Osmanlı Dönemi
13. yüzyılın sonunda kurulmuş olan Osmanlı Devleti hakkında bilgi veren tarih kaynakları ancak 15. yüzyılın başlarından itibaren yazılmaya başlanmıştır. Bu bakımdan 15. yüzyılın ilk yarısı, özellikle II. Murat devri, Osmanlı tarih yazıcılığının başlangıcı olarak kabul edilmektedir.Bu dönemlerde Taberi, İbn Kesir gibi İslam tarihçilerinin eserleri Türkçeye çevrilmiştir.
15. yüzyıl Osmanlı
tarihçileri ve eserleri
Ahmedi (1334-1412,Amasya) Dasitan-i Tevarih-i Mülük-ü Al-i Osman (İskendername)
Osmanlı tarihinden bahseden en eski eser, Ahmedî’nin "İskender-nâme" adlı eserine müstakil bir kısım olarak ilâve ettiği “Dâsitân-ı Tevârîh-i Mülûk-i Âl-i 'Osmân” isimli manzum parçadır. 8754 beyitten oluşan ve uzun bir mesnevî özelliği taşıyan İskendername bir “evrensel tarih"tir; Âdem ile başlar, Makedonya kralı Büyük İskender’in hayatı ve kahramanlıklarını anlatır. 1390 yılında tamamlanmış ve Germiyanoğlu Süleyman Bey’e sunulmuştur. Ahmedî, daha sonra bu eserinin sonuna Yıldırım Bayezid’e kadar gelen bir Osmanlı tarihi eklemiş ve bunu 1410 yılında I .Bayezid’in oğlu Emir Süleyman’a takdim etmiştir. “Dâsitân-ı Tevârîh-i Mülûk-i Âl-i 'Osmân” adını taşıyan 340 beyitlik bu bölüm, Ertuğrul Gazi’den başlayarak Emir Süleyman’a kadar gelen ilk 200 yıllık Osmanlı tarihi hakkında bilgi verir. Bu eserin İÜ'de kayıtlı olan en eski tarihli nüshasının, 1983 yılında İ. Erünsal tarafından tıpkıbasımı yapılmıştır.
Şükrullah (1388-1464)
Behçetü't-tevarih,
Şirvanlı olan müellif 1456’da yazmaya başladığı eserini 1459’da tamamlamış ve devrin (Fatih devri, 1451-1481) meşhur sadrazamı Mahmut Paşa’ya ithaf etmiştir. Behçetü’t-Tevarih adlı eseri 13 kısımdan meydana gelen umumi bir tarihtir. 8.kısım II. Mehmet’in tahta çıkmasına kadar gelen Osmanlı tarihinden bahseder.
Çelebi Mehmet, II.Murat ve II. Mehmet zamanlarını (1413-1481) idrak eden müellifin 1407’den itibaren verdiği bilgiler çok önemli olup ana kaynak mahiyetindedir. Farsça olan eser Kanuni devrinde Türkçe’ye tercüme edilmiştir. Eser Karamani Mehmet Paşa, Sarıca Kemal, Ruhi Çelebi, Mehmet Zaim ve pek çok tarihçi tarafından kaynak olarak kullanılmıştır. Türk Boyları ve Osmanlı'larla ilgili son kısmı Nihal Atsız tarafından 1939-49'da iki defa Türkçe’ye çevrilerek neşredilmiştir.
Kaşifi Gaza-name-i
Rum
"Gaza-name'-i Rum";[[II. Mehmed|Fatih Sultan
Mehmed]'in saray şehnamecisi Kaşifi tarafından yazılan ve padişaha sunulan en
eski gazavat-name örneklerindendir. Farsça olarak kaleme alınan eser, Sultan
II. Murad'ın tahttan çekilerek yerine oğlu II. Mehmed'i geçirmesiyle başlar ve
Varna Savaşı'nın ayrıntılı bir biçimde tasvir edilmesinden sonra, Sultan II.
Murad'ın tekrar tahta davet edilmesi ve akabinde meydana gelen olaylarla devam
eder. Eserin en önemli özelliği; diğer tarih kaynaklarında Sultan II. Murad'ın
ikinci kez tahta geçişi müstakil bir padişahlık gibi ele alınırken, Kaşifi'nin
diğer kaynaklarda rastlanmadık bir biçimde II. Mehmed'in saltanatını hala devam
eder gibi göstermesidir. Bunda kuşkusuz müellifin, II. Mehmed'e duyduğu özel
yakınlığın büyük rolü olmalıdır. Eserin günümüze ulaşan yegane nüshası,
İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi, Farsça Yazmalar, nr.: 1388'de kayıtlıdır.
2005 yılında M. Esmail'in doktora tezine konu olan eser, dönemin diğer
kaynaklarında yer almayan ciddi bilgiler içerdiği için, II. Murad döneminde
yazılmış en eski ve en önemli vekayinameler arasında yer alır.
Oruç b. Âdil
el-Edrenevî (Oruç Beg) Tevarih-i Al-i Osman,
1503’e (H. 908) kadar gelen olayları anlatır. Fatih
Sultan Mehmed ve II. Bâyezid devirleri için ana kaynaktır. Her iki dönemi de
ayrıntılarıyla verir. Yahşi Fakih’in "Menâkıb-nâme"sinden söz eder.
Aşıkpaşazade ile Neşri tarihlerini tamamlayacak değerdedir. Nesir tarzında
yazılan en eski Osmanlı tarihidir.
Nişancı (Karamani)
Mehmet Paşa Tevarihü's-Selatinü'l-Osmaniyye
Uzun yıllar nişancılık yaptığı için nişancı vasfı ile ün
yapan Mehmet Paşa aslen Karamanlı bir Türk’tür.1 478-1481 senelerinde II.
Mehmet’in sadrazamı iken padişahın ölümünü müteakip yeniçeriler tarafından
öldürülen Karamani Mehmet Paşa, iki kısımdan ibaret bir Osmanlı Tarihini Arapça
olarak kaleme aldı. 1.risale Osman Gazi’den II. Mehmet’in cülusuna kadar
(1451), 2.risale 1451’den Mart 1480 arasındaki olayları anlatır. Bu eser
yalnızca Osmanlı tarihinden bahsettiği için evrensel bir özellik taşımaz.
Aşıkpaşazade
(1393-1481) Tevarih-i Al-i Osman
Çorum Elvançelebi’de 1393’te dünyaya gelen ve bu asrın
sonlarına kadar yaşamış olan müellif,kendini Derviş Ahmet Aşıki olarak tanıtır.
II. Murat’ın Balkan seferinde bulunmuş ve II. Mehmet’in bütün seferlerini
yakından takip etmiştir. 15. yüzyıl Osmanlı devleti tarihi için en önemli
kaynak mahiyetinde olan bu “menkıbe” tarzındaki eser tarih yazma amaçlı
yazılmamıştır. Karşılıklı konuşma tarzında yazılan bu eser,Osmanlı
padişahlarını birer Gazi olarak gösterir.Eser adeta gazaya giden ordunun
maneviyatını artırmak için destani bir şekilde kaleme alınmıştır.Aynı zamanda
bir halk destanı şeklindedir.Türkçe nesir (düzyazı) olarak yazılmış ilk Osmanlı
tarihidir ve bütünüyle Osmanlı tarihini ele alan ilk Türkçe eserdir. Bu
eserinde ilk defa Osmanlı devletinin kuruluşunda rol oynayan 4 önemli zumreden
bahseder: Gaziyan-ı Rum, Ahiyan-ı Rum, Abdalan-ı Rum ve Baciyan-ı Rum.
Aşıkpaşazade, tarihini şahit olduğu yıllardan önceki devirlerini Orhan Gazi’nin
imamının oğlu Yahşi Fakih’in menakıbnamesinden ve II. Murat devrinde Bursa
naibi (vekili) olan bir zattan okuyup dinleyip naklettiğini söyler. Eserini 86
yaşında yazmıştır.
