Osmanlı Dönemi’nin son yıllarında heykel alanında da önemli bir gelişme görülmüştür. T Osgan Efendi'nin atölyesi ve Nejat Sirel ,Mahir Tomruk heykel sanatının ilköğrenimli sanatçılarıdır. Heykel sanatı Cumhuriyet döneminde iki farklı alanda ilerleme göstermiştir. Canonica’nın İstanbul-Taksim Özgürlük Anıtı, Hanak ve Torak’ın Ankara-Güven Park Anıtı, Krippel’in İstanbul-Sarayburnu Atatürk Anıtı, Ankara-Ulus İyi gün Anıtı bu dönem özelliklerini yansıtır.
Roma ve Paris’te heykelin yanı sıra resim dersleri de alarak eğitimini pekiştirmiş, 1882 yılında Sanayii Nefise Mektebine müdür yardımcılığı göreviyle birlikte Heykel bölümü’nün hocalığına getirilmiştir. Bu okuldaki hizmetlerine , yetiştirdiği öğrencilere bakarak Türk heykelciliğinin mimarisi olark Yervant Oskan Efendiyi göstermemiz gerekir.( Türk Heykel Sanatı, Sevay Okay, (
Büyükbabası darphanede döküm ustabaşısı olan Yervant Oskan’ın heykelle ilgisi muhtemelen buradan kaynaklanır. Oskan Efendi,
Yervant Oskan Fransa’da Houdon ve Italya’da Flippo Della Valle’nin eserlerinde görülen ve Rokoko zerafetiyle klasik uyumu birleştiren üsluba ilgi duyar. Ancak doğa yorumunda XIX. yüzyıl oryantalistlerine katılarak natüralist anlayışı benimser. Aynı şekilde Mahir Tomruk da Antikçağ heykellerini seven, klasik sanata bağlı, natüralist bir sanatçıdır. Heykel eğitimi için Avrupa’ya giden bu ilk heykelcilerimiz ortamda, dönemin teknik ve sanayileşme süreciyle orantılı sanat anlayış ve yeniliklerini benimsemek yerine, daha çok klasik ve natüralist bir heykel anlayışını tercih ederler. Bunda da en büyük etken, “geleneksel sanat esaslarını iyi bilmeden, klasik ruhu iyi hazmetmeden modem heykelin anlaşılıp yorumlanamayacağı düşüncesi olsa gerektir. Sanatçılarımız bu düşünceden hareketle, önceleri akademik öğreti doğrultusunda klasik normlarda, ayrıntılardan yola çıkarak bir bütün oluşturma çabasına benimserler. Daha sonra bu klasik-doğa gözlemi sentezinden giderek uzaklaşır ve kitlesel bir ifadelendirmeye yönelirler. Öyle ki artık ayrıntılardan tamamen uzaklaşıp, yalnız kitleye önem verir olmuş, oldukça yalın ve net bir anlatımla form bütünlüğüne ulaşmışlardır. (Türk Heykel Sanatı, Sevay Okay,
Bu dönem eserlerinde sanatçılarımız daha çok alçı, taş ve bronz malzeme kullanırlar. Teknik olarak bronz ve alçı döküm ile oyma tekniğinin varlığı bilinmektedir. Bu dönemde döküm ve büyültme tekniklerine ilişkin bilgiler henüz yetersiz olduğundan, daha çok büst, kabartma gibi küçük boyutlu eserler üretilir. Anıt heykelcilikse bu dönem için henüz yabancı bir kavramdır.
