile birlikte bu şatoya taşınır. Bay Otis, bu eve büyük oğlu Washington, kızı Virginia ve iki küçük oğlu ile gelip yerleşir.
Fakat bu evde 1575 yılında karısını Sir Simon'ı şatosudur ve bu evde yüzyıllardır Sir Simon de Canterville’nin hortlağı yaşamaktadır. Horace B. Otis ve ailesi Şato’nun sahibi Lord Canterville buranın hortlaklı olduğu konusundaki uyarılarına rağmen Bay Otis, hayaletlere inanmadığını söyleyerek Şato’yu satın alır ve ailesiyle Şato’ya yerleşir.
Rahatı kaçan hortlak, Otisleri Şato’dan kaçırmaya kararlıdır. Ama karşısında gözü pek, doğaüstü varlıklara inanmayan kişiler vardır! Fakat her şey Bay Otis’in düşündüğü gibi değildir. Şato’daki hayalet devreye girmiş bay Otis ve ailesini huzursuz etmek için faaliyetlere başlamıştır. Nitekim aile şatoya yerleştikten sonra garip şeyler de olmaya başlamıştır. Örneğin Bay Otis’in oturma odası olarak seçtiği odanın tavanından yere kan damlamaktadır.
Temizlikçi Bayan Umney, yerdeki kan lekesinin Lady Eleanore de Canterville'nin kocası Sir Simon de Canterville tarafından öldürüldüğü 1575 yılından beri bu kan lekesinin burada olduğunu iddia etmiştir. Otis bu kanları temizler, ancak kan lekesi ertesi sabah tekrar ortaya çıkmıştır. Her gün temizlenen leke her gün yeniden ortaya çıkmaktadır. Lekenin inatla yeniden ortaya çıkması ve evin etrafındaki diğer garip olaylar, onları hayalet söylentisinin tamamen temelsiz olamayacağını düşündürmeye başlamıştır.
Üstelik Bay Otis, bir gün zincir sesleri ile uyanmış uykusundan uyanıp kalktığında korkunç bir hayaletle karşılaşmıştır. Bu arada evin ikizleri de işi şakaya vurmuşlar, kendilerini korkutmaya gelen hayaletleri korkutmak için bir takım muziplikler de yapmaya başlamışlardır. Bu durum yüzlerce yıldır şatoya gelenleri korkutmaya alışkın olan hayaletlerin canlarını sıkmaya başlamıştır.
Fakat Bay Otis, bunun başka bir anlamı olduğundan kuşkulanmakta bu kan lekelerini kimin döktüğünü anlamaya çalışmaktadır. Nihayetinde bunun kan lekesi olmadığını ve boya olduğunu anlar daha sonra yaptığı araştırmalar sonrasında bu boyaların Virginia Otis'in boyaları olduğu anlaşılır.
Bu arada, genç Cheshire Dükü evin genç kızı Virginya’ya aşık olmuş ve Canterville Chase’te kalmaya gelmiştir. Genç Dük, bir gece Virginya’nın odasına gizlice girmeye çalışırken tesadüfen hayaletlerin kullandığı gizlenme yerini bulur. Dük ile Virginya bu delikten geçerek kaybolurlar
Bay Otis ve ailesi kızlarını bulamayınca hayaletlerin onu kaçırdığını düşünür. Fakat biraz sonra Dük ile Virginya ortaya çıkarak şatodaki gizemleri ve sırları keşfettiklerini anlatırlar.
Şatonun gizemleri ortaya çıkmış Dük ile Virginya’da evlenme hazırlıklarına başlamışlardır.