Enveri
Düsturname-i Enveri,
II. Mehmet ve II. Bayezid devirlerinde (1451-1512)
yaşamış olan Enveri 1464 senesinde veziriazam Mahmut Paşa’nın emriyle genel bir
İslam tarihi, Aydınoğulları ve Osmanlı tarihini ihtiva eden 3730 beyitten
oluşan mesnevi tarzında “Düstur-name” isimli manzum bir eser yazmıştır.Bunun
842 beyti Osmanlı tarihine aittir ve 1466’ya kadarki Osmanlı tarihini içerir.
Eser Türkçe yazılmış olup "evrensel tarih" özelliği taşır. Eserde
Fatih ve Timur mukayese edilmiştir. Eser 3 bölüme ayrılır. Birinci bölümde
genel İslam tarihi, ikinci bölümde Aydınoğulları tarihi geniş sayılabilecek
şekilde anlatılır. Bu yüzden Enveri’nin eseri özellikle Aydınoğulları tarihini
aydınlatmak bakımından büyük bir öneme sahiptir.
Mehmed Neşrî
(ö.1520) Cihan-nüma,
II. Murat, II. Mehmet ve II. Bayezid devirlerinde yaşamıştır. II. Bayezid dönemi tarihçisidir. Eser evrensel olup Âdem’den başlar.8 kısımdan oluşur. Son kısmı Osmanlı tarihi ağırlıklı olup 1485 yılına kadar olan olayları anlatır. Neşri’nin Cihan-nüma’sı “tarihi tarih için yazmada” ilk kıpırdanmayı gösterir. Neşri’nin Cihannüma’sı “tenkitçi” tarzda yazılmış ilk eserdir.
Neşri, Cem Sultan ile II.Bayezid arasında geçen taht
mücadelesinde Cem’in tarafını tutmuş, Cem ölünce II. Bayezid’den af dileyip
saraya kabul edilmiştir. II.Bayezid’i öven kasidesi vardır. Neşri’nin
Cihan-nüma’sı kendinden sonraki tarihçilere kaynaklık etmesi açısından
önemlidir ve 15. asır için en önemli kaynaklar arasındadır. Eser Türk Tarih
Kurumu Yayınları'nca yayınlanmıştır.
Dursun Bey Tarihi-i Ebu'l Feth-Sultan Mehmet Han,
İstanbul’un zaptında bizzat bulunmuştur. Divan katibi, Anadolu ve Rumeli defterdarlığı makamlarında da bulunmuş olan Dursun Bey "Tarih-i Ebu’l Feth-Sultan Mehmet Han" isimli II. Mehmet’in ve II. Bayezid’in saltanatının ilk 6 senesini içeren bir eser bırakmıştır. Yazar, Sultan II. Murat devrini kısaca özetledikten sonra Fatih devrini ve II. Bayezid devrini anlatır. Bu kitap 1497-1500 seneleri arasında yazılmıştır.
Eser, 1977 yılında Mertol Tulum tarafından İstanbul Fetih
Cemiyeti yayınları arasında yayınlanmıştır.
Sarıca Kemal Dasitan-ı Ali Osman (Selatin-name),
Bergamalı olan müellif 1490 yılında II.Bayezid’in emriyle
300 beyitten oluşan Dasitan-ı Ali Osman veya Selatin-name adıyla bilinen Türkçe
bir tarih yazmıştır.Yazar Osmanlı komutanlarının kahramanlıklarını över,
özellikle Osmanlı Türklerinin Anadolu’ya gelmelerini ve Sultan Alaaddin ile
karşılaşmalarını tasvir eder. Eser günümüze kadar hala neşredilmemiştir.
Behiştî Sinan
Çelebi
Asıl ismi Ahmed bin Sinan olup "Behiştî" mahlâsı ile şöhret bulan müellif, İstanbul'un ilk subaşısı olan Karıştıran Süleyman Bey’in oğludur. II. Bâyezid döneminde sancak beyliği yapmış olan Behiştî, tezkire kitaplarında Dîvân edebiyatında ilk "hamse"yi yazan, asrının en büyük şairleri arasında zikredilir. II. Bayezid döneminde, işlediği bir suçtan dolayı pâdişahın hışmından korkarak Herat'a kaçan müellif, burada tanıştığı Molla Câmî ve Ali Şir Nevâî'nin şefaati sayesinde affedilerek tekrar İstanbul'a dönmüş ve eski vazifesine yeniden tayin edilmiştir. "Leylî-vü Mecnûn", "Yûsuf-u Züleyhâ", "Vâmık-u Azrâ", "Hüsn-ü Nigâr" ve "Süheyl-ü Nev-bahâr" adlarını taşıyan şiir kitaplarından günümüze yalnız "Leylî-vü Mecnun" adlı eseri ulaşmış olup, yegâne nüshası İstanbul Üniversitesi Kütüphanesi'nde (TY, no.: 5591) kayıtlıdır.
Şairliğinin yanısıra tarihle de meşgul olan Behiştî, kuruluştan II. Bayezid'in saltanatının ilk yıllarına kadar gelen bir "Tevârîh-i Âl-i 'Osmân" kaleme almıştır. Eserini yazarken Âşık Paşa-zâde, Neşrî ve Anonim târihlerden yararlanmistir.
Behiştî'nin vekâyînâmesinin, II. Bayezid dönemiyle ilgili
kısmı, A. Moser tarafından yayınlanmıştır. Münşiyâne bir üslûpla, manzum ve
mensur olarak kaleme alınan eserin, başı ve sonu eksik olan ve Yıldırım
Bâyezid'in cülûsundan Fâtih'in ölümüne kadarki olayları içine alan British
Museum nüshası ile, Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi'nde kayıtlı bulunan ve
II. Bâyezid'in ilk yıllarını anlatan son kısmı, Hakan Yılmaz tarafından yayına
hazırlanmaktadır.
Ruhi Çelebi
Ruhinin hayatı hakkında kesin bir bilgi yoktur. Müellifin
eserinin birinci kısmına Mebadi, ikinci kısmına Metâlib adı verilmektedir.
Ruhi’nin eseri 1511 yılına kadar devam etmektedir. Basit bir üslupla ele
alınmıştır. 16. yüzyılın meşhur tarihçilerinden Ali, Ruhi’yi kaynaklarında sık
sık zikreder. Müneccim başı da Ruhi’den faydalanmıştır. Osmanlı tarihçiliği
için önemli bir kaynak değeri bulunmaktadır. Henüz neşredilmemiştir.
Hasan b. Mahmûd
el-Bayâtî, Câm-ı Cem-Âyîn,
Fatih Sultan Mehmed ve II. Bayezid dönemlerinde yaşamış olan Hasan bin Mahmûd el-Bayâtî, Fâtih Sultan Mehmed'in saltanatının son yılında, 1481 (h. 886)'da çıktığı bir Hacc yolculuğu esnasında padişahın küçük şehzadesi Cem Sultan'la karşılaşmış ve tarih ve "ensab" ilmine meraklı olan şehzadenin isteği üzerine, yanında bulunan bir "Oğûz-nâme" nüshasına dayanarak, Osmanoğulları'nın nesep silsilesini kronolojik bilgiler ışığında anlatan "Câm-ı Cem-Âyîn" adlı silsilenâmesini yazmıştır. Eser, içerdiği bilgiler ve kurgulama tarzı bakımından alanında tek olması nedeniyle büyük bir değer taşımaktadır. Nitekim sözkonusu eserin Türkler'in her peygamber döneminde İslâm dinini tasdik ettiklerine ve müslümanlıkla tanışmalarının bilinenin aksine, sonraki asırlarda değil, bizzat Muhammed peygamber döneminde gerçekleştiğine dair ciddî tarihsel veriler içermesi; onun daha önce Reşîdüddin'in "Câmi'ü't-Tevârîh"inde verdiği bazı bilgileri tasdik edecek yapıda ve tarihin akışını tamamen değiştirecek bir tarzda, Türk tarihi açısından son derece kıymetli ve önemli bilgiler içeren eşsiz bir kaynak olduğunu ortaya çıkarmaktadır.