Sanayi-i Nefise Mektebi Türkiye'de çağdaş heykel sanatı dalında eğitim veren ilk kuruluştur. Oskan Yervant Efendi, bu kuruluşta öğretmenlik yapan Osmanlı yurttaşı ilk heykeltıraşlardandır. Cumhuriyetin kuruluşuna kadar bu okuldan yetişen sanatçılar İhsan Özsoy, İsa Behzat, Mahir Tomruk ve Nejat Sirel olmuştur. (
İsa Behzat dışındakiler Cumhuriyet döneminde de yapıt vermişler, ayrıca içinden yetiştikleri okulun geleneği uyarınca yurtdışına gönderilmişler ve onlardan öğretmen olarak da yararlanılmıştır. Çağdaş Türk heykel sanatçıları arasında Ali Hadi Bara , Zühtü Müridoğlu, Nusret Suman, Kenan Yontunç, Hüseyin Anka adıyla tanınan Hüseyin Özkan, , yurtdışında da çalışmalarını sürdüren İlhan Koman , Yavuz Görey ,Hüseyin Gezer, Mehmet Şadi Çalık , Kuzgun Çetin Aca, Saim Bugay gibi adlar vardır. Bu heykelcilerin yanı sıra Sabiha Bengütaş, Nermin Farukî, Lerzan Bengisu, Günseli Aru gibi kadın sanatçılar da yetişmiştir.
Türk heykelcileri de anıt yapımında çalışmışlardır. Nitekim yabancı sanatçıların da katıldığı "Erzurum Anıtı" yarışmasında Ali Hadi Bara birincilik ve Zühtü Müridoğlu ikincilik ödülünü almışlar, "Manisa Anıtı" yarışmasını ise Nejat Sirel kazanmıştır.Heykel Sanatının anıtlarına Hakkı Atamulu, Yavuz Görey , Kamil Sonad, İlhan Koman , Hüseyin Gezer , Turgut Pura gibi sanatçılar imza atmışlardır. Heykel sanatında toplumsal gelişmeleri anımsatacak anıtların ilk örneklerini Ratip Aşir Acudoğlu üretmiş ve Menemen Anıtı ile Erzincan Deprem Anıtı, Almanya ve Fransa’da 11 yıl heykel öğrenimi gören sanatçı tarafından yapılmıştır.
1937 yılında Alman Heykel sanatçısı Rudolf Belling, Devlet Güzel Sanatlar Akademisi Heykel Bölümü’nün başına getirilmiş, 1954 yılına kadar akademide öğretim üyeliğini sürdürerek çok sayıda öğrenci yetiştirmiş, aynı zamanda heykel çalışmalarını sürdürmüştür. İstanbul Taşlık Parkı'ndaki ve Ankara Ziraat Fakültesi bahçesindeki İnönü heykelleri Belling'e aittir. Ayrıca ülkedeki heykel sergilerinin en önemlilerinden biri yine Belling tarafından İstanbul Teknik Üniversitesi Taşkışla Binası’nda açılmıştır. 1950'lerde başlayan heykel sanatçılarının büyük bir kısmı Belling'in öğrencileridir.
Daha çok figüratif bir anlayışla ürünler veren bu heykeltıraşlar figüratif-soyut ve non-figüratif denemeler yapmış; Hadi Bara, İlhan Koman, Mehmet Şadi Çalık ve Turgut Pura gibi sanatçılar ise özellikle soyut uygulamalara öncelik tanımışlardır.
1950'lerde Akademi'nin heykel bölümünde Hadi Bara ve Zühtü Müridoğlu'nun etkili olduğu görülür. Soyut çalışmalar ile çeşitli araç ve tekniklerin kullanımı bu döneme özgü bir gelişmedir. Ali Teoman Germaner, Tamer Başoğlu, Gürdal Duyar, Namık Denizhan, Metin Deniz, Meriç Hızal, Rahmi Aksungur gibi heykeltıraşlar, bu okulun öğretim kadrosunda yer almışlardır.
1961 Paris Gençler Bienali Heykel Dalı'nda birincilik ödülü alan Kuzgun Acar, soyut çalışmanın en ilginç örneklerini vermiştir. İstanbul Manifaturacılar Çarşısı'ndaki "Kuşlar" röliefi Kuzgun Acar'a aittir. Figüratif heykele yeni boyutlar getirmeye çalışan Mehmet Aksoy, maden, taş ve ağaç gibi gereçlerle soyut anlatımlara yönelen Ferit Özşen, Saim Bugay, Meriç Hızal, Remzi Savaş, Eyüp Öz ve Yunus Tonkuş, Yavuz Güney, Zerrin Bölükbaşı, Hüseyin Gezer, Haluk Tezonar uluslararası sergilerde iyi dereceler alarak Türk heykel sanatını tanıtan sanatçılardır.