Eserin, Ali Emîrî Efendi tarafından Yanya'nın Delvino kazasında bulunan nüshası, müellif tarafından hicrî 1331 yılında "Nevâdirü'l-Eslâf" külliyatının 5. eseri olarak basılmış; daha sonraki yıllarda yine Ali Emîrî tarafından, eserin öncekine nisbetle imlâ yönünden daha tam olan başka bir nüshası bulunarak Millet Kütüphanesi'ndeki Tarih koleksiyonuna katılmıştır. Ali Emîrî Efendi'nin kütüphanesine sonradan kazandırdığı bu ikinci nüsha, Fahrettin Kırzıoğlu tarafından sadeleştirilerek Atsız'ın "Osmanlı Tarihleri" içinde yayınlanmıştır.(Türkiye Yayınevi, İstanbul, 1949.) Yakın zamana kadar yegâne nüshası Ali Emirî nüshasından ibaret sanılan eserin, Hakan Yılmaz tarafından yurtiçi ve yurtdışı kütüphanelerinde yapılan araştırmalar neticesinde 4 nüshası daha bulunduğu tespit edilmiş ve mevcut 5 nüsha karşılaştırılarak, Ali Emîrî ve Nûruosmâniye nüshalarının tıpkıbasımları ile birlikte transkripsiyonlu olarak neşredilmiştir.(İstanbul, 2007.) Bu neşrin giriş kısmında, diğer Osmanlı kaynaklarında yer alan "Oğuz-nâme" kaynaklı bilgiler ayrıntılı olarak incelenmiş (Bk. a.g.e., Giriş, s. XI-XXIV.) ve ayrıca metin kısmında "Câm-ı Cem-Âyîn"deki bilgilerle kıyaslanarak malûmat tenkidi verilmiştir.
16. yüzyıl Osmanlı
tarihçileri
1. İdris-i Bitlisi
Heşt bi-hişt (Sekiz cennet)
Uzun Hasan’ın oğlu Yakup Bey’in sarayında katip iken 1501’de Osmanlı devletine sığınan İdrisi Bitlisi, 1502 senesinde II.Bayezid’in emri üzerine Farsça olarak büyük bir Osmanlı tarih kaleme aldı. Böylece ilk defa bir padişah emri üzerine bir tarih kitabı yazıldı. Bitlisi burada sekiz Osmanlı hükümdarını her biri birer defter teşkil edecek şekilde "sekiz cennet" adıyla kaleme aldı. 8000 beyitten oluşan bu eser 13 ayda tamamlandı.
Heşt bi-Hişt oldukça güç bir lisanla yazıldığı için diğer Türkçe eserler tarafından gölgede bırakıldı. Bu yüzden yazma kopyalarının sayısı azdır. Bitlisi’den sonra Osmanlı Tarih yazıcılığında iki ekol ortaya çıkmıştır.Bunlar 1
İran tarzı tarih yazıcılığı
Arap tarzı tarih yazıcılığı.
İran tarzı tarih yazıcılığı,olayları abartılı bir şekilde ele almayı gerektirir. Yavuz döneminde Mısır seferiyle birlikte Osmanlı Tarih yazıcılığına Arap tarzı girmştir. Bundan önce görülen ilk Arap tarih yazıcılığı örneği Kemal Paşazade’dedir. Özellikle İbn-i Fahd’ın Kemal Paşazade’nin üzerinde etkisi büyüktür.
Heşt bi-Hişt iki defa Türkçe’ye çevrilmiştir. Çevirenlerden birisi müellifin büyük oğlu Ebu’l-Fadıl Mehmet’tir. Türkçe tercümesi İstanbul Universite kütüphanesinde numara 430’da ayrıca Viyana kütüphanesinde bulunmaktadır.
Nuruosmaniye kütüphanesi numara 3078’de kayıtlı bulunan
eserin "Heşt-Behişt Tercümesi" olduğu iddia edilmişse de, bu eser
Kemal Paşa-zâde'nin "Tevârîh-i Âl-i Osmân"ının I., II. ve IV.
Defter'lerinin birarada bulunduğu bir mecmuâdan ibârettir.
2. Keşfî Mehmed
Çelebi (ö.1524) Selim-name
Yavuz sultan Selim'in İran ve Mısır seferinde sır katibi
olarak hazır bulundu. Arapça ve Farsça manzumelerle karışık olarak telif etmiş
olduğu Selim-name’yi 1521’de bitirdi.
3. Şükrî-r Bitlisî
Selim-name
İlk yazdığı "Selim-nâme" Koçi Bey tarafından hatalı bulununca kendisi tarafından imha edilmiş ve yerine yenisi yazılmıştır. "Selîm-nâme"si 1490’da I. Selim’in (Yavuz) Trabzon’a vali olmasıyla başlar ve Kanûnî Sultan Süleyman’ın cülusundan hemen sonrasına, 1521-1523’e kadar devam eder. Eserini I. Süleyman’a ve sadrazam İbrahim Paşa’ya sunmuş, mükâfat olarak kendisine bir tımar ihsan olunmuştur. Ayrıca Şükrî’den bir de "Süleyman-nâme" yazması istenmiş fakat bunu gerçekleştirememiştir.
Şükrî’nin Selim-nâme’si olayları gözleriyle görenlerin nakillerine dayanılarak yazıldığından yüksek bir tarihî değeri vardır.
Yazmaları Viyana’da, Upsala’da, Dresden’de, Londra’da ve
İstanbul Millet Kütüphanesinde kayıtlı bulunmaktadır.
4. Hadîdî
Tevarih-i âl-i Osman
II. Bayezid, Yavuz I. Selim ve Kanûnî I. Süleyman'ın ilk
yıllarında yaşamıştır. Eseri 6646 beyitten oluşan manzum bir "Tevârîh-i
Âl-i 'Osmân"dır. Eserde Osmanlı Devleti'nin kuruluşundan 1523’e kadar
gelen olaylar anlatılır. Eser üzerine 1986’da Necdet Öztürk tarafından
İstanbul’da bir doktora tezi hazırlanmış, daha sonra bu tez 1992 yılında
Marmara Üniversitesi Yayınları tarafından basılmıştır.
5. Kemal Paşa-zade
(ibn-i Kemâl) (1468-1534) Tevârih-i âl-i Osman
II. Bayezid döneminin en önemli tarihçisidir. Hayata ümera sınıfında atılıp daha sonra ilmiye sınıfına geçerek bu alanda hızla yükselmiştir. 300’ün üzerinde eseri vardır. Kanuni Sultan Süleyman döneminde şeyhülislamlığa getirilmiştir. Tıpkı İdris-i Bitlisî gibi, II. Bayezid’in emriyle Türkçe bir Osmanlı tarihi kaleme almıştır. 1505’te tamamlanan eser 10 defterden oluşur, her padişah bir defteri teşkil eder. Eserinde olayların ön plana çıktığı ve bu olayları neden-sonuç ilişkisi içerisinde sade bir üslupla değerlendirdiği için, ilmi tarihçilik Kemal Paşa-zâde ile başlar. Eseri bu yönüyle Arap tarih yazıcılığına da bir örnektir. Eserinin sonunu teşkil eden "Mohaç-nâme" müellifin bizzat sefere iştiraki dolayısıyla ayrıca bir kıymet oluşturmaktadır.
"Tevârîh-i Âl-i Osmân"ın Prof. Dr. Şerafettin
Turan tarafından hazırlanan I., II. ve VII. defterleri Turk Tarih Kurumu
tarafından Ankara’da basılmış; bu neşri Prof. Dr. Ahmet Uğur'un hazırladığı
VIII. Defter'in son kısmını ve IX. Defter'in mukaddimesini içeren
"Selim-nâme" adlı çalışma takip etmiştir. 1997 Yılında Şefaettin
Severcan tarafından hazırlanan X. ve Ahmet Uğur tarafından hazırlanan VIII.
Defter'le, 2000 yılında Koji Imazava tarafından hazırlanan IV. Defter de yine
Turk Tarih Kurumu yayınları arasında neşredilmiştir. Son olarak, mevcut bütün
defterlerin neşrini tamamlamak üzere; günümüze yalnız birer nüshası ulaşan III.
ve VI. Defter'lerle, IX. Defter'in ayrıntılı bir neşri de Hakan Yılmaz
tarafından baskıya hazır hâle getirilmiştir.
6. Matrâkçı Nasûh
Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i Irâkeyn
Kanûnî Sultan Süleyman zamanında yaşayan Nasuh b. Abdullah, bu hükümdarın cülusundan (1520), 1547 yılına kadar devam eden "Mecmâ'u't-Tevârîh" adında bir eser yazmıştır. En meşhur eseri Kanûnî Sultan Süleymân'ın Irakeyn Seferi'nde takip ettiği menzilleri minyatürler eşliğinde anlatan "Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i Irâkeyn"dir. Müverrihin diğer bir eseri ise "Tuhfetü’l-Guzzât"tır.
"Beyân-ı Menâzil-i Sefer-i Irâkeyn" eseri Türk Tarih Kurumu yayınları arasında neşredilmiştir.
7. Muhyittin Cemali (ö.1554) Tevarih-i âl-i Osman
Meşhur şeyhülislam Zenbilli Ali Efendi’nin oğludur.
Tevarih-i Ali Osman’ı yazmıştır. Yazma nüshaların çoğu 1557’de bitmektedir.
8. Rüstem Paşa
(1500-1561) Tevarih-i âl-i Osman
1500’lü yıllarda Bosna’da doğdu. Vezirlik ve Sadriazamlik
yapmıştır. Karısı, Kanuni Sultan Suleyman’in kızı Mihr-imah Sultandır. Eseri
1560 yılına kadar gelir. Neşri tarihinden yararlanmıştır.
9. Lütfi Paşa
(ö.1564) Tevarih-i âl-i Osman
Kaleme aldığı Tevarih-i Ali Osman başlangıçtan 1553
senesinin sonuna kadar olan olayları içerir.
10. Ferdi
Süleymanname
Hammer ve Karabecek tarafından iddia edildiğine göre Ferdi, Kanuni Sultan Süleyman’nin 1515’te doğan ve Konya Ereğlisi'nde 1553’te boğdurulan şehzade Mustafa’nın mahlasıdır.
Ferdi,Süleyman’ın cülusu 1520’den 1542’ye kadar olan
zamanı anlatan bir Süleyman-name adlı eser kaleme almıştır. Esere bu devrin baş
kaynaklarından biri olarak bakılabilir.
11. Ahmet Taşköprülüzade (1455-1561) Şaka’ikü’n-Nu’maniye fi-Ulemai’d-Devletü’l-Osmaniye
Osmanlı ulemasından olup eserinde Osman Gazi’den I. Süleyman’a kadar yaşayan 552 alim ve şeyhlerin terceme-i halini (özgeçmiş) yazmıştır. Arapça’dır.
1852 yılında Mehmet Necmi tarafından Türkçe baskısı
yapımıştır.
12. Za'îm mir
Mehmed Kâtib (ö. 1592) Câmi'u't-Tevârîh
Câmi’u’t-Tevârîh adını taşıyan ve Sokullu Mehmet Paşa’ya sunulmuş olan bu eser beş kısma ayrılmıştır. 5. kısımda Osmanlı tarihi başlar. Bu dönemde müellifin kullandığı kaynaklar arasında Hadidi’nin "Tevârîh-i Âl-i 'Osmân"ı sık sık geçmektedir. Müellif ayrıca Neşrî'nin "Kitâb-ı Cihân-nümâ"sından ve Oruç Beg Târihi'nden de yararlanmıştır.
Eserin kuruluştan III. Murad] devri başlarına kadar gelen
Osmanlılar'la ilgili kısmı, Hakan Yılmaz tarafından neşre hazırlanmaktadır.
13. Koca Nişancı
(ö. 1567) Tabakatü’l-Memalik fi-Derecatü’l-Mesalik
Asıl adı Celalzade Mustafa Çelebi’dir. Kastamonu Tosya’da doğdu. Nişancılık ve Tezkirecilik (belli bir meslekte tanınmış kişilerin özellikle şairlerin yaşam öykülerinin toplandığı eserler yazan) yapmıştır. Reisülküttaplıkta (katiplerin başı) bulunmuştur ve divan-ı humayun’un dört asıl üyesinden biridir.
Tabakatü’l-Memalik fi-Derecatü’l-Mesalik adlı eseri Osmanlı toplumunun tabakaları ve derecelerinden bahseder. Bu eserinde yazdığı otuz tabakadan otuzu da Kanuni’den bahseder. Kanuni’den bir sene sonra (1567) vefat etmiştir. 46 yıllık Kanuni döneminin tarihini yazdığından önemli bir tarihçidir. 30. tabaka, Kanuni’yi en iyi anlatan tabakadır.
Kanuni dönemini anlatan en iyi eser budur. Koca Nişancı
ayrıca Osmanlı kanunlarını tedvin eden (bir araya getiren) insanlardan
birisidir. Koca Nişancı’nın bundan başka bir Selim-name’si de vardır.
14. Mehmet Paşa
(Küçük Nişancı) (ö.1571) Tarih-i Nişancı
Eseri Tarih-i Nişancı ilk evrensel tarihtir. Yaratılışla
başlar. Özelliği: 1561’e kadar gelen Osmanlı tarihini mufassal
(tasvirli-ayrıntılı) olarak yazmıştır. Eserin dörtte üçünü Osmanlı Tarihi
oluşturur.
15. Feridun Ahmet
(ö.1583) Münşe'aü's Selatin
Reisülküttap, nişancı ve sancak beyi olmuştur. Veziriazam Rüstem Paşa’nın kızıyla evlenmiş ve 1583’te ölmüştür. Münşe’atü’s-Selatin adlı eserinde kuruluştan III.Murat’ın cülusuna kadar olan Osmanlı tarihine ait 1880 resmi vesikayı içermek iddiasında bulunmuştur. Bu eserin değeri büyük olmakla birlikte, birçok sahte vesikayı da içerdiğinden tedbirle istifade edilmelidir.
16. Mustafa Cenabi (ö.1590)
el-Aylamü’z-zahir veya Tarih-i Cenabi
Doğum tarihi ve doğduğu yer kesin olarak bilinmiyor. Çeşitli yerlerde müderrisliklerde bulunmuş ve 1587 yılında Halep kadılığına getirilmiştir.
Eseri, geniş içerikli ilk umumi tarih olup dili Arapça’dır. III. Murat’a ithaf edilmiştir. İnsanın yaratılışından başlar ve evrensel bir tarihtir.Eserin sade,anlaşılır bir dili ve üslubu vardır. Eser 82 bab üzerine kurulmuştur ve her bab bir hanedandan bahseder. Bunların sonuncusu Osmanlı hanedanına ayrılmış olup 1588 yılına kadar olan olaylardan bahseder.
17 :RAHİMİZADE
İBRAHİM ÇAVUŞHarimi(ö. > 1590) ESERLERİ
1) Zafername-i hazret-i Sultan Murad Han
Lala Mustafa Paşa’nın 985-988/1577-1580 tarihleri arasında gerçekleştirdiği
Çıldır, Tiflis ve Şirvan fetihlerinin ve Qars kalesinin inşasının destanımsı
bir şekilde anlatıldığı Zafername manzum ve mensur bölümlerden oluşur. Eserin
dili sadedir. Çağdaşı kaynaklardan Ta’rih-i Selaniki, Zafername’ye göre kaynak
kullanımı bakımından daha zengindir. Zafername’de Selaniki’nin aksine dönemin
siyasi, sosyal ve ekonomik olaylarını eleştiren ifadeler bulunmaz. R.İ.
kullandığı yazılı kaynakların ismini vermezse de eserini yazarken gözlemlerinin
yanısıra tarih kitaplarına da dayandığını “kütüb-i tevarihte mestur” gibi üstü
örtülü göndermelerden anlıyoruz. R.İ. kitabeleri, resmi yazışmaları ve etraftan
duyduğu rivayetleri de kaynakları arasında sayar. Yer yer abartılı bilgiler
içeren Zafername’de bazen çağdaş kaynaklarda bulunmayan detaylar ve eleştirel
ifadelere de rastlanır. Zaman zaman olaylar ve yerler arasında karşılaştırmalar
yapan R.İ. tarih verme ile yer ve özel isimleri belirtme konusunda oldukça
hassastır. Lala Mustafa Paşa’nın doğu seferi esnasında yanında bulunan iki
tarihçiden biri olan R.İ.’in Zafername’si seferde bulunan diğer tarihçi Mustafa
Ali’nin aynı konuları ihtiva eden Nusretname’sinin gölgesinde kalmıştır.
2=Gonca-ı bag-ı Murad : Tatar Hanı isyanının bastırılması. 65a: Osman Paşa’nın Tebriz seferi (993/1585). 74a: Gazi Giray’ın Erzurum’da orduya katılması. 79a: Tebriz’in fethi. 85a: Tebriz hakkında bilgiler ve gelişen olaylar. 89b: Cafer Paşa’nın Tebriz’de alıkonulması. 91a: Osman Paşa’nın vefatı
3) Feth-i Tebriz]: Istanbul’da Tebriz seferini konu alan bu risaleyi manzum hale
dönüştürmüştür.
4) Gencine-i Feth-i Gence :Serdar Ferhad Paşa ve Eser 991-994/1583-1586 yılları arasındaki seferleri ve 998/1590 yılına kadar sınır boylarında vuku bulan askeri ve diplomatik gelişmeleri ihtiva eder. R.İ. eserinin giriş kısmında 996/1588 tarihinde Istanbul’a döndüğü zaman Azerbaycan ve Tebriz fetihlerini ihtiva eden bir risalenin telif olunduğunu belirtir.
Kaynak: .ottomanhistorians.com / Mustafa Eravcı
18. Hoca Sadettin
Efendi (1536-1599) Tacü't-Tevarih (Tarihlerin tacı)
Meşhur alim Ebussuud Efendi’nin talebesidir. 1571’de Sahn mertebesine çıkmış, 1574’te III. Murat’ın şehzade hanlığını yapmıştır. 1598’de şeyhülislam makamına getirildi. 1599’da vefat etti.
Hoca Saadettin Efendi kendi yaşadığı dönemi yazmadı. Eseri Osman Gazi’den I. Selim’in ölümüne kadar olan tarihi içerir. Sonuncu 5. cildi dönemin düşünür ve bürokratlarının biyografilerini barındırması açısından önemlidir.
Eseri İsmet Parmaksız tarafından 5 cilt halinde Türkçe’ye çevrildi. İngilizce’ye, Fransızca’ya, Latince’ye ve İtalyanca’ya tercümesi yapılmıştır.
19. Gelibolulu
Mustafa Ali (1541-1599) Künhü'l-Ahbar
Gelibolu’da Nisan 1541’de dünyaya geldi. İyi bir medrese tahsili yaptıktan sonra saraya intikal etmiş birçok himmetleriyle Lala Mustafa Paşa’nın hizmetine girerek Suriye ve Mısır’da bulunmuş, sonra uzun zaman defterdarlık yapmıştır.
Fakat düşmanlarının entrikaları sonucu sancak beyi vazifesine indirilmiştir. Bundan sonraki hayatı açık değildir. Cidde’de 1599’da öldüğüne göre Arabistan’a sürgüne gönderildiği tahmin edilmektedir. 16. yüzyılın en şöhretlisi kabul edilen Mustafa Ali, bir genel tarih mahiyetinde olan Künhü’l-Ahbar adlı dört kısımdan oluşan bir eser yazmıştır. Bu eser Mustafa Ali’ye gerçek ününü kazandıran eserdir. İlmi-tenkitçi tarih anlayışıyla kaleme aldığı bu eser,okuduğu 160 kitabın özüdür. Sırasıyla Peygamberler Tarihi, İslam Tarihi, Türk ve Moğol Tarihi ve nihayet Osmanlı Tarihi anlatılır. Osmanlı tarihi 1596’da sona erer.
Yaşadığı dönemin gereği olarak ilim adamları için gerekli olan patronaj ilişkisi Mustafa Ali için de gerekli idi.Bu yüzden Künhü’l-Ahbar’a kadar olan bütün eserlerini sürekli birilerine ithaf etmişti. Ancak hayatı boyunca nişancılık makamını elde etmek istemesi, ancak bunu başaramaması üzerine kırgın ve dargın bir ruh haliyle yazdığı Künhü’l-Ahbar’ı diğer eserlerinin aksine hiç kimseye ithaf etmemiştir.
Mustafa Ali’ye göre Batı’nın etnolojisi ile Doğu’nun kültürü birleşecek, ortaya çok nadide ve eşsiz bir toplum çıkacaktı ve Osmanlı kültürünün kendine özgü kimliği, etnik ve dinsel toplulukların iç içe geçmesiyle doğrudan bağlantılıydı. Bu yüzden Osmanlı devletinin başarısı için Müslüman kimliği yeterli değildir. Bir siyasal yapılanma aynı zamanda İslami dini kültürle bağlantılı olarak olgun evrenselci entelektüel ve tinsel gelenekleri geliştirmek zorundaydı. Ali vücut ve ruh dikotomisinden (Birbirinin zıttı olan ancak biri olmadan diğerinin anlam ifade etmeyeceği şeyleri anlatan sosyal ve siyasal bilim terimi./ doğada olan zıtlıkların birlikteliği.) söz eder; Osmanlı sınır halkı güçlü vücutlar ve savaşçılar sağlıyordu, ruh ve zihin ise art bölgenin medreselerinden geliyordu. Yüksek kültürü sınır boylarına getiren âlimler gelecek kuşaklara öğrenme isteğini ve saygısını miras bıraktılar. Osmanlı devletinin büyük bir kültür oluşturmasını da bu sağladı.
Mustafa Ali’nin eserleri üçe ayrılır: Edebi, tarihi ve sosyal içerikli eserler. Mustafa Ali’nin diğer eserleri: Mihr-ü Mah’da aşkı anlatmıştır. Nadirü’l Meharib yazarın ilk eseri olup Bayezid-Cem arasındaki taht kavgasını anlatır. Eserleri Şunlardır:
Tarih:
Künhü'l-Ahbâr . *Menâkıb-ı Hünerverân. *Hâlâtü'l-Kâhire mine'l-Âdâti'z-Zâhire. *Fusûlü'l-Hallü ve'l-Akd fî Usûli'l-Harcı ve'n-Nakd. *Nusretnâme. *Fursatnâme . *Nâdirü'l-Mehârib . *Heft-Meclis . *Zübdetü't-Tevârih . *Mirkatü'l-Cihâd .
Câmiü'l-Buhûr der-Mecâlis-i Sûr
Edebi:
Dîvan . *Farsça Dîvan . *Mihr ü Mâh . *Mihr ü Vefâ . *Tuhfetü'l Uşşâk . *Riyâzü's-Sâlikin
Sosyoloji:
Nushatü's-Selâtin . *Mevâidü'n-Nefâis fî Kavâidi'l-Mecâlis . *Mehâsinü'l-Âdâb . *Hülâsatü'l-Ahvâl der-Letâif-i Mevâiz-i Sahîh-i Hâl . *Tuhfetü's-Sulehâ
Diğer :
Nevâdirü'l-Hikem . *Hakâyıku'l-Ekâlim . *Menşeü'l-İnşâ . *Münşeât;
20 Selaniki
Mustafa (ö.1599) Tarih-i Selanik
Selaniki,Kanuni’nin son zamanları ile II. Selim, III. Murat ve III. Mehmet devirlerini yaşamıştır. Sokullu Mehmet Paşa’nın emrinde çeşitli görevlerde bulunmuştur. Kanuni’nin son ve 13. seferi olan Zigetvar seferine katılmış ve gördüklerini eserine nakletmiştir.
Tarih-i Selanik adlı eseri 1563-1599 arası Osmanlı tarihinden bahseder. Selaniki’nin eseri bu dönem için çok önemlidir. Eserde Kıbrıs’ın Fethi (1571), İnebahtı Deniz Savaşı (1571) ve Tunus’un Fethi gibi önemli hadiseler vardır. Divan kâtipliği görevinde bulunduğu sırada devletin sır olarak kabul ettiği arşiv belgelerinin yönetiminden dolayı bu belgeleri bizzat görüp yazdığı için "birinci el kaynak" teşkil eder.
Mehmet Afşinli tarafından İstanbul Üniversitesi doktora tezi olarak 1989’da neşredilmiştir.
17. yüzyıl Osmanlı
tarihçileri
1. Mehmet bin Mehmet (ö.1640) Nuhbetü’t-Tevarih ve’l-Ahbar
İki kısımdan oluşan eser 1087 sülaleden bahseder.
2. Ayni Ali (Müezzinzade) Kavanin-i Ali Osman ve Hülasa-i Mezamin-i Defter-i Divan
I. Ahmet zamanında hazine kahyası iken Murat Paşa’nın emriyle tımar ve zeamet müesseselerine ait kanunları toplamış ve kritik ederek fenalıkların ortadan kalkması çarelerini öne sürmüştür.
3. Mustafa Koçi Bey (ö.1650’ler) Risale-i Koçi Bey
I. Ahmet’ten IV.Murat zamanlarına kadar hükümdarların hizmetinde bulunmuş ve Risale-i Koçi Bey adı verilen eserini Sultan IV. Murat için yazmıştır. Babinger’in tabiriyle Osmanlıların Montesque’sü kabul edilen Koçi Bey, III. Murat’tan başlayarak IV. Murat’a kadar göze çarpan bütün intizamsızlıklardan bahsetmiştir. Ayrıca eski devlet düzenine aykırı hareketleri, bu düzenin ihmal edilmesini yaklaşmakta olan yıkılışın başlıca sebebi olarak göstermektedir. 1630’da yazılmış eser ancak son zamanlarda büyük önem kazanmıştır.
Sultan V. Murat'a, diğeri de Sultan İbrahim'e sunulan iki
risaleden oluşmaktadır.
İlkini1631 tarihinde Sultan Murat'a sunmuştur. kısa kısa yazılmış yirmi iki
bölümden oluşmaktadır. önceki padişahların, vezirlerin, divan ehlinin,
nedimlerin, din alimlerinin ahvali.
Tımar sisteminin önemini tımar ve zeamet sistemindeki, , yeniçeriler ve diğer
askerler arasındaki bozulmanın sebeplerini ve nasıl başladığını ele alır. bu
buhranın nasıl önleneceği çözüm yollarını dile getirir.
İkinci risale Sultan İbrahim'e sunulan risaledir.
On sekiz bölümden oluşan risale, sade bir dille yazılmıştır. Risale öğretici
bir nitelik taşımaktadır. Sultan İbrahim'e ders verir gibi devlet
görevlileriyle görüşürken nasıl hitap edeceği, kim gelirse ayağa kalkacağı,
büyük elçilerden hangisine nasıl davranacağı gibi konular üzerinde de
durmaktadır.
Kanuni dönemde muhtelif problemlerin başladığını belirtir. Yönetimde
etkinliğini arttıran Enderun görevlilerinin, tımar ve zeametleri kendi
adamlarına vermeye başlamasına zamanla rüşvetin ve iltimasın doğmasına kolayca
görevden alınmasına, onları itaatkâr hale getirdiğine ve doğruyu yapma ve adil
davranma yerine dalkavukluk yapmayı tercih ettiklerini anlatır.. Devlet görevleriyle
ilgili memurluk kadroları arttırılmasının, bir yandan rüşvet almayı diğer
yandan devlet memurunun itibarını sarstığı belirtilir.
Vezir-i azam ve üst düzey yöneticilerin bütün işleri kendi ellerinde toplama gayretleri Onların alt kademedeki yöneticilerin işlerine müdahale etmeleri, mahallinden uzakta yanlış kararları şikâyet edecek merci kalmadığını belirtir. Bundan dolayı haksızlık ve zulüm ortalığı sardı.
Tımar ve zeametin hak sahibi olmayanlara verilmesi ve devşirme olmayanların
yeniçeri olmaya başlamaları, askerlik sistemini bozduğu, bu iki ocağın
bozulmasıyla hazinesinin zor duruma düşmesine sebep olduğu. Vergilerin
arttırılmasıyla halkın fakirleştiği anlatılır
PROBLEMLERİN ÇÖZÜMÜNDE KULLANILACAK YÖNTEMLER
Mevcut has, zeamet ve tımar sahibi olanların, devlet memurlarının, yeniçeri ve
kapıkulu askerlerinin, ilmiye sınıfı mensuplarının sahip oldukları mal, mülk,
makam ve mevki gözden geçirmeli, kuralına uygun olmayan her şey iptal edilmeli
bunu da vezirlerin değil, beylerbeyinin yapmasının gerektiği beylerbeyi ve
kazaskerlere yetkiler yeniden devredilmesinin gerektiği yazılır.. Böylece artan
merkeziyetçilik ortadan kalkacak ve problemler çözümlenecektir. Rüşvet, iltimas
mutlaka önlenmelidir. Saray halkının bu yöneticilerin işlerine karışmasına ve
onların hakkında konuşmalarına fırsat vermemelidir.
.
Koçi Bey, Osmanlı'daki eski sultanlar devrinde uygulanmış ve faydaları sınanmış
kanun ve kaideler, rüşvetin ve iltimasın artması, makamları ehline vermemek,
erkân-ı Erbaa ve toplum hiyerarşisindeki bozulma, hazinenin dengesindeki
bozulma ve ahlaki çürüme olgularını inceleyerek analiz etmeye çalışmıştır. Koçi
Bey'in Osmanlı ülkesinin dışındaki gelişmelere ve bunun yansımalarına hiç
değinmemesi bir eksiklik olarak görülebilir. Bu gelişmelerin Koçi Bey'in
çözülme analizinde değerlendirilmemiş olması onun meseleyi içe dönük bir bakış
açısıyla ele almasının bir sonucu olarak görülmelidir.
İlk baskısı Ahmet Vefik Paşa tarafından yapılmıştır. Almanca, Macarca, Fransızca ve Rusça tercümeleri vardır. Yazma nüshaları Berlin, Viyana, Münih, St. Petersburg, Kahire ve İstanbul Esat Efendi Kütüphanesinde bulunmaktadır.
4. İbrahim
Peçevi (1574–1650) Tarih-i Peçevî
1574’te Macaristan’ın Peçu kentinde doğmuştur. Anne tarafı Sokullu ailesine mensuptur. Sinan Paşa’nın Macaristan seferinde, Gran kuşatması, Eğri seferi ve Petervaradin kuşatmasında bulundu. Tokat’ta ve Temeşvar’da defterdarlık yaptı. 1641’de emekliye ayrılarak görevi bıraktı.
Daha gençliğinde tarih incelemelerine aşırı bir eğilim gösteren İbrahim Peçevi 1520–1639 yılları için en önemli kaynaklardan biri kabul edilen tarih kitabını yazmıştır. Özellikle 1593’ten sonraki olayları bizzat yaşamış olması, padişah ve sadrazamlarla görüşmesi sebebiyle, birinci el kaynak sayılabilir.
Eserini kaleme alırken yerli kaynakların yanı sıra Macar tarihçilerin eserlerine de bakmış ve böylece herhalde yabancı kaynaklara da bakan ilk Osmanlı Tarih yazarı olmuştur. IV.Murat’ın İran seferinden dönüşünün anlatılması eserin son bölümünü oluşturur.
5. Kâtip Çelebi (Haci Halife Kalfa) (1609–1657) Fezleke-i Tarih
1609’da İstanbul’da doğan Mustafa b.Abdullah birçok memuriyetlerde bulunmuş 1657’de ölmüştür.
Kâtip Çelebi Osmanlıların en büyük Polihistor(çok bilen)’larındandır. Yirmiden fazla eseri bulunmaktadır.
Fezleke-i Tarih: 1592-1654 seneleri olaylarını içeren, yaratılıştan yaşadığı döneme kadar gelen Arapça bir dünya tarihidir.
Keşfü’z-Zünun, büyük bir bibliyografya kamusudur. Katip Çelebi’nin en büyük eseridir. 1653’te ikmal edilen bu eserde okuduğu ve bildiği 14.500 kitap ismini alfabe sırasıyla teskip etmiştir.
Tuhfetü’l-Kibar fi Esfari’l-bihar:1656 yılında yazılmış olan eser Osmanlı deniz gücü hakkında bilgi verir.
Takvimüt Tevarih; 1648
Cihannüma; 1648’de yazmaya başlamıştır. Bitmemiş olan bu eser ilk ve tek dünya coğrafyasıdır.
Sultanü’l-Vusul-ila Tabakatü’l – Fühul ; meşhur adamların biyografisi.
Mizanü’l-hak fi İhtirarü’l-ahak; 1656’nın dini tartışmalarını anlatır.
6. Kara Çelebizade Abdülaziz Efendi (1591-1658) Ravzatü’l-Ebrar
Süleyman-name
1591 yılında İstanbul’da doğmuş,medrese tahsilini bitirdikten sonra müderris olmuş ve kadılığa kadar yükselmiştir. Ravzatü’l-Ebrar adlı eseri dünya yaratılışından 1646 senesine kadar gelen genel bir tarih olup 4. kısmı yalnız Osmanlı tarihine aittir. Ayrıca yazarın II. Süleyman’ın hayatını anlatan Süleyman-name adlı bir eseri daha vardır
7. Solakzade Mehmet Hemdemi (ölm.1657) Fihrist-i Şahan veya Solakzade Tarihi
IV.Mehmet’in saltanatı zamanında (1648-1687) Fihrist-i Şahan ismiyle bir Osmanlı tarihi kaleme almıştır. Bu eser sonradan kısaca Solakzade Tarihi ismiyle tanınmıştır. Bu eser özellikle IV. Murat (1623-1640) devri için başlı başına önemlidir.
8. Evliya Çelebi (1611-1682 ?) Seyahatname
9. Müneccimbaşı (Ahmet b. Lütfullah) Sahayifül-Ahbar.
Arapça bir genel tarih yazmıştır. Sahayifül-Ahbar adli bu eser 1672’ye kadar olan olaylardan bahseder.
10. Mustafa Naima (1655 - 1716) Ravzatü’l Hüseyin fi Hülasat-ı Ahbarü’l-Hafikin (Tarih-i Naima)
Şârihu'l-Menârzade Ahmet Efendi'nin yazdığı, fakat henüz
düzene konulmamış, müsvedde halinde bir tarih kitabı vardı. Bu kitap, 1591 ila
1659 yılları arasındaki olayları naklediyordu. Hüseyin Paşa, bu kitabın
derlenip toplanması ve yeniden kaleme alınması işini Nâimâ'ya verdi. Nâimâ,
çalışmalarını çok sıkı tuttu. Çeşitli kaynaklara dayandı, Uzun araştırmalar
yaptı ve kitabın daha ilk bölümlerini henüz tamamlarken Hüseyin Paşa'nın büyük
takdirini kazandı. Bu eser tamamlandığı zaman, artık eski müsveddelerle
ilgisi kalmamış, baştanbaşa Nâimâ'nın araştırması ve usta kaleminin bir ifadesi
olmuştu, Bu yüzden büyük eser NaimâTarihi olarak bilinir. Nâimâ saraydaki
olayları da cesaretle dile getirmiş, hatta III. Ahmet'in, tahta geçer geçmez 19
erkek kardeşini nasıl idam ettirdiğini bile açık açık anlatmıştır: Onun renkli
ve çekici bir üslûbu vardı. Olayları, bunları doğuran sosyal çevre ile beraber
görüp anlattı. Halkın ve memleketin bu devirdeki hayatı Nâimâ'nın eserinde
canlandı. Padişah ve vezirlerin eksik yönlerini, hatalarını güçlü bir ifade
tarzıyla yazdı ve eleştirdi.
Nâimâ, tarih olaylarının ve bunları meydana getiren şahısların iç dünyalarına
da sızarak yepyeni bir tarih edebiyatı ve sanatı ortaya koydu Nâimâ'nın bu
düzenli eserini ilk kez İbrahim Müteferrika iki cilt olarak bastı. Daha sonra
eser altı cilt olarak yeniden yayınlandı. Nâimâ Tarihi, Osmanlı tarihleri
içinde önde gelen tarih kitaplarından biridir.
11. Fındıklılı Mehmet Ağa Silahtar Tarihi
Katip Çelebi’nin Fezleke’sinin devamı olarak bir Osmanlı tarihi yazmış ve 1654 ile 1695 senelerine tasvir etmiştir. Özellikle İmparatorluğun iç durumu hakkında kıymetli bir kaynak niteliğindedir.
12. Bostan-zade Yahya Efendi Târîh-i Sâf (Tuhfetü'l-Ahbâb) Vak'a'-i Sultân Osmân Hân
Fâtih dönemi ilim ve devlet adamlarından Bostan Mehmed Efendi'nin üç oğlunun en küçüğü olan Bostân-zâde Yahyâ Efendi, I. Ahmed döneminde kazaskerlik ve Divan kâtipliği görevlerinde bulunmuştu. En meşhur eseri, yakın zamana kadar Taşköprîzâde'ye ait olduğu zannedilen Târîh-i Sâf (Tuhfetü'l-Ahbâb)tır. Eser, I. Ahmed'e kadarki ilk on dört padişahın şemâillerini ve özelliklerini, geçmişteki İslâm hükümdarlarıyla karşılaştırarak anlatır. Genç Osman döneminde de devlet hizmetini sürdüren Yahyâ Efendi, II. Osman (Genç Osman)'ın tahttan indirilişi ve devamında gelişen, bizzat kendi müşahadelerine dayanarak kaydettiği olayları ise Vak'a'-i Sultân Osmân Hân adlı eserinde tafsilatlı olarak anlatmıştır.
Târîh-i Sâf (Tuhfetü'l-Ahbâb) eseri Terakkî Matba'ası
tarafından basılmıştır.
18. yüzyıl Osmanlı
tarihçileri
1. Mehmet Raşid (ö.1735) Tarih-i Raşid
1714-1721 yılları arasında sarayda vakanüvislik yapan Raşid,Halep ve Mekke kadısı olmuş,sonra da İstanbul kadılığında bulunmuştur. 1734’te Anadolu Kazaskerliğine (Osmanlı’da en yüksek ilmi rütbe, günümüzün adalet bakanı-Kadı ve müderrislerin atama ve tayin işleri ile ordu mensupları ile ilgili davalara ve devleti ilgilendiren davalara bakmaktan sorumlu olan kişi) tayin edilmiştir. 1735’te vefat etmiştir.
Naima’nın devamı niteliğinde 1660 ile 1721 yıllarına kadar olan zaman için esas kaynak teşkil edilen ve genellikle Tarih-i Raşid ismiyle anılan bir eser bırakmıştır.
2. Süleyman b.Şemdanizade (Fındıklılı Süleyman) Müri't-Tevarih
Müri’t-Tevarih(Müriyyü’t-Tevarih) isimli genel bir tarih olan eserine Osmanlı tarihini de ilave etmiştir.
Şemdanizade’nin özellikle birçok kaynaktan yararlanarak yazmış olması eserine ayrıca bir kıymet vermektedir. En önemli kısmı kendi yaşadığı devri teşkil eder.
3. Ahmet b. İbrahim Resmi (1700-1783) Hülasatü’l-itibar
Birçok memuriyetlerde bulunmuş ve diplomatlık da yapmıştır. Viyana ve Berlin’e elçi olarak gönderilmiş ve bu münasebetle gördüğü işleri kaleme almıştır. Küçük Kaynarca anlaşmasını müteakip (1774) Rus harbi ve sulh müzakeresine ait Hülasatü’l-itibar unvanıyla bir risale (kitapçık, broşür) ile Osmanlı devletinde, toplumdaki ve devletin işleyişindeki aksamaların nedenlerini ve çözüm yollarının konu edildiği yazılarını yazmıştır. Bu risale daha çok saraya sunulmak üzere hazırlanmıştır edebi dilin kullanıldığı eserdir..
4. Mehmet Said (Yirmi Sekiz Çelebi)
1720-1721’de Fransa kralı XIV. Louis’e elçi olarak gönderilmiş ve buna ait bir eser bırakmıştır.
5. Ahmet Vasif (ö.1806) Mehasinü’l-Asar ve Haka’ikü’l-Ahbar
Bağdatlı Ahmet Vasıf, Türk-Rus harbinde Ruslara esir düşmüş, fakat Katerina’nın sulh müzakeresine ait mektubu ile geri gönderilmiştir. O müzakere esnasında epey rol oynamış ve 1772’de Ruslar ile yapılan Bükreş Andlaşmasında vakanüvis vazifesini ifa etmiştir. 1783’te devlet vakanüvisliği makamına gelmiş, ertesi yıl Madrid’e elçi olarak gönderilmiştir. 1791’de Ruslarla yapılan sulh müzakeresinde önemli rol oynamıştır. Bir süre için gözden düşen hatta sürgün edilen Ahmet Vasıf tekrar yükselerek baş defterdar olmuştur.
Ahmet Vasıf’ın eseri Mehasinü’l-Asar ve Haka’ikü’l-Ahbar ismini taşır. 1752-1774 senelerini içerir. 1788’e ait ikinci cildin büyük kısmı Enveri’ye aittir.
6. Ahmet Asim Burhan-i Kat'ı (Türkçe çevirisi)
1789’da Antep’ten İstanbul’a gelerek yedi senelik bir çalışmadan sonra herkesçe bilinen Farsi Kamus olan Burhan-ı Kat’ı Türkçe’ye çevirmiştir. 1807’den itibaren devlet vakanüvisliği vazifesine getirilmiştir. Telif ettiği (yazdığı) tarihi Sistov anlaşmasının akdi (sözleşme) ile başlar. II. Mahmut’un tahta cülusu ile 1808’de biter.
7. Halim Giray Gülbün-i Hanan
Kırım Hanının neslindendir. Çatalca’da oturtulmuş ve burada şiir ve edebiyat ile meşgul olarak yaşamıştır. Bundan başka bir de Gülbün-i Hanan adlı mufassal (ayrıntılı) bir Kırım tarihi de yazmıştır. Eser 1466’da başlar ve 1801’de Midilli’de ölen Bahıt Giray’a kadar gelir.
8. Kefeli İbrahim b. Ali Tevarih-i Tatar Han ve Dağıstan ve Moskov ve Deşt-i Kıpçak Ülkeleri
Kırım Hanı Fatih Giray’ın divan kâtipliğini yaptı. Eserini 1736’da yazmıştır.
9. Mehmet Said (Faraizci Zade) (ö.1835) Gülşen-i Ma’arif
Bursalıdır. Ulemadan olup 1835’te vefat etmiştir. Eseri iki kısımdan ibaret bir genel tarihtir. Bunun ikinci kısmı Osmanlı tarihine ait olup Küçük Kaynarca anlaşmasına kadar gelir.
19. yüzyıl Osmanlı tarihçileri [değiştir]
1. Hayrullah Efendi (d.1817) Tarih-i Devlet-i Aliyye-i Osmaniye
1817’de İstanbul’da doğmuştur. Meşhur tıp ve ilahiyat âlimi Abdülhak Molla’nın oğludur. İyi bir medrese tahsili görmüş ve müderris olmuştur. Sonra özellikle eğitim işleriyle meşgul olmuştur. Şair-i azam Abdülhak Hamit Tarhan’ın babası olan Hayrullah Efendi ilk defa olarak Batı kaynaklarından da yararlanmak suretiyle Osmanlı tarihini yazan bir Türk tarihçidir.
Hayrullah Efendi, Osmanlı tarihini dünya tarihinin bir parçası gibi almış ve yalın bir dille aynı devirde yaşayan İslam ve Hıristiyan hükümdarları hakkında bakış açısı ve tefsirler bulunmuştur. Hayrullah Efendi’nin yararlandığı başlıca batı kaynakları Fransızca idi. Hammer’in Osmanlı tarihini de Fransızcadan okumuştur. Eseri III. Ahmet devrine (1603–1617) kadar gelir.
2. Atabey (1810–1880) Ata Tarihi
Asıl ismi Tayyarzade Ataullah Ahmet olan müellif büyük memuriyetler işgal etmiş olan Ata’nın kaleminden Ata Tarihi ismiyle bilinen beş ciltlik Osmanlı tarihini yazmıştır.
Bu eser özellikle tasnif (düzenleme) özelliği ile ve bu zamana kadar belli olmayan bazı eski kaynaklardan yararlanılarak yazılmasından dolayı kendisinden önceki tarihlerden çok farklıdır. Saray hayatında teşrifat (protokol), sadrazamlardan, Osmanlı siyasetinde rol oynayan diğer büyük şahsiyetlerden ve âlimlerden bahsedilmektedir.
Özellikle II. Mahmut ve Abdülmecit devri için çok önemlidir.
3. Mustafa Nuri Paşa Netaicü'l-vuu'at
Asıl adı Seyyid Mustafa Nuri Paşa’dır. Mısır’dan yahut Tunus’tan İzmir’e gelen Mansur zade ailesine mensup olup 1814’te İzmir’de doğdu. Defter-i Hakani (Osmanlı yönetiminde tapu ve kadastro genel müdürlüğü'nün karşılığı olan kuruluş- Osmanlıca hukuk terimi, meali: tapu sicili.) nazırı (bakani) iken Osmanlı tarihine ait Netayicü’l-Vuku’at adlı bir eser yazmıştır. O, eski vakanüvisçilerin yazış tarzını bırakarak vakaları tenkitçi (eleştirel) gözüyle görmek ve anlayışlı bir dil kullanmak yolunu seçmiştir. Eser 4 cilttir.
4. Ahmet Vefik Paşa (1823-1891) *Fezleke-i Tarih-i Osmani
XIX. asrın en büyük Türk bilginlerinden olan Ahmet Vefik Paşa, Türk dilinden başka Osmanlı tarihi ile de meşgul olmuş ve bir tarih el kitabı hazırlamıştır. Sultan Abdülaziz’e kadar Osmanlı tarihini içeren eseri Fezleke-i Tarih-i Osmani’dir.
5. Ahmet Cevdet Paşa (1822-1895) Mecelle (Tarih-i Cevdet)
ÇEŞİTLİ KAYNAKLARDAN DERLEME VE ALINTI
Edebiyat Dil bilim, Kültür, Folklor, Geleneksel ve Güzel Sanatlarla ilgili, Tez, yazı, İnceleme, ve Araştırmalarınız bize başvurarak bu sitede Paylaşabilirsiniz.
BAŞVURU İÇİN : ESA, İLETİŞİM veya s_kuzucular@hotmail